VECİZELER “-Ş- HARFİ”

-Ş-

  • Şeytanı boynuzlu mahlûk mu sandın. Şeytaniyet Haris isimli bir melekedir. Bu vasfe bürünen cinler olduğu gibi insanlardan da bürünen vardır.
  • Şahit rabbine ve aydınlat yaşamı kendine. Her Taraf kapkaranlıktır, şahadet edilen mahal başka, orası bembeyazdır. Orası nurdur ve kurtuluştur. Orada Nur’dan bir gül yetişir.
  • Bir şeker düşünün tatlılık şekerin özü. Görünürde taş gibi beyaz yapı ama tatlılık şekerin özünü oluşturur. Bizde öyle bir şeyiz. Bu örneği iyi düşünün. Rabbine ettehiyyatu diyeceksiniz.
  • Şehadet çok büyük mertebedir. Habersiz bir dış etkiyle ölen her iman ehli şehittir ve tüm günahları affedilmiştir.
  • Allah ve resulunu ayıranlar perişan olur. Fatiha da Allah ile konuşuruz. Tahiyyat ta ise nebisi ile konuşuruz. Sonra da Resulullah olduğuna şehadet ederiz.
  • Şirk insanı sınırlar. Vahdet insanın önüne sonsuzluğu serer.
  • Şirk en büyük zulümdür. Bu sadece bir putun önünde eğilmek değildir. Bağımsız bir kuvve sahibi olarak görerek, içe veya dışa döndüğün anda şirk başlar. Öze yönelip mutlak kuvvet ve kudret sahibine tüm kuvve sahibi olarak Allah’ı gördüğünde ise, vahdet başlar.
  • Şirk ulûhiyette olduğu gibi Rububiyette de Melikiyette de olabilir. Günümüzde Ulûhiyette şirk kalmamış gibidir. Ama rububiyette ve melikiyette şirk çok çok yaygındır. Bu da kendimizi ve tüm varlıkları ayrı ayrı ve tümüyle kopuk ve bağımsız birer kuvve sahibi görmemizdendir.
  • Şefaat, doktorun şifaya vesile olmasına benzer… Nasıl ki şifa veren Allah ise, doktor şifaya kavuşmak için yapmanı sana öğretiyorsa, yani senin sağlık ilmine ve gereklerine ulaşman için şefaat ediyorlarsa… Peygamberler ve evliyalar da kişinin hidayete ermesi için gerekli olan ilmi verirler yani şefaat ederler. Nasıl Şafi yalnız Allah ise, aynen öyle de Hadi sadece Allah’tır.
  • ŞEFAAT… BİR TÜRLÜ ANLAŞILMAYAN ŞEFAAT. “Allah’ı hakkıyla tanımadılar” der ayet. Örneğin şafi Allah’tır. Kuran der ki şifa sadece Allah’tandır. Nasıl ki tüm şefaat Allaha aitse tüm şifada Allaha aittir. Sen dünyevi bedenine ait şifaya ulaşmak için sebep arıyorsun. Gerekli ilaca ulaşıp ta kullanırsın. Ama ruhi şifaya ulaşmak için bir manevi doktor aramazsın. Hâlbuki sistem aynı sistem…
  • O zaman her birim bir çıra gibi olur. Yağıda fitilide kendi içinde. Birbirine destek yani şefaat, çıralar arası ateş tutuşturmadır. Ateş veren çıranın ateşinden birşey eksilmez. Ateşe dokunan çıranın rububiyet alanı yani terbiye dünyası el veriyorsa tutuşur. Yani yağı ve fitili el veriyorsa ateş tutuşur. İşte insanda öyledir. Rabbi izin veriyorsa yanı terkibi müsaitse şefaat edenin şefaatına mazhar olur. Yoksa taşın üzerine yağan yağmur gibi akar gider.
  • Tavuk yumurtaya şefaat eder de yumurtaya ısısını verir. Civciv gelişince içerden kabuğunu kırar da özgürleşir. İşte budur şefaate örnek…
  • Asıl üzüntü eksik kalan çalışmaya olsun. Ve bu üzüntü eksiyi tamamlamaya dönük olsun. Yoksa saçı başı yolmaya gelmeyesin. Bunu şeytandan bilesin.
  • Büyük âlim imam Şafii der ki; birbirlerine yabancı olan kadın ve erkeğin derileri birbirlerine perdesiz olarak dokunursa, abdestleri bozulur… Niye? Çünkü erkek ve kadın iki ayrı enerji kutbunu temsil eder. Birbirleriyle çakışan iki zıt kutuplu kablo sigortanın atmasına neden olur. İnsan vücudu biyoelektrik üretir. Pozitif ve negatif diye. Evinlenildiğinde ise, namahremiyet mahremiyete dönüşür. Nikâh akdi ile iki bilinç birbirlerine bağlanır ve birbirlerinin tamamlayıcısı olarak eş olurlar. Karı – koca olurlar. Dağ ve üzerindeki kar gibi olurlar. Bu abdest kırılma olayında, namahreme dokunuş olan enerji boşalımı için değil, mahreme matuf olan enerji yükselmesi içindir. Yani birinde yükseltme, diğerinde ise indirme içindir. Yani olay, standart değerden kayan enerjiyi tekrar kıvama getirmek içindir. Çünkü kıvamda olmayan enerji ile manevi yolculuk yapamazsın. Ama abdest alma imkânı olmayan, teyemmüm alır. Teyemmüm alma imkânı da olmayan ise, öylece ameline devam eder.
  • Şehitler ölmez der Kur’an. Çünkü gönlü Allah’ladır her an. İnanmayan oluyor duman. Sonu oluyor hüsran. Ebedi yurt ahret değil mi ki? Dünyanın dert ve tasası ne ki? Cennetteki sonsuz nimetler… Dünyanın sınırlı zevki, ona göre ne ki?
  • Şükretmesi bilinmediğinden maddi dünya komplosu kişiyi sarmalar. Ne gelse biraz daha der durur. Oysaki elindeki nimete şükredildiğinde, kişiyi derin bir huzur sarar.
  • Varlığa odur demek çok büyük hatadır. Hangi ismiyle anarsan an, o ismin müsemması o değil, ondandır ve onunla kaimdir. Yani tüm özellikleri ile her varlık ondandır, ama o değildir. Bu farkı fark etmeyenler şirke girdiler. Allah şirk koşanın hiçbir amelini kabul etmez.
  • Şeytan sana çamurlu suyu batıl bir hülya ile sana kaynak suyu olarak göstermesin. Zira bu işlerde şeytan ustabaşıdır.
  • Zikirden yoksun olan kalbe şeytan tahtını kurup, o kalbin sultanı olur. Şeytan sana dokunmak için hiç ummadığın yerden bilincine çomak sokar. Hemen gözetmen iğnelesin elini, yok etsin fermanını… Ey ilim ehli… Dikkat etmezsen kalbine, kurutur seni şeytan… Dikkat ha, şeytanı etmeyesin gönül evine sultan…
  • Şans değil… Her an yeni bir şan vardır.
  • Şeytan mana yolunda çalışanlara sağdan yaklaşıp gücünün üstünü telkin edip süslü göstererek bıkkınlığa sürükleyebilir. Onun için yol arkadaşına danış ve öylece riyazet yap. Yoksa tatlı göstertip her şeye sırt verdirebilir. Vakti gelen ise, zaten sana mutlak olarak kolaylaşacaktır.
  • İlim yolculuğu esnasında nefsine uyguladığın ilmi dekorasyona nefsi bir kalıntının bulaşmaması için, hevana uyup Allah’ın emirlerinden taviz verme. Taviz verildiğinde hedeften uzaklaşırsın. Şeytan da çok âlimdi ama taviz verdi ve lanetlendi.
  • Şifayı aldığında, artık şifa ile şafiye uğramak istersin. Çünkü şifa olarak sunulan sebep ile şafiye bir yol bulunur.
  • En çok utandığım, şehitlere rahmet dilemektir. Zaten rahmete kavuşmuş ki şehit olmuş… Derim k;, Allah şefaatlerini nasip eylesin…
  • Her an yeni şan oluşur sen ile… Her yeni şan oluşur kün ile… Kuldaki kün oluşur isteği ile… Ama sendeki istek ise, onun hükmü ile.
  • Şeytan sağdan soldan arkadan önden yaklaşır. Aklı kesmediğinde ise, içine girer, kendi ile bilinci arasında yerleşir ve fısıldar. Kişi zanneder ki kendidir öyle düşünüyor, oysa o fısıltı şeytana aittir. Az bir kendine geliş ile o fısıltı sahibi geldiği gibi gider. Ama kendini pısırık edersen, o sana yüklenir ve seni esir eder.
  • Şuurun putlardan temizliği, tekliğin sıfattan, esmadan ve ef’aldan süzülüp geldiğini seyir için elzemdir.
  • Şehitlere Allah rahmet eylesin demeye utanıyorum. Zaten rahmete gark olmuşlardır. Allah şefaatlerini nasip eylesin der gönlüm.
  • Dinin tüm işleyiş prensipleri açıklanmış, vesveseye mahal bırakılmamıştır. İşte iman tüm vesveseyi bitirmek içindir.
  • Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizden sonra bir rasul gelmeyeceği için, yeni bir şeriatta gelmeyecektir.
  • İnsanın elinde bir şey yok diyenlere şu ayet gelsin… En’am-148… “Şirk koşanlar: “Eğer Allah dileseydi, biz de babalarımız da şirk koşmazdık… Hiçbir şeyi de haram kılmazdık” diyecekler… Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar işte böyle yalanladılar. De ki: “İndînizde bize açıklayacağınız bir ilim var mı? Siz ancak zanna tâbi oluyorsunuz… Siz ancak tahmin üzere konuşup saçmalıyorsunuz.” Demek elimizde bir irade vardır. Yoksa bunca nebi ve Resul oyun olsun diye mi hakkı haykırdılar.
  • Şirazeden çıkan kim olursa olsun, şirazenden çıkaracaksın… Yoksa senin de şirazen bozulur da kitabına artık kapak oturmaz olur…
  • Şerri atarsan… Hak senden zuhur edecektir. Şer’i yaşarsan… Hakikat yolu sana açılacaktır. Şer’i aştım dersen, şeytanın oyununa gelir ve dırım dızlak ortada kalırsın.
  • Şirk ulûhiyette yani kişinin yöneliminde, rububiyette yani kişiye olan akımda Allah yanı sıra bir gücün olduğunu zan etmektir. Ulûhiyette olana büyük şirk, rububiyette olana ise küçük şirk demişlerdir. Hâlbuki şirk şirktir büyüğü veya küçüğü olmaz. Tam iman ise, ulûhiyette ve rububiyette tek güç sahibi olarak Allah’ı bilmektir. Bu iman ise, kişiyi mutlak özgür eder. Kula kul olmaktan kurtarır.
  • Şeytan vesveselerini uçup kaçık vaatlerle tütsüleyip insanı çalışmaktan alıkoyar. Kişi de hayallerde uçup kaçtığını zanneder.
  • Şehadet etmeyen nasıl olur da teslim olur.
  • Şeytan musallatından kurtulmanın yegane yolu, o musallata sebebiyet veren günahlardan tövbe etmektir. Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler. Şuara 222 de belirtildiği gibi, şeytanlar günah işleyen kişiler üzerine inerler. Allah’a şirk koşmak, yerine getirilmeyen adak veya yemin, haksız olarak miras yemek, iftira atmak, anne-baba hakkına riayet etmemek, zina etmek, içki içmek, faiz alıp vermek, kul hakkına riayet etmemek gibi birçok günah diye aktarılan yasakların bir hikmeti de, kişiyi şeytan musallatından korumaktır. Kendi hayatınla samimi bir şekilde yüzleşeceksin. Hata ve günahların için Allah’tan af dileyeceksin. Allah’ın zikriyle meşgul olup farz ve haramlara dikkat edeceksin. Öylece tüm musallatın kaybolup gider. Çünkü şeytan pislik olmayan yerde duramaz. Bu pislik maddi ve manevi pisliktir.
  • Şeriat dediğimiz kavram, kişinin nefsini ilgilendiren Allah’ın helal ve haram dairesi olan ef’âl-i mükellefîndir.
  • Kim olursan ol, bilinç merteben ne olursa olsun şeriat katında yaşa, hem ayağın şeriat dairesinden kaymasın, yoksa ilahi tokatı yersin.
  • Şeriat eksenini terk edeni, Allah onu terk eder.
  • Temelsiz bina çıkılmaz. Şeriat temeli olmayanın vahdet binası başına yıkılır, altında esir kalır.
  • Şah eseri ancak şah ruhlu olan inşa eder.
  • En büyük şefaat dünyada olur. O da Rabbin izniyle olur yani sendeki açılım kadar gerçekleşir. Rabubiyet mertebeni yükselt ki şefaat alanın genişlesin.
  • En büyük şefaat dünyada olur. O da Rabbinin izniyle olur.
  • Şeytan denilen nari varlık insanların hidayet yolunda oturur. Onları en zayıf noktadan yakalayıp hak yoldan alıkoyar. Şeytan denilen nari varlık sağdan soldan önden arkadan yanaşır da saptırmak için her yolu dener de kananı yener.
  • Dünyayı saran şeytani kuvve olan peygamberleri devre dışı etme faaliyetlerine ortak olanların vay haline.
  • Şeytan sinsice yaklaşır… İlmi olmayanın imanını çalar da kişi bunun farkında olmaz. Kendisini hala imanlı zan eder.
  • Şeytani ilhamlara sadece cinni ilham demek hatadır. Çünkü şeytani/nari katman gereği yönlendirilen dalgalar cinden gelebildiği gibi insanlardan da gelir. Nari boyutu cinler yoğun kullandığı için önce cinlerden gelen sonra insanlardan gelen vesveseler deniyor NAS süresinin son ayetinde. Onun için cinlerden geliyor demek yerine cin ve insanın içe doğru yönelirken en katı tabaka olan nari tabaka ki istilahta buna şeytan deniyor daha uygundur. Çünkü cinden gelen vesveseler derken gözümüz dışardaki bizden bağımsız olan cinleri ararken, bize yakın ve hatta bizde bir katman olan şeytani boyuttan gaflette oluruz. Şeytan bunu yaptırdı derken bizdeki nari boyutun dürtüklemesiyle oluştu deriz. Bununla beraber bir alt katman olan meleki katman dahi bizimle mevcuttur. Her insanın bir şeytani birde meleği vardır hususu da bununla alakalıdır. Çünkü her iki katman olan nari ve nuri katmanları bizim bilinç dünyamıza yolculukta aramızdaki katmanlardır. Şeytani katman ateşe çağırırken meleki katman nura çağırıyordur.
  • Şeytan en zayıf noktadan sana saldırır. O noktayı kapattığında ise, şeytan çıldırır. O nokta ancak ilim ve destek ile kapatılır.
  • İman şahadet ister. Şahadet uçuk buçuk hayaller değil, karşıdaki insanın iman meyvelerini sende seyir etmesidir.
  • Şeytanın düdüğü olup zurna gibi çıkardığı ses ile baş ağırtanlardan uzak dur.
  • Şehit mi? Şehit olmak için düşüncenin şahit olması lazım. Daha kelime-i şahadete şahit olmamış. Nerede kaldı ki o ulu makamlara şahadet. Önce şahit olacaksın ki şahadetin hedefe ulaşsın. Şahit olan kişiden her insan emniyettedir. Çevrene emniyet vermiyorsan, daha şahit değilsin. Bilelim ki, ülkemizin her bir neferi tüm dünyaya emniyet verir. Ülkemizin adı anılınca mazlumlar derin bir ah çeker. İçine derin bir huşu ve muhabbet iner. Onun için de bu aziz topraklarda insanlığa adalet dağıtan tüm neferler şahadeti hak ederler. Allah tümünü Hz. Hamza’ya komşu eylesin.
  • Şaşkınsın değil mi? Haramı elinin tersiyle itmeyi kuldan mı zannettin? Kul; kendisinde yaratılan ilim, irade ve kudret ile derunundaki ayarlarını düzenlemeseydi; Allah hükmü olarak günah, işte o zaman zuhur ederdi… O zuhuru da mı kuldan bilirdin? Hayır, hayır sen daha hamsın dostum.
  • Al şakiden ibret… Hayatı etme dünyadan ibaret… Her anına eyle hayret… Rabbine olma namert… İşte o zaman bırakırsın velayete namzet.
  • Şeytanın sağdan soldan önden arkadan yanaşmasını engellemek için duvarı örmeliyiz. Şehrin kapısı olan Hz. Ali’yi örnekle kapımızı sağlamlaştırmalıyız.
  • “Huzurunda şefaat faide de vermez, ancak izin verdiği kimseninki müstesna, nihayet kalblerinden dehşet giderildiği zaman «rabbınız ne buyurdu?» derler. «Hakkı» derler, o öyle yüksek, öyle büyük. (Sebe süresi 23) Demek ki izin verilenler şefaat eder. Hamd olsun…
  • Genel konumlanmamız geldiği yere geri dönen eski şen’lerdir. Her ne hikmetse yeni şen’in şekillendirirken eski şen’in boyasıyla boyalandırıp eski şen’e paralel inşa ederiz. Sonra da halimize şikâyet edip dururuz. İşte temiz bir gelecek için gıybet haramdır. Çünkü gıybet eski görüntülerin canlandırmasından başka bir şey değildir. Bu da ölmüş kardeşin etini yemektir. Çünkü o canlandırıp dillendirdiğin sohbet manzarası çoktan ölmüştür. Bahsettiğin kişiler ise bambaşka hale bürünmüştür. Sen ise eskiyi dillendirip eskiyle kendini kayıtlamakla meşgulsün. İşte bu hal tiksinilecek bir vaziyettir.
  • Şehit olan için diyelim ki, Allah’ım şefaatlerini nasip et ve bizleri de o yola layık gör. Şehit olana Allah rahmet eylesin demeye utanırım. Çünkü Allah zaten rahmetiyle kuşatmıştır ki şehitlik nasip olmuştur.
  • Şeriatın kabuk olduğunu ve kırılıp atılması gerektiğini nefsinde ilan edip kendisini tasavvuf ve hakikat ehli sanan sayısız kişi, batıl ve hükümsüz olan İbâhiyye fıkrasına kaymışta, farkında bile değildir. Demek ki tarihin tozla rafları terk edilen birçok öğreti, ısıtılıp ısıtılıp başka isim ve resim ile önümüze servis edilebilmektedir. Sen isme değil, içeriğe odaklan ki ayağın İslam yolunda sabit kalsın.
  • Şeytanın sokuşma tekniğini çözen ve bildiren Allahın kulları hep var olmuştur. İşte günümüzün en büyük cihadı, şeytanın yanaşması tekniğini insanlığa sunmaktır.
  • Tarihin derinliğine bakın. Her çağda o çağın lisanıyla şeytan sokuşmuştur. Ama hikâye aynı hikâye…
  • Çok dikkatli olmalıyız. Şeytani düşüncelerden uzak durmalıyız.
  • Şeytan dedi ki; seni tutacağım ve kurutmayana kadar bırakmayacağım… Kul dedi ki; desturun varsa iliş artık. Şeytan dedi ki; bana meydan okuyorsun, öyle mi? Kul dedi ki; elinden geleni ardına koma. Şeytan dedi ki; görüşürüz… Kul dedi ki; yetmiş yedi sülaleni çağır… Şeytan umudunu yitirdi. Kul umutla rabbine yöneldi gözünü semalara dikti…
  • İki satır var her düştüğüm çukurda kendini hatırlatır, “ya topla yaralı kırlangıçları ya da bu vefasız şarkıyı bitir…” Dostum, bil ki şeriata dikkat edilmeli… Çünkü şeriattan sapanın tarikatla işi olamaz… Tarikattan sapanın hakikatte yeri olamaz… Hem hakikate dalamayanın marifete yolu düşemez. Dörtlüdür ama tek vücuttur.
  • Bizzat şahit olmadığın kişi veya olay hakkında fikir beyan etme. Kesinlikle öyle olduğunu bildiğin şeyi dahi gizlersen Settar esmasına ayna olursun.
  • Kim ne derse desin; her an yeni şanda olan, istediği tecellisini tecellilendirir.
  • “Şirk koşanlar: “Eğer Allah dileseydi, biz de babalarımız da şirk koşmazdık… Hiçbir şeyi de haram kılmazdık” diyecekler… Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar işte böyle yalanladılar. De ki: “İndînizde bize açıklayacağınız bir ilim var mı? Siz ancak zanna tâbi oluyorsunuz… Siz ancak tahmin üzere konuşup saçmalıyorsunuz. ” Demek elimizde bir irade vardır. İrademizde serbestiz ve sonucunu da eksiksiz yaşayacağız… Yoksa bunca Nebi ve Resul oyun olsun diye mi hakkı haykırdılar?
  • “Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkartamamış” demiş atalarımız. Hz. Adem’den sonra “dışsallık veya içsellik üzerine kurulu bir ilahlık” düşüncesini oluşturan oluşturmuşta. Bunca Resul, Nebi ve evliya bir türlü tümüyle hafızalardan silememişlerdir. “Dışsallık veya içsellik üzerine kurulu olan ilahlık” düşüncesinin hangi dalını budamışlarsa, genlere kadar işlenen “dışsallık veya içsellik üzerine kurulu olan ilahlık” düşüncesinin başka bir dalı hemen filizlenmiş. Hayret ki ne hayret…  Sıyrılmak için… “Şefaatına muhtacım ya resulallah”. Nasip et ya rab…
  • Şoförlükte mahir olanın öğreticiye ihtiyacı kalmaz. Çok serbest sürer gider. Bazısı da bakar durur da bunu şoförlük sanar.
  • Ölümsüzleşen cümleler de hayatın şifreleri saklıdır.
  • Her kim ki ayet ve hadislere rağmen inatla şefaat yoktur derse… Allah onu islah etsin. Zira ayet veya hadislerin inkarı ile kişi dinin çizgisinin dışına düşer.
  • “Şefaat ya Resûlallah” demek şirkmiş dedi anlayaşı kıt biri hem de aptal aptal… Sanki resul ölüp yok olmuş da kıyamette yeniden dirilecekmiş. Be heyy gafil… Ölüm yok olma değildir. Ölüm boyut değiştirmektir. Hz. Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellem efendimiz dip diri ayrı bir boyutta yaşamına devam etmektedir.
  • Günümüzün gençliği pek şiir okumaz. Ama şiir derunun sesidir. Derununa ulaşmayan mutsuzdur. Gençliğin mutsuzluğu şiirden uzak kalmasındandır.
  • Her insan ayrı bir şarkı dizesi gibidir ve ancak kendisi kendisini hakkıyla çalar.
  • En sağlıklı ve faydalı olan yazılımlar şeriat üzerinden okunan tarikat düzeyindeki eserlerdir… Hakikat ve marifet yazılımı olmuyor, olmuyor işte… Yazılınca ise, zihinler kayıp gidiyor.
  • “Şeriat bilinmeden tarikata giren fasık” olur sözü boşuna söylenmemiştir.
  • Şaki olarak ölmek isteyen, kendisine göre enstrüman bulur. Çünkü mudil esması da faaldir. Yapacak bir şey yok su akar mecrasını bulur.
  • Şimdinin gücünü keşfet ve gücüne güç kat. (Yani senkronize ol aslınla) Kâlû-belayı geçmiş ötelerde arama…  Şimdi evet aha şimdidir.
  1. Aziz insan… Sırrı ilahi kuluna tebessüm etti… Gel yanaş ve yakınlaş dedi… Allah hayretle kulunu izledi… Kul nefsine veda etti… Hazırım emrine ey sırrı ilahi dedi… Söz verdi Rabbine şahit oldu… Desturu kabul edildi… Niyaza dahil oldu… Üzülme artık ey sinelerden hissedilen ah… Unutmadı unutturmadı eyledi seni şah… Naz makamından kabul etti seni… Allah Artık akıl gibi yaz ve konuş bul salah…
  • Şeriatı ğarra-ı muhammediden zerre taviz veren ufacık bir yelle yerle bir olur.
  • Kişilik şuuru; sanal benlikle hayat bulan ve kendisini bağımsız bir birey olarak bilen nefis alanıdır.
  • Ya insanlar savaşmaktan ne anlıyor. Aynı nakarat ya binlerce yıldır dönüyor. Ders alan yok. Ne yani ne… Herkes otursun oturduğu yerde. Hakkına el uzatsın… Savaş neyin mantığıdır ya… Gerçekten anlamış değilim…
  • Şuurun putlardan temizliği, tekliğin sıfattan, esmadan ve ef’aldan sözülüp geldiğini seyri için elzemdir.
  • Şeriat yani İslam’ın zahir ibadet ve muamelatı gene şeriatın çizdiği çerçevede icra etmek şarttır. Batini ilimler ise, ilmi ledündür ve okuyarak ele geçmez. Ancak şeriata uyulması sonucu açılan bir kapıdır. Ve kişiye özeldir.
  • Şefaat… Bir türlü anlaşılmayan şefaat… “Allah’ı hakkıyla tanımadılar” der ayet. Bak şafi Allah tır. Kur’an der ki şifa sadece Allah’tandır. Nasıl ki tüm şefaat Allah’a aitse tüm şifada Allah a aittir. Sen dünyevi bedenine ait şifaya ulaşmak için ilaç kullanırsın. Ama ruhi şifaya ulaşmak için bir manevi doktor aramazsın. Hâlbuki sistem aynı sistem… Yaratım fıtratı aynı fıtrat… Kurulan düzen aynı düzen… Uyan ve seni senden etmek isteyenlere sakın yenik düşme.
  • En büyük şefaat dünyada olur. O da Rabbin izniyle olur.
  • Şirk; kişinin kendisini tanımasına engel olan ve kişinin kendisine yaptığı en büyük zulümdür. Bu sadece bir putun önünde eğilmek değildir. İçe veya dışa döndüğün anda şirk başlar. Öze yöneldiğinde ise vahdet başlar.
  • Şirk insanı sınırlar. Vahdet insanın önüne sonsuzluğu serer.
  • Rızkını Allah’tan bilmeyen şirktedir. Allah yanı sıra REZZAK mı? Allah her günahı affeder ama şirki affetmez. Çünkü şirk, büyük bir iftiradır. Nefse en büyük zulümdür

Yorum yapın