ZİKİR SANA CANDIR

ZİKİR SANA CANDIR

ÖNSÖZ

Sevdalıyız ya…

Bu sevdamız öyle bir yâre ki, o bizi bizden çok severek sevgisiyle donattı. Her kimi seviyorsak, aslında kendisini sevdiğimizi bize fark ettirdi. Daha ilk yaratım anımızda dahi, bizi sevgisiyle donatıp rahmetiyle kuşattı. Yarattığı rızıkla, yaşama tutunmak için lazım olan tecelli mahallini bize mahal eyledi. Öylece en güzel şekilde bizi nasiplendirdi.

Biz ona aynayız. Çünkü biz; O’nun nuruna, nuruyla nurunda nurlanarak varlığa aşinayız. Ona teslim olup kulluğunu izhar eyleriz. Farkında olsak veya olmasak, aynı şekilde onun sevimli kullarıyız. Onun sevimli kulları olduğumuz için de, et kemik bedenimiz için bir ömür tayin eyledi. Suçluyu hemen cezalandırmak yerine, tövbe eder diye cezlandırmayı erteledi.

Tüm yarattıkları içinde, bize tüm isimleri tam olarak talim edip yeryüzünde halife eyledi. Öylece adresimizi kendi hilafet deryasında sabit eyledi. İşte tüm bu güzelliklerin farkındalığıyla ona sevdalandık.

Biz yok iken o bizi var eyledi, vechimizi vechiyle özdeş eyledi. Bu özdeşlikle kendi seyrine bizi ortak eyledi. Ama her ne hikmetse ona ortak olan seyirde ona temaşa ederken donup kaldık. İki kelamda hayretlere dalıp ötesine geçemedik. Bunun çarelerini aramaya koyulduk. Hikmetlerini arayıp çözüm arayışına çıktık.

Biz bu et kemik bedenle dünyamızda yaşıyorduk ve et kemik bedenin hevesleri ile süslenmiştik. Bu süs bize perde edilmişti. Bu perdeyle et kemik bedenin zevklerini zevklerimiz sanmıştık. Zevklendiğimiz dünya köşelerinde ve oyun ortamlarında günlerimizi geçirip mutluluğun bu olduğunu zannetmiştik.

Bununla beraber hakka olan sevdamız hiç tükenmemiş ve arayışımız da devam etmişti. Çünkü Hak Teâlâ kendi ülfetinin mayasını içimize çalmış ve bu maya ile biz insanları mayalamıştı. İşte içimize çalınan bu mayadan dolayı ona doğru temaşa ederken ve onun seyrine ortak olmak isterken yerimizde donup kalmıştık.

Çözüm için çareler aradık. Çünkü gönlümüz huzursuzdu ve dünyevi tüm değerler kısır döngü olarak önümüze seriliyordu. Daha sonra bedensel doyumla yerimize yığılıp kalıyor ve kalbimiz daha daha diyerek daha fazlasını istiyordu. Ama beden yorulduğundan, kalbe cevap veremiyordu.

Öylece mutsuzluk başlıyor ve kalbimizi susturmak için kendimizi başka sükût ettirici ortamlara atmak için çareler arıyorduk. Ama tümü nafile kalıyordu ve asla istenilen mutluluk doğmuyordu. Çaresizlikler içinde diyar diyar gezerken, en iyi çarenin bizde saklı olduğunu fark ettik.

İşte o an, en çok sevdiği değerli eşyasını kaybeden ve sonra aniden bulan kişi gibi sevinç çığlıklarına büründük. Bakın hele ona ve onun bize verdiği nimetlere. Onunla beraber onun seyrinin temaşa güzelliğine. Tüm yaratılmışlar içinde ahseni takvim sahibi olarak oluşturulan yaratıma…

Tüm bu seyirlerle beraber, gene de arada tıkanıp kalıyorduk. İşte bu tıkanmaları geçmek için bize muazzam bir donanım yüklendiğini fark edince, başımızı tüm benliğimizle secdeye koyduk. İşte bu donanımı çalıştıran yazılımın ZİKİR olduğunu anladık.

Bize kalan ise, zaten biz yaratılırken, bizim yaratımımızla birlikte var edilen donanıma gerekli olan yazılımı yüklemekti. Artık mutlu olmuştuk. Çünkü donanıma gerekli yazılımı yükleyen şeyin ZİKİR olduğunu artık keşfetmiş ve özümüze doğru yolcuğun zikirde saklı olduğunu fark etmiştik.

Bu fark edişle beraber aslımızı var eden mutlak kudret sahibine olan sevdamız daha da arttı. Adeta süveyda noktamız tüm âlemleri içine alarak kalbimizi tir tir titretti. Nokta-i süveydâmızın genleşmesiyle, ilahî nûrların tecelli ettiği kalbimizdeki siyah noktamız, yedi kat sema büyüklüğünde bir göz bebeğine dönüştü. Allah’ın mutlak zâtının muammalığını yani âmâ hâlini halimiz ederken ve aslımıza doğru dönüşü ilmek ilmek dokurken, hem şehâdet âlemine hem de melekût âlemine bakan nazarımız perçinleşti.

Hızlıca yola koyulduk. Çünkü saniyeler hiç durmuyor, hızlıca ilerliyordu. Takvimden düşen yapraklar hızlıca tükeniyordu. Altından daha değerli olan günlerimizi hiçbir şeyin farkında olmadan geçiriyorduk.

İşte bu keşifle beraber kadrajımıza aldığımız çalışmaları insanlıkla paylaşmak için sabırsızlandık. Bu sabırsızlık duygumuzu saklayamadık ve bu kitapla sizlere ulaştırdık. Çünkü burada günlerimizi geçirirken, bedensel olarak zevklendiğimiz ve sürekli olduğunu zannettiğimiz bu yaşamın aşırı bir şekilde hızlı geçtiğine şahit olduğumuzdan, hazırladığımız çalışmaların insanlığa ulaşması için hızlı davranmalıydık.

Hele hele hergün birçok cenazeyi yollarken, bizim de adımızın alınıp et kemik bedenimizin cenaze olacağı an gelip çatmadan, aklın tesbit edemediği ve sadece imanın derinleşmesiyle ulaşılan gerçeklerden edinilen haberlerden bir nebze haberdar etmek istedik. İşte ölümden sonraki anları zevk içinde anılaştırmak için, edindiğimiz tecrübeleri elinizdeki şu kitapla size ulaştırmak istedik.

Bizde derinleşen seyir planında, yaratıcı ile beraber bizim de seyirden pay almamız için, gerekli olan çalışmaları yaparken, değeri çok zayıf olan dünya nimetlerine de temaşa eyledik. Dünyada sunulan nimetlere ve zevklerin geçiciliğine nazar ederken, ulvi olan nazargahi ilahi olan insanın deruni nefesine bakıp varlığının yüceliğini seyir eyledik. İnsanın Allah halifesi olma şanına nazar edip varlıktaki yüce konumuna temaşa eyledik. Bu seyirde gerekli olan çalışmaları rabt eyleyerek sizlere de elinizdeki kitapla arz eyledik.

İnsanın yüce konumunu, dünyevi heveslerle geçirmesine çok üzüldük. Çünkü yaşamın vazgeçilmez bir gerçeği vardır ki, o da ölüm olup kaçınılmaz olarak hepimizin önündedir. Bizim için yegâne tarla bu dünya olup, bu dünyanın bitimiyle beraber, bizim defterimiz dürülecek ve bir daha buradaki bu muazzam yazım makinesi olan et kemik beden bize verilmeyecektir.

Mademki ölüm önümüzde ve et kemik bedenin ötesinde bambaşka bir yaşam devam edecek, o zaman ölümle beraber çırçıplak ortada kalmamak için nasıl yaşamalıyım? Sorusuna binaen, seyrimize seyir katarak günlerimizi geçirmeye gayret ettik. Bunun sonunda erdiğimiz hayatın dibacelerini bu kitapla zevkinize hibe eyledik.

İşte ey Hakka sevdalı olan aziz kardeşim; iki günlük tatile gideceğimiz yerdeki konaklama için en rahat olan yeri ayarlarız. Ölüm ötesine geçerken de bu ayarlamayı yapmanın gerekli olduğunu gördük. Çünkü şu ayetler bize bir gerçeği haykırmaktadır: “Şüphesiz her insana kendi emeğinden başkası verilecek değildir.” (Necm suresi 62) “Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’di Hakk’tır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcılar da, sizi Allah ile aldatmasın.”  (Fatır suresi 45)

İşte aziz kardeşim; her bir insan, Allah’ın sonsuz lütfuna ve sayısız ikramına ancak, kendi elleriyle yaptığı amelleriyle ulaşacaktır. Kişi, Allah’a doğru sağlam itikada sahip bir iman ve bu imanı doğrultusunda bütünleşeceği amellerle yaşam alanında ram olmuşsa, Allah’ın rahmetinin kendisine ulaşacağını bilmelidir. Kişi işlediği veya sebep olduğu tüm sevapların karşılığına ulaşacağı gibi, kötülüklerin oluşturduğu günahların kazanımına da şüphesiz bir şekilde ulaşacaktır.

İnsanın gereken çalışmayı yapmadan ve emek vermeden öylesine beklentiye girmesini de, aldatıcıların kendisini aldatması sonucu olarak öyle düşündüğünü, ayeti kerime bize haber vermektedir. Ayeti kerimeler, tüm maddi ve manevi kazanımlarımızın, sadece emeğimizin karşılığı olarak, Allah lütfu ile bize ulaşacağını haber vermektedirler.

Ey Hakka sevdalı olan aziz insan; bizler yaşamın sırlarını çözüp insanlığa sunmak için gece gündüz demeden çalışmalarımıza devam etmekteyiz. Çalışmalarımızın sonucu olarak da, ruhi dünyamızı tekâmül eden ZİKİR’leri derleyerek bu kitapla sizlere sunduk. Ayrıca bu kitapla, insanın zikirler hakkında bilmesi gereken birçok konuyu ve Esmâ-i hüsnâ içerikleriyle ne anlatılmak istenildiğini de betimleyerek sizlere arz eyledik.

İnşallah yapmış olduğumuz çalışmalarla, insan için hissedilmesi imkân dâhilinde olan, müthiş ruhi hazza dalıp yaşamında aktifleştirmek için, daha birçok merhalede beraberce buluşacağız. Her bir merhalede aldığımız heyecanla inşallah ruhumuzu sevinç ile tekrar tekrar doldurup Rabbimizi tanıma adımlarıyla hep beraber yürümeye devam edeceğiz.

İlk yaratımda Rabbimizle sözleştiğimiz kalu bela anında bize sunulan tertemiz fıtratı, yeniden hissediş için, âdeta yitik olan öz malımıza, bu satırlarla ölümsüzleşen deruni tefekkürlerde derinleşip, günlük yapacağımız zikir çalışmalarıyla, özdeki nurumuzla yeniden buluşacağız.

Aziz kardeşim; seni sana sunan bu nurani cümlelerle ve rahmani zikirlerle başbaşa bırakırken, gözümü semaya dikiyorum. Senin yitiğinle buluştuğun gibi senin de ulaşabildiğin kardeşlerimizi yitikleriyle buluşturmanın umut ve heyecanını yaşıyor olacağım.

Aziz kardeşim; elindeki bu eserle sen ve ben yüz yüze ve göz göze temaşada olup, kalbimizi hakka rabt edip, inşallah muazzam olan mana kervanında yolculuğumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Saygılarımla…                 

Yorum yapın