RUH GÜCÜ AMELLE ELDE EDİLİR

Lahuti seyir; takva yolculuğu olarak ruhumuzu güçlendirir.

Lahuti seyr… Yan mutlak teslimiyete dalıştır… Bu dalış kadar da değerimiz ölçülür. Bunu da takva denilmiştir. Böylece ruhumuz güç kazanır.

Buna bazen iman ederek hiçbir his olmadan o yöndeki amellerle ineriz. Ve insanlara da bu konuda öncü oluruz. Bunun sonucunda da sonsuzlukta ki zahireyi toplarız.

Kişi isterse fark etsin seyrini, isterse fark etmesin, tüm İslam’daki ameller, manevi seyir planı dâhilinde emredilmiştir. Bu dünyada eren erir, ermeyen ise sonucunu görür. Temel amaş ise, ruhi güce kavuşmaktır.

Hazine insandan tezahür eder. Bazısı bunun farkında… Bazısı bunun farkında değil… Ruhsuz varlık olmaz. İnsanda ise ruh, tüm zarafeti ve ihtişamı ile zuhur eder.

Örneğin; hiçbir hayvan, toprağı işleterek elektrik üretemez. Hiçbir hayvan, toprağı işleterek cep telefonunu bulamaz. Hiçbir cin, ruh hızına ulaşıp ani bir eylemle uzağı yanında hazır edemez. Hiçbir melek, tüm yaratım planını deşip kabıkavseyn denilen ilahi yakınlığa ulaşamaz.

Zira insanda üflenilen sonsuzluk ruhu, insana mutlak hüküm dâhilinde sonsuzluk nazariyesi kazandırmıştır.

Ruh derken elbette maksat ve amacımız tek bir ruh değildir. Aslında ruh tektir. Lakin biz bu ruhun zuhur mahalline göre ruhun içeriğine muttali oluruz.

Ayrıca ruhun ortaya çıkış mecraları da vardır. Ayrıca her bir macerada da ayrı bir ruh vardır. İşte bu ruh, tek ruhun ayrı ayrı zuhuru ile şekillenmesi ile olur.

Örneğin bir ordu asker tek ruhla hareket eder. Yapılan sıkı eğitimle, aralarında bütünleşmeyi sağlayan bir ruh ortaya çıkar. Tümü bir araya gelince veya sahada aynı hedefe yönelince, o tek ruhun tümünden yükselen nispi miktarı bir Lego parçası gibi bütünlüğü ortaya çıkarır.

O ordu dağılınca, o ruh hali de kaybolur. Lakin kişi, o ruh halini düşündüğünde, içinde mutluluk hisseder. O yüzden askerlik anışarı her zaman dipdiri ve taptazedir.

Askere gidenler bilir. Uygun adım marş…  Bu çok önemli bir uygulama… Eskiden derdim ki, bu neden yapılır? Normal yürüse ne olur ki?  Oysaki sonradan fark ettik ki, öylece kişide birliktelik ruhu doğar. Öylece tümünü bir ruh sarar ve tek duvar eyler.

Aynı bu ruh zuhuru ve doğumu, her yerde geçerli… Bir futbol takımında… Bir okuldaki sınıfta… Bir meclisteki siyasi grupta… Velhasıl her bir grupta…

Aynen bu minvalde bir insan fert olarak tüm esma nakşını kendisinde cem ettiğinden… Kendisindeki zuhur hadsiz hesapsız bir nazariye ile tezahür eder. İşte bunun tümü mutlak ruhun KİŞİDEN seyri ile oluşur.

Ama ZEN denilen insanın ölüm ötesindeki yaşamında ki ikinci bedenine de ruh denilmiş… Ruh dediğimizde, gözle görülmeyen her varlığa ruh denilmiş… Bazıları cinlere dahi Ruhani varlıklar demiştir. Çünkü et kemik beden ile tespiti mümkün değil…

 Ama ruh, asli olarak şudur; Ruh-ul Kudüs’ün ta kendisidir. Ama KİŞİDEN zuhuru kadar farkındalığı oluşur. Ama ne olduğunu Hiç kimse bilemez… Zira… Aşkındır…

Örneğin bir bardak, ancak kendisi kadar suyu alır. Denizin tümünü bilemez. Ama denizin tüm haşmetini, ayna içinde akseder.

İşte insan, hem bardak gibidir içine heybesi kadar alır. Hem de ayna gibidir, hemcinsleri ile akseder ve bunu insanlar arasında da grup olarak tek ruhu içindeki eylem mukabilinde zuhur eder.

İşte tüm çalışmalarımız, rububiyet alanımızı genişletip, daha mükemmel bir ruh halini kendimizden zuhurunu ortaya koymak içindir. Öylece Ruh-ul Kudüs, KİŞİDEN heybesi miktarı zuhuru artar.

Veya kendisini tembel ederek, içindeki ruhu dahi uçurabilir. O yüzden de tembellik yasaklanmış ve bir iş bitince ikincisine başla denilmiştir.

Tüm mesele ruh gücümüzü yükseltmektir. Bazen de Allah, kullarını ayrıca Ruh-ul Kudüs ile destekler. Olağan dışı bir güçle kendisinde zuhuriyat gerçekleştirir.

Yorum yapın