HER BİR ESMÂ-İ HÜSNÂ’NIN İŞARET KAPSAMI

ZİKİR SANA CANDIR

Her bir ismin anlamını zatına bakan yönü ve nuruna bakan yönü diye ayrı ayrı ve kısaca yazalım. İnşallah hazırladığımız “ESMÂ-İ HÜSN” kitabımızda her bir ismin içeriğini ve insanın dokumasındaki ilişkisini genişçe ve detaylıca izahını yazarak insanlık kültür dünyasına kazandıracağız. Her bir Esmâ-i hüsnâ’nın işaret kapsamı, zatına bakan taraf mutlak onun için iken, nuruna bakan kısım ise, Besmele ile açığa çıkar. Bunun sonucu olarak da, “B” harfinin kelimeye kattığı anlam gereği olayın aslı izah edilir. Öylece olayın aslı bize çok kolaylıkla açılacak ve hakikate doğru yol alınacaktır.

Esmâ-i hüsnâ manalarını kısa kısa yazarken değindiğimiz Lâhût-i âlem hakkında da kısa bir izahat yapalım. Lâhût-i âlem; vecihten yansıyan nurun, üzerine tutunduğu ve tüm nurun üzerine işlenildiği, isimsiz ve resimsiz hem alansız ve mekânsız olan, hatta hatta olansız olan ve ol emrinin üzerine çizildiği ortamsızlık olarak anlayabiliriz.

Bilmemiz gereken bir husus da ferş olayıdır. Önceki konularda izahını yaptığımız hadisi şerifteki işaret kapsamınca Ferş; Allah, Nur-i Muhammedi’yi dört parçaya bölüp bir parçasını levha, bir parçasını arş ve bir parçasını da kalem olarak dönüştürürken, diğer kalan bir parça ile de tüm mahlûkatını var eylemiştir. İşte bu dördüncü parça komple her şeyiyle ferşin ta kendisi olup, her bir yaratımda o yaratıma göre konumlanmaktadır. O konuma göre de levhadan üzerine kayıt açılıp kalem ile gerekli olan nakış dokuması işlenmektedir. İşte Ferş, makrodan mikroya her bir varlık olarak temaşa edilir ve her varlığın hüviyeti kendisine göre ferşin içeriğini oluştur. Dolayısıyla her bir insan ve insanın sahip olduğu her bir şey dahi, ferşin ayrı ayrı görüntüsünden başka bir şey değildir. Şimdi de Esmâ-i hüsnâ’ların kısa kısa açıklamalarına geçelim.

1-ALLAH       اللّهُ

Zatına bakan yönü: Mutlak zatın zati ismi olarak ulûhiyetini, rububiyetini ve melikiyetini tanıtan özel ismi.

Nuruna bakan yönü: Yegâne ilah olarak her bir varlığı vechinin önünde durdurarak secde ettiren, yegâne Melik olarak emrini uygulatan ve yegâne Rab olarak kendisiyle kaim olduğunu idrak ettiren.

2-ER-RAHMAN     الرَّحْمنُ

Zatına bakan yönü: Mutlak zatın zati özelliği olarak her yarattığını rızkıyla yaratandır.

Nuruna bakan yönü: Her yaratılanı merhameti ile kuşatarak rızkına ulaşması için değişmez bir sanatla donatan.

3-ER-RAHİYM       الرَّحِيمُ

Zatına bakan yönü: Zati özellik olarak dilediği kadar yaratımda bulunandır.

Nuruna bakan yönü: Var ettiği her bir varlığın, var oluş amacını ortaya koyması için her birine yapacağı fiillerle, isteklerini oluşturma kuvvesini veren.

4-EL-MELİK        المَلِكُ

Zatına bakan yönü: Yegâne yönetici, asla yardımcıya ihtiyacı olmayan ve kendisi için yardımcı olamayan.

Nuruna bakan yönü: Var ettiği her bir mahlûkunu bizzat kendisi yöneterek yönlendiren, mülkünde yaşatan ve üzerinde mutlak olarak tasarruf eden.

5-EL-KUDDÜS          القُدُّوسُ

Zatına bakan yönü: Mutlak olarak ekmel olup noksansızdır.

Nuruna bakan yönü: Yarattığı her varlığı, içinde bulunduğu konumu ve işi en iyi ve noksansız bir şekilde yapmak üzere donatan, hem her türlü noksanlıktan uzak bir şekilde yaratım sergileyen.

6-ES-SELAM         السَّلاَمُ

Zatına bakan yönü: Mutlak olarak kusursuzdur.

Nuruna bakan yönü: Yarattığı mahlûkatını kusursuz bir yaratımla yaratandır. Var ettiği düzene uygun hareket edenleri de, güvenle donatıp sonsuzluk âleminde kusursuz mekâna yerleştiren.

7-EL-MÜ’MİN         المُؤمِنُ

Zatına bakan yönü: Allah’ın kendi mutlak zatının varlığına şahit olması.

Nuruna bakan yönü: Kendi mutlak zatın şehadetine katılıp aynı şehadete inanıp tasdik edenleri emniyet ile kuşatan.

8-EL-MÜHEYMİN           المُهَيْمِنُ

Zatına bakan yönü: Zatıyla mutlak olarak gözlemleyerek müşahede eden.

Nuruna bakan yönü: Nur-i Muhammedi’nin ve diğer kapsayıcı mutlak nurun tüm içeriğini elinde bulundurup, kâinatın bütün işlerini idare eden, gören ve gözeten.

9-EL-AZİYZ         الْعَزِيزُ

Zatına bakan yönü: Yegâne güç ve değerin ta kendisi.

Nuruna bakan yönü: Nuruyla şeref vererek yarattığı her varlığa, yaratılış pozisyonunu yerine getirmek için gerekli olan gücü, değeri ve şerefi bahşedendir.

10-EL-CEBBAR           الجَبَّارُ

Zatına bakan yönü: Güç, kuvvet ve kudretin kendisinden ayrılmayan, büyüklükte tek ve biricik olan mutlak gālip.

Nuruna bakan yönü: Mutlak iyileştirici gücü kendisine ait olan, yaratılmışların halini iyileştiren, hakkı galip getiren, her güçlüğü kolaylaştıran, her kırığı onarandır.

11-EL-MÜTEKEBBİR          المُتَكَبِّرُ

Zatına bakan yönü: Mahiyeti; nuraniyetinin keşfinden husule gelerek var edilenler tarafından asla keşfedilemiyecek ve bilinemeyecek kadar ULU olan.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her noktasına büyüklüğünü resmeden, onun büyüklüğünü kabul edenleri kibriya nuruyla bezeyen. Öylece kula kul olmaktan arındırandır. Büyüklüğünü tanımayıp nefsine yenik düşerek kendisini müstağni görenleri de mağlup eden.

12-EL-H(X)ALİK           الخَالِقُ

Zatına bakan yönü: Mutlak olarak yaratan sadece kendisidir.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında ortaya çıkan tüm oluşumları bizzat kendisi yaratmaktadır. Şekil verenlerin en güzeli ve kendilerine yaratıcılık nisbet edilenler içinde yegâne gerçek yaratıcı sadece kendisidir.

13-EL-BARİ         البَارِئُ

Zatına bakan yönü: Maddesi ve modeli olmadan icat edip yaratan; yaratım sıfatlarında ise yaratılmışlara benzemekten berî olan.

Nuruna bakan yönü: Birçok farklılıklarına rağmen âlemin bütün parçalarını âhenkli ve düzenli olarak KÜN FEYEKÜN emriyle olduran ve yaratımında hiçbir borç ve zimmet altında bulunmadan yarattıklarına verdiği bütün nimetleri bir lütuf olarak veren.

14-EL-MUSAVVİR          المُصوِّرُ

Zatına bakan yönü: Yaratımın tüm içerik şekillendirmesini bizzat kendi elinde tutandır.

Nuruna bakan yönü: Hacimli olup olmaması sözkonusu olmaksızın, şekile büründürdüğü her bir varlığı, yaratılış amacına en uygun şekilde şekillendirerek, diğer şekil verdiği varlıklardan ayrı bir özellik kazandıran.

15-EL-GAFFAR        الغَفَّارُ

Zatına bakan yönü: Asla kusur barındırmayan mutlak azamet sahibidir.

Nuruna bakan yönü: Yaratımının tüm unsurlarında oluşan bozuklukları onarıp düzenleyerek, asla kusur kalmayacak şekilde yaratımın devamını dizayn eden. Bu ismin açılımı daha çok dünyevi dizaynla ilintilidir. Örneğin, vücutta oluşan yaranın hızlıca iyileşmesi için var olan yaratım sistemi. Ayrıca iradeli bir şekilde yaratılan varlıkların yaptıkları hataları, farkına varış sonucu tövbe edenlerin tövbelerini mutlak olarak kabul edip hataları bağışlayan ve asla kirden eser bırakmayan mağfiret sahibi.

16-EL-KAHHAR        الْقَهَّارُ

Zatına bakan yönü: Mutlak galiptir.

Nuruna bakan yönü: İrade edip yarattığı her varlık üzerinde hükmünü icra edip emri altında tutandır. Yaratımı üzerinde mutlak olarak hükmüyle hükmedip asla yenilmeyen ve yegâne hâkimiyet sahibi olandır.

17-EL-VEHHAB         الوَهَّابُ

Zatına bakan yönü: Vermede karşılık beklemesi muhal olandır.

Nuruna bakan yönü: Yaratılan mahlûkatın tüm sahip oldukları, hem iyilik ve mutluluk vesileleri olan ellerindeki tüm nimetler, sadece ilâhi lütuf ve ihsanının eseridir. Kulların herhangi bir şeye hak kazandığından söz edilemez. Zira kulun tüm kazanımı, sadece onun kulunda zuhur ettiği kendi eserinden başka bir şey değildir.

18-EL-REZZAK          الرَّزَّاقُ

Zatına bakan yönü: Rızkı bizzat kendi verendir.

Nuruna bakan yönü: Her yarattığı varlığın var oluş işlevini yerine getirmesi için, gerekli olan sebebi yaratarak kendisine lazım olan yaşam gıdasını ulaştırandır.

19-EL-FETTAH            الْفَتَّاحُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde bizzat nurunun sergilenmesi için gerekli olanı açıp yaratımını sergileyen.

Nuruna bakan yönü: Mahlûkatı hakkında iyilik kapılarını açan, anlaşmazlıkların hakemliğini yapmak suretiyle mutlak adaleti gerçekleştiren, hak ile bâtılı birbirinden ayırıp kulun üzerinde olması gereken açıklığı kendisine sunan, kendisine iltica eden mazlumlara yardım edip zafer ihsan eden ve kişiye yeni yeni alanlar oluşturan.

20-EL-ALİYM            الْعَلِيمُ

Zatına bakan yönü: Zatının, sıfatının, esmasının, ef’alının ve yaratımının mutlak olarak farkında olan.

Nuruna bakan yönü: Mutlak ilmiyle, vechinden yansıyan nurun tüm içeriğini ve içeriğinden oluşan tüm nur noktalarının ve her bir noktanın tüm nüktelerinin her bir kıvrımındaki her bir oluşumunu bilen.

21-EL-KABİD        القَابِضُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde bizzat öz nurunu sergilerken, istediğinde nurunu vechine doğru çekip içeriğini daraltan. 

Nuruna bakan yönü: Var eylediği tüm mahlûkatı üzerinde istediği vakit rızkı daraltan; var eylediği canlıların ruhunu istediği vakit alıp hayatlarına son veren. Verdiği alanları geri alandır.

22-EL-BASİT           الْبَاسِطُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde bizzat öz nurunu sergilerken, istediğinde nurunu vechinden uzaklaştırarak içeriğini genişletendir. 

Nuruna bakan yönü: Var eylediği tüm mahlûkatı üzerinde istediği vakit rızkı genişleten. İnsanların sahip oldukları ilmi ve yaşam imkânlarını geliştirendir. Lütuf ve keremini esirgemeyendir. Ruhları bedenlerine yayan ve bolluk verendir.

23-EL-H(X)AFİD         الخَافِضُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlemi üzerinde bizzat öz nurunu sergilerken, istediğinde nurunun basınç kuvvesini azaltandır.

Nuruna bakan yönü: Böbürlenerek ve kendilerini Allah’tan müstağni görerek mutlak gerçeği kabul etmeyenleri alçaltıp esfel-is safiline düşüren ve alçaltan.

24-ER-RAFİ’I            الرَّافِعُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde bizzat öz nurunu sergilerken, istediğinde nurunun basınç kuvvesini yükseltendir.

Nuruna bakan yönü: Kendilerini Allah’ın kulu görüp aciz görerek mutlak gerçeği kabul edenleri yükselten, değerini arttıran, izzetli ve şerefli kılandır.

25-EL-MUİZZ           المُعِزُّ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde bizzat öz nurunu sergilerken, istediğinde nurunun istediği noktasını güçlü ve değerli kılandır. Örneğin Nur-i Muhammedi’yi övülmüş bir katre nur olarak ayrı bir değer içeriği ile var eylemiştir.

Nuruna bakan yönü: Var eylediği ahkâma göre hareket eden kullarını yücelten, güçlü ve değerli kılandır.

26-EL-MÜZİLL            المُذِلُّ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde bizzat öz nurunu sergilerken, istediğinde nurunun istediği noktasını düşük içerikli kılandır.

Nuruna bakan yönü: Var eylediği ahkâma göre hareket etmeyen kullarını zelil, hakir ve alçak duruma düşüren ve değersizleştiren.

27-ES-SEMİY’I             السَّمِيعُ

Zatına bakan yönü: Sergilediği nurunun tüm içeriğindeki etkileşimlerin çıkardıkları tüm sesi bizzat işiten…

Nuruna bakan yönü: Nurunun her noktasında var ettiği nurun hışırtısını ve işitilmeye konu teşkil eden her şeyi, benlik vererek var ettiği her bir mahlûkatına, var ediş amacına ve ihtiyacına göre işittiren.

28-EL-BASİYR        الْبَصِيرُ

Zatına bakan yönü: Sergilediği nurunun tüm içeriğindeki etkileşimlerin her bir yanını görendir.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her noktasında var ettiği nurun her noktasını ve görünmeye konu teşkil eden her şeyi, benlik vererek var ettiği her bir mahlûkatına, var ediş amacına ve ihtiyacına göre gördüren.

29-EL-HAKEM         الحَكَمُ

Zatına bakan yönü: Sergilediği nurunun mutlak hâkimiyetini elinde tutan ve asla içinde başka bir emir sahibi yaratmayandır.

Nuruna bakan yönü:  Nurunun her bir ışıltısında bilgisi ve adaletiyle nihai hükmü verip, mahlûkatı arasında verdiği hüküm ile tüm yarattığı mahlûkatını emrine muti kılan ve üzerlerinde mutlak hâkimiyete sahip olan.

30-EL-ADL              الْعَدْلُ

Zatına bakan yönü: Adaleti bizzat kendisi temin eden…

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunda, var eylediği her bir seyir noktasıyla bilinirlik verdiği her bir varlığa, layık olduğu imkân ve kabiliyetleri bağışlar. Öylece yaratılanlar arasında kayırma yapmayıp her birine hak ettiğini tam olarak verir. Asla zulmetmeyip, hakkaniyetle hükmeder. Her bir yarattığı için hak ettiğinin ötesinde başka bir şey söylemeyen ve yapmayandır.

31-EL-LATİYF         اللَّطِيفُ

Zatına bakan yönü: “Mutlak zâtı” var edilen duyularla asla algılanamayan mutlak vücut sahibi olarak; sergilediği nurunun mutlak hâkimiyetini, sezilmez bir hâkimiyetle tümüne dokunarak bizzat elinde tutar.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her noktasında ince ve şeffaf, küçük ve hacimsiz olarak fiillerini hissedilemez bir yumuşaklık ile gerçekleştirir. Nurunun her bir noktasında var ettiği kullarına, görünmez bir el olarak iyilik ve merhamet eder. Yaratılmışların ihtiyacını en ince noktasına kadar bilip yarattıklarına verdiği duyularla, asla sezilemez yollarla karşılar. Tüm yarattıklarının en gizli ve ince hususlarını dahi bilendir. Olaya iman ile bakmayan ise, herşeyin kendi kendine olduğunu sanır.

32-EL-H(X)ABİYR        الخَبِيرُ

Zatına bakan yönü: Sergilediği nurunun tüm içeriğindeki etkileşimlerin her bir yanından bizzat haberdar olandır.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunda, var eylediği her bir seyir noktasıyla bilinirlik verdiği her bir varlığın mahiyetine ve iç yüzüne vâkıf olarak haberdar olandır. Öylece hangi yaratılmışın neye ihtiyacı var ise, ihtiyacını kendisine sunar. Bu ihtiyaç giderme; mutlak plan dâhilinde olup, bu sonsuz muammayı insani akılla çözmemiz mümkün değildir. Bunu anlamak, ancak akleden bir kalp ile mümkün olacaktır. Yoksa akıldaki soru işaretleri bitmeyecek ve kul marifetten uzağa düşecektir.

33-EL-HALİYM            الحَلِيمُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunu sergilerken, açılan nurunun her noktasına göre sergisini bizzat ortaya çıkarandır.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunda; müsamaha göstererek, acele ve kızgınlıkla muamele etmeden, ileride meydana gelecek gelişmelere göre fırsat tanıyarak, yarattığı kullarına tövbe etme şansı tanır. Hemen sonuçlandırıp cezalandırma kuvveti olduğu halde; cezayı erteleyip ödülü hızlıca sunan ve hata yapan kulunu büsbütün terk etmeyip gelişmelere göre hareket eder. Ayrıca yapılan iyiliklerde oluşan eksiklikleri dahi örtüp fazlasıyla mükâfatlandırır.

34-EL-AZİYM             العَظِيمُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunu sergilerken; bizzat kendisi, zatı kibriyası olarak tüm bu sergilemeden büyük ve münezzehtir. İşte bunu anımsak için de, “Allahu Ekber” deriz.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunda; sergilediği nurunda hiçbir eksiklik bırakmadığı halde, zatı kibriyası olarak tümünden büyük ve münezzeh olduğunu ilmek ilmek dokur. Tefekkürle bakan kulları öylece; Allah’ın yaratımının kusursuz olduğunu keşfeder ve hiçbir eksiklik barındırmadığını anlar. Yüce kudret sahibi olarak yaratımın eşsiz bir yaratımla var edildiğini ve yarattığı herhangi bir yarattığına da ihtiyaç duymadan yürüttüğünü seyir eder.

35-EL-GAFUR            الْغَفُورُ

Zatına bakan yönü: Allah bu isimle isimlenerek iman üzere ölmek kaydıyla, fiillerinde hüsnü niyetle amel eden kişilerin hatalarını, bizzat kendisi örterek affetmeyi yapacaktır.

Nuruna bakan yönü: İradeye sahip bir halde yarattığı mahlûkatlarında, hüsnü niyete sahip kişilerden sadır olan hataları, kıyamet günü gizleyerek, halkın nazarında kirli olarak görünmemesini sağlar. Yani kıyamet günü iman ehlinin kusurlarını örten, suçunu bağışlayandır. Bu ismin açılımı daha çok uhrevi dizayn ile ilintilidir. Öylece Allah, kulunu azap görmekten koruduğu gibi, insanların yanında da rezil olmaktan muhafaza eder. Kendisine sığınan kullarını dünyada gizlediği gibi ahirette de gizleyip bağışlar.

36-EŞ-ŞEKUR           الشَّكُورُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunu sergilerken, nurunun içeriğindeki Nur-i Muhammedi’den yaratımını yaptığı insana, irade ile donanımlı bir sanal benlik verip, öylece seyrine ortak ederek azametinin eserini seyir imkânı vermek suretiyle kendisiyle muhatap eyledi. İşte bu yaratılış amacını hakkıyla yerine getiren kullarına da bizzat kendisi teşekkür eder.

Nuruna bakan yönü: Gayba iman edip yaratıcısını tanıyarak yaratılış amacı doğrultusunda hareket eden kullarına, az da olsa iyi ameline karşılık fazlasıyla verir. Yaptığı amellerin karşılığını artırmak suretiyle, onlardan fazlasıyla nurunun tecellisini ortaya çıkartarak ve kullarının amellerine karşılık vererek çokça teşekkür eder. Bu esma-i ilahiyeye, marziye nefis derecesine karşılık gelir.

37-EL-ALİYY            الْعَلِىُّ

Zatına bakan yönü: Mutlak olarak Lâhût-i âlem üzerinde sergilediği nurundan yüce olan, yarattığı mahlûkatın ortaya çıkardığı bütün menfi ve nakıs niteliklerden de bizzat münezzeh olandır.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunda öyle bir düzen var eylemiştir ki; her hal ve şartta yüceliği, şanı, şerefi, kuvveti ve kudreti elinde tutarak, sanal benlik sahibi kıldığı yarattıklarına kendi üstünlüğünün marifetini içlerinde derç ederek yaratmıştır. Öylece var edilen her bir varlık; mutlak bir acizlik ile yaratıldığından, ve onun mutlak zatı olarak da kendisinin dengi, misli ve benzeri olmadığından, bizzat kendisinden yücelik ve hükümranlıkta daha üstün veya kendisine eşit bir varlık bulunamaz. Her hal ve şartta her bir yaratık; mutlak olarak yüce olan, örf, akıl ve iman açısından övgüye değer bütün müsbet sıfatları kendisinde toplayan ve nuru “nurun ala nur” olanın önünde teslim olmuş bir halde olarak, yüce yükseklik sahibi olan Rabb-ul Âlemine karşı acizliğini fark ederek dünyaya veda eder.

38-EL-KEBİYR            الْكَبِيرُ

Zatına bakan yönü: Sergilediği nurunun içeriğindeki tüm etkileşimlerinin her bir yanından, bizzat hiçbir kayıt veya kıyas kabul etmeksizin, azamet sahibi olarak tümünden büyük olan.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunda öyle bir düzen var eylemiştir ki, var eylediği tüm mahlûkatından büyük olarak mahlûkatını kendisine karşı muhtaç olarak var eylemiştir. Yaratılmışların kadr-ü kıymetleri ve mertebeleri ne olursa olsun, tümünü kendisine muhtaç olarak yaratmıştır. Bunu fark eden kullarına büyüklük vererek indinde şerefli eylemiş, kendisini ondan müstağni görenleri de, küçülttükçe küçültmüştür.

39-EL-HAFİYZ          الحَفِيظُ

Zatına bakan yönü: Mutlak olarak Lâhût-i âlem üzerinde sergilediği nurunu bizzat muhafaza eden.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunu koruyarak, görüp gözeterek, oluşturduğu tabiatı dengede tutarak koruyan, yarattığı hiçbir şeyin kaybolmaması ve ihmal edilmemesi için gerekli tedbirleri alandır. İhmal etmeme ve gaflete düşmeme hususunda kendisine güvenilen yegâne koruyucudur.

40-EL-MUKİYT            المُقيتُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde bizzat öz nurunu sergilerken, nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir varlığın tüm ihtiyaçlarını bizzat kendisi karşılayan.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurun içerisindeki tüm yaratılmışları koruyarak ve yaşamlarını sürdürecek kadar gıda vererek yaratımını devam ettirir. Her bir bilinç sahibinin; bedenlerinin ve ruhlarının gıdalarını vererek, yaşamlarının devamını sağlar.

41-EL-HASİYB            الحَسِيبُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde bizzat öz nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir varlığın hesabını bizzat elinde tutandır.

Zatına bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği nurun her noktasındaki her bir şeyi saymışçasına bilerek hesabını yapandır. Tüm yarattıklarına kâfi gelerek, her şeyi yeterince bilen, koruyan, yaptıkları fiillere karşılık da ceza veya mükâfat olarak karşılığını verendir.

42-EL-CELİYL           الجَلِيلُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde bizzat öz nurunu sergilerken; zatı için hiçbir kayıt ve kıyas kabul etmeksizin, azametini nuruyla var eylediği mahlûkatına karşı kat’i bir kural olarak ortaya koyandır.

Nuruna bakan yönü: Yaratıcısını tanıyarak yaratılış amacı doğrultusunda hareket eden kullarını yücelten, onların amellerini kabul edip mükâfatlarını arttıran ve müminleri yüksek sıfat sahibi, Kadr-u kıymet vererek mertebelerini değerli kılandır.

43-EL-KERİYM            الكَرِيمُ

Zatına bakan yönü: Allah mutlak zatı olarak bizzat kendisi; yarattıklarına ikram ederek, Lâhût-i âleminde nurunun katrelerini seyre tabi etmek suretiyle, karşılık beklemeden yaratandır.

Nuruna bakan yönü: Her bir noktasında ayrı bir can ile ayrı bir yaratım verdiği tüm mahlûkatına karşı, cömert olarak isteklerini bahşeder. Lütuf ve ihsanda bulunarak iyi, ahlâklı, asil ve değerli olan insanları daha daha yücelterek ülvi makamlarda ihsanlarını hiçbir karşılık olmadan sunar. Cömert olan ve insanın şerefiyle bağdaşmayan her türlü işten arınmış bulunan kişilere, ayrıca ikramda bulunarak onları iki cihanda öncülerden eder.

44-ER-RAKİYB           الرَّقيبُ

Zatına bakan yönü: Allah mutlak zatı olarak bizzat kendisi; gören, gözeten ve gözetleyip kontrol edendir.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği nurunun her noktasındaki her bir şey için, yaratmış olduğu kanun çerçevesinde gerçekleşecek olan akıbeti bekleyendir. İnsanların yapmış oldukları davranışları, onlarla birlikte beklemektedir. İnsanın her söylediğini dinleyip, işlediği fiili gözetleyendir. Bu gözetlemeye uygun melekler var edip onların şahitliğinde yazarak her an gözetlenmenin olduğunu bizlere haber vermektedir. Bu hususlara işaretle ayette denilmiştir ki, senin Rabbin her an gözetleme yerindedir.

45-EL-MUCİYB            المُجِيبُ

Zatına bakan yönü: Allah mutlak zatı olarak bizzat kendisi; kendisiyle muhatab etmek için, sanal benlik vererek yarattığı mahlûkatına, cevap vermek suretiyle her birisine karşılık verir. Konuşulan sözlere bizzat mukabele ederek, ezelde mütekellim olan Allah, harfsiz ve sözsüz olan kelamını kullarına duyurur.

Nuruna bakan yönü: : Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatına cevap vermek suretiyle söz söyleyenin kelâmını ihtiyacına cevap vermek suretiyle keserek susmasını sağlar. Allah; davetçisine icâbet edenlere daha bir ehemmiyet vererek, her sözünü ayrı bir değer olarak addedip icabet eder. Kişi; karşılamaya muktedir olamayacağı isteklerini, aşkın güç olarak bildiği Rabbine sunar. İşte kendisine talepte bulunan kimsenin ihtiyacını yerine getirir. 

46-EL-VASİ            الْوَاسِعُ

Zatına bakan yönü: Allah; zati ilmi ile her şeyi aşkın olarak kuşatan, zati nuruyla bütün yaratılmışları aşkın olarak yayılan ve zati rahmeti her şeyi aşkın olarak kapsama alanına alan bizzat kendisidir.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatının her türlü isteğini, kendisinden bir iyilik olarak, nimet ve yardımda yeterli bir şekilde ve her şeyi kuşatarak, gerekli olan yaşam alanlarını kendilerine sunar. Her bir varlığın ezelinde kendisi için mukayyet ettiği rızkını, rahmeti ile her bir şeyi kapsayarak kendilerine ulaştırır. Tüm yaratılmışları ilmiyetinin içine alıp, onları kuşatıp kapsamaya gücü yeter.

47-EL-HAKİYM          الحَكِيمُ

Zatına bakan yönü: Allah mutlak zatı olarak bizzat kendisi; yarattığı nesneleri ölçülü yaratan, kendilerine has görev ve işlevlerini kusursuz bir şekilde yerine getirmelerinin yöntemini kurandır.

Nuruna bakan yönü: : Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatını, yaratım amacını gerçekleştirmek için hüküm ve hikmet sahibi kılarak, kendisinden zuhurunu lazım eylediği işlevi, kusursuz bir şekilde dizaynını sağlar. Yarattığı her bir mahlûkunu terbiye ederek amacının dışını bilemeyecek şekilde, kendisi için gereksiz olan bilgiden men ederek düzeltip, yaratım amacını gerçekleştirmek için hükmeder. Ayrıca insan ve cin sınıfı olan mahlûklar, iradesini yönlendirebilen bir şekilde yaratıldıkları için, kendisini gerçek dışı bilgilerden ve nefsânî arzulardan alıkoyanlar, fıtrat yolunda sahih olan düşünce istikametine ve davranış selahiyetine sahip bulunan kimseleri, yaratımın hikmetleriyle donatır.

48-EL-VEDUD            الْوَدُودُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunu sergilerken; nurunun tüm seyir noktalarını ve her bir seyir noktasından oluşan tecelliyi bizzat severek var eyleyen.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatını; sevmek, muhabbet etmek eğilimi ile var eylemiştir. Bu sevme ve sevilme melekesi ile aynı yolda yürüyenler, birbirini bulup ünsiyet elde ederler. Allah bu ünsiyetini yaratarak, insanların sosyalleşmesini sağlamış ve yeryüzünü yaşanılır hale getirmiştir. O yüzden kim nerede kimi seviyorsa sevsin, aslında o noktadan yükselen vedud esmasının dokumasını seviyor. Bu ünsiyet nuru, aşırı basınç oluşturan noktalarda ise, mahlûkatın kalpleri birbirine ayrılmaz bir iple kenetlenir. Allah’ın, insanın kalbine attığı bu ünsiyet nuru olmasaydı, yeryüzündeki her şeyi verseydin, gene de bu muhabbeti icra edemezdin. Zira muhabbet, tümüyle soyut bir sezgidir ki, maddi bir değer ile ölçülmesi veya elde edilmesi olanaksızdır. İman edende ise; bu sevginin ağırlıklı olan yönü, Allah’a ve Resulüne döner. Hatta hatta sevgi beslemede öyle ileri gider ki; nefsi, aile halkı ve serveti pahasına da olsa, Resulullahı sav sevmeyi tercih eder. Zira bilir ki, O’nda Allah nurunun nişanesi apaçıktır. Kişi, Vedud esmasının yaptığı dokuma sonucu oluşan tecelli zuhuru ile kendisi için arzu ettiği şeyleri, Allah’ın diğer yaratıkları için de ister ve hatta onları kendi nefsine bile tercih edebilir kabiliyete ulaşır.

49-EL-MECİYD          المَجِيدُ

Zatına bakan yönü: Allah noksansız eda ile ve yetkin olarak hem kendi kendisine kaim bir vaziyette ve vacib-ül vücut sahibi olarak, şerefi yüksek bir hal ile mutlak emir ve tasarruf sahibidir.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatın, içinde bulunduğu konumu asil bir şekilde var ederek, yaratımını şerefli bir dokunuşla ve yaratım amacını en seçkin olarak meydana getirip yaşantıyı sürdürür. Yarattığı mahlûkatına tüm yönleriyle lütufta bulunarak ve ikramı bol bir şekilde yaşam alanı vererek hayatiyetlerini oluşturup devam ettirir.

50-EL-BAİS           الْبَاعِثُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunun sergilemesini yaparken, sayısız nesneleri, cinsleri ve türleri bizzat yoktan var eder.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatını; yaratılış amacı doğrultusunda harekete geçirerek, yapılmasını istediği işe doğru yöneltip yönlendirerek emrolunduğu işle görevlendirir.

51-EŞ-ŞEHİYD               الشَّهِيدُ

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; ALİMÜ-L GAYBİ VEŞ-ŞEHADE olarak, göremediklerimize, görebildiklerimize ve bizzat kendi zatına şahitlik eder.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatına, içinde bulunduğu halin farkındalığını vererek şehadetini verir. Öylece her bir birim, varlığının farkındalığına bizzat kendisi şahit olur. Var eylediği mahlûkatın her birisine, idrak ettiği şeyin mahiyetine vâkıf olmak, bilmek ve bu bilmeyi de sözle diğer hemcinslerine ifade etme yaratımını bahşeder. Bu yaratım sonucu, var ettiği mahlûkatına dâhili ve harici duyular vermek yoluyla zuhuru oluşan bilginin ifade edilmesini sağlar. Öylece her bir varlık, kesin olarak bilen ve bildiğini haber verme konusunda hiçbir şüphe hissetmeyen olur. İşte bu gerçeklikten yola çıkarak, her bir varlığa bizzat bu isimle müsemma olan içerik ile dokuma yaptığı için; her bir yaratılanda oluşan bu kuvve ile her bir şeyi gözetlemiş olarak bilen ve dolayısıyla hiçbir şeyin ilmi kendisine gizli kalmayandır.

52-EL-HAKK              الحَقُّ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunu sergilerken; bizzat kendisi hak olarak, verdiği vaadi hak olarak tutarak, verdiği sözü hak olarak vererek, kendisine kavuşma hükmünü hak olarak belirleyerek, cennet ve cehennemi hak üzere yaratarak, peygamberlerini hakkı haykıran olarak irsal ederek ve kıyametin kopmasını hak olarak mukadder ederek yarattıklarıyla muhatap olmuştur.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatını; hakikat üzere, doğru ve gerçek bir yaratımla, kendisine gerekli olan tüm varoluş planlarıyla ve içinde bulunduğu ortama lâyık bir ferd olarak, pozisyonunun hakkını ortaya çıkarabilecek kabiliyetle var eylemiştir. İşte bu kabiliyetten dolayı her varlık hak üzere yaratılmıştır. Yani içinde bulunduğu pozisyonunun hakkını izhar edecek kıvamla var edilmiştir. İşte bu hakikatten yola çıkarak, her bir birim; nihai olarak olabilirlilik niteliğini taşıyacak kuvve ile var edilerek ve sürekli bir şekilde var olmayı sürdürecek bir mahiyetle var edilmiştir. Dolayısıyla O’ndan gelen ve O’na rücû eden her şey de hak olarak varlığını elde eder. Bunun sonucu olarak da, emrettiği ve yasakladığı hususlar uyarınca hareket etmek de irade sahibi olarak yarattığı kullar için haktır.

53-EL-VEKİYL             الْوَكِيلُ

Zatına bakan yönü: Allah mutlak zatı olarak bizzat kendisi; yarattığı mahlûkatın tüm işlerinin görülmesinde ve yaşamlarının devam edilmesinde, sadece kendisi yegâne dayanak olup, her bir konuda tüm yeterliliği bizzat elinde tutandır.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatına cevap verip işinin görülmesini sağlar. Asla zeval bulmaz ve kendisine güvenip dayanan kullarını yalnız bırakmaz. Her şeyden haberdar olup, kendisine sığınan kimseyi korumada ve talebini yerine getirmede yeterli ve kifayet edecek bir şekilde, kudret ve iradesiyle hükmedip sahip çıkar. Kendisine dayananların işlerini yoluna koyup varlığın devamını sağlar. Her bir mahlûkatının terbiyesini bizzat yapıp, terbiyeden çıkan irade sahibi kişileri de, vakti gelince zor kullanarak yani iradelerini baskı altına alarak hükmünü icra eder.

54-EL-KAVİYY       الْقَوِىُّ

Zatına bakan yönü: Allah mutlak zatı olarak yarattığı hiçbir şeyden etkilenmeden; yegâne galip olarak bizzat kendisi, yarattıklarına kuvvet vererek bütün mümkinatı etkiler.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatını, var ediliş amacını gerçekleştirecek güçle yaratarak, yani gücünü kendi pozisyonunu yerine getirecek mahiyette ve kendisiyle müteallik bir şekilde, aklen ve bedenen yeterli olarak yaratıp, bu yaratımını devam ettirir. Gücünü kuluyla münderiç bir şekilde var eylemiştir ki; yani gücünü kulunun içine bu ismin müsemması gereği olarak levhanın somutlaşan ve yüzü olarak görünen ferşinin üzerine dokuyarak yarattığı için; eğer kişi, işin hakikatini bilmezse, kendisinde zahir ettiği kuvvetin kendi malı olduğunu zannedip, kendisini müstağni görür. Allah, hiçbir yarattığını dışarıda kalmamak üzere bu isimle güç katarak var eylemiştir. İşte biz bu gücü hatırlamak için “LÂ HAVLE VE LÂ KUVVETE İLLÂ BİLLÂH yani bütün havl ve tasarruf, güç ve kudret Allah’a aittir” diyerek kendimizde var olan kuvvetin sahibini tanırız.

55-EL-METİYN          المَتِينُ

Zatına bakan yönü: Allah yegâne galip olarak bizzat kendisi; yarattıklarına kuvvet vererek yaratımından gelebilecek hiçbir etkiyi kabul etmeyen ve etkilenmeyendir. Ef’al makamının mutlak sahibi olarak, yaptığı fiillerinin sonucu olarak, zorluk altında kalmadan ve keyfi olarak isteyerek yarattığı kesret âleminden dolayı, kendisine herhangi bir zorluk ve yorgunluk dokunmayandır.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatını, yaratımın amacını yerine getirmek için sağlam ve kuvvetli, pozisyonuna göre sert ve dayanıklı olarak yaratır. Allah; iman edip kendisine dayanan kullarını lütfu, ihsanı ve yardımıyla destekleyerek başarıya ulaştırır.

56-EL-VELİYY           الْوَلِىُّ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunu sergilerken; nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatın var edilişini bizzat üstlenerek, yaratım amacını gerçekleştirmek için sahip çıkar, yönetir ve yardım eder.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nuruna çok yakın olarak ve hatta aralarında hiçbir engel bulunmadan emniyet içerisinde yaşam nasip eder.  Yaşamı boyunca mühlet vererek iman etmeyenlere de sahip çıkarak iman etmeleri için sahip olmaya devam eder. İman edenleri korumasına alarak sonsuz yaşamda, incinmemeleri için yakınlığını onlara hissettirir. İman etmeyenleri ise, ölüm ötesinde terk edip unutulanlar arasına katar. Bu ismin içeriği vefa ismiyle çok yakınlık teşkil eder. Sen Allah’a sadık kaldıkça Allah sana sadık kalır. Sen Allah’a olan sadakatini bırakırsan, o da seni terk eder. Sen ona bir adım gidersen, o sana on adım gelir. Sen ona yürüyerek gidersen, o sana koşarak gelir. Sen onu zikredersen o seni zikreder. Sen onu unutursan, o seni unutur. İşte Allah’ın kuluna olan vefası budur. Zaten Veli isminde Vefa ismi münderiçtir.

57-EL-HAMİYD             الحَمِيدُ

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi yegâne öven olarak; her şeyden müstağni ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu yegâne övülendir.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunda iyilik, güzellik ve erdemlilikle bir yaratım oluşturarak, yaratımını mükemmel olarak şekillendirip, şekillendireni övmek için de irade sahibi ve sanal benlikli olarak yarattığı varlıklarla nişanelerini ve kudretini seyre sunmuştur. Bu seyri sahih bir iman ile yapan kullarını, övgüye lâyık eylemiş olduğu sırâtü’l-hamîde sevk eyler. Övdüğü sıfatları taşıyan yola sevk edilen kullarına ise, bütün iyilik ve güzelliklerle övülen, sayısız lütuf ve nimetleriyle her nimeti tadılınca, şükredilen cennete ulaştıracaktır. Zaten her hal ve şartta tüm şuurlu veya şuursuz fark etmeksizin her bir yaratılan, ona mutlak itaat halindedir. Bu da Hamid olmasının sonucu olarak tecelli etmektedir.

58-EL-MUHSİ           المُحْصِى

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı tüm yarattıklarının sayısını bizzat bilmeye güç yetirendir.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği gizli ve âşikâr her bir şeyi tek tek ve bütün ayrıntılarıyla bilerek yaratan ve yaratımını İslam fıtratı üzere donatarak sanatını sergiler. Yaratım planında fıtratının hakkını veren insana değer verip sayar. Fıtratından uzaklaşan insanı da değersiz eyleyip terk edilenler arasına katar.

59-EL-MÜBDİ            المُبْدِئُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunu sergilerken; bizzat kendisi model ve örneği olmaksızın her bir yarattığını “kün” emriyle ibtidâen yani bir var ediliş noktası belirleyip istediği yaratımını oluşturandır.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunda; her yarattığının başlangıcında ve bitiminde sebep sonuç fonksiyonu icra eder. Bunu öyle mezcederek yaratır ki, olaya dışarıdan bakan kişi, sanki her şey kendi kendine bir sebep sonuç ilişkisi içinde oluşup gider kanısını oluşturur. Oysaki olay, bu ismin işaret kapsamı olan kuvvenin yaratılmışlarda oluşturduğu bütünleşmeden dolayı böyle bir nazar, dikkatlere sunulur ki, imtihan sırrı başlasın. Yoksa zorunlu olarak insanlar iman etmek zorunda kalır ki, dünyada bulunmanın bir gayesi de kalmamış olur.

Burada Ebû Hüreyre’nin Hz. Peygamber’den rivayet ettiği kutsî bir hadisi ekleyelim; Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “İnsanoğlu beni yalanlamış, ancak buna hakkı yoktur; bana dil uzatmış, buna da hakkı yoktur. Onun beni yalanlaması, ‘Allah beni yarattı fakat tekrar diriltecek değildir’ şeklindeki beyanından ibarettir. Hâlbuki yaratmayı ilkin gerçekleştirmek onu tekrar etmekten daha zordur. İnsan ayrıca evlât edindiğimi ileri sürmüştür. Ben bir ve tekim, kimseye muhtaç değilim, herkes bana muhtaçtır; ne doğurdum ne doğuruldum; kimse benim dengim değildir” (Müsned, II, 350-351, 393-394; Buhârî, “Tefsîr”, 112/1-2; Nesâî, “Cenâʾiz”, 117).

60-EL-MUİYD          المُعيدُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunu sergilerken; yaratımın öz cevheri onun vechinden yansıyan nuru olduğundan, nurunun dönüşümünü sürekli yenileyerek sürekli yaratmayı tekrarlayan ve yaratımını bu şekilde sonsuza kadar sürdürecek olan bizzat kendisidir.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunu; ilkin yarattıktan sonra, yaratmanın tekrarını oluşturacak olan bu ismin işaret kapsamı olan kuvveyi,  her bir yarattığı ile mezcederek sürekli bir yenilenmeye tabi tutar. Zaten doğaya baktığımızda, bu yenilenmeye her an şahit olmaktayız. Allah’ın kullarına yönelik lütuf ve ihsanlarını tekrar tekrar yaratması, bu ismin icra edilişi ile gerçekleşir.

61-EL-MUHYİ              المُحْيِى

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; nurunun her bir noktasını diri ve canlı tutarak yarattığı varlıklara hayat bahşeder.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunun canlılığını; her bir yaratılmışın kendisinden zuhur edecek şekilde yaratandır. Olaya dışarıdan bakan, bu isimin dokumasının bireylerle bütünleşik oluşundan dolayı, kendi kendine hayata sahipmiş gibi algılar. Ama bir de ilahi vahyi duyar ki, bu hayatı veren Allah’tır ve bu gerçeğe iman et diye. İşte bu bütünleşik olaya BESMELENİN başındaki “B” harfi işaret eder ki, bunun esas kapsamı; her bir bireyin, kendisine lazım olan ile birlikte bütünleşik bir dokuma ile var olması hakikatidir. Her varlığa başlangıcı ile birlikte can veren, öldükten sonra tekrar dirilten, yağmur indirmek suretiyle yeryüzünü donatıp yeşillikle örten, ölü olan kalbi hidâyet ile buluşturan, iman edip salih amel işleyenleri her iki cihanda mutlu eden de Allah’tır ki, tüm bu hayatiyet, bu ismin tecellisi ile oluşmaktadır.

62-EL-MÜMİYT          المُمِيتُ

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; diri ve canlı tuttuğu nurunun her bir noktasını, istediğinde istediği noktadaki canlılığı alarak hayatına son verir. Hayatın devam etmesi de, sona ermesi de bizzat O’nun elindedir.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunun canlılığını, istediğinde ölümüne veya işinin bitirilmesine hükmederek, o noktanın mahfını öyle bir şekilde sonlandırır ki, sanki kendi kendisine sonlandı gibi bir izlenim oluşturur. İşte bu izlenim, bu esmanın da her bir var edilen mahlûkatın hüviyetiyle münderiç olduğundandır.

63-EL-HAYY             الحَىُّ

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; mutlak hayat sahibidir ve ölmeden diri olandır.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurundan var eylediği tüm mahlûkuna, canlılığı kendisinde açığa çıkacak şekilde her birisine hayat verendir.

64-EL-KAYYUM          القَيُّومُ

Zatına bakan yönü: Her şeyin varlığı bizzat kendisine bağlı olarak, Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunun sergilenmesinin yaratımını ayakta tutar.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurundan var eylediği tüm mahlûkatına, kendileriyle münderiç yani içlerine gömülü bir şekilde açığa çıkan bir kuvvetle yaratarak ayakta tutar.

65-EL-VACİD              الوَاجِدُ

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi vasıtasız ilim sahibi olarak yarattığının tümünden müstağnidir. Yani yaratımına ne yaratımda ne de yaratımdan sonraki ahvalde muhtaç değildir.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunun oluşturduğu tüm mahlûkatı öyle bir düzenle yaratmıştır ki, kendisine lazım olan tüm ilim kendi özünden gelerek kendisine doğru akar. Her bir varlık, yaptığı dokunuşunu kendi içinden gelerek gördüğü için, Allah’a iman etmeyen kişi, kendisini müstağni görür. Her şeyine malik olduğunu zanneder. Oysaki her şeyin bilgisi ve mülkiyeti Allah’ın dairesinde olup istediği noktaya istediği kadarını akıtır. Ayrıca Allah, bu ismin dokumasıyla, hakka düşman olup zalimlik edene gazap edip, dünya ve ahirette cezalandırır. Bu cezasına karşılık gelen amelin getirisini, boynuna dolayarak dünyadan ayırtır. Öylece kendisini yakacak olan odununu, bizzat kendisi dünyadan kendi eliyle götürmüş olur. Dolayısıyla kendisine herhangi bir zulmün edilmediğine bizzat şahit olur.

66-EL-MACİD           المَاجِدُ

Zatına bakan yönü: Allah noksansız eda ile ve yetkin olarak hem kendi kendisine kaim bir vaziyette ve vacib-ül vücut sahibi olarak, şerefi ölçüye gelemeyecek derecede yüksek bir hal ile mutlak emir ve tasarruf sahibidir.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatın, içinde bulunduğu konumu asil bir şekilde var ederek, yaratımının şerefi hesaba gelemeyecek kadar yüksek bir dokunuşla ve yaratım amacını seçkinlikte mukayese kabul etmeyecek şekilde meydana getirip, var kıldığı yaşantıyı sürdürür. Yarattığı mahlûkatını ikramla münderiç olarak yaratarak hesap edilemez bir şekilde yaşam alanı yaratıp, öylece mahlûkatın hayatiyetlerini oluşturup devam ettirir.

67-EL-VAHİD-UL EHAD   الْوَاحِدُ الاْ حَدُ

Zatına bakan yönü: Allah mutlak zatı olarak eşi ve benzeri olmayan, cüzlere bölünüp kısım kısım parçalanması, içeriğinin artması ve azalması mümkün olmayan, hem birleşik bir içerikten de oluşmadan mutlak olarak var olan, ayrıca ortağı ve benzeri olmayan bir tek, yegâne ve yalnız olandır.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatını yalnız ve özgü olarak yaratarak, bu özgülüğü de her birisine idrak ettirmiştir. Öylece kişilik şuuru oluşmuş ve mülkiyet bilinci meydana gelmiştir.

68-ES-SAMED           الصَّمَدُ

Zatına bakan yönü: Allah mutlak zatı olarak bir ve tek olarak; ihtiyaçlarının giderilmesi için herkesin bizzat kendisine başvurduğu, ulu ve yüce olan mutlak “var” olarak, ne evlât sahibidir ne de herhangi bir anneden doğmuştur. Kimse onun dengi ve benzeri değildir. Allah; canlıların iç organlarını ihtiva eden karın ve göğüs gibi bir iç boşluğu bulunmayan veya insan gibi bir dış derisi veya dışarısı olmayan ve yaratılmışlık özelliklerinden münezzeh olup muhtaciyetsizdir.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatını yalnızca kendisine bakar halde yaratmıştır. İnsanlara verdiği yönelme iradesiyle yalnızca kendisiyle olmasını istemiştir. İnsan yönlendirebildiği iradesiyle birçok defa başka mecralara da dönebildiğinden, onda uzağa düşer. Yarattığı mahlûkatın ihtiyaçları her hal ve şartta kendisinin giderdiğini, varlık âlemi içerisine nakşetmiştir. Her bir kişinin başvurduğu merci aslında sadece kendisidir. Onun için bilelim ki, kim nerede kimin ihtiyacını giderirse gidersin, esas ihtiyaç giderenin Allah olduğunu bilmek zorundayız. Yoksa gerçekten uzağa düşeriz.

69-EL-KADİR             الْقَادِرُ

Zatına bakan yönü: Allah mutlak zatı olarak iradesini her hal ve durumda istediği şekilde yürüten, asla yenilmeyen, yegâne kudret ve tasarruf sahibidir.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatını, yapacağı işlev kadar kendi gücüyle donatarak yaratıp, ihtiyaç duyduğu kuvveti verendir. Öylece kişi; yapacağı fiili yerine getirmek için, içinden gelecek bir şiddetle gerekli olan kuvveti hisseder ve kendi kendisini yapacağı eylem yönünde yeterli olarak görür ve işe koyulur. Burada kişinin yapması gereken, kendisindeki kuvveti kendi malı değil, Allah’ın kendisinde seyrini istediği kuvvet ve kudreti olduğunu keşfetmesidir. Yoksa kendisini müstağni yani kendi kuvvetini kendi malı olarak görüp Allah’tan tard edilir. İşte bu durum bencilliğin oluşum noktasıdır. Öylece kişilik nefsi kendisini emmâreye hapseder.

70-EL-MUKTEDİR           المُقْتَدِرُ

Zatına bakan yönü: Allah mutlak zatı olarak iradesini her hal ve durumda istediği şekilde yürütürken mutlak olarak gücü yeten ve gücünün yettiği de fiilen sabit olandır.

Nuruna bakan yönü: Nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatını, yapacağı işlev kadar kendi gücüyle donatarak yarattığında, kişinin irade ederek işlemek için yöneldiği işi yapmaya, yaptığı işi başarmaya hem gerçekleştirmeye gücünü yeter bir vaziyette görmesidir. İşte insan ve diğer her bir varlık, bu ismin müsemması ile tanımlanan içerik ile donatılmış bir vaziyette, kendisini yetkin görür. İşte bize düşen her işimize Besmele ile başlayıp kaynağın Allah’tan geldiğine iman etmemizdir.

71-EL-MUKADDİM          المُقَدِّمُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunu sergilerken; yaratımın öz cevheri onun vechinden yansıyan nuru olduğundan, nurunun dönüşümü ve devamında her zaman kendi emrini önde tutarak teccellilerini oluşturur.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunda bu isimle anılan kuvveyi içine işleyerek, yaratılan her bir varlık, artık önde olma hissiyle yer almıştır. Onun içinde her varlık kendi dünyasını kurar ve dünyasında her zaman yönetmen olur. Gücü oranında da emrini varlıklar üzerinde uygulatmak ister. Bu her birim için aynı olduğundan da, anlaşmazlıklar başlar ve dünyada büyük veya küçük ölçekli kavgalar ve sonucu olan savaşlar baş gösterir. Oysaki bu ismin sahibi olan Allah’ı tanıyıp önceliği onun emrine verirsek, yeryüzünde mutluluk ortamı oluşur.

72-EL-MUAHHİR          المُؤَخِّرُ

Zatına bakan yönü: Nurunun dönüşümü ve devamında kendi emrini uygulamayan iradeli olarak yarattığı varlıkları bizzat geriye bırakarak o yönde teccellilerini oluşturur.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunda bu isimle anılan kuvveyi içine işleyerek, yaratılan her bir varlık, varlığını donatan amellerden yoksun kaldığında geride kaldım hissiyle yaşamaya başlar. Sonra da depresyon denilen ruhi çöküntüyü yaşar.  Onun için de her varlık kendi dünyasını kurarken var edilen sisteme uygun düşünce ve harekete büründüğünde yükselirken, duygusuna yenik düşüp gerekli çalışmalardan yoksun kalırsa, işte o zaman geri kalır. Geri kalan gene de kendi olur. Çünkü bu ismin işaret ettiği mana içeriği de diğer doksan dokuz esma içeriği gibi B’i-l kuvve her yaratılan kişinin bilinç dünyasının içine derç edilmiştir. Öylece dünya sahnesinde yerini almıştır.

73-EL-EVVEL             الاوَّلُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir varlık için bir başlangıç oluşturup öylece yaratan ve heyula denilen varlıkların birbirini oluşturması ve varlıkların ezeli olma düşüncesini ortadan kaldıran bizzat kendisidir.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurun oluşturduğu kesret âleminin her bir mahlûkunu kendine özgü bir başlangıç noktası ile yaratarak reenkarnasyona mahal vermeden oluşturarak ve her yaptığı yaratımını yeni yeni yaratarak, eskinin tekrarı olmayacak şekilde oluşturur. Ama her oluşturduğunu da, besleyerek sonsuzluğa doğru yolcu eder. Tabi istediğini de istediği anda yok etme gücüne sahiptir. Çünkü mülk ve tasarruf onundur ve istediğini de yapar.

74-EL-AHİR           الاخِرُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir yarattığı için bir son had oluşturup öylece yaratılanı fena dairesinde yaşam vererek tutan bizzat kendisidir.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurun oluşturduğu kesret âleminin her bir mahlûku için oluşturduğu fena dairesi, onu hududlandırıp istediği her şeyi yapamaz eder. Öylece kişi istediği kadar varlıklı olsun, bir noktaya ulaşınca acziyetini itiraf etmek zorunda kalır. Tabi insan da bu fena dairesine bağlı olarak yaratılmıştır. Ama insana üflenen sonsuzluk ruhu ile hiçbir kayıt tanımadan düşüncelerini sınırsızlaştırabilir. İşte bu noktada sonsuzluk sahibi olan Allah’a iman edip öylece sonsuzluk seyrine dalarsa mutlu olur. Yoksa istediği kadar düşüncesini sonsuza projekte etsin, acizliği yüzüne yansıyacak ve çaresizce olduğu yerde yığılacak ve mutsuz olacaktır.

75-EL-ZAHİR          الظَّاهِرُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir yarattığından münezzeh olarak ayrık olandır. Öylece zatı olarak asla hiçbir mahlûku ile bütünleşmesi veya hulûlu mümkün olamayacak şekilde tümünden münezzehtir. Yani burada ki zahir, yaratılmışın dış yüzü veya yüzeyi değil, yaratılmıştan ayrık manasına gelmektedir. Yaratılmış varlıklar; böylece onun kendisinden münezzehliğini idrak ederler.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurun oluşturduğu kesret âlemini, nurunun ışıltıları olarak ortaya çıkarıp belirgin olarak üstünlüğünü tümüne derk ederek galip gelmek suretiyle, tümüne kendisinin apaçık var olduğu idrakiyle yaratımını oluşturmuştur.. Öylece yaratılanlar, onun varlığını ve birliğini ortaya koyan birçok ayete şahitlik ederler. Hatta hatta bu olay Hadid suresi 3. ayeti kerimesinde; mutlak zâtı olarak gizli olan anlamına gelen “batın” ismiyle birlikte zikredilir. Öylece yaratılmışlar; kendilerinden münezzeh olan bir aşkın gücün olduğunu bilir ve sürekli o aşkın güce muhtaç olduklarını hissederler.

76-EL-BATIN             البَاطِنُ

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir yarattığından mutlak olarak gizli olandır. Öylece hiçbir yaratılmış; onun zatının mahiyetinin ne olduğuna muttali olamaz. Yani zatı olarak zahir olarak ayrık olduğu gibi, batın olarak da tümüyle yaratılmışların algılama kapsamlarının dışındadır.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurun oluşturduğu kesret âleminde yarattığı mahlûkatına uzaklık yakınlık dahi düşünülemeyecek derecede şah damarlarından bile kendilerine yakınlığını onlara hissettirirken, kendi zatını tümüne öylece de gizletmiştir. Peş peşe gelen bu dört esmadan anlaşıldı ki; Allah evveldir, ondan önce hiçbir şey yoktur. Ahirdir, ondan sonra hiçbir şey yoktur. Zahidir, tümüyle aşkındır. Batındır, O’ndan öte şey yoktur. Evvel, Ahir, Zahir, Batın O’dur olayı, biraz daha anlaşıldı umarım. Yoksa zahirde ve batında gördüğün varlıklar O’dur anlamına değildir. Unutmayalım ki “O; SUBHANEHU VE TEALADIR.”

77-EL-VALİY           الوَالِى

Zatına bakan yönü: Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunu sergilerken; nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatın yönetimini bizzat üstlenmiştir.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nuruna kendilerini emniyet içerisinde hissedip rahatça bir yaşam sürmeleri için, tümünün yönetimini üstlenerek kendilerinin güvende olduklarını kendilerine hissettirir.  Ama insan; kendisine bahşedilen irade ile yeryüzünde bozgunculuk çıkararak yeryüzünü yaşanmaz hale getirebilir. Allah “valiy”liyi ile senkronize yaşayan kullar emniyet içinde sonsuzluğa uzanırken, bozgunculuk yapanlar, kendilerini ölüm ötesinde terk edilmiş olarak bulacaklardır.

78-EL-MÜTEALİ             المُتَعَالِى

Zatına bakan yönü: Allah mutlak zatı olarak büyüklük ve yücelik, öz saygı ve egemenlik bakımından “en ulvi olan” olarak, herhangi bir yaratılanın O’nun mahiyetini “kapsar bir şekilde anlayamayacağı” ve anladığını da anlatamayacağı, sezgili kişiler dâhil olmak üzere hiç kimsenin onun zatının künhüne tümüyle erişemediği hakikatidir.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurunda öyle bir bilinmezlik yüklemiştir ki, bir varlık diğer bir varlığın iç dünyasına tümüyle muttali olamaz. Kişi en yakını olan kişinin dahi iç dünyasına tümüyle muttali olamaz. İşte bunun sebebi, bu ismin kişide oluşturduğu dokumadır. Onun için de mutlak hamdın yani değerlendirmenin Allah’a ait olduğu hakikatini her namazda tekrar eder ve Allah’ın kullarını yargılamaktan imtina ederek aczimizi ifade ederiz.

79-EL-BERR                البَرُّ

Zatına bakan yönü: Allah mutlak zatı olarak; Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunu sergilerken; nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkatına karşı; sevgisi, rahmeti ve merhameti sonsuz olup, kullarına vaddettiği vaatlerinin tamamını yerine getiren, yalandan ve batıldan münezzeh olandır.

Nuruna bakan yönü: Allah; vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurundan oluşturduğu tüm mahlûkatın fıtratını, sevgi ve rahmet ile donatarak iyilik üzere olmasını bünyesine kaydetmiştir. İrade sahibi olan varlıklardan insan ve cin, bu fıtratından uzaklaşarak varlık planını kirletebilir. Oluşturduğu kir kadar da fıtrattan ve dolayısıyla Allah’tan uzaklaşır. Kişi fıtrat üzerine yaşayıp bu fıtratın sahibinin mutlak olarak Allah olduğuna iman ederse, yaptığı iyiliklerin karşılığını sonsuz yaşamında görecektir. Yoksa yaptığı iyiliklerin karşılığını bu dünyada, kısa bir faydalanma olarak, Allah kendisine sunacaktır.

80-ET-TEVVAB             التَّوَّابُ

Zatına bakan yönü: Allah; insanın ve cinin sahip olduğu fıtrat serbestliği nedeniyle, nefsine karşı mağlup olup tekraren işlediği sayısız günahının affedilmesi için irade gösteren ve iradesine sahip çıkıp hakka dönenler için, yaptığı günaha bir daha dönmemek azmiyle, üzerinde olduğu hatalı yoldan dönen kullarını, bizzat affeder.

Nuruna bakan yönü: Allah; vechinden Lâhût-i âlem üzerine ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurundan oluşturduğu tüm mahlûkatın fıtratını, yaptığı hataya karşı pişmanlık duyacak şekilde yaratmıştır. Bu yaratımdan dolayı, her bir iradeli mahlûk, fıtrat dışına çıkınca, içinde hüzün hisseder. Bu hüznün giderilmesi için de bir çok yola başvurur. İşte Allah tevvab olduğunu bildirir ve iç sıkıntısının yaratım fıtratından uzağa düştüğünden dolayı kendisinde oluştuğunu bildirir.

81-EL-MÜNTEKİM             المُنْتَقِمُ

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; irade sahibi olarak yarattığı varlıklarından, yani insan ve cinlerden yaratım fıtratından sapıp doğru yola gelmeyenleri ve haktan saparak yaratım alanında bozgunculuk yapanları cezalandırır.

Nuruna bakan yönü: Allah mahlûkatın fıtratını öyle dokumuştur ki, kötü yolda olan insanlar, daha güçlü olanlar tarafından kötülüklerini yok etmeleri için bir iç dinamizme bürünür. Onun için de, en küçükten en büyüğe tüm insanlar, sözleri ve güçleri oranında oluşan kirliliği ve yoldan çıkan zalimleri durdurmak ister. Yapılan zulmü durduramayanlar ise, içlerinde derin bir üzüntü hissederler. İşte bunun kaynağı, bu ismin içsel melekemizde dokuma yapmasındandır.

82-EL-AFÜVV           الْعَفُوُّ

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; irade sahibi olarak yarattığı varlıklarından, yani insan ve cinlerden yaratım fıtratından saptıktan sonra pişman olup doğru yola gelenlerin günahlarını kökten silerek işlememiş gibi tertemiz eder.

Nuruna bakan yönü: Allah mahlûkatın fıtratını bu ismin müsemması ile tanımlanan kuvve karşılığı ile dokuması sonucu, kötü yolda olup tövbe ile buluşan kişilerin, içsel halleri arınır. Öylece bu kuvve, bozulan fıtratı hızlıca onarır. İnsan; fıtratındaki bozulan tüm noktaların onarılmasıyla, yeniden içsel huzur ve mutluluğa ulaşır.

83-ER-RAUF              الرَّءوُفُ

Zatına bakan yönü: : Allah bizzat; nurunun tüm seyir noktalarını ve her bir seyir noktasından oluşan her bir tecelli mahallini sevecenlik ve acıması ile kuşatarak her birine karşı ileri derecede şefkatli ve merhametlidir.

Nuruna bakan yönü: Vechinden Lâhût-i âlem üzerinde ışıldayan nuru ile seyrine sunduğu her bir katre nurun oluşturduğu kesret âleminin her bir mahlûkuna bu kuvveyi işleyerek yaratım ihsan eylemiştir. Öylece insanlar birbirlerine gönülden gelerek acır ve şefkat kanatlarını serer. Yaratılanlardan bu isimle en yüksek derecede üzerinde dokuma işlenen kişi ise, Tevbe suresi 128. Ayet gereğince Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizdir.

84-MALİK-ÜL MÜLK         مَالِكُ المُلْكِ

Zatına bakan yönü: Allah kendisi bizzat; Lâhût-i âlem üzerinde öz nurunu sergilerken; nurunun her bir noktasında var ettiği her bir mahlûkat, kendi mülkü olup tümünün hâkimiyetini elinde tutarak, üzerinde istediği gibi tasarruf edendir.

Nuruna bakan yönü: Kesret âleminin her bir mahlûkuna bu isimle dokuma yaparak, her biri elinde olana sahiplik hissi ile bakar. Öylece tasarruf edip mülkiyet hakkı elde eder. İşte kula düşen, kendisine bu tasarruf nimetini sağlayan Rabbini bilip öylece elinin altındakilere muamelede bulunmasıdır. Eğer bu gözle bakarsa bencillikten arınıp gerçek sahibini bulur. Yoksa bencilliği içerisinde kalıp hayatı kendisine zindan eder.

85-ZÜL-CELALİ VEL İKRAMذُو الجَلاِلِ وَالاكْرَامِ

Zatına bakan yönü: Allah mutlak zatı ile azamet sahibi ve yüce olarak; var ettiği her bir mahlûkatına karşı cömert ve merhametli olarak ikramda bulunandır.

Nuruna bakan yönü: Kesret âleminin uhdesine bu isimle dokuma yaparak, kendisine kesintisiz ulaşan bir döngü ile rızkını sunar. Bu ismin dokumasıyla, uhdemize verilerek bize sunulan rızkı, gayrımız ile hiç bir karşılık beklemeden paylaşırız. Hem bu ismin dokuması ile her bir varlığın helak olmasını engelleyerek, her birisini sahip olduğu yaratım amacına göre kendisini savunur bir mekanizma ile var eylemiştir. Bu ismin varlıklar üzerine nakşedilmesiyle; her bir mahlûk, kendisini içgüdüsüyle otomatik olarak savunur. Hatta hatta bir kedi bile kendisini patisi ve tırnağıyla korur.

86-EL-MUKSİT           المُقْسِطُ

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; nurunun tüm seyir noktalarını ve her bir seyir noktasından oluşan her bir tecelli mahallinin organize ve çalışmasını adaletle ayakta tutarak, kimsenin hakkının zerre kadar kimseye geçmeyecek şekilde hükmederek âlemlerini yaratıp çevirendir.

Nuruna bakan yönü: Kesret âlemindeki her bir mahlûkuna bu kuvveyi işleyerek adillik üzerine bir fıtrat yaratmıştır. Kendi aralarında zerre kadar kimsenin hakkının kimseye kaymayacağı doğru ve hassas teraziler ile her bir insan, diğer bir insana bu ismin işaret ettiği kuvvenin dokuması sonucu, üzerindeki hakkını karşısındakine iade eder. Bu dünyada mal, mülk ve sözlü olarak gönül alma şeklinde tecelli ediyorken, ahirette sadece sevap ve günah transferi şeklinde gerçekleşecektir.

87-EL-CAMİ’I                 الجَامِعُ

Zatına bakan yönü: Sergilediği nurunun içeriğindeki etkileşimlerinin tümünü, bizzat kendisi bir arada tutup dağılmasını engelleyendir.

Nuruna bakan yönü: Kesret âleminde yarattığı her bir mahlûkunun yaratılış hamuruna, bu isimle isimlenen kuvvenin boyasını işleyerek, sahip olduğu melekeleri bir araya getirmek suretiyle, kendisinde cem olmasını ve dolayısıyla da gelişimini sağlamasını kendi uhdesine bırakmıştır. Öylece kul, yaptığı her ameli kendi için işleyerek gelişimini elde eder. Elde ettiği hiçbir şeyi de kaybetmez. Çünkü elde ettiği çalışmasının semeresidir. İflas edip her şeyini kaybeden de, elde ettiği ve melekeleştirdiği yöneliminin karşılığını cem ederek elde etmiştir.

88-EL-GANİYY              الْغَنِىُّ

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; Lâhût-i âlem üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir yarattığından mutlak olarak zatıyla, sıfatıyle, esmasıyla ve ef’aliyle ihtiyacı bulunmayıp kesinlikle müstağnidir.

Nuruna bakan yönü: Kesret âlemindeki her bir mahlûkuna bu kuvveyi işleyerek kendisini yaşamda mutlu hissettirir. Bu mananın dokumasıyla kendi yaratılış konumlarında ikamet eden ve hayatiyetini sürdüren her bir varlığı, kendi cüssesinde bir yaşam alanıyla tanıtarak, dokunulmaz ilan etmiştir. Öylece çevreye zarar vermeyip kendi halinde olan kişiyi rahatsız etmeyi haram kılmış, malını ve canını kutsal addetmiştir. Kullarını bu ismin içeriği ile kendi varlığıyla kendilerini varlıklı kılarak yetkin kılmış ve hiçbir yaratılmışı hakikati itibariyle kimseye muhtaç bırakmamıştır. Ama iradeyle var edilen insan, yaratım fıtratından uzaklaşarak, güç yetirdiği kişileri sömürmüş ve haklarına el koymuştur. Öylece Allah’ın korumasını emrettiğini korumamış ve sonsuzluktaki mahrumiyete kendisini duçar eylemiştir. Burada bilelim ki zenginlik fazla servete sahip olmak değildir. Asıl zenginlik gönlün ihtiyaç duygusundan uzak kalabilmesidir. Muhammed suresinin 38. Ayetine kulak verelim; “Allah her şeyden müstağni olandır, siz ise ihtiyaçtan kurtulamayan fakirlersiniz”. Evet, bizler Allah’a karşı aciz ve fakiriz. Ancak onun bize verdiği kadar sahip oluruz. Sahip olduğumuzu da kendimizden değil Allah’tan bilmeliyiz ki, kimsenin hakkına girmiş olmayalım.

89-EL-MUĞNİ            المُغْنِى

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; Lâhût-i âlem üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir yarattığına enginlik verip tatmin eder.

Nuruna bakan yönü: Kesret âlemindeki her bir mahlûkuna bu kuvveyi işleyerek kendisine yaşamda tatminlik verir. Bu ismin dokumasıyla kişide kanaat etme zuhur eder. Öylece halinden memnun olur. Kişi bu dokumayla anlar ki, yaratılmışların ihtiyacını en ince noktasına kadar karşılayan bir Rabbi vardır. Öylece gönlü zenginleşir ve gözü doyar. Dokumanın sahibi olan Allah’a iman eden artık kaygıdan ırak olur.

90-EL-MANİ              المَانِعُ

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; Lâhût-i âlem üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir mahlûkatından istediğini, istediği oluşuma ulaşmasına engel koyabilir. İstediği mahlûkuna istediği sınırı tayin edip, belirtilen sınırın dışından mahrum eder. İman etmeyene göklerin kapısının kapatıldığı gibi…

Nuruna bakan yönü: Kesret âlemindeki her bir mahlûkuna bu kuvveyi işleyerek, öylece istediği mahlûkunu istediği yere ulaşmada önüne engel koyar. Öylece kişi sınırının dışına çıkımaz olur. Çünkü kendisinde engeli aşacak gücü hissedemez. Dolayısıyla Allah’ın kendisi için çizdiği mahal ile kayıtlı kalır.

91-ED-DARR             الضَّارُّ

Zatına bakan yönü: Allah; Lâhût-i âlem üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir yarattığına, kendisi için çizilen yolda yürümediğinde, kendisi bizzat zarar verendir. Çünkü bir kural koymuş ve kurala uyulmasını emretmiştir.

Nuruna bakan yönü: Kesret âlemindeki her bir mahlûku bu kuvveyi işleyerek yaşam alanında fıtrata uygun olarak hareket etmediğinde, kendinden kendine olacak şekilde zarara uğrar. Çünkü bu isimle isimlenen kuvve ile kişilik ferşi üzerinde dokuma yapılmış ve uygunsuzluk anında otomatik olarak kuvve devreye girmiştir.

92-EN-NAFİ                 النَافِعُ

Zatına bakan yönü: Allah; Lâhût-i âlem üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir yarattığını, kendisi için çizilen yolda yürüdüğünde, kendisi bizzat faydalandırandır.

Nuruna bakan yönü: Kesret âlemindeki her bir mahlûku bu kuvveyi işleyerek yaşam alanında fıtrata uygun olarak hareket ettiğinde, kendinden kendine olacak bir şekilde kendisine fayda akıtır. Çünkü bu isimle isimlenen kuvve ile kişilik ferşi üzerinde dokuma yapılmış ve fıtratla uyumlu davranışlarda bu isimle isimlenen kuvve otomatik olarak devreye girmiş ve sahibini nimete erdirmiştir.

93-EN-NUR            النُّورُ

Zatına bakan yönü: Bu ismi açıklarken önce Nur suresinin 35. Ayetinin mealine bir göz atalım; “Allah’ın nurudur gökler ve yer. O’nun nurunun misali, içinde fitil bulunan bir lamba benzeridir; lamba da bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki; doğuya da batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından tutuşturulmuş neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. Nur üstüne nur… Kim dilerse Allah’tan nuruna ermeyi, Allah onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi Bilendir”. Bu ayetten anlaşıldığı gibi Allah bizzat kendi nurundan âlemleri var eylemiştir.

Nuruna bakan yönü: Kesret âlemindeki her bir mahlûkuna bu kuvveyi işleyerek yaşam alanını kendisine sunmuş; öylece her bir varlığa, kendi nefsinden yani benliğini hissettiği öz varlık noktasından daha yakın olmuştur. İşte bu nokta her varlığa rububiyet alanı olmuş, öylece kişiliğin terbiye safhası gerçekleşmiştir.

94-AL-HADİ                 الهَادِى

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; Lâhût-i âlem üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir yarattığına yaratılış amacı doğrultusunda gerekli olan özelliğini vermiş, sonra da o özellik yolunda yürüyebilmesi için kendisine yol göstermiştir.

Nuruna bakan yönü: Kesret âlemindeki her bir mahlûkuna bu kuvveyi işleyerek yaşam alanında fıtrata uygun olarak hareket etmesi için gerekli olan ilmi kendisine derk eylemiştir. Öylece her bir varlık, hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan akıl, muhakeme ve zaruri bilgileri elde eder. Bu bilgiler doğrultusunda yaratım amacını içinden gelen bir his ile gerçekleştirir.

95-EL-BEDİY’I                 الْبَدِيعُ

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; Lâhût-i âlem üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir yarattığını yaratılış amacı doğrultusunda en güzel şekilde yaratandır.

Nuruna bakan yönü: Kesret âlemindeki her bir mahlûkunda bu kuvvenin içerik kapsamını işleyerek, hem yaşam alanında fıtrata uygun olarak en güzel şekilde hareket etmesi için hem de yapı olarak en güzel şekilde varlık âleminde yer alması için, gerekli olan yaratım programını gerçekleştirmiştir. iradeli varlıklardan yaratılış programıyla uyumlu olarak hareket edenler güzelleşmiş, uyumu terk edenler ise bozulmuştur.

96-EL-BAKİ İ                الْبَاقِى

Zatına bakan yönü: Bu ismin içeriğini şu ayeti kerime ile tanıyalım “Ve Allah ile beraber başka bir ilaha tapma; Zira O’ndan başka ilah yoktur. O’nun vechinden (yüzünden) başka her şey helak olucudur. Hüküm O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz”. İşte ayetten anlaşıldığı gibi kendisi bizzat ezelî ve ebedî bir hayatla diri varlığının sonu olmayan olduğu halde, vechinden yansıyan nuru helak olucu olup sürekli değişim halindedir. Buradaki helakten kasıt yani varlığı bekaya değil fenaya bakar. İnsana ruhundan üflediği için, kişi olaya sonsuzluk nazariyesiyle bakmakta ve öylece hayallerde derinleşip gitmektedir.

Nuruna bakan yönü: Vechinden yansıyan nurun var eylediği tüm içerik, bu ismin verdiği kuvve ile varlığına değer verir, yokluğu değil varlığı hayal ederek mutluluk elde eder. Zira imha düşüncesi kişiyi mahzun ederken, daimiyet düşüncesi kişiyi mutlu etmektedir. Onun için de insanlar, kendilerine üflenen sonsuzluk duygusu ile, yaşamlarında sebat edip hayatlarına devam etmek suretiyle kendilerini imha edecek tehlikelere karşı içgüdüsel olarak tepki vermektedirler. Öylece yaşamlarını zengin eylemekte ve hayatları kesintiye uğramadan geleceğe doğru sürüp gitmektedir.

97-EL-VARİS           الْوَارِثُ

Zatına bakan yönü: Bu içeriğini de Mü’min Suresi 16. Ayetle izah edelim; “O gün onlar orta yere çıkacaktır. Onlardan hiçbir şey Allah’a karşı gizli kalmayacaktır. “Bugün mülk ve hükümranlık kimindir? Bir olan, Kahhâr olan Allah’ındır”. Bu ayetten de anlaşıldığı gibi, vechinden yansıyan ve Lâhût-i âlem olarak izahı yapılabilen ortamsızlık olarak tarif edilebilen mekânsızlık üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir yarattığının tüm veraseti bizzat kendisine aittir.

Nuruna bakan yönü: Kesret âlemindeki her bir mahlûkun da bu kuvvenin içerik kapsamını işleyerek, yaşam alanında yaşam bulan varlığının mutlak sahibi olduğunu kendisine sunar. Buna iman edenler mülkte emanet olarak yaşayıp fıtrattan uzağa düşmezler. Buna iman etmeyip kendilerini müstağni görenler ise, et kemik bedenin ötesinde sonsuzluk yaşamı başladığında mahcup olacak ve NESYEN MENSİYYA olmak için yakaracaklar, yani yok olup kaybolmak isteyecekler, ama yakarışları fayda vermeyecektir.

98-ER-REŞİYD                الرَّشِيدُ

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; Lâhût-i âlem üzerinde nurunu sergilerken; nuruyla nurlandırarak yarattığı her bir yarattığını; yaratılış amacı doğrultusunda varlık yapısının özelliği ve yaratılış amaçları doğrultusunda yol gösteren, hem gelişmelerini sağlayarak yaratım amacını ortaya koymalarını bizzat gerçekleştirendir.

Nuruna bakan yönü: Kesret âlemindeki her bir mahlûkun yaşam alanında fıtratına uygun bir şekilde doğru yolu bulup, yolunda sabretmek ve yapılan işleri isabetli ve hedefine ulaştırıcı bir şekilde dizayn etmek, işte bu kuvvenin kişilik şuuruna nakşedilmesiyle gerçekleşir. Öylece kişi, içinden gelen bir yönelim ve ilham ile yolunda yürümeyi başarır.

99-ES-SABUR               الصَّبُورُ

Zatına bakan yönü: Allah bizzat kendisi; var eylediği her bir yarattığının yaşamını devam ettirip kontrol altında tutar. İradeli varlıkların yapmış oldukları fıtrat dışı amellerine tahammül ederek hemen cezalandırmaz. Öylece kâinatın helak olmasını önleyerek yaşamını devam ettirir.

Nuruna bakan yönü: Kesret âlemindeki her bir mahlûkun yaşam alanının yani ferşinin üzerine bu isimle isimlenen kuvveyi resmederek, yaşam yolunda sebat etmeyi ve hangi amaç için yaratıldıysa, o hedef doğrultusunda tahammül etmesini ve kendini tutup yaşam sergilemesini nasip eder. Öylece nefsi kontrol altında tutarak, imanın ve aklın yapılmasını gerekli gördüğü amelleri yerine getirir.  

Yorum yapın