-T-
- Aslında tek olanı zannınla ikiye ayırma… Dinde bize anımsatılan sünneti Resulü kabul etmeyen, Allah’ın sünnetini hiç kabul etmemiştir. Külli ve cüzi irade misali… Aslında Tektir de bize iki görünüyor.
- Tecelli hak tecellisidir her yerde aynıdır. Mürşit ile derviş arasındaki mekânsal mesafe önemli değildir. Hatta biri dünyada diğeri berzahta hiç fark etmez. Akıtan Allah akıtır. Halife insandır dışarıda arama halife. İşte insandan akan tecelli aslında Allah tecellisidir. Sakın insandan bilme.
- Mürşit ile derviş arasındaki mekansal mesafe önemli değildir. Hatta biri dünyada diğeri berzahta hiç farketmez. Akıtan Allah akıtır. Halife insandır dışarda arama halife. İşte insandan akan tecelli aslında Allah tecellisidir. Sakın insandan bilme.
- Her ev kendi önünü temizlerse tüm şehir temizlenir. Herkes kırdığı yeri tamir edecek derecede uyansın ki, kırılmalar bitsin artık ve dünya huzur dolsun.
- Trenden inmeden ineceğin yerin hesabını iyi yap. Uyan ey nefsim… O ömür ki sonunda ölüm var. Tüm yaşantın zevkle geçse sonunda fetret var. 70 yıl yaşasan kıyamete göre 8 saniye vaktin var. Ya adaletten ayrılmayıp cenneti bulacan. Veya aldanıp cehennemi boylayacan. Tren devam ediyor yola…
- Tohumlar sende ekili yeşert işte…
- Yanmanın asıl nedeni bizim özümüzden uzanıp bilinç noktamıza kadar gelen ve bir tohum şeklinde yer alan tüm isimlerin nakışlarını fıtratla uyumlu olarak yeşermeyi beklemesidir.
- Yol da, yoldaki yolcu da Rabbindir. Rab dilemedikçe ağaçtan yaprak bile düşmez. O zaman teslimiyetin verdiği zevki iliklerimize kadar hissetmeye çalışalım. Kader er-geç tecelli eder.
- En iyisi toplumun delisi olalım. Gerçek akıllı çevresince deli bilinir. Çünkü genel çevre beş duyunun zevkleri uğrunda yaşamını sürdürür ve delice bir hayat sergiler. Akıllı olan ise görünenin arka planı ile ruhunu tatmin eder. İşte bu da beş duyuya bağlı yaşayan toplum tarafından anlaşılmadığından, yaşayana deli damgasının yapıştırılmasına neden olmaktadır.
- Tenkit edenlere uymayın. Gerçeğe kör olanlar, öze doğru kanat çırpanları anlayamazlar; onlara karşı her düşmanlığı ederler. Gerçeği idrak edenler kimsenin yaratımını tenkit etmedikleri gibi, kimsenin fıtratını da kusurlu görmezler! Lakin fıtrattan sapanları da uyarıp fıtratlarına dönmeleri için var güçleriyle çalışırlar. Zira bilirler ki, yaratılışları icabı yaptıklarını iradeleri sonucu yaptıkları değişim isteği sonucu, özlerinin terkiplerinin sonucu işlenen fiili yapmaya yönelmiştir. Onun için de yapılan fiili değil, o fiilin oluşması oluşan fıtrat bozukluğunun giderilmesi üzerine mesai harcarlar. Zira fıtratın büründüğü terbiye yani rububiyet alanı nasılsa, kişi o yönde fiiller zuhur etmeye mahkûm olur. Zira kişi rabbine boyun eğmiştir.
- Ya bil ya da teslim ol… İlimsiz yapılan her iş, kişiyi yarı yolda bırakır. Dünyevi de öyle uhrevide öyle. Ya olayı bilip yürüyecen. Ya da olayı çözene tam teslim yürüyecen. Hedefe ermek için başka da bir şans yok…
- Bedensel dürtülerin ruha yansıttığı evhamlardan kurtulalım. Nefsi duygulardan feragatımız kadar ruh dünyasında yükseliriz. Ruh dünyasındaki yükselişimiz kadar tevazu sahibi oluruz. Tevazumuz kadar Allah yanında kıymet kazanırız.
- Terki terk tecellii mutlak, mutlak zata hastır. Bizde ki hal hatırdır… Hu tecellisi tecellii mutlaktır. Bu tecelli HU’ya kulluğu hissetmeye kadar uzanır… Hu ya tecelli makamı, makamsızlıktır. İşte buna ulaşmak, nakşilerin de yol edindiği terki terk ile mümkündür.
- Tevazü sahibi olacaksın, ama ehline… Ehil olmayana yaptığın tevazü, onun kibrini kabartır ve seni küçük görmeye başlar.
- Ya Rabb ne büyük lütuf etmişsin bu devrin insanına. Sosyal programlarla bedenen çok uzakları bir oda içinde buluşturursun. Şükür derim. Tümüyle kullanıma bağlıdır teknoloji.
- Dikkat edelim kardeşlerim… Adı üstünde KELİME-İ TEVHİD “Tanrıya Hayır Sadece ALLAH Muhammed Resulüllah” Karşımıza şu çıkar… İslâm dinine göre yaşamak isteyen, hem Kur’an a hem de Resulüllaha inanıp gönül bağlayacaktır. Birini gereksiz gören tevhid yapmamıştır.
- Hak’ka Teslimiyet ilk işimiz olmalı, Tıpkı ölünün gassala teslimiyeti gibi. Ölü gassalın işine karışırsa, gassal onu terkeder. Hak’ta öyle…
- Kıyamet günü Resulullah sas efendimizin yanından uzaklaştıracak sözde müslümanlar, TAASSUP ehli olanlardır.
- Dikkat edelim kardeşlerim… Adı üstünde KELİME-İ TEVHİD “yegâne ilah Sadece ALLAH Muhammed Resulüllah” Karşımıza şu çıkar… İslâm dinine göre yaşamak isteyen, hem Kur’an a hem de Resulüllaha inanıp gönül bağlayacaktır. Birini gereksiz gören tevhid yapmamıştır.
- Taassupçu bir toplumdan Hak nuru ile bakan bir ferdin çıkması, Allah hibesinden başka birşey değildir. O yüzden de velayet, ebeveynden çocuğa değil, bizzat kişide aşikâr olur.
- Şeriatı yani İslam’ın zahir ibadet ve muamelatı gene şeriatın çizdiği çerçevede icra etmek şarttır. Batini ilimler ise ilmi ledundur ve okuyarak ele geçemez. Ancak şeriata uyulması sonucu açılan bir kapıdır. Ve kişiye özeldir.
- İstediğin kadar günahın olsa… Tümü gözünde canlansa… Gönülden geri dönülmez tövbe kopsa… Olmasın sana tasa… Tümü silinir budur gerçek yasa.
- Hayr ve şer kuldan gözüken Allah takdiridir. Temel sınırların dışında kalan itibariyle, takdirin kul için belirleyici olan kısmı ise, kulun çabasına bağlanmıştır. Tüm öğrenilen şeyler öğrenildiğiyle kalırsa, hayr ve şer olarak gözükür. Bu husus marifetullaha engel olur. Çünkü marifete eren kişide, hayr ve şer kaybolmuş ve seyir başlamıştır. Amelinin karşılını almış ve ameliyle bütünleşik olduğunu fark etmiştir. İşte bilgi bilgisizliği, marifete eremeyen kişinin bilgisidir. En çok ses de bunlardan çıkar. Çünkü bencilliği aktif olup, kendisini ispatın derdindedir. En ufak bir itiraza bile tahammülü yoktur ve hızlıca sinirler. Çünkü kendisini insanüstü görmüştür. Oysa ki, aciz bir kuldur.
- Bir şarkıcı varmış, bir de sazcı varmış. Şarkıcı sazcıya demiş ki, çal sazı da milleti eğlendirelim. Şarkıcı hangi şarkıyı söylediyse sazcı bambaşka tellere dokunuyormuş. Şarkıcı öfkelenmiş ve demiş ki, ben ne söylüyorum sazcım ne çalıyor. Bu gidişle milleti eğlendiremeyiz demiş. Ve çekip gitmiş. İşte genel bakış açısı ve anlatım perspektifi böyledir. Her kişi ayrı telden çalıp duruyor. Kimse kimseyle pek ahenkli olamıyor. O yüzden tek ses çıkmıyor.
- Tasavvuf keramet peşinde koşma ilmi değildir. Tasavvuf et kemik beden ile sahip olduğun manaları sırrına yükleme sanatıdır.
- Tevhit yolumuz ise, tevhitte buluşmalıyız. Sadece sözle yolumuz tevhittir diyerek birlik olunmaz be kardeşim. Ne zaman ki Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin dizi dibinde oturabildik, işte o zaman tevhittir yolumuz salahiyetine erişiriz. Yoksa bol bol lafını ederiz.
- Tasavvuf ilmi felaket tellallığı yapılarak veya korku pompalayarak sunulacak bir ilim değildir. O bir yaşam şehridir.
- Tasavvuf ilmi ile hakikat ilmi ayrı ayrı değil. Hakikat ilmi de tasavvuf ilminde sadece bir başlıktır.
- Tamam, her şey Allah’ın takdiri ile de, esas olan olay takdirin ne olduğunu anlayıp ona göre adımlar atmaktır.
- Birçok ırktan kişi peygamberimizin etrafında toplandı. Asrı saadeti oluşturdu. Her biri diğerine ben İslam oğlu islamım dedi. Hiçbir ırk diğer bir ırktan üstün olamaz. Üstünlük ferdi takvalıktadır. Birçok Takva Ehli fert bir araya gelse üstün grup oluşur.
- Dünyadaki tüm terör örgütlerinin yok edilmesi isteniliyorsa… Akıl, İman ve İlim çemberinde eğitim verilmelidir. Zira ilim, iman ve akılla değil de aşk ile birine bağlanan, sonra onun kölesi olur. Ne derse inanır. Tüm terör örgütleri öylece doğdu…
- Tatmin yok… Tavan deliniyor, büzüşüyor, girinti, çıkıntı, duvarlar kâğıt oluyor, değişik lambalar tak, rengârenk arabaya bin, değişik elbise, göz cıvıltısı vs. vs. vs. ve kalpte tatmin yok. Dışarıda gez, toz, ye, iç, müzik, bar vs. vs. vs. gene de kalp huzursuz ve tatmin yok… Vur, kır, döv, bağır, çağır, derken tüken ve gene kalp huzursuzluğu. Can sıkılıyor ve tekrar değiştir derken gene can sıkıntısı. Ya ne olacak böyle… Yok mu buna çare? Evet, tek çare Allah zikri ve hakikatine yönelme. Yoksa istediğini yap, için içini kemirmeğe devam edecektir. Ayete kulak verelim… Şunlardır ki, onlar iman etmişlerdir ve kalpleri Allah’ın zikriyle itminana erişmiştir. Şunu kesinlikle biliniz ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur… RAD SURESİ 28
- Tatmin ol hak elinde, gayrı kalmasın dilinde… Rahmet dolsun elinde, nur gibi nurlan yerinde…
- Kendini tatmin için uğraşanlar tüm olumsuzlukların sebebini insanlarda arar… Onun için de kendi gibi slogan atmayanı sevmezler… Biliniz ki, sloganı bol olanın ameli az olur. Onun için de slogan ata ata kendisini tatmin eder. İslam slogan dini falan değil, bizzat yaşam şehridir. Sen istediğin kadar slogan at, yaşamın olmadıkça beş kuruş etmez.
- Allah çok hassastır… Temizliği mutlak olarak sever… Kulun gönlünün pak edilip remzine konuk olacak şekle bürünmesini ister. Tüm kurallar işte bu temizlik içindir.
- İslamın kişideki işlevi, iman esaslı çalışır. Bunu ise, akıllı olan kavrar. Kişi sarıldığı işteki inancı ve Allah’a olan tevekkülü kadar başarı elde eder.
- Talebesini kendisinden geçiren hoca, hocalığın tadını almıştır. Bu tattan ötürü kendisini geçişi tebessümle izler. Peki, izleyen kapsamaz mı? Yoksa izleyemez ki…
- Pireye tahammül edemeyip yorganını yakan, kışın soğuk günlerinde üşür be kardeşim. Sen yorganı yakmak yerine pireyi ayıkla…
- Velide ve kâfirde nefis kavgası bitmiştir. Çünkü Veli hakka teslimdir. Kâfir ise, nefsine teslimdir. Teslimin kavgası olmaz…
- Tarih tekerrür etmez. Ama tarihin içindeki ruh hep tekerrür eder. Çünkü insanlık hep aynı ruhtaki insanlık…
- Toplum çoğunluk nasılsa öyle yönetilir. Bu Allah’ın değişmez kuralıdır. Çünkü toplumsal ruh vardır ve topluma öylece yansıma oluşturur. Toplum da fertlerden oluşur. İlk önce işte sen değiş ve topluma ayna ol. O yüzden sakın şikâyet etme. Zira şikâyet ettiğin kendi nefsindir. Sen nefsini ıslah et ve seni yönetenlerin de nasıl değiştiğini seyret. Anladın mı? Yok, yok gene anlamadın… Buradaki değişim siyasal değişim değil, sana olan teveccühün değişimidir. Çünkü sen; senin ruh halin nasılsa, seni yöneten ruh; sana öylece yansıyacaktır. Onun için de halinden memnun değilsen, sakın şikâyet etme bakışını değiştir.
- İşte tefrikanın başladığı nokta… Her bir cemaat kendi arasında cemaatini kurar. Ve camileri bomboş bırakırlar. Hâlbuki cami renksiz bir şekilde cemaatin oluşması gereken yerlerdir. Mescid-i dirarı ümmet erken unuttu. Ve bölük pürçük oldu.
- Tezkiye ve tasfiye için öncellikle farzlar eda edilmeli ve haramlardan uzaklaşılmadır. Zira kişi bütün ömrünü nafile namaz ile geçirse, vaktinde kılınan iki rekat sabah namazının dengi değildir.
- Nasıl ki tecvit ilminin uygulanışı femmi muhsinden öğrenilir yoksa çok zordur öğrenilmesi… Allah yolundaki manevralar da; huşu sahibi olan hal ehlinden kişiye yansıtılır, yoksa edinilmesi çok zordur.
- Teslimiyet ve tabiiyet insanı kurtarır. İnsanın imanı varsa hakikatine, içeriğini öğrenmese de gereken çalışmaları yaparsa kurtulur. Delil Kur’an da mevcuttur. Baksana Eshabı kehfe… Peşine takılan KITMİR tabiiyetinden, dolayı cennete ulaşacaktır.
- Teslimiyet ben sana teslim oldum demek değildir. Teslimiyet gönülden soru işaretlerinin düşmesidir.
- Hâlbuki tilkinin karnı kümesten daha dardı… Hem içinde bakteri dolu bağırsaklar da vardı… Kümesi horozun başına geçirip dışarı çıktı… Tilkiler üşüşüp tavukların kanatlarını kaptı.
- Tasavvuf yaşamı; benliğini yok edip fena bulmak değil, aksine baki olanı bilip onunla kaim olduğunu bulmaktır. Ya baki entel baki…
- Tasavvuf Kur’an yolunda ifrat ve tefritten uzak bir yaşamdır. Tasavvufun içeriğini kafalarına göre dolduranları uyarmak ise anlayana düşer. Dinler veya dinlemez, o ona kalmış. Sen kalk ve uyar… Duyurmak ise Allah’a aittir.
- TV sürekli bir an öncesi veya daha eskiyi resmedip gösterdiği için, TV izlemek kişiyi AN”dan uzak eder.
- İslam’daki tefrikanın son bulması mı? Komik bir istektir bu. Çünkü herkes yolundan memnun ve hak olduğunu sanıyor. Bu kıyamete kadar sürer ve hüküm Allah’a aittir. İslam anlayışını yok etmek için Kabil ile Habil’den şimdiye kadar hak batıl mücadelesi sürmüştür. Aynı oyunlar milyondan fazla yıldır kılık değiştirerek sürüp geldi. O oyunları çevirenler gittiler. Şimdi ise torunları iş başındadır ki onlarda gidecek. Ama İslam baki kalacaktır. Çünkü İslam Allah’ın dinidir. Allah bakidir.
- Takılırsan tepilirsin. Tepilirsen dengeni kaybedersin. Dengeni kaybedersen dengesiz olursun. Sağa Sola çarparak yaralanırsın.
- Seni konuşmasıyla güldürüp ağlatanlar, seni mayıştırıp seni senden etmek isteyenlerdir. Takılma…
- Tevhid zatta olur ki; o da bizim ile alakalı değildir. Mutlak zatın kendi bakış alanıdır. Tevhidi ef’al, tevhidi esma ve tevhidi sıfat diye bir şey de olamaz. Bunları tevhit edeyim diyen yanılır. Şeytanın oyuncağı olur. Bize düşen ulûhiyet ve rububiyette mutlak tesir edenin yani melikin sadece Allah olduğunu bilmemizdir. İşte dört makamda tevhit budur. Ötesi hayalperestliktir.
- Taş olanı yontup değirmen taşı edeceksin… Sende taş olup üzerine serilip döneceksin… Aradan buğdayı geçirip un edeceksin… Öylece maksadına kavuşacaksın…
- Ey tümel aklın planını tek plan bilip hem kendini de bu planın dışında zannedip ve kendinden açığa çıkan yönlendirilebilinen tümel aklın yansımasına kulak tıkayan kişi; bak hele bak, Hakka kulak tıkamaya gücün varmış… İşine gelirse istediğimi yaparım dersin ve buna da gücün varmış. İş manevi çalışma oldu mu, Allah böyle dilemişti de namaz kılamıyorum, diyorsun. Yesinler senin dilenmişlik anlayışını. Allah kulunu özene bezene yaratacak, sonra tutup günah işlemek için programlayacak ve sonsuz azaba atacak. Ya git işine ya, çok komiksin vallaha…
- Bilirsiniz tohumu, tohum yere atılınca kabarır toprağı sıkıştırır ve nihayet filiz çıkar. Bizde aynı öyleyiz. Bedenimiz topraktan yaratılmıştır. Allah, tüm isimlerinin manalarını çekirdek gibi içimize ekmiştir. O çekirdekler tomurcuk vermek isterler. O yüzden insanı sıkıştırırlar. Bunun hikmetini bilmeyen insanlar, sıkıntılarını başka yerden sanıyorlar.
- Tercih bizim ama tercihi belirleyen kuvveler Allah’ındır. Özümüzdeki kuvveleri değiştirirsek, yani iç ayarlarımızı zikir, tefekkür ve şükür ile değiştirirsek, yani bizden bizle tecelli eden ve tercihimizi belirleyen Allah kuvvelerinin terkipsel oranlarını değişirsek, isteme şeklimiz de değişecektir.
- Tasavvuf; mana yoluna yolculuğa verilen isimdir. Bu yol ise, şüphesiz teslimiyettir. Yoksa gelen vesveseler ve isteksizlikler seni yolundan alıkoyacaktır.
- Tasavvuf yolu mana ve ilim yoludur kardeşim. İlim yolunda beraber yürüdüğün yönünü değişse, sanki göbek bağın mı var? Bir yol bul kendine…
- Teslimiyeti oluşmayanın alacağı yolda yoktur. Bu herkes için değişmez temel esastır.
- Allah’a beklenti ile değil kendini teslim ederek yol al. Çünkü beklentisi olanın teslimiyeti oluşamaz…
- Tasavvuf kişiyi hayattan soyutlamak için değil, hayatla iç içe yaşamı öğretme sanatıdır.
- Tarikat dediğimiz kavram, üflenen ruhun büründüğü et kemik bedenin baskısından kurtulmak için yaptığı çalışma yolculuğudur.
- Mana ehlinin ilminden zahiri ferasetle bakanlar, onu anlamaktan âcizdirler. Çünkü mana ehlinin ilmi ilahi bir yönelim sonucu oluşan zevki bir haldir. Zahiri ferasetle bakanlar ilmi ise naklî ve aklî olan bir ilimdir. Hakk’ı idrak etmeyi engelleyen perdeler büyüktürler. Bunların en büyüğü ise hal olmayan ilimdir. Çünkü zahiri ferasetle bakanlar; ilim sahibi olunca, O’nu elde ettim, der. Örneğin, Herakliyüs çok bilgisine sahipti, ancak imanı yoktu, bu bilgisi ona fayda sağlamadı. Yahudiler Hz. Muhammed sallelahu aleyhi ve sellem efendimizin gerçek peygamber olduğunu biliyorlar. Ama bilmeleri onlara fayda vermedi. İblis Allah’ın emrine uymanın gerekli olduğunu biliyor, ama emre uymadı ve muvaffakiyetten mahrum kaldı. İşte esas mesele bilmek değil TESLİMİYETTİR…
- Ne olduysa teşbihin şiddetinden oldu.
- Aslında ne olduysa tenzihin anlamından uzaklaştıkça derinleşti.
- Tembeller kader değişmez deyip kadere hayali bir tanım vererek amelden geri kalırlar. Sadece kendilerini kandırırlar.
- Akıllı telefon devri geldi. Ama internet bir kesildi mi tüm aklı da kesilir.
- Günümüzde jetonlu telefon kalmadı ki jetonu düşsün da konuşmaya başlasın. Jetonu erken düşenin sesi erken çıkar.
- Konjöktre göre yapılan amelin İhlâsla hiçbir alakası yoktur. Taklid budur işte, yoksa alışmak için yapılan asla taklid değildir.
- En iyi futbolcu topuyla bütünleşendir. En iyi yazar kalemiyle bütünleşendir. En asker silahıyla bütünleşendir. Hangi mesleği yaparsan yap, başarı için bütünleşme esastır. Bütünleşmeye bir engel varsa, o mekân hızlıca terk edilmelidir. Bütünleşen EL HAMDU LİLLAHİ RABBİL ALEMİN der. Diğerleri sayıklar.
- Talep eden olduğunda Allah arzını sunar. Talep arz dengesi İslam nuruyla insanın arzında buluşursa, meyvesi muhammedi gül olur.
- Terki dünya… Terki ukba… Terki hesti… Terki terki… Dayatanların konfor içinde yaşayıp sömürülerine sömürü katmanları ne kadar da acıdır. Oysaki sözüyle değil, yaşamıyla örnek olunmalıydı…
- Tanrı/ilah olarak dahi Allah’ı bilen mahrum bırakılmamıştır. Bunun en büyük delili Nass süresidir. Allah’ı ilah/tanrı olarak bilen ve hiçbir şeyi ona ortak etmeyen, Rabbini kendine göre görüp Hz. Musa’nın muhabbet ettiği ve Allah’ı tüm haşmetiyle izah ettiği halde bu anlatımdan bir şey anlamayan ve kendi hissedişiyle yakarış yapan çoban misali Allah kendisi için seçip gözetler. Yeter ki samimi bir yönelişle yönelişimiz ona olsun. Hz. Musa’nın hitabı zaten tenzih ağırlıklı idi… Çünkü o devir insanlar kendilerini tanrı/ilah olarak ilan eder ve güçsüz olan insanları da kendilerine taptırırdı. İşte Hz. Musa bu görüşü yok edip tenzihiyet makamı ile insanları uyardı. İnsanlar her ne kadar rububiyet olarak tüm varlıklarını Allah’tan yani Allah’ın nurundan alıyorlarsa da, ulûhiyet olarak Allah mutlak zatıyla tüm yarattıklarından münezzehtir. İnsanlar Allah’a şirksiz bir şekilde yönelip ibadeti bir tapınma olarak görüp o şekilde dahi kulluklarını icra ederlerse, kendilerini tümüyle azaptan kurtulacaktır. Allah’ı ilah olarak görmekten sıyrılan ve mutlak ulûhiyet nazariyesine ulaşan mübarek kullar ise a’ma ya adım atmıştır. Bunlar kendine seçtikleridir. Bunların sayıları çok çok azdır. Hasbelkader böyle biriyle bir arada bulunmak en büyük nimettir. Onların yanında huzur ve sükûn bulursun. Onları kıran ise mutluluğu ebeden kaçırır.
- Hz. Ali’ye tükürünce mağlup, vazgeçti öldürmekten matlup…
- Toplumsal Hak arayışında kişi hakkını arar ve diretir hem gerekirse cesurca noktayı koyarak resti çeker.
- Bu tavsiyeyi tutmamak helâl olmaz. Helâlin zıddı da haramdır. Tavsiye olduğundan tövbesi indi ilâhide kabul edilir.
- Herkes kuldur ve birbirine eşittir. Kimse kimseden gıdım üstün değildir. Üstünlük takvadadır. O da Allah indindedir.
- Bilgi değil takvadır sana azık. Azık olan takvaya ilim denir. İlmin yolunda çok satır okuyarak değil, zikir ve tefekkür ile pişersin.
- Günahının farkına varıp dönülmez tövbe etmek nasipli kişinin emelidir.
- Kendisini tasavvuf ehli sanıp çok yakın gösterene hele deneme için biraz acı biber ol. Hemen tükürür üstüne. Hâlbuki tasavvuf, saf insan profilini çizmek için gidilesi gereken yoldur.
- Üstünlük kisvesi olan takvalığı ancak Allah bilir. O da kıyamette apaçık olacaktır. Dünyada bu sırdır; avamca bilinemez ve bilen ise söyleyemez.
- Tövbe kapısı her an açık olduğu için birinin yaptığı bir günah nedeniyle onun hayatının günah olduğunu sayıklarsan, en büyük günahkârsın.
- Tefekkürü ölen ölüdür. Boşuna Azrail’i beklemesin.
- Saksında on sekiz bin âlemin şifresi atıldı. İşte o şifrenin yolu zikirle deşilir, tefekkürle erişir.
- Tefekkür etmekten sakın korkma… İsabet edersen iki sevap, isabet etmezsen bir sevap kazanırsın. Yeter ki saksıyı çalıştır.
- Tüm icatlar tefekkürle doğdu. Haydi, kolay gelsin yeni yeni icatlar.
- Tefekkür, bir hedef belirleyip fikir ardından fikir üretip hedefini somutlaştırmaktır.
- Sanal veya gerçek diye bir şey yok. Şuur şuurdur. Sanal değişimiz ifade babındandır. Tecelliyat bakımından değildir.
- Hz. Ömer Halife iken “benim yanlış yaptığımı görürseniz ne yaparsınız” diye sorunca, Sahabe efendilerimizden bir tanesi kılıcını çekmiş ve “seni bu kılıcımızla düzeltiriz ey Ömer” demiş. Koca Ömer için bu söylenmişse… Hiç kimse kutsal değildir. Hele ilmî dokunuşu ile kalplere ilmek ilmek yerleşen, her adımını doğru atmalıdır. Yoksa Hira’dan baş aşağı atılır. İşte bunun için taviz verene taviz verilir…
- Sırf ve som yönelişle yöneldiği için sevilen ve sayılan ilmî dokunuşu verdiği için seviliyordur. Taviz verirse taviz verilir.
- Peygamberimiz sav de Allah’ın emrini söyler. Allah bazen emrini Kur’an ile söylemiş. Bazen de emrini peygamberi ile söylemiş. Biz araya fark koymayız.Allahın her emrine itaat ederiz. İsterse Kur’an ile bildirsin… İsterse peygamberi ile bildirsin. Teslimiz ona…
- Tekasur süresine dikkatle bakarsak çok şeyi keşif edeceğiz. Özellikle kabirin ne olduğunu göreceğiz. Özetle bu süre diyor ki; çoklukla uğraşmak sizi oyaladı. Ta ki sizi kabre soktu. İleride bileceksiniz hatta bu bilmeniz ilmel yakin ve aynel yakin bir şekilde olacaktır. Şimdi düşünelim… Çokluk hevesimiz bizi dünyada hep oyalayıp duruyor. Ve bu oyalama öyle bir hal alıyor ki, sanki etrafımızda görmediğimiz kapalı bir kutu oluşuyor. Tıpkı toprağın bedene olan kabri gibi… Biz dünyada sınavda olduğumuzdan, etrafımıza ördüğümüz bu görünmez duvarlar bize gizli kalıyor ta ki ruh, bedeni terk edene kadar. Ölünce bu duvarları canlı canlı seyir edeceğiz.
- Hz. Ebubekir ra Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize dünya hayatında iken olan teslimiyet ve sadakati ne ise, vefatından sonra da aynen devam etti. Onun için de zirvede kalmayı biiznillah başardı.
- Tevatür olarak Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimizden günümüze kadar uygulanarak gelen bir İslam şiarı için, “bu dinde yoktur demek” kişinin imanını geçersiz eder.
- Biz tasavvufla iç-dış olduğumuzda, bize isim takanlar sokak arasında söbe oynarlardı. Dedi kodumuzu yapan akıllı olsun da söbe olmasın dedi bir Allah kulu. Bizde tebessümle ona baktık ve haklı olduğunu temaşa ettik.
- Tövbe ileriye dönüktür, geriye dönük değildir. O yüzden “keşke işlemeseydim” lafı hatadır. Çünkü hadiste der ki keşke şeytana kapı aralar. Onun için; keşke demek yerine, istiğfar ederek yani rabbinden özür dileyerek yaptığı hatanın farkına varılır ve ileriye dönük kararlı bir şekilde yeni bir yaşam tarzı çizilir.
- İyi bak… “Der tarik-i Nakşibendî lazım âmed çâr terk / Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk” Böyle bir hissiyatı veren tarikat günümüzde var mı acaba? Nakşibendî Tarikatta mensup kişi dört şeyi terk etmelidir. 1-dünya 2-ahiret 3-bir şeye ulaşma heyecanı 4-terk ettiğinin farkında da olmamak. Yani sırf ve som olmak… Böyle olmayan kişinin tarikata mensubiyeti kendini aldatmadan öteye gitmez.
- Hayr ve şer kuldan gözüken Allah takdiridir. Tüm öğrenilen şeyler öğrenildiğiyle kalırsa, hayır ve şer olarak gözükür. Bu husus marifetullaha engel olur. Çünkü marifete eren de Hayır ve şer kaybolmuş ve seyr başlamıştır. İşte bilgi bilgisizliği marifete eremeyen kişinin bilgisidir.
- Tövbe ileriye dönüktür, geriye dönük değildir. O yüzden “keşke işlemeseydim” lafı hatadır. Çünkü hadiste der ki keşke şeytana kapı aralar. Onun için keşke demek yerine, hatanın farkına varılır ve ileriye dönük kararlı bir şekilde yürülür.
- Sonradan uydurulan kafadan çıkınca… Onun yerine teveddüd nuru oturunca… Saf som teveccüh hakka yoğunlaşınca… İşte o zaman hakka vuslatın tamamlanacaktır.
- Konjonktüre göre yapılan amelin İhlâsla hiçbir alakası yoktur. Taklit budur işte.
- Ey nefsim bak iç âlemine… Bedenine mahir elle bakım yaptığın gibi, manana da bakım yap bir mahir elle. Nasıl ki kuaförüne teslim olursun ta ki tıraş bitene kadar, yoksa jilet bir yerlerini keser. Öylece manevi kuaföründe de teslim ol ki zararlı kirleri ve fazlalıkları rahatlıkla tıraş eylesin. İşte o zaman seyret duanın kabul olduğu anları…
- Ay tutulması maneviyatta akıl tutulmasıdır. Güneş tutulması ise, imanın örülmesidir.
- Bi (ب )taraf olmak özündeki hakkın kuvvet ve kudretiyle hay ve kayyum olduğunu idrak etmektir. Geri düşünceler kişi bertaraf eder. Bi-taraf ol ki bertaraf olmayasın.
- Kim ki teveddüdü aklı kör eden uydurma kavramla ilişkilendirirse, o olayı kavramamıştır. Teveddüd yani EL-Vedud esması tecellisi ile vardır tüm âlemler. Bilinçli bir lika’ ile tüm melekût varlığa doğru yöneliştedir.
- Teorik gözle okursanız, tasavvuf deryasına dalamazsın… İnsani sanat gözüyle okunursa, özde kumaş dokunur. Yoksa hiç bir şey anlaşılmaz ve inkar edilir…
- Terki dünya, Terki ukba, Terki hesti, Terki terk… Bu dört unsur işte kalbi sahibine teslim eder. Sahip olma duygusu işte… Terki yerle bir ediyor.
- Nasıl ki tecvit ilminin uygulanışı femmi muhsinden öğrenilir yoksa çok zordur öğrenilmesi… Allah yolundaki manevralar da huşu ehlinden kişiye yansıtılır yoksa edinilmesi çok zordur.
- Tüm karmaşıkları din değil, insanların kendi dünyalarını dine taşımaları bu sonucu doğurmuş. Oysaki kendilerini dine değil, dini kendilerine taşıyacaklardı. Ve taassup ile şeytani bakış, benliği karanlığa gömüp bencilliğe büründü. Kendisini hak, garıyı batıl gösterdi. Oysaki aynı insandık ve rabbimiz aynıydı. Takva olan üstündü ve onun ilmi de Allah indindendi…
- Tasavvuf; boynuzlu koç değildir ki dışarıdan da gözüksün. İçsel bir hal ve mutlak bir yöneliştir.
- Tavsiye dinleye dinleye balon gibi şiştik. Tavsiye ede ede kül gibi söndük. İkisinden uzak ilim alıp vereydik… Yani yaşantımızla örnek olup hal ile sunup yapsaydık… Hammallıktan kurtulurduk.
- “Tevbe 80: Onlar için Allah’dan ister mağfiret dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de yine Allah onları affetmeyecektir. Bu, onların Allah’ı ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayı böyledir. Allah, böylesine baştan çıkmış fasıklar güruhuna hidayet etmez.” Bu ayet gereği ölüye rahmet okumak evladır. Lanet okumak yakışık olmaz. Zaten rahmeti hak etmişse ulaşır. Hak etmemişse mahrum kalır. Ama lanet okuduğumuz kişi, eğer lanet hak etmişse ulaşır ki laneti hak ediş Allah ilmindedir. Eğer laneti hak etmemişse laneti okuyana geri döner.
- Ya rabbel âlemin… Tüm kullar sana boyun eğdi. Sadece sana kulluk eğledi. Sadece yardımı senden aldı. Muti ve asi dahi sana teslim oldu. Teslimiyet bilincimi daim ve kaim eyle…
- Dünya için sakın hiç kimseye gönül koyma… Maksadın sadece ve sadece ilahi ilmin nefsinde ve afakında nazarı ve seyri olsun. Hedef ise, nazargahı ilahi olsun. Bende asla bu dünya için gönül koyma olamaz, seninde de olmasın. Tüm söylemler ise, gönül arınması içindir. Gayrı da bir sebebi yoktur. Tüm mülk, tüm yönleri ile ve tümü ile, faili muhtar olan ALLAH’IN dır. Razzakı mutlak ise, zaten “ALLAH-U TEALA” dır… Teslim olan kurtuldu…
- Türbelere gidip dua etmeye şirk dediler. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizden şefaat dilemeyi şirk saydılar. Anlamını bilmeden okunan Kur’ana boş dediler. Allah isimlerinin tekrarına gereksiz dediler. Bizi maneviyata bağlayan tüm kökleri teker teker kestiler. Mukaddes toprakları tamamıyla zahir akideyi esas alan kişilere devrettiler. Sonra döndüler ve dediler ki Müslümanlar tehlikeli unsurlar olmuş. Daha önce dünyaya adalet dağıtan İslâm ehli, gözünü gâvura dikmiş ve gel bana adaleti ver diyerek kendini kandırır olmuştur. Gâvur adaletten ne anlar. Eski köklerine dönmedikçe adaleti daha çok beklersin.
- Toprak üzerine o kadar çok moloz yıkıntısı var ki, alttaki toprak görünmez oldu… Molozların temizliği de ancak zikirde devamla olur.
- Tasavvuf, kalbi uyandırma çabasıdır. Kalp uyanmadan öğrenilen her bilgi sırtta yüktür.
- Bindiğin trenin nereye gittiğini öğren, trene öylece bin. Nereye gittiğini bilmediğin trene binmeyeceksin kardeşim. Sonra yolun tımarhaneye çıkabilir.
- Erkek evinin dağı, kadın karıdır. Erkek evinin çimeni, kadın suyudur. İkisi bir tamın ayrılmaz bütünüdür. Hatta tek parçadır.
- “Talebe, sadık olan talip demektir. Allah’u Teâlâ’nın sevgisi ile ve Onun sevgisine kavuşmak arzusu ile yanmaktadır. Bilmediği, anlayamadığı bir aşk ile şaşkın haldedir. Uykusu kaçar, gözyaşları dinmez. Geçmişteki günahlarından utanarak başını kaldıramaz. Her işinde Allah’tan korkar, titrer, Allah’u Teâlâ’nın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır. Her işinde sabreder. Her geçimsizlikte, sıkıntıda kusuru kendisinde görür. Her nefeste O’nu düşünür. Gaflet ile yaşamaz. Kimseyle münakaşa etmez. Bir kalbi incitmekten korkar. Kalpleri Allah’u Teâlâ’nın evi bilir.” Şeyh Abdullah-ı Dehlevi ks talebeyi ne güzel tarif etmiş… Talip olan talebinde piştiğinde, işte o zaman kokusu sineye iner.
- Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize bağlı olanlar, insanlardan korkmuyorlardı. Makamlı ile makamsız, zengin ile fakir arasında hiç bir fark gözetmiyorlardı… Daha önce Asası kılıcından korkunç olan ve milletin önünde titrediği Ömer, İslam’la Hz. Ömer’e dönüşen adalet timsali, bir fakir kadının bedduası karşısında tir tir titrer duruma gelmişti. Çünkü iman edilmişti ki; Allah indindeki üstünlük ancak takva iledir.
- Teferruata aldanıp öze yönelemeyen, kıyılardan kurtulamaz. Öz nedir bilir misiniz? İçimizdeki derin sessizlik. Derin sessizliğin somut örneği, Yusuf’un kuyusudur. Yusuf kuyudan çıkıp sultan olmuştur. Teşekkür, bir insandan yapılan iyiliğe karşı, sözlü veya fiili iyilikle karşılık vermektir. Şükür ise, elindeki nimeti gereğince kullanıp, nimetin sahibine karşı mutlak bir teslimiyete bürünmektir.
- Tarikat yoluna yani manevi alanda manevra yapmak isteyene şeyhe yani yol bilen şarttır. Yoksa kişinin yol göstereni şeytan olur. Tarikat yoluna girmeyenin ise yol bilene ihtiyacı yoktur. Çünkü ihtisaslaşmaya başlamamıştır. Tabi ki tarikat yoluna girmeyenin kaybı hatsız hesapsızdır. Hatta imanı dahi tehlikeye girebilir. Buradaki tarikattan kasıt başkadır. Falancanın fiş mekândaki yeri değil elbet. Şeyh başka başkadır. Fiş mekânca da oturan falanca hiç değildir. O sana yol rehberidir.
- Güneş batıdan doğunca… Tövbe kapısı kapanacak. Batıdan doğası güneş ne ki? Tövbe kapısını kapatacak kadar büyük olan…
- Tarikat yoluna yani manevi alanda manevra yapmak isteyene şeyhe yani yol bilen şarttır. Yoksa kişinin yol göstereni şeytan olur. Tarikat yoluna girmeyenin ise yol bilene ihtiyacı yoktur. Çünkü ihtisaslaşmaya başlamamıştır. Tabi ki tarikat yoluna girmeyenin kaybı hatsız hesapsızdır. Hatta imanı dahi tehlikeye girebilir. Buradaki tarikattan kasıt başkadır. Falancanın fiş mekândaki yeri değil elbet. Şeyh başka başkadır. Fiş mekânca da oturan falanca hiç değildir. O sana yol rehberidir…
- Tarikat yolunda çalışma yapana rehber şarttır. Çünkü tarikat yoluna giren kişinin zikirle, riyazetle ve tefekkürle ihtisaslaşan şuuruna bin bir türlü vehim ve vesvese gelmeye başlar. Eğer ki kişinin rehberi yoksa çok şirin gözüken şeytan, çok kolay bir şekilde kişiyi aldatır. Ama tarikat yoluna girmeyip şeriatın bildirdiği yolda sağlam bir imanla yürürse, yazılanları tercüme eden mütercim dışında hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Çünkü orada yap ve yapma vardır. Ama tarikat yoluna girmeyen bunu da unutmasın ki; kaybedeceği şeylerin haddi ve hesabı yoktur. Tarikat derken filanca veya fiş mekânca tarikatı değil, tarikat ihtisaslaşma yoludur.
- Genel için her iki uçta yani teşbih veya tenzihte yoğunlaşmak farkına varmadan ayağı kaydırır. Hıristiyanların İsa Allah’ın oğludur demeleri veya Yahudilerin buzağıya tapmaları gibi. Genele eskiler “avam” demişlerdir. Akılını imanla besleyip hakikati okuyanlar ve zikir de daim olanlar, ince sırlara muttali olurlar. Mutavassıt akıl ve zekâ sahipleri tasavvuf kitaplarından heveslenip, bende o ilme sahip olayım derse hata eder. Aslında başa bela olan kavram sahip olayım olayıdır. Pazardaki elmaya sahip olayım gibi manevi ilimlere sahip olunmaz. Sahip olmak isteyen tüm benliğin sahipliğini terk etmesi gerekir. Benliğin sahiplik düşüncesinden geçen erer. Zorlamaya gerek yoktur. Tasavvuf ehli Allah’a öyle teslim yaşar ki cenazenin gassale teslim oluşu gibi, nefsi isteklerini terk eder. Bu yol emek ister emek.
- Titreşim ve dalgalardan oluşan bir yapıdır insanın düşünsel dünyası. Sürekli dışını etki altına almaktadır. Yapılan esma zikirleri ve tüm sevap eylemler bu titreşimin nurani gücünü arttırır ve nari yapısını zayıflatır. Yapılan negatif olan eylemlerde bu titreşimin nari gücünü güçlendirir ve nuri yapısını zayıflatır.
- Aslında işin orijinal yönü itibari ile tanımlar şöyledir… Şeriât, tümüyle ilim tahsilidir. Tarikat, teslimiyeti öğrenmedir. Hakikat, işin sırrına ermektir. Marifet, erdiği sırrı yaşamaktır. Her makamın hali ayrıdır.
- Ey nefsim… Teslimeyete mi soyundun… Muhakeme ederek mi… Daha çok beklersin o kapıda.
- Teslimiyeti örten ve engelleyen en büyük faktör, kibir ve gururdur.
- Taassupçu bir toplumdan Hak nuru ile bakan bir ferdin çıkması, Allah hibesinden başka birşey değildir.
- Her kişi bir yerden zevk arayıp tatmin arar. Peşinde dans eder. Biraz geçer ki hazımsızlık gönlünü mat eder. Lakin kendisine lazım taa sinesinde. Özünün sözünde. Gözünün ininde. İndinin indinde. İşte sonsuzluk bakiyesi orası. Gerisi yazlık neşesi. Ardında kışın nefesi.