KUR’AN NEDEN ARAPÇA?

YAŞAMINDA DERİNLEŞ

İnsanlığın konuştuğu tüm diller Allah’ın yaratmasıyla oluşmuşlardır. Kim hangi dilde düşüncesini dillendirirse dillendirsin, onun düşünceni ve düşüncesini döktüğü kelimeleri yaratan bizzat Allahtır.

Zannetmeyelim ki Kur’an hasbelkader Arapça nazil oldu. Kur’anın hasbelkader Arapça geldiğini veya Arapların en azgın toplum olduğunu düşünüp onun içinde, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin Araplardan geldiğini ve dolayısıyla Kur’anın Arapça olduğunu zannedenler, daha zandadırlar.

O zaman niye ki Araplardan resul geldi ve Kur’an Arapça indi? Hem niye ki zikirler Arapça kelimelerle okunuyor? Çünkü Allah rabbul âlemindir ve insan da var ettiği ruhsal titreşimlere en uygun insan lehçesini de, gene kendisi takdir etmiştir. O takdire uygun olarak insana olması gereken haber edildi. Hz. Adem aleyhi s selam da günümüze Arapça lisanı en fesih olarak kullanan kabile Kureyş kabilesi idi. Allah o kabileyi özgün kılarak yaratılış lisanıyla onların konuşmasını sağladı.

Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizi de Kureyş kabilesinde dünyaya getirip fıtrat diliyle İslam dinini insanlığa tevdi etti. Böylece bizim ruh dilimizi düzenleyen kavramlar bu dille bize sunuldu. Öncellikle şunu bilelim ki, Kur’an Arapça değil aksine Arapça Kur’ancadır. Ya da şöyle diyelim Arapça dilinin çıkış mahalli rab’çadan gelir. Rab, kişiye yansıyan öz mana terkibidir. Bunun ruh ve beyin ile uyum lehçesine a’rab’ça denmiştir.

Şunu da kesinlikle sorgulayalım; nasıl olacak ki Kur’an âlemlerin Rabbi tarafından nazil olacak ama içinde hiç ruh(mana) olmayacak? Nasıl olacak ki âlemlerin rabbi tarafından gönderilen Kur’an, bir test kitabı gibi veya şunu yap bunu yapmamayı anlatan trafik el kitabı gibi sadece zahiri yani maddi âleme hitap edecek? Böyle düşünen kişiler hakikatlerine daha kör ve sağırdırlar. Bunu da böylece belirttikten sonra anlatıma devam edelim.

Dünyadaki tüm dillerin anası a”rab”çadır. O yüzden namaz ve zikirler a”rab”ça kelimelerle yapılır. Hz. Âdem aleyhi s selamdan günümüze Allah’ın tüm isimleri şu anda okuduğumuz şekilde insanlığa bildirilmiştir. Hiçbirinin diğer lügat ve lehçelerde olan karşılığı orijinal anlamını vermez. Sadece ismin içeri hakkında bizi fikir sahibi eder.

İnsan ruhu ve onun aracın olan beyni dahi Arapça harf titreşimlere göre kodlanmıştır. Her zikrin ayrı bir titreşimi mevcuttur. Kur’an dahi a”rab”ça okununca, hiç anlamını bilmezsen dahi, beyinle uyumlu olan titreşimler devreye girer ve insan yüksek bir ruh haline girer.

Arapçanın ilk ve ana dil olması üzerinde ufak bir hatırlatma yapalım. Allah isimlerinin Arapça lehçe ile olduğuna şüphe ile bakanlar, Yahudilerin selamlaşma biçimine baksın, dilden dile gelen selamlaşma orijinal haliyle “selâm ün aleyküm” dur. Selam esma ül hüsnadandır. Çünkü tüm dinlerin aslı vahiydir ve aynıdır. Hatta tek din vardır o da İslam’dır. Nesilden nesile gelen vecih, çoğu defa korunmuştur. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz ile orijinal öğreti son defa anlatıldı. Korunmasını Allah üzerine aldı. 

Son nebi ve son Rasulullah olan Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz hem bozulan akaidi düzeltmiş, hem de kıyamete kadar insanlık ihtiyacı olan Allah’ın sistem ve düzeninden insanlığı ilgilendiren her konuyu insanlığa ulaştırmıştır. Bu din Allah’ın teminatındadır ve asla üzerinde operasyon yapılamaz.

Özellikle ibadetler okunan ayetler orijinal a’rab’ça haliyle okunmalıdır. Çünkü insanın beyin ile ruh ikilisi bu yönde kodlanmıştır. Namazın içinde okunan Fatiha tahhiyyattaki ayet ve duaları gibi. Okuduğumuz cümlelerin ve esmaların zikirleri gibi. Anlamını okursan aynı titreşimi yakalayamazsın. Dolayısıyla Arapça olarak okumasını bilmeyenler, Arapça metinlerini ezberleyene kadar müsaade edilmiştir. Namazda okunan ayet ve dualar hızlıca ezberlenip rabbi rahimin huzurunda o şekilde secdeye kapanılmalıdır.

Bir manaya bir isim takılırken, en kapsayıcı ve bilince işlenmiş kelime kullanılmalıdır. Yoksa hedef olan mana titreşimi oluşamaz. Kişiye lazım olan özdeki akıntı olmaz. Allah ismi ile işaret ettiğimiz zatta, seyir mahalli olan tüm manalar öyledir. O yüzden a”rab”ça kelimelerle zikir yapılır. Çünkü her biri kişinin özüne ilmek ilmek işlenmiştir.

Rab dili dediğimizde, Allah’a sırf ulûhiyetle bakıp rububiyette onu tanımadığımız için, rububiyet, melikiyet ve ulûhiyeti aynı anda hissetme anlayışına geçemediğimiz için, hemen savunmaya geçeriz düşüncesizce. Allah dilimi anlamaz mı diye. Tüm dilleri o yaratmış nasıl bilmesin diye. Mesele onun dilini anlayıp anlamama meselesi değil ki. Mesele senin kendi hakikatinle iletişim sağlayıp sağlayamamandır. Rabb dili dediğimizde asıl olay, beynimizin ruhuyla aynı titreşimi yakaladığı oluşum frekansıdır. Yoksa olay, gönlünü aldığımız ötelerdeki ve sadece Arapça bilen bir tanrı yani ilah olayı değildir. Zaten aldığın nefesi dahi onsuz alıp veremezsin.

A”rab”çada her harf bir manayı simgeler. Hatta her harfin bir sayısal değeri var olup varlıklar arasındaki bağlantılar için ayrı ayrı kodlama oluşturur. Bunun için denebilir ki tüm harfler dahi vahiyle insanlara bildirilmişlerdir. Unutmayalım ki, yüz yirmi dört bin tane nebi ve üç yüz on üç tane de resul insanlıkla buluşmuştur. Her birinin öğrettiği ayrı ayrı ilimler söz konusudur.

Arapçayı a”rab”ça ile karıştırmayalım. Birincisi ırk dili iken ikincisi rab ile iletişim dilidir. Anlamını bilmeyen Kur’an okumasın diyen ve olayın hakikatinden cahil olan kişilere sakın inanmayın. Günde en az yüz ayet ya okuyalım veya dinleyelim. İşte bu okuma veya dinleme, bizim rabbimiz ile senkronize olmamızı kolaylaştıracaktır.

A‘rab’ça konuşmak en değerlisi. Bu gönülden gönüle dokunuştur. Duygu ve düşünceler dil ile aktarılır. Hiçbir dil diğerinden üstün değildir. Ben Türkçe de konuşurum, Arapça da konuşurum veya bildiğim başka başka dillerde de konuşurum.  Ama konuşulan en değerli dilin, dünyevi ihtiyaçların karşılanması için oluşturulan kelime gruplarından çok daha ötesi olan ve özümüzün dili olan a”rab”ça konuşmak en değerlisidir. Bilelim üstünlük takvada yani rabbine yakınlıktadır. Gerisi dünya yaşamının serpintisi olup kısa vadelidir. Hatta bir dinlenme tesisindeki yol yorgunluğunu atmanın dışında bir maslahat barındırmaz.

Kur’an a”rab”çadır. Sen Kur’anı anlamadan da okursan, her harfe bedel en az on sevap alırsın. Çünkü rab’çadır ve senin öz malındır. İster farkında ol veya hiç farkında olma sen Kur’an okurken ruhunun derinliklerinde yer alan rabbani kuvvetlerle irtibat kurarsın. Öyle rabbini ilhamlarla iç içe olursun.

Ama hadisler Arapçadır.  Yani Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz içinde bulunduğu toplumun diliyle konuşup a’rab’ça olan Kur’anı toplumun anlayacağı bir biçimde izah etmiştir.

Yüce yaratıcının kendisine verdiği Allah ismi Arapça olmayıp ezelden ebede onun adı öyle kalacaktır. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin insanlar ile iletişim dili ise Arapça idi. Ama Allah ile iletişim dili a”rab”ça idi.

Rab dili ilk insandan son insana kadar asla değişmeyecektir. Dolayısıyla Allah ismi müştak değil özel isimdir. Allah zatın özel adıdır. İlah-tanrı-god-xwudê-il-nirvana gibi isimler olayı anlamayanın ona veya güçlü gördükleri birimlere taktıkları isimlerdir.

Senin ismin hiçbir dilde değişmediği gibi, rabbının ismi olan Allah ismi de hiçbir dilde değişmez. İslam’ın ilk emri de la ilahe illellah yani, tek yönelinecek mutlak güç sahibinin Allah olduğu gerçeğini fark etmemizdir.

A”rab”ça okunmadıkça, istediğin kadar bilgi sahibi olup kitap okusan, sana bir faydası olmayacaktır. Arapça bilmek pek önemli değildir. Önemli olan a”rab”çayı öğrenmektir.

Tüm ilimlere a”rab”çadan nazar etmendir. Öylece hasbi olup okuduğun kelimelerin hakkını verirsin. Yoksa okuduğun cümleleri dünya menfaati için okur, menfaati elde ettikten sonra da okuduğunu yabana atarsın.

Arapça diline niye Arapça isminin konulduğunu görünce çok şaşırıp şok olacaksınız. Arabça kelimesi şuradan gelir; Arapça ne demektir? İnsan bir olay karşısında ani bir şey duyunca “aaa” der. Genelde her dilde aynı harf çıkar. Bir insan Arapçanın insan beynine ve ruhuna en uyumlu dil olduğunu idrak edince, ilk ağzından çıkan laf, “aaa” ‘rab’ça kelimesi veya “aaa” “rab”i kelimesinin Arapça ibaresi olur.

Bir hayret vardır. Arapça kelimesinin nereden geldiğini gördünüz mü? Evet, a’rab’ça, rab ile konuşma dilidir. Onun içinde tüm zikirler arabça olmak zorundadır. Ama duaları istediğin dilde söyleyebilirsiniz.

Evet, Arap dili adını rab’den alır. Rabbe doğru zikrin dili olarak bize bildirilmiştir. Kur’an a”rab”çadır. Onda rabbe yol vardır. Bize miraç yoludur.

Kur’an hal’dır. Kur’an, nura doğru kanat çırpmadır. Hem şunu da unutmayalım ki, kimse kendisini kandırmasın Kur’anın deruni anlamlarına ulaşmak için Arapça dilbilgisini bilmek şarttır. Yoksa birinin mealiyle yürürsün de, en çok onun gibi olursun.

Arapçanın kural ve kaidelerini bilmek Kur’ana birinci elden ulaşmayı sağlar. Bu da özgün olarak rab’çayı hissettirmeye götürür. Rab’ça dediğimiz olay irfan ile alakalıdır yoksa bildiğimiz Arapça dilinin kaide ve kuralları değildir lütfen yanlış anlaşılmasın.

Neden Kur’an orijinal anlamıyla bir türlü anlaşılmıyor? Çünkü Kur’ana rab’ça diliyle değil, toplumun a”rab”ça dilinden esinlenerek oluşturup kullandığı Arapça diliyle bakıyoruz. Sonra da içinden çıkamıyoruz.

Kur’anı apaçık anlamak için iki şeyi bilmek gerek. Arapça ve a”rab”ça. Arapça, gramer ve lügat ilmi. a”rab”ça, nefsini tanıyan bir şuurdur. Kur’an-ı irfan derecesinde anlamak için rab’çayı öğrenmek gerekir. Çünkü Kur’an, özü itibarıyla Arapça değil a”rab”ça dır.

Kur’an a”rab”ça dır Arapça değil, işte farkı fark et hibe olan vahiy ilmini idrak et ve an’ı yaşa. Hakkı hisset halkta, dışsal rabb mefhumundan geç uyan ve kalk. Evet, farkı fark et, keyfini sür.

Okuma geneldir ve taklididir buna a’rab’ça da tilavet denir. Bir üstünde kıraat başlar. Bunun mertebeleri vardır. Anlayarak okuma ilmel yakindir. Algılayarak okuma aynel yakindir. Olarak okuma hakkel yakindir. Okuyan okuduğu heceler olduktan sonra, insanlara algılamalarına göre anlatımda bulunmalıdır. Yoksa kimseye bir yardımı dokunamaz.

 Kur’anın manası ve özü bizim özümüzdür. Derinden derine tertil ile okumalıyız. Kur‘anın telaffuzu ağzımızdan çıkarken ise çok dikkatli davranmalıyız. Harflerin telaffuzunu birbirine karıştırmadan okumalıyız. Çünkü Arapçadaki her sesi sembolize eden her harf Latin alfabesinde yoktur.

Örneğin sad harfi Latin alfabesinde yoktur. Peltek olan sa harfi de Latin alfabesinde yoktur. Sad ile başlayan sallu ile Latince de olan s harfi ile sellu arasında derin farklar mevcuttur. Elbette çatlatarak gırtlatarak okumak çok zor gelebilir ama harf arasındaki manaları bozmayacak şekilde harflerin sıfatlarını da vermek boynumuzun borcu olsa gerek.

Yorum yapın