-O-Ö-
- Okursan erersin kardeşim. O kadar zikir oku ki parmakların oluklaşsın. O zaman hayâ perdesini taşa çalarsın. Şarap kadehlerini yere çakarsın. Davulu patlatıp ney gibi ötersin.
Ne yaparsan yap araştırarak yap, sakın güdülme
- İnsan islam amellerinin içeriğini bilemeden tam ima ile babadan dededen gördüğünü uygulayarak ölse, günahıyla ve sevabıyla üstlerine tabi olarak amelinin karşılığını bulacaktır. Ama araştırarak Allah’a yönelirse, eğer hata ederse bir sevap alır. Hata etmezse iki sevap alır. Okumanın karşılığı budur.
- “o odur” “sen de sensin”. Sen 0 olamazsın. Onda fena bulmak O olmak değildir. Gerçekten ne istediğini bilen hiçbir şeyin ona dönüşemeyeceğini fark eder. “O Odur” “sen sensin” ama sen de ondansın…
- Akıldan çıkmaz bazı bazı… Ama ne diyelim takdire gönül razı… O’nun emridir bize yazı… Geçiririz kışı yazı…
- O bize bizden yakındır. Hiç ciddi ciddi düşündük mü bu ne demektir? Günlük yaşamda bu gerçeği ne kadar düşünerek yaşarız?
- OKU’mak sayfalardan okunan yazıtlar değildir. OKU’mak sayfalardan okuduğunu nefsinde bulmandır.
- İlim insanlığa nakş olunca, işte o zaman insanlık OKU’mak ile tanışır. Temenimiz de o. Ama gel gör ki bir karar verilmiş birimin ezelinde. Ve sınav sürmekte… Kalemini oynatan şeref bulurken, kalemni kıran ise, yoksun olarak gitmeye mahkûm olur.
- Hayret bir şey… Gerçekte de ayrı bir ilah yokmuş! İlah diye bildiğim de Allah mış diye mırıldandı, OKU’maya yeni başlayan…
- Tüm renkleriyle bir bahçeyiz. Tadı ve kokusuyla değişik ama özüyle aynı olan, O’ndandan gelmeyiz. Ve dönüşümüz O’nadır…
- Şöyle ol, kalbine bunu yerleştirerek huzurlu ol, dürüst ol, rahmetli ol vs vs vs… Garibanım bakiyor ki “ol”muyor boş veriyor. Önce onun “ol”ması için gerekeni anlat. “Ol”mak için gerekli zikirleri öner, bak bakalım nasıl “ol”uyor. Şöyle şöyle ol demekle” ol”unmuyor malesef. “Ol”mak için zikir şart aziz kardeşim.
- Topraktan yapılmış su sürahisinin suyla dolu olup ters çevrilmesi halinde güp güp güp dökülen su gibi, kalpten gelen sözler yazıya dökülüyorsa, işte yazılanlar seni anlatıyordur. Okudukça için canlanır.
- Ne olur naif olanı kırma. Bir daha zor tutar. Tutsa da aradaki yapıştırıcı sırıtır.
- Düşeni kaldırmak gerek. Ama nasıl? Bilsem söylerim de, ama nerde… Çünkü derviş naiftir. İçine dokunulmaz ki, çabuk kırılır.
- Olacağım demekle olunmaz, olunmakla olunulur.
- Her oyuncak isteyen çocuğa oyuncak verilmez. Önce oyuncağı tanıması ve hak etmesi gerekir ki zarar vermesin.
- Okçular tepesini, ganimet için yani şahsi menfaat için terk etmeyiniz!.. Sadece sizin değil, tüm imanlıların kaybı olur.
- Okuyan engel tanımaz. Engel tanıyan okumamıştır. Hem kendini okumuş sanırsın hem engel koyarsın, bu okumak değildir… Olsa olsa okuduğunu sanmaktır.
- Okyanusta şadırvan açıp okyanusu rengiyle boyayan ve işte kaynak suyu deyip sunan, unutmasın ki sunduğu şadırvan kendi rengidir ki asla okyanus değildir.
- Hangi organ ile hangi günahı melekeştirirsen, o organa bir şeytan yerleşir ve seni o günahta katmerleştirir.
- Herhangi bir olgunun bizi rabbin kapısına varmasından geri komasına asla ve asla müsamaha etmemeliyiz.
- Oruç başlama vaktine yakın olan sahur vakti yenilen yemekte bereket vardır. Her varlığın bir seması bulunur. Her nimetin de bir seması olur. Sahur vakti her nimetin seması nurlanır. O vakitte yemeği yedikçe, o nimetteki nur bedenin ikinci beyni olan bağırsakları paklar. Hatta hatta normal zamanlarda fazla yemek zarar iken, sahurda fazla yemenin hiçbir zararı yoktur. Çünkü kararan beyin olan barsak beyine nur depolaması gerçekleşir. Allah normal zamanlarda yediğimizle bizi mükellef eder. Ama sahurdaki ile mükellef etmez. Sahur yemeği nefse ağır gelir. Çünkü kişiliği paklar. Zaten kişiye ağır gelen her şey kişi için sonsuz mutluluk hazzı içindir. İşte onun için mutluluk nefsi emareye ağır gelir. Çünkü nefsi emareye et kemik bedenin hoşuna giden şeyler zevk verir. Bunlarda kişiyi karanlıkta bırakır.
- Okuma geneldir ve taklididir buna a’rab’ça da tilavet denir. Bir üstünde kıraat başlar. Bunun mertebeleri vardır. -Anlayarak okuma ilmel yakindir. -Algılayarak okuma aynel yakindir. -Olarak okuma hakkel yakindir. Okuyan okuduğu heceler olduktan sonra, İnsanlara algılamalarına göre anlatımda bulunmalıdır. Yoksa kimseye bir yardımı dokunamaz.
- Spiker soruyor, oruç nedir? Şöyle cevap veriyor… Zengin fakirin halinden anlasın diye konulmuş! Ama topluma baktığımızda fakirin sofrası gene de aynı. Zenginin gene de aynı. Değişen bir şey yok… Demek ki orucun hikmeti bu değilmiş? Neymiş peki? Bilmem… Öylesine beyin fırtınası yapıp duruyorum…
- Kendi özünde okumaktır esas okumak. Buna Arapça da “ikra” denilir. Hıra mağarasındaki okuma “ikra”dır. Yazıdan okumalara ise Arapça da “utlu” denir.
- O bize bizden yakındır. O’nun nuru içimizden kaynar. İçinde bulmadığını dışarıda arama, Yazık edersin.
- Allahın ilk EMRİ sadece OKU değildir. İlk emir “RABBİNİN ADIYLA Oku”dur. İşte erdemli nesil ancak rabbin adıyla okumakla yetişir.
- Rabbin adıyla ve rabbin adı olmadan okumada aradaki fark şu… Rabbin adı olmadan okursa, başı bağsız bir çalışma olur. Rastgele bir Lego formatı ortaya çıkarmaya başlar. Rabbin adıyla okursa, disiplin dahilinde emir komutaya tabi bir şekilde okur ki, okuduğu her bir harf, legonun eksik yönünü tamamlar.
- Rivayetlere göre bundan yaklaşık beş yüz bin yıl önce yaşayan “uiazeeiz raaeciiull uoseeadiook” isimli adam şöyle demiştir. “Aynı nefesi taşıdığın dostların olsun. Yoksa darılırsın” . Demek ki yüz binlerce yıl geçse de Âdem nesli aynı tarza sahiptir.
- Tüm birimler; Hacivat ve Karagöz karakterleri gibi perdeden perdeye yansıyan objelerdir.
- OKU’mak sayfalardan okunan değildir. OKU’mak sayfalardan okuduğunu nefsinde bulmandır.
- Özündeki rahmete ulaşanın zahmeti biter. Özündedir dediler hep bu güne dek, ama bir türlü bitmedi hasret. Hasret yükü oldu zahmet, sonunda bu zahmet oldu rahmet.
- Öğrenci öğretmenden can almalı. Öğretmen cemali celal ile buluşturup verdiği kararında sabit olur. Öğrenci ise, alınan karara saygılı olur ki bu saygısı onu özüyle buluşturur.
- Özüne yönelen erdi, diğeri geri kaldı. Dervişim… Dervişlik olsaydı taç ile hırka. Biz dahi alırdık otuza kırka, der koca yunus. O zaman dervişim. Olabildiğince öze yönelelim. Hak olanda karar kılalım.
- Bir insanı öldürmek tüm insanı öldürmek gibidir. İnsan öldürmek haramdır, savaş öldürmeğe kılıf yapmaktır, ha karşısına dikilip bıçakla öldürdün, ha yukarıdan bombayla öldürdün, sebepsiz bir şekilde bir mü’mini öldürene Allah lanet etmiştir.
- Özümüzü oluşturan nakış Allah esma manalarının dokumaları… Tıpkı şekerin özü olan tatlılık gibi, hem de boyasına göre rengârenk şekerler.
- Evet evet dünya ömrü çok kısa… Bizi ötelerde kurtaracak ameller, doğumla ölüm arasında değerlendirdiğimiz ömürdedir. Bu ömür çok uzun gözükür de gerçekten çok kısadır.
- Örtün kardeşim. Allah dış yüzümüze değil Kalbimize bakar ayeti hâşâ boşunamı nazil oldu diyerek, makamları birbirine karıştıran garibim. Bedeni örtmenin amacı, bedenden kalbe uzanmak isteyen dışsallıkta boğulan kişilerin negatif enerjilerinin kendimize karşı yönelişlerini kesmektir.
- İnsanlar genelde nefsi birliktelikler yaşadıkları için dünya menfaatı üzerine derinleştikçe derinleşiyor. Bu da özü unutturuyor.
- Görünen mananın yani özün yani nuri muhammedinin somutlaşanıdır. Mana MUSAVVİR esmasının dokumasıyla suretlenir ve somutlaşır. Görünen her şey O isimle görünür. Dolayısıyla tüm esmalar gibi bu esma da her an faaliyettedir. Ama mana suretlenip görünmek zorunda değildir. İnceliği fark edene SELAM ile buluşur.
- Muhammedi bir dünya özlüyorum… Mezhebi ayrışmanın ve düşmanlığın olmadığı bir dünya özlüyorum… Fırkalaşmanın olmadığı bir dünya özlüyorum… Cemaatlaşmanın olmadığı bir dünya özlüyorum. Cemaat camide olur ve namazla sınırlıdır. Gerisi Fırkalaşmaya girer ve her fıkrada(Fırkada) kendi yolunu doğru, gerisini bozuk görür. Irkçılığın olmadığı bir dünya özlüyorum. Yalanın ve dolanın olmadığı bir dünya özlüyorum. Evet, evet MUHAMMEDİ BİR DÜNYA ÖZLÜYORUM.
- Fırkalaşıp ayrışan insanlar fıkra gibi gülünç olurlar onları yöneten derin aklın masasında. Kimsenin masasının fıkrası olmayalım. Birlik olup fırkalaşmaya mahal vermeyelim.
- Ölüm her gün biraz daha yaklaşıyor. Bazısı derki her gün Allaha bir adım yaklaşıyoruz. Ah be kardeşlerim, Allah’a olsaydı üzülmezdik… Asıl… Her gün ölüme bir adım daha yaklaşıyor ve gerçeklerle yüzleşmeye ramak kalıyor.
- Kimse övünmesin bilgisiyle atmasın hava. Allah dur dedimi, düşmez dereye kaya. Kişi kalır yaya, yol uzar baya. Benliğine gem vur her an Hakka ol aya.
- Bir dua… Karanlık ortamlarda göz dostlarını arar. Allah’ım kıyamet karanlığında bizi sadık dostlarla buluştur. Kalbimizi nuruna kavuştur. Özümüzü özün özüyle buluştur.
- Şoförlükte Mahir olanın öğreticiye ihtiyacı kalmaz. Çok serbest sürüp gider. Bazısı da bakar durur kendisini usta zanneder.
- Tüm kan davalarının kökenini “öç alma” duygusu inşa etmiştir. Sonuç ise korkunç; sayısız ölümler ve cehennemi bir dünya hem sonsuz hüsran… Oysaki sadece affedecekti… Ve o anda huzur inecekti…
- Bazen bir tavuğun öcüne bedel yüz insan ölüme sürüklenir. Hâlbuki tavuğu köpek kapar da oralı bile olmazsın. Bir köpeğe dahi reva görmediğini, gözünü kırpmadan insana reva gören en adi yaratıktır.
- Zannetme ki 120. Gün bitmiş ve sen mühürlenmişsin. Her an 120.gündür. Bu, bedenin ölümüne dek devam eder.
- Bazen bilinç özürlü oluyuruz da veda edip gidene kökten gitti zannederiz. Yahu işi çıkmış ki gitti gelecek… Aslında şüphe kaybedeceğiz korkusundandır. Sakın ha korkma, hiç ummadığın bir anda ölüm zaten götürecektir.
- Öze dönüş sessiz ve sözsüzdür. İçe ve dışa ise kalabalık. Farkı farket.
- Öze dönüşte, kelimeye dönüşemeyen harfler vardır. Huruf-i mukattaalar öze dönüşün şifreleridir. İşte öğretilmesi durumunda, kırk kölesi olunası harfler bu harflerdir.
- İnsanın en büyük baş belası, ön yargılı olmasıdır. Ama sen ne ön yargılı ol, ne de sonradan yargılı ol, mutlak olarak seyirde ol. Sevmediğin yerde, yargıda bulunmadan yavaşca ayrıl ve başka bir mekânda hayata devam et. İşte o zaman başın belki arşa ulaşır.
- Döngü döner de durur. Özün özü tüm bilinenlerden bambaşkadır. Ötesine geçeyim dersen, en fazla miraç oluşur ki buna kabıkavseyn denmiş ki, gene de sen varsın ki, zaten senin hayali de olsa var olman, bir zorunluluktur ki, gizli hazine seyr edilsin. Gene sen tarafından…
- Pencerene perde inmesin aziz insan. Gönlünü soy, saf et, soyun tüm tutkulardan. Kuruntu içine girmesin hiçbir zaman. Derin sudur özündeki nehire akan.
- Zaten herşey yazılmış ve söylenmiş. Bize kalan ise yazılanları özümüzde bulmak… Burada yazılanlar ise göze çarpan kısımlar. Tıpkı seyrettiğimiz bir manzara gibi…
- O’na O’nun bakışıyla bakan O’nun örtüsünün altındadır. Göremezsin onları. Görsen tanıyamazsın onları. Şayet tanırsan ulaşamazsın. Ulaşırsan gittiğin gibi geri dönersin. Hem de mahzun. Açıkta bilinenler tuzukuru olanlardır.
- Bir gün bizimde ölüm haberimiz hızlıca yayılacak. Tanıyanlar eyvah edecek. Tanımayanı ise hiç etkilemeyecek. Sanki kunduramdan bir çivi düştü diyecek.
- Dervişlik olsaydı taç ile hırka… Biz dahi alırdık otuza kırka der koca yunus. O zaman dervişim… Olabildiğince öze yönelelim… Hak olanda karar kılalım…
- Sırrı ilahi özünde… Tıpkı şekerin tatlılığı şekerin özünde olduğu gibi…
- Ey insan bedenim büyüdü diye üzülme. Ruhun aynı bak mana dolu özüne. Tüm manalar akıyorsa ondan özüne… Hak seni buldu bu böyle biline.
- Öğretici olan kişi en çok neye acır bilir misiniz? Hasretle yönelip yetişmesi için çaba harcadığı kişinin, kendisine gösterilen istikameti terk etmesidir. Derini terk edip yüzeyle tatmin olmasıdır. Hatta eskiye dönmemek adına; mana kokan dost sözlere, sırt çevirmesidir. Bu eğitimcinin içini acıtıyor.
- Öğrenmek isteyen ısrar eder. Samimi olan ısrar eder. Sahiplenmek isteyen ısrar eder. Hobilerime bir hobi daha eklensin diyen alay eder. Alayı kendine eder. Sonra hayatını kumar masasında kaybeder.
- Aslında mahlukatın yaratımındaki tecelli, bir yansıma değildir. Yaratım şiddetinden dolayı bazıları yansıma dahi sanır. İşte buradaki tecelli, yarattı anlamında bir tecellidir. Çünkü yaratımı gene de öz nurunun üzerinde belirlediği alanda işlemektedir.
- Nasıl ki sigara içen etraftaki insanlara dumanını solundurup onların kul hakkına giriyorsa, kendisine parfüm sıkıp etrafına koklatan da, etrafındakilere birçok kanserojen madde koklatıp, bu arada çaktırmadan kendi ter kokularını da koklatırlar… Hiçbir koku sürmeden ve parfüm sıkmadan, aziz ve leziz kokan Allah kullarına selam olsun. İşte peygamberimize sav sevdirilen, haramdan uzak beslendiği için, kişiden yükselen saf ve temiz olan öz kokusudur.
- Övün insanoğlu övün cürümün ne ki? Gururlan gururlan boyun ne ki? Her şeyi ben yaptım san, benliğin ne ki? Uyumaya devam et ahrete göre bura ne ki?
- İnce sırlar deyip Allah hakkıyla anlatılmadı. Kafan karışır dendi itikat açıkça dillendirilmedi. Fıkhın derununa inmeyi tehlikeli deyip dinden çıkarsın dendi. Teoride Allaha mekân olamaz deyip pratikte yukarda dendi. Gel de gönül dünyamızdan marifetimize uzanmak ve öz hakikatimizle iletişime geçmemek için, daha giriş kapısındaki PİN kodunu bloke edenleri affet. Gel de PUK kodunu bilen ve sana karşılıksız olarak iletişim sunan gerçek bir müşteri hizmetlerini bul. Bulana aşk olsun…
- Öldüğümüzde kısaca başımıza gelenler… İlk önce bireysel ruh bedenden ayrılır. Et kemik bedenin ürettiği tüm blokajlar ve sanal benlik ile birlikte aynen mevcut olarak ikinci bedenimiz olan ruh beden ile yaşamaya devam eder. Bu İsrafil’in sura üflemesine kadar sürer. Berzah yaşamı dediğimiz bu yaşantı, dünya ortamının başka boyutunda devam eder. İsrail’in sura üfleyişi ile tüm sanal benlikler çıplak olarak ruh bedenden ayrılıp huzura fert olarak geleceklerdir. Nefsi Küllün karşısında kendi bireysel nefislerini müşahede edeceklerdir. Nerde yanlış nerde doğru yaptıklarına her nefis kendisine hem savcı hem de hâkim olarak karar verecektir. Kendilerine zulüm yapılmadığına bizzat şahitlik edip tekrar bedensel bir ortama girip yeni yaşamlarına başlayacaklardır. Cehenneme gidenin azı dişi Uhud dağı kadar büyük olacaktır. Yani koskoca zulmani bedenlere bürünerek o ortamda hayata başlayacaklardır. Cennete gidenler ise Mana güçlerine göre nurani bir bedenlere bürünüp sırat köprüsünden cennete doğru yola koyulacaklardır. Cennete ulaştıklarında ise, Kendisine istediği bedeni veya bir anda istediği kadar beden edinebileceklerdir.
- Özlem kalbini yeniler. Her anını yepyeni eyler. Seni saf edip som eyler. İki dünyanı inşa eder.
- Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin özlem ve muhabbeti… İşte elbette o özlemdir seni diri tutan…
- Yaşamı neyse ölümü de o olan, ölümü neyse haşrı da o olacak… Âdem evladı nasıl oluyor da, batini vehimlere kapılıp da, içini ve dışını bir birinden ayrı edip aldanıyor. Oysaki ruhlarımız bedenlerimizdi, bedenlerimiz ruhlarımızdı…
- Senden nazar edilmesi istenilen, hakkın hakkıdır. Hakkın hakkını hakka veren hakkı hakka teslim etmiştir. Ölmeden önce ölmek…
- Özler can öz cananını… Çünkü onla bulmuştu yaratanını… Onda görmüştü rahmanın nazarını… Onla duyurmuştu figanını.
- Ölümünü istedin öyle mi? Ölüm gelince mahzun felekler. Ölüm gelince dost ve düşman üzülür… Ama yüzde tebessüm görülür. Ölüm gelince amelin olur mizan. Şaşmazdır onu yazan. Ecel gelmeden ölüm gelmiyormuş. Hayret ki ne hayret zaman hiç şaşmıyormuş… Bir nefestir işte insan. Ya Rab ver bize iman… Olmayalım perişan…
- Ölüm yokluk ve bilinç mahrumiyeti değildir. Her bir insan varlık olmaktan ilelebet payidar olacaktır.
- Et kemik bedenin ölümüyle beraber, et kemik beden de olan engel durumların tümü ortadan kalkar. Kişi bir nebze özgür olur. Cennete ulaşınca ise, kişi biçilen hüküm dairesinde tam özgür olur.
- Uçağa bineceksin hava sıcaklığı 40 derece ve uyarı geliyor. Uçaktan inince -20 derece. Eğer ince elbise ile inersen anan ağlar. Ölüm ötesi de öyle…
- Bu hayata geri dönüş olmayacak. Ölümle hayat yok olmayacak. Bilinç kaybı hiç olmayacak. Başka bir mekânda hayat bambaşka devam edecek. Hazırlık yapan SELAM bulacak. Etmeyen feryadu figân edecek.
- Verdiği cevaplar tam tatmin oluşturduğu halde, şahsi hakkında ifrat ve tefrite dalacak hem üstelik kalbin dahi seni onaylamayacak. Sonra da sormaya devam edeceksin. Yok, öyle şey… Önyargınla şahsı ilme perdeleyip uzak durursan, işte o zaman mahrum kalırsın. Onun için âlime en çok yakın olanlar, ona karşı en çok perdeli olanlardır.
- Öze yolculuğu unutan, dışsal tatmini özsel zanneder.
- Dışarıda bir şey arama, her şey sendedir sende. Felek, Arş, ferş ve kürsüye nazar; özündendir özünde. Tüm duyuların kesilse, yok olur her şey sende. Senle var olan, senle yok olan ve hatta sana göre yok olan, varlığı kimdedir kimde.
- Öğrenmek isteyen defterini kalemini eline alır ve seni bekler. Öyle birini görürsen hemen yardım et. Çünkü o en önde farzdır.
- Değiştikçe bilinç, değişir özün. Değiştikçe özün farklılaşır sözün. Öylece biçimlenir yüzün.
- Ne kadar da özgür kendi olmuş… Kendinden olanı görmez olmuş… Başka cihetlerde dolaşır olmuş… Dolmuşa binmiş yayıktan olmuş… Sen yayık olarak kalem olmaya bak… Sevinç gözyaşları dök, eline kına yak… Ayak zincirleri kır yerine halhal tak… Ziynetlendir yürüyüşü hakikatine ak…
- Hz. Ömer ra zamanında bir gün Medine’ye ganimet gelir. Hz Ömer milleti toplar ve der ki; bunu Allah’ın adaletiyle mi dağıtayım, yoksa Ömer’in adaletiyle mi? Herkes Allah’ın der… Hz. Ömer’de insanların çalışma kabiliyetlerine göre az çalışana az verir, çok çalışana çok verir. Fırtına kopar hayır, örf âdete göre yani bildiğin tarzda dağıt derler. O da eşit dağıtır.
- Öğretmen öğrencisinin ilmini ve haleti ruhunu seyir etmeli. Seyir etmeyen öğretmen zaten başarılı olamaz. İşte seyir için de öğrencisini ara ara yoklar.
- Tüm ayet ve hadisler cem olunca kişide, Allaha mutlak kulluk zuhur eder ki ,bu da mutlak özgürlük olur.
- (“İlim beni cezbetti ve denizin kenarına getirdi. Vecd beni denize düşürüp boğulmaya bıraktı. Denizin ortasında ilimden yardım istedim, beni kurtarmadı. Vecd ise beni neredeyse boğacaktı. Beni kurtaran ancak cehâlet oldu.” Baba Tahir-i Uryanî) Baba Tahir’in ifadesine göre insanı mutlakiyyete ulaştırabilecek yegâne vasıta mutlak cehildir… Peki, mutlak cehil nedir? Baba Tahir “mutlak cehil” demekle neyi kastediyordu? Biz deriz ki mutlak cehil… Kişinin kendisine ait bir varlığın… Bir vücudun… Hayatın, ilmin, iradenin, kudretin, işitmenin, görmenin, kelâmın olmadığı gerçeğidir… Öz budur… Burası hakikat sohbetinin başladığı
- başlangıç yeridir.
- Kitaplarda saklı kalan öz malımız olan Allah ilmini, günümüz gençliğinin en çok kullandığı sosyal medyadan dikkatleri celp etmek için insanlığın istifadesine sunmak, büyük bir cihad olsa gerek.
- Kaderi sadece mutlak ve tümel edip kulu akışına teslim eden ve amelden soğutan zihniyetin yol açtığı tahribatların mesuliyeti çok ağır olacaktır. Hızlıca düzenleme bilgi sunulmalıdır. Kul, damarlarındaki asil olan ilahi yaratım olarak tecelli eden kudreti fark edip fiiliyatına yoğunlaşmalıdır. Yoksa kaybedenlerden olur.
- Kur’anın hasbelkader Arapça geldiğini veya Arapların en azgın toplum olduğunu düşünüp onun için Kur’anın Arapça olduğunu zannedenler, daha zan dadırlar.
- Sanki bir gizli el bırakmıyor ki, kişi kendini adasın özüne ermeye. Hep bir çekingenlik var insanoğlunun bilinçaltında. Bu çekingenlik hali vehmin esaretinin şiddetinden bizden zuhur eder. Vehim esaretinin şiddetinden ise, ancak daim ve planlı bir zikir ile kurtuluruz.
- Kendi özünde okumaktır esas okumak. Buna arapça da “ikra” denilir. Hira mağarasındaki okuma “ikra”dır. Yazıdan okumalara ise arapça da “utlu” denir.
- Ölümsüzlüğe çare bulamayan insanlık, mutluluğu ölümü düşünmemekte aradı. Ama gözü önünden geçen cenazeler zihnini işgal etti.
- Kaçınılmaz olan ölüm sonrasına aklı basmadı. Mutsuzluk içini kemirdi. İmanı da içine sindiremedi ki mutlu olsun.
- Öncüyken bir hatanın karşılığı sonucu hüzünle iç içe olan kişiye bir darbede ben indireyim diyen, rahmandan uzaklaşır.
- Öz nehir; sessiz ve sözsüz akar. Sessiz ve sözsüz akmasının sebebi ise, mutlak zata sessiz ve sözsüz olarak akması için söz vermesindendir. Haydi, sen de git ve gör. Mutlak huşu duyulan nehir… Çıkış yeri de kalbin en tepesinin hemen çaprazında. Mutlak tefekkür mahalli olan “ahfa”nın ta kendisi…
- Ötüyor ney, neyin içi ney, üfüren kim… Seslenen kim… ne bitmez bir derya… Ne bitmez sorunlar ve cevapsız kalan sorular. Meded ya rab…
- Ölmeden önce ölmeden aldığın bir kaç zevk seni yanıltmasın. Bunlar sonbahar rüzgârı gibidirler. Gelip geçer kop kuru dal olursun.
- Öz olmadan kabuk işe yaramaz. Mana özdür, madde kabuk. Kabuğu parlayan çürük elma yenmez.
- Derin sessizliği bozup öze ermek. Aynayı karşına alıp ona göre kalıba girmek. Sonra arştan varlığı var adına seyr etmek. Evet, buna ermek için vereceksin emek. Bedavadan verilmez ekmek. Sana kaldı yürümek. Rahmete dalmak için çek kürek. Buna olsun sende yürek. Korkma çalış yol versin felek. Uç çiçeklerde misli kelebek. Zevk alsın senden çiçek. Kokun güzelleşsin bakışın olsun yek…
- Allaha yönelme yukarıda ve ötelerde değildir. Haa o zaman içimizde mi? Hayır. Duymadın mı ki ona sınır ve yer olamaz. Biraz akıllı olalım ve dua ederken göğe bakmayalım. Özümüze derinleşerek isteyelim…
- “Övünmeyiniz! Hem topraktan yaratılmış hem de toprağa dönünce kendisini kurtların yiyeceği insanın övünmesi neye yarar! Hz. Ebubekir ra” Demek ki övünen, kurtçuklara yem olacak bedenin esaretinden kurtulamamıştır. Hey dost… Her şeyden geç… A’ma da hissiz-yaşa. Odur tüm saltanat.
- Özlem özlemi getirir, hasret hasreti. Yol yolla birleşir, kalp kalple. Deniz denizle birleşir, hayat hayatla. Ama birleşip tek olmayı önleyen bir engel orda durur. Çünkü bir-tek olan sadece HU’dur. “Min Dun”ihi her şey çifttir. Birleşebilirler ama bir-tek olamazlar asla.
- Öze dışarıdan erinmez. Ermek erimektir, dışarıdan bilinmez. Eriyen ise, hiç bilinmez. Hatta hatta görünmez bile…
- Ölümle beden kurtçuklara emanet… Bedenin hizmet ettiği ve inşa ettiği ruh ise, ebede kadar bizi yaşatacaktır. Ne de güzel demiş şair… Ruhun tekâmülü ve ebediyet, oradadır asıl medeniyet.
- Ölümden sonraki hayata inanmayan için her şey serbest olur. Kendine göre sadece burada yaşayacak ve ölümle toprak olup gidecek. Tamam, eyvallah da… İnsanın hizmetine sunulan dünya ve içindekileri kim sundu? Elmayı, armudu, kirazı kim insanın damağına göre donattı? İneği, koyunu, deveyi, tavuğu kim sakin etti de sahibine itaatkâr birer canlı oldu? Arıyı kim bal yapması için görevli kıldı? Dünyayı, ayı, güneşi ve tüm evreni kim var etti? Tüm her şeyin içinde yer aldığı kapkara uzayı kim var etti ve nerede var etti? Peki, tüm bunları var edip düzene sokan bir var eden varsa ve o var eden insana bir görev vermişse ve bilimin defalarca deneyle tespit arttığı gibi bedenden bir ruh çekiliyorsa ve dolayısıyla da ölümle insan yok olmayacaksa, ölümden sonrasını insan merak etmez mi? İman edene yobaz deyip kendimizi ölüm sonrasına hazırlanmada geri bırakırsak bize yazık olmaz mı?
- Öze dönüşte, kelimeye dönüşemeyen harfler vardır. İşte “Huruf-i mukataa”lar öze dönüşün şifreleridir.
- Öz ayrıdır; iç-dış ise apayrıdır. Öze dönüş sessiz ve sözsüzdür. İçe veya dışa ise kalabalık. Farkı fark et.
- Derunu duyamayan derinle uğraşır. Özü hissedemeyen izde arar. Kendinde bulamayan başkasında arar. Her ne hikmetse ömür serapta geçer de gider.