DUR YA MUHAMMED RABBİN NAMAZDA

Miracın zirvesi olan buluşma anında ve “Kab-ı kavseyn” denilen yakınlıkta Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize;  “Dur ya Muhammed! Rabbin namazdadır” denilmişti.

“Dur ya Muhammed! Derken, artık içine girdiği mutlak ruh hali ile daha yukarı bir halin olabileceğini artık düşünme. Çünkü namaz hakikatinden sonra insan için bitmiştir.

Burada ;  “Dur ya Muhammed! Allah namazdadır” denilmemişti. Çünkü namaz; insanın bürünme hamlesidir. Bu hamlenin en üst mertebesi ise, insanın hüviyetin erdiği en zirve hali olarak tasvir edilir.

Kişi tüm haşmetiyle benliğini uyandırıp Rabbul âlemine doğru yolculuğa çıkarsa, sahip olduğu tüm kisve tavan yapınca, işte oradan ötesi artık yoktur.

İşte o anda rabbi namazda olur. Artık bürüneceği kisve bitmiş ve kişi insani tüm makamları geçmiş, öylece rububiyet mertebesi namaz haline yani mutlak hal halinde terennüm etmiştir.

Artık kişi özsel tüm sezgileri kapsamış ve insani kamil derecesinin zirvesinde nuri muhammediye mutlak olarak aynalama görevini bitirmiştir.

Bu görevle birlikte artık aklı evvelin aklıyla mutlak seyrin insani kisvesini tamamlamış, öylece nuri muhammediye mutlak olarak aynalama görevini bitirmiştir.

Artık ruhun tekanül zirvesini aşmış, ruhunu mutlak kemale erdirmiş, öylece nuri muhammediye mutlak olarak aynalama görevini bitirmiştir.

Mutlak görev bitimiyle rabbi yani mutlak terbiye alanı huzurda durmuş ve tahiyyat ile selamlamaya hazır pozisyona geçmiştir.

İşte Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz; sahip olduğu tüm insani fonksiyonlarını zirve yaptıktan sonra, nuri muhammediyeye muıtlak olarak ayna olup “Kab-ı kavseyn” denilen noktada durunca, işte o anda ;  “Dur ya Muhammed! Rabbin namazdadır” denildi.

İşte o anda tahiyyat okunuşunun oturumu olan kapama haline geçip; ilk konuşmasını yaptı ve şöyle dedi; Et-tahıyyâtü lillâhi vessalevâtü vettayyibât. Esselâmü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtüh, Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhis-sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illAllâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Rasûlühü.

İşte orada Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz; kendisinin mutlak olarak Allah’ın kulu ve resulu olduğuna bizzat kendisi de şahit oldu.

Resulullah sas miraca çıktığı an rabbisini rabbul erbaba ulaştırdı. Arada bir yay kaldı. Tam nazargahı ilahi oldu. Ayna gibi parladı. Ondan yansıyan nur 18 bin alemi kapladı. Dağa nazar edince hz. musa as bayıldı,

Hz. Muhammede sas nazar edince alemler can buldu. O can hepimiz için canan oldu. Karşılaşınca Rabbul alemin ile tüm haşyetiyle, dilinden dökülen cümleler oldu. O cümleler bize de rehber oldu. Beş vakitte namazımıza kandil oldu. Zaten kandil gecelerine ilham o kandil oldu. Sonra dedelerimiz mübarek gecelerde simge olsun diye kandil yaktı.

Evet kardeşlerim, bize kandil olan o duayı birlikte okuyalım. O kandil gibi olan duayı efendimiz namazda iki şekilde okurmuş. yani ufak bir kelime kaydırması bazen yaparmış, iki şekli de yazayım inşallah.

Et-tahıyyâtü lillâhi vessalevâtü vettayyibât. Esselâmü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtüh, Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhis-sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illAllâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Rasûlühü.

Anlamı: Her türlü hürmet, salavât (dua) ve bütün iyilikler, Allâh-ü Te’âlâ’ya mahsustur. Ey Nebî! Allah’ın selâm, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun. Selâm, bizim ve Allah’ın sâlih (doğru hareket eden) kullarının üzerine olsun. Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah [ibadet edilmeye layık) kimse yoktur. Yine şehadet ederim ki, Hazret-i Muhammed, Allahın kulu ve Allah’ın resulü [yani elçisidir.)

Bazende şöyle okurmuş “Et-tehiyyatü el-mübarekâtü es-salevatü et-tayyibatü lillahi es-selamü aleyke eyyühen-nebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtühü es-selamü aleyna ve ala ibadillah-is-salihine eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden resulullah.”

Meali: (Tahiyyat (bütün övgüler), mübarekât (nema bulan bereketli şeyler), salevat (beş vakit namaz gibi fiili ibadetler) ve tayyibat (salih ameller) Allah’a mahsustur. Ey Peygamber! Allah’ın selam, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun. Selam, bizim ve Allah’ın salih kullarının üzerine olsun. Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah [ibadet edilmeye layık) kimse yoktur. Yine şehadet ederim ki, Hazret-i Muhammed, Allah’ın resulü [yani elçisidir.)

Aslında iki okuyuşta hemen hemen aynıdır. Çok az kelime kaymaları vardır. Hem de şahadet kelimesinde ufak bir değişiklik vardır. Üzerinde tefekkürümüzü yazalım inşallah.

İlk kelime ettehiyyatu diye başlar. Tahiyyat=her türlü övgü her türlü hürmet Allah içindir. Yani biz yaptığımız övgüye değer eylemleri, birbirimize sunduğumuz sevgi ve saygıyı Allahı hissetmemiz içindir. Yani bizim yaptığımız tüm sevaplar yani nurani eylemler aslında Allahı bulmamız içindir.

Elmubarekatı=değer bulan bereketli şeyler Allahı bulmamız içindir. Aslında Allah için şunu yap dendiğinde, esas maksadımız, o fiili yaparak Allahı hisset anlamındadır. Biri bize Allah için şu eylemi yap dese, biz hemen mantığımızı kullanacağız, eğer o eylem Allaha götürmüyorsa uzak duracağız.

Essalevatu=namazlarımız niyazlarımız dualarımız tüm yönelişimiz onun içindir. Yani ona ermek içindir. Yani onu hissetmemiz içindir. Çünkü biz onun halifesiyiz. Ona yaklaştığımız oranda değer kazanırız. Ete kemiğe bürünen sensin. Ben kelimesi ardında açığa çıkmadasın sen…

Etteyyibatu=salih ameller onun içindir. Temiz eylemler bilincimizin şirkten arındırıp temiz ve pak etme gayretimiz, onu hissetmek ve ona yaklaşmak içindir. Hz. Muhammed sav  Rabbulalemine bir yay kadar yaklaştığında bu üç dört  kelimeyi söyler.

Bunun üzerine rabbul alemin ona karşılık verir. Esselamu aleyke diye ona hitap eder. Şimdi buradaki inceliği anlatıp geçelim. Herhangi birine selam verdiğimiz de Esselamu aleyküm deriz. Çoğul edatını kullanırız. Velev ki karşımızda bir kişi olsun. Ama bir kabrin başına gittiğimizde Esselamu alleyke deriz.

Bunu hiç düşündük mü? Ve bunu miraçtaki Allahın resulune verdiği selamla karşılaştırdık mı? Belki aklımızın ucundan bile geçmemiştir. Çünkü dert edinmiyoruz.

Bir kg elma alacağız pazarda, bir çok tezgahı gezeriz. Ama günde en az beş vakit okuduğumuz ve her gün bir çok kişiye verdiğimiz selamın arasındaki farkı irdelemeyiz. Neyse geçmiş geçmiştir, yeni sayfa açalım bundan sonra insallah.

Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz, Allahın huzuruna fert olarak çıkmıştı. Tıpkı kıyamette fert olarak çıkacağımız gibi. Öyle bir fertlik ki cebrail dahi geride kalmıştı. Sadece sanal benliği ile huzurdaydı. O yüzden birinci tekil şahıs edatı ile Rabbulalemin ona selam verdi.

Kabirde yattığını sandığımız ve ölmüş bildiğimiz kişide ferttir ve tek başınadır. O yüzden ona da birinci tekil şahıs edatıyla selam veririz. Ama aramızda yaşayan birine tek başına da olsa çoğul ekiyle selam veririz. Çünkü yanında cinler var ve melekler vardır.

Evet devam edelim, Esselamu aleyke yani selam üzerine olsundan esas kasıt, emniyette kalma ve esenlik içinde kalmak için yapılan yönelimdir. Bu yönelimimizi karşımızdakine iletmek için dille de söyleriz. Herhangi bir kötülüğün onu bulmasına imkan olmaması gibi anlamları da içerir.

Eyyuhennebiyyu ey nebi, niye resul değil de nebi? Çünkü o nüzul ile nübüvvet ilmini aldı. Nübüvvet ilmi, Allah sistem ve düzeni hakkındaki insanı ilgilendiren gerekli ilimdir.

Yani sistem ve düzenin ilminin nüzul ile öğrenmiş ve onunla kuşanmış kişidir. Resul ise bunu anlatan kişidir. İnsanlarla içi içe bir hayat mevcuttur. Nübüvvet ise ferdiyyet ile alakalıdır. Risalet ise kesret alemiyle alakalıdır.

Devam edelim; “ve rahmetullahi” Allah’ın rahmeti üzerine olsun ey nebi ve berekatuhu. Allah’ın rahmeti, ve onun bereketi diye seslenir.

Bundan sonra Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz hemen söze girişiyor. Canlar canı can Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz. Der ki selam benim üzerime olsun, hem de Allah’ın salih kullarının üzerine olsun. Burada da sır var, niye salih kul diyor?

Demek ki istesek de istemesek de ona kuluz. Kötülükte yapsak da kuluz, iyilikte yapsak da kuluz. Ama selam ve rahmet iyi kullar üzerine olur.

Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz; yay kadar arada mesafe var ve diyor ki, selam salih kullara olsun diyor. Bu selamlaşma faslından sonra cebrail sidretü-l müntehanın hemen sınırında şehadet eder bu olaya.

İşte bizde her namazda bu tahiyyat duasını bizzat hissederek okuyoruz ve sanki biz sidretü-l müntehada Rabbimizle konuşuyoruz. Bu duayı tekrar ederiz.

Eyyuhennebiyyu kelimesini okuduğumuz da ise şunu düşünürüz; Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin bize ilettiği tüm nübüvvet ilminden bende sorumluyum. Dolaysıyla bende bu selamı o sorumluluk bilinci makamıyla bu dua da yerimi alıyorum. Ve Rabbulalemine muhatabım. Rabbul âlemin tümümüze sorumluluk bilinci versin de miracımızı tamamlasın.

Evet, o ibadet ki, kul onunla münezzeh olan rabbini ve çıplak bir benlik ve şuurla düşünüp onunla mutlak olarak kaimiyetini mülahaza edip kulluk şuuruyla rabbin mertebesine secde edip onunla huzurda kalmaya lâyık bir bürünüşle kaim olur; o zaman onun, ezeliyet tavırlarından zuhur etmesi ve mutlak varlık mertebelerinden ortaya çıkması olması lâzım gelir.

Bütün ibadetleri cem eden namazın asıl makamı bu mukaddes sunuş mertebesidir. Orası her türlü düşüncenin dışında kalıp ötesinde olan Zat-ı mutlak-ı vücub-ul vücud huzurudur.  Ve “La ilahe illellah” kelime-i tevhidin makamıdır.”

İşte “Bu makamda La mabude illellah= Allah’tan başka mabud yoktur/hakiki mabud yalnız Allah’tır. şeklinde ifade edilebilen mutlak Mabudiyetin hakikati bütün çıplaklığıyla aşikar olur.

İşte namazın hakikati daha üstün ve mukaddes bir mertebe için bir ibadettir. Enbiyadan pek kâmillerin en büyük velilerin basamakları; bütün ibadetlerin nihayeti olan namazın hakikati makamının nihayetine kadardır.

Ayrıca biz; izah ettiğimiz birinci makamın yanında, tahiyatta ikinci bir makamı da devreye koyup ayetle bize emredilen; peygambere selamımızı iletip ona olan teslimiyetimizi ortaya koyarız.

Allah’ın yegâne ilah olup Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin de onun kulu ve resulu olduğunu kabullenerek, tüm fırkalaşmalardan arı bir şekilde yegane önder olarak Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizi kabul ederek akabinde sağa sola selam vererek yeniden halkın içine o bilinçle ineriz.

Yorum yapın