MANEVİ MAKAMLAR

Mana ilminde manevi makamlar nasıldır dersen, nasılını bile bilemeyiz. Lakin nasıl olduğuna götürücü olan yolu ancak izah edebiliriz.

Manevi makam erleri, tıpkı peygamberlerin direk seçildiği gibi vehbi olarak seçilirler.

Bu olay şöyle izah edilebilir… Dilimiz döndüğünce biiznillah net yazayım. Öylece artık olayın aslının ne olduğunu ararken, başka bir yere müracaat etme ihtiyacı kalmasın.

Allah yeryüzünde insanı halife edince, artık oluşacak tüm olayları iyi veya kötü insan üzerinden kaydırarak yeryüzünde izhar eder.

İyilik yönüne rahmani denilirken, kötülük yönüne şeytani denilmiştir. İyiliğin ve kötülüğün zahiri temsilcileri olduğu gibi, batini temsilcileri de vardır.

Lakin her hal ve şartta yaratan ve fiillerde bulunan faili mutlak gene de Allah’tır.

Örneğin bir incir, o inciri kim yarattı? Allah… Peki nasıl? Topraktan, eee… Gerekli olan tüm vitamini ağaç üzerinden kaydırarak incire ulaştırdı.

Şimdi konuya gelelim… İnsan yaratılıp hilafet sırrıyla müşerref olduktan sonra, artık her bir olay artık halife olan insan üzerinden gerçekleşti.

Bunun için de ilahi emir yeryüzündeki bir şahsa iniyor ve onun üzerinden üçlere… Üçler üzerinde yedilere… Yediler üzerinden kırklara… Kırklar üzerinden üç yüzlere… Sonra üç yüzler üzerinden yüz yirmi dört binlere akar.

Yüz yirmi dört binler her yerleşim yerinde olurlar. Tüm dünyada onlar üzerinden de tüm halka yayılır. Bir anda dersin ki şu konuda şu karar aklıma geldi.

Örneğin dersin ki; ben şu konuda şöyle karar vereceğim. İçime öyle geldi. Peki, o karar nereden kalbine geldi?

Yüz yirmi dört binlerden birinden… Ona da üç yüzlerden yansımıştı… Ona da kırklardan yansımıştı… Ona da yedilerden… Ona da üçlerden… Ona da kutuptan yani gavstan…

Hani derler ya o istemeden bir kuş bile uçmaz… Aslında öyle değil… Allah onun üzerinden yeryüzüne o kuvveti yaymıştı… Tıpkı Azrail’in ruh alması gibi… Oysaki ruhunu Allah almıştı. Mikail’in doğa kanunu yürüttüğü gibi… Oysaki Allah yürütmüştü.

Allah namına vazifeli de denemez… Allah direk onun üzerinden öylece hükmünü icra ediyor.

İşte bu bir sistemdir. Kimin bu işe seçileceğini de Allah karar verir. Peygamberler ile Muferridunlar bu sistemin dışındadırlar.

Yani kişi Allah’a yaklaştıkça yaklaşınca, artık bu etkiden halas olur ve özgürleşir. Bunlar da çok çok azdırlar.

Gavs genel de onları tanır. Ama bazen de tanımaz. Öyle ki; kul ile Allah arasında mutlak bir sır iner de iner.

Yani kimse çalışarak gavs olmaz. Örneğin Seyid Sıbgatullahi arvasi hazretlerinin o kadar fazlaca bir okuması yoktu. Okumamıştı medrese falan. Ama zamanının gavsı idi ve gavs olduğu aşikar oluyor ki çok kısa süre sonra vefat ediyor.

Gavsı bilen kişiler var mıdır? Diye sorarsan, bil ki ricali gayb, halk tarafından asla bilinemez. Zamanın gavsi halk tarafından bilindiği anda, kısa sürede vefat eder.

Bilenler ise, ancak ricallerden ise ve sivri zekâlı ise, anlayabilir. Kendisine akan akıntının yönünü takip eder ve ona ulaşabilir. O da üçler… Yani yediler en fazla üçleri tanır. Gavsı tanıyamaz.

Çünkü gavstan kendilerine akıntı gelmez ki tanısınlar. Üçlerden biri merak edip akıntının yönüne odaklanırsa, belki gavsı tanır.

Yedilerden biri akıntıyı takip ederse, belki üçleri tanır. Kırklardan biri akıntıyı takip ederse, belki yedileri tanır. Bunlar tümüyle gayb aleminin emirleridir.

Lakin peygamberimizin sav divana katılanlar, işte orada tanışırlar. Bunların da mutlak olarak kimlerden olduğunu kestirmek muhaldir. Çoğu da katılmaz ve bilinmezler.

Şimdi zulmani olanlardan da bir nebze bahsedelim…

Aynı rahmani mana akıntısı gibi şeytani mana akıntısı da vardır. Deccal adını bilirsiniz. O da ol der, Allah’ın izniyle olur.

Yani olay şu; akan akıntı iki kanalla gelir. Rahmani ve şeytani… Aynı rahmani gibi şeytani de var ki…

Lakin şeytani olanı daha güçlüdür ki… Son zamanın gavsı olan mehdi zamanın deccalı olacak kişiyi öldüremeyecek.

Deccal de ilmi Allah’tan alır. O da üçlerine yedilerine kırklarına üç yüzlerine dağıtır. Onun da yüz yirmi dört bini var. Aynı olay onun için de geçerlidir.

Çoğu kişi o kanaldan güç alır ve şöhret yapar. En sonunda imansız gider. Kabil ve Habil… İşte ilk günde Allah bunu gösteriyor. O zaman ki rahmani gavsı Habil’di. O zamanın şeytani deccalı ise Kabil’di.

Zaten iki kişi idi… Habil öldü diye kesilmedi. Gavsluğu devam etti. Ta ki görevi devralan dünyaya gelene kadar…

Ama Hz. Âdem as peygamberdi. Bu sistemin dışındaydı… Ancak o sistemin dışındaki biri deccalı öldürebilir. Bu da ancak son dünya evresinde Allahın izniyle gerçekleşecektir. Bu da Hz. İsa as olacak…

Kimin ikramlarının şeytani yani deccali, kimin ise rahmani yani gavsani olduğunu anlaman için, sana bunun da sağlamasını vereyim… nasıl fark edilir?

Ayet der ki; siz ücret almayanlara tabi olun… Ayet kibri yasak eder… Ayet insanlara eziyeti yasak eder… Ayet insanları sömürmeyi yasak eder… Ayet yalanı yasak eder. Ayet gösterişi yasak eder. Ayet mütevazı olmayı emreder… Ayet hayâlı ve edepli olmayı emreder.

Şimdi olayı çözmek için tek sağlama Peygamberimiz sav… Eğer ki olağan üstü haletler ortaya koyan kişi, Peygamberimize sav uyuyorsa yolu doğrudur.

Eğer ki kıl kadar ondan ayrılmışsa, o zaman edindiği her şey istihraçtır. Yani deccali kaynaktan ona akmıştır.

İşte iki tane ilim yolu olduğu için, birisi bir nimet edindi diye sakın ona; bu ermiştir deme… Kim olursa olsun, bu fark etmez.

Yorum yapın