ZİKİR SANA CANDIR
Eğer her şey kader ile tayin edilmişse, o zaman Ali evladına kıyan yezidin suçu neydi? Yezid suçlu mu? Yoksa bu bir kurgu mu?
Onun da Rabbi âlemlerin Rabbi olan Allah ise; bir de sevmediğin tek bir insan dahi varsa, o zaman İslam’ı anlamamışsın olayı nasıl açıklanır?
Bu olayı iyice bilmek için, Lâhût-i âlemi iyice bilmek gerekir. Zira işin derununu tam keşfettiğimizde, mutlak failin Allah olduğu görülecektir. Mutlak fail ile nispi faili de ayırt etmek gerekir. Bunun ayırımını fark ile tüm muğlâk noktalar aydınlanır. İşin özünü anlamak için, Allah’ın fiilleri ile yaratımını ve kesret âleminin oluşumunu seyretmemiz gerekir.
Bu seyri fark edip, kulun fiilini ve kul ile kulun fiili olan Allah yaratımını iyice ayırt etmemiz gerekir. Zira insanın her bir fiili, bizzat Allah’ın yaratımı ile gerçekleşir. Ama tümel olarak insan ve insanın fiili, Allah’ın yaratımı olduğu için, her hal ve şartta ortaya çıkan her yaratım, Allah’ın fiilinin tecellisi olarak müşahede edilir.
Onun için de yapan Allah’tır ama Yezid’le yapmıştır, denilir. Çünkü Yezid, nefsini kirlettiği için ondan o fiil, o şekilde sudûr etmiştir. Yoksa Allah’ın yaratımı ve yaratımın uzandığı Allah fiili, o noktada nimete erenler gibi zuhur edecekti. Eğer Yezid nefsini temizleseydi, Allah’ın nuru ondan başka türlü zuhur ederdi. Nefsini terbiye etmediği için, onun nefsi “nefs-i emmâre” olarak karar kıldığı için, ondan yani nefsin şekline göre Allah’ın nurunun zuhuru olmuştur. Yani nefsin durumuna göre Allah’ın yaratımının tecelli ediliş şekli ayrı ayrı olur.
Her hâlükârda yapan Allah’tır. Çünkü yaratımda, onun nurunun dışında başka bir öz yaratım cevheri yoktur. Ama nefsimiz sorumludur ve günah kişidendir. Çünkü kendisine irade verilmiş ama iradesini hevasına göre kullanarak nefsini kirletmiştir. İlim, irade ve kudret insanın eline verilmiş ve nefsini temiz tut denilmiştir. Ama nefsin rengi ne olursa olsun, her hal ve şartta ondan sudûr eden her fiilin yaratıcısı Allah’tır.
Nefis temizse, ondan zuhur eden fiiller nimete erenlerin fiili gibi olurken, nefis kirlenmişse, ondan sudûr edecek olan fiiller, azaba düçar olanların fiilleri gibi fiiller ondan ortaya çıkacaktır. Allah’ın nurundan yansıyan Allah’ın fiilleri yani ef’al âlemindeki tecelliler sende, nimete erenlerin zuhuru gibi zuhur yani tecelli açığa çıkmalı ki; nimete erenlerin nimetleri ile buluşasın.
Bir örnek ile olayı biraz açalım. Zira içerikler ancak örnekle zihinde somutlaşır. Lütfen örneğin işaret ettiği manayı alın ama örneği bir kenara bırakın. Enerjiyi düşünelim. Enerji makinenin yapısına göre biçim alır. Buzdolabında buz, sobada ısı; ama enerji aynı enerjidir. İşte bu örnekten yola çıkarak bilelim ki; kişi nefsini bürüdüğü şekilde, yani rububiyet alanını terbiye ettiği kıvamda, Allah’ın nuru ondan temaşa edilir. Yapan Allah’tır, çünkü tecellilerin seyir alanını oluşturan nur onundur. Ama sorumlu sensin. Çünkü sana bir benlik vererek ilim, irade ve kudret ile donatarak yeryüzünde halife eyledi. Ama sen, et kemik bedenin zevkleri peşine takılıp nefsini fıtrat üzere temiz eylemedin ki, Allah’ın nuru “senden, sana nimet sunacak şekilde” zuhur etsin.
Az düşünün ve tefekkür edin. Sen bir makina gibisin. Sen de Allah’ın nuru, kendinde yaptığın ayar gibi tecelli eder. O yüzden tüm zikirler ve diğer tüm ameller ile haramdan korunmaları, nefsimiz değişsin ve tecelli ayrı olsun diye yapmaktayız. Her hâlükârda ortaya çıkan genede Allah’ın nurunun tecellisi ve tecellinin büründüğü dilemedir.
Bu örneği verirken Allah için veya nuru için enerji falan demedik. Sadece somut âlemden bir örnek vererek olaya yaklaşmak istedik. Allah asla enerji değildir. Enerjiyi var eden de Allah’tır. Allah’ın mutlak nurundaki kuvveler üzerinde yaptığı işlevi, doksan dokuz Esmâ-i hüsnâ olarak isimlendirerek bize sunduğu kendi müsemmasıyla oluşturmaktadır.
Enerji diye bildiğimiz, varlıkların bünyesindeki oluşumların sudûrü için var olan eyleme dünüştürme kuvvesi, Allah’ın kuvvelerinden sadece bir kuvve olan kudret sıfatının tezahürü ile ortaya çıkan sadece bir melekedir. Esmâ-i hüsnâ âlemi ve sıfat âlemi başka, zat âlemi ise bambaşka olup tarifi olmayandır. Bizim yapımız; esma âleminden ef’al âlemine uzanarak, kesret âleminde yaratımın başlangıcı olan bir tutam nurundan cari ettiği Nur-i Muhammedi’den oluşturduğu ve levhadan ferşe uzanan bir yaratım sonucu işlediği dokuma ile zuhur eder. Her birimden zuhur eden benlik noktası, onun kuvvelerinin ferş üzerinde oluşturduğu dokuma ile oluştuğu için de, yapılan her fiil için, Allah yaptı deriz. Yoksa hâşâ her birim Allah değil, her şey onun içindir. Allah her bir yarattığından münezzehtir.