Namaz; seni yaratan rabbinin adıyla okumak için, alaktan yaratılan insana bahşedilen eşsiz kalemdir. Kalemine günde beş vakit sahip çık. Yoksa kalemin yaratan rabbin adıyla değil de, masivanın adıyla yazmaya başlar. Bu da seni yaratan rabbinden ırak eder.
Hz. Cabir anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü! Anam-babam sana feda olsun, Allah’ın her şeyden önce ilk yarattığı şeyi bana söyler misiniz?” diye sordum. Şöyle buyurdu:
“Ey Cabir! Her şeyden önce Allah’ın ilk yarattığı şey senin peygamberinin nurudur. O nur, Allah’ın kudretiyle onun dilediği yerlerde dolaşıp duruyordu. O vakit daha hiçbir şey yoktu. Ne Levh ne kalem ne cennet ne ateş / cehennem vardı. Ne melek, ne gök ne yer ne Güneş ne Ay ne cin ve ne de insan vardı.”
“Allah mahlukları yaratmak istediği vakit, bu nuru dört parçaya ayırdı. Birinci parçasından kalemi, ikinci parçasından Levh’i (Levh-i Mahfuz), üçüncü parçasından Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı ayrıca dört parçaya böldü: Birinci parçadan Hamele-i Arşı (Arşın taşıyıcılarını), ikinci parçadan Kürsi’yi, üçüncü parçadan diğer melekleri yarattı. Dördüncü kısmı tekrar dört parçaya böldü: Birinci parçadan gökleri, ikinci parçadan yerleri, üçüncü parçadan cennet ve cehennemi yarattı. Sonra dördüncü parçayı yine dörde böldü: Birinci parçadan müminlerin basiret nurunu / iman şuurunu, ikinci parçadan -marifetullahtan ibaret olan- kalplerinin nurunu, üçüncü parçadan tevhitten ibaret olan ünsiyet nurunu (La ilahe illallah Muhammedu’rresulüllah nurunu) yarattı.”
Ahmed, Musned, IV-127; Hâkim, Mustedrak, II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân, XIV-312/6404; el-Leknevî, el-Âsâru’l-Merfû’a, s. 42-3; Kastalanî, Mevahibu’l-Ledunniye: 1/6; Krş. Aclunî, Keşfu’l Hâfa, C.1, 262- 265-266.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadisi kudsîde şöyle buyurmuştur:
“Allah, ‘Seni kendi nurumdan, diğer şeyleri de senin nurundan yarattım.’ buyurdu.”
Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek, II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü’l-Hâfâ I-265/827.
Ubade İbnu’s-Samit (radıyallahu anh) oğluna ölümü sırasında demiştir ki: “Oğulcuğum, başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını, kaçırdıklarını da yakalayamayacağını bilmedikçe sen, imanın hakikatinin tadını asla bulamazsın. Zîra ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle söylediğini işittim:
“Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir. Kalemi yarattı ve: “Kıyamete kadar olacak şeylerin miktarlarını yaz!” dedi.
“Oğulcuğum, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’dan şunu da işittim:
“Kim bu inanç dışında olarak ölürse benden değildir.”
Ebu Davud, Sünnet 17, (4700); Tirmizî, Kader 17, (2156).
İlk yaratılan şey olarak rivayet edilen hadislerin birinde nur birinde de kalem denmiş. Bu iki hadisi nasıl birleştirebiliriz?
Kalemin yaratılması ikinci merhaledir. Lakin her merhale kendi içinde ilk yaratılandır. Bunu bir önekle yazalım.
Bir buzdolabı icat edeceğim diye plan ve program yaparsan, önce makinenin ortaya çıkması için hammadeyi bir araya getirirsin. İşte plastik, alüminyum, demir, kablolar vs…
Peki, buzdolabı üretildikten sonra ile yapılacak şey nedir? Makinede soğuk ortamın oluşturulması, işte soğuk işleminin ilk merhalesi de, makineye enerji girişi sağlamaktır.
İşite makineye enerji vermek, yani elektrik akımını sağlamak, buzdolabı ortamı için ilk oluşumdur. Öylece çalışmaya başlar.
İşte bu hadislerdeki bilgi de öyle… Önce yaratım var… Sonra da, yaratımın içindeki çalışma düzeni var. İşte çalışma düzeninin de ilk unsuru da kalem oluyor.
Aslında tüm çakışır gibi görünen ayet veya hadisler, böyle makam makam, mehale merhale değerlendirilir. Öylece tüm zıtlıklar anlaşılır. Zıtlık diye gördüğün, aslında işleyiş kısımlarıdır.
Bir hadiste ilk yaratım cevherleri anlatılırken, diğer hadiste yaratımın içeriğindeki dizaynden söz edilmiştir. Yani her hadisin işaret ettiği alan başka başkadır.
O yüzden de mealden ve çıplak tercümeden din anlaşılmaz ve din hakkında hüküm verilmez.
İşte ateist veya deist olanların ekseriyeti, bu zıtlıkların nedeninin makamlar arası geçirgenliğin olduğunu fark edemediklerindendir. Sonra da inat melekesi ile nefis birleşiyor, sonrasında ise, bir türlü olayı kabul etmiyor, ebedi hayatını yakıyor.
O yüzden de ince zekaya kavuşmadan yani fakih olmadan, asla ve asla ayet ve hadisler hakkında hüküm verilmemesi gerekir.
Elbette ki meali okunulur, hadisler okunulur ve üzerinde tefekkür edilir. Lakin hüküm çıkarılmaz. Zira hüküm çıkarmak için, olayı mutlak olarak etraflıca bilip seyretmek gerekir.