ALLAHA BORÇ VERMEK

ALLAH’A GÜZEL BORÇ NASIL VERİLİR?

BAKARA 245. AYET ile olaya bakalım…

مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُٓ اَضْعَافًا كَث۪يرَةًۜ وَاللّٰهُ يَقْبِضُ وَيَبْصُۣطُۖ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

OKUNUŞU: Men że-lleżî yukridu(A)llâhe kardan hasenen feyudâ’ifehu lehu ad’âfen keśîra(ten)(c) va(A)llâhu yakbidu veyebsutu ve-ileyhi turce’ûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Kim ki; memleketini terk etmeden, saldıran düşmanlara karşı, Allah’ın yolunu daha rahat yaşaması için korursa, bu uğurda malının ve canının bereketlenmesi gayesiyle, tüm her şeyinden geçerek Allah’a güzel bir veriş ile borç olarak verirse, ona kat kat karşılığını katlayarak iade ederiz. Allah; kişinin imkânlarını kısar da, kişinin üzerinde olduğu alanı açar da… Kesinlikle ona döndürüleceksiniz.

Ayetin içinde geldiği konu akımına baktığımızda, hak yolunda savaş ile ilgili ayetlerin içinde geçen bir bölümdür.

Zaten genel olarak mevzubahis konuya baktığımızda, kişinin kendi benliğinden geçerek, sırf mutlak benlik sahibi olan Allah’ı hayal ederek tüm sahip olduklarından geçmesi olarak anlaşılır.

Her ne kadar savaş ayetinin içinde bir bölüm olarak gelmişse de, esas mevzu, kişinin sahiplik duygusunu terk ederek sırf Allah için yaptığı her bir amel için de bu tabir kullanılır.

Ama savaşta artık canından geçtiği için, daha tümel bir anlam ile anlamlandırılır.

Örneğin kişi malından feragat edip sırf Allah için halkın maslahatı için kullandığında da, bu da Allah’a verilen bir borç olarak telakki edilir. Çünkü eliyle kazandığını Allah için vazgeçip vermiştir.

Veya kişi öğrenmiş olduğu ilmi, sırf Allah için halkın maslahatı için ve tümüyle karşılıksız olarak insanlığa sunarsa, insanlar da o ilim ile istifade edip fayda hâsıl ederse, işte bu da Allah’a borç verme olarak telakki edilir.

Çünkü benliğinin sahip olduğunu kenara bırakarak menfaatten sıyrılmış, tümünü yaratıcısı için sebil olarak vermiştir.

Zaten mülk Allah’ındı. Kendisinin sanmıştı. Allah’a borç vererek aslında asli sahibinin aynalığına kendisini açmıştır.

Zira kişi ne kadar sebil olursa, o kadar Allah boyasıyla boyanır. Çünkü Allah kullarına karşılıksız veriyor her verdiğini ve kulunun kendisini tanıması için de kulunu uyarıyor.

İşte kul da karşılıksız olarak verdiğinde, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak için adım atmış seyrine seyir katmıştır.

Bunun sonunda ise, rıdvanullaha kavuşur. Artık mutlak bir seyir ile mutlak nimetlere ermiş olur.

Yani mesele, kendisinin aradan çıkıp, kendisiyle seyredenin hak Teâlâ olduğunu tespit etmektir. Bu seyri yapan ise, gene de kulun taa kendisidir.

Yorum yapın