Sadece teklik var ve varlık yok, varlıkla varlığını sergileyen Allah veya öz, diyenlerin tümünü izleyin…
Şunu göreceksiniz…
Tüm anlatımları sadece bir fanteziden öteye varmıyor…
Oysa ki hani teklik vardı…
Tüm yaşam sözleri ve hayat bakışları ikileme çıkıyor….
Ben ve gönlümdeki…
Ben böyleyim sen şöylesin o öyle…
Bu işte bir iş var…
Madem öyle, o zaman tüm hayat felsefesini ve konuşma mahsulünü hem insanlarla olan tüm münasebetleri tümüyle ve sadece teklik üzerine hiç şaşmadan yapsınlar da, anlatımlarının hayat planında işe yaradığını görelim…
Ama olmuyor işte…
Demek ki bu işte bir terslik var.
Öyle bir fantezi olarak yapılan bir anlatımdan öte değildir.
Sözde varlıkla tanrının bütünleşik olduğu teorisi iflas etmiştir ve tarihin tozlu raflarına terk edilmiştir.
Tarihin tozlu sayfalarında yer alan panteistlik ve hululcuğu teklik adı altında betimleyip yeniden anlatmanın da bir esprisi olmayacaktır.
Olay şu…
Vacibül vücut sadece Allah…
Tüm mahlukat ise, Allah tarafından, gene kendi vechinden yansıyan kendi öz nurundan bir tutam nur alınıp kıvamlandırarak, üzerine 99 Esma-i hüsna ile tanıtılan kendi öz kuvveleriyle, gene kendi özelliklerinin işaret kapsamları dahilinde, yaratımını yaratmak istediği varlığın varlıklarını, o bir tutam nurun içinde sayısız şuleler üzerine ve her şulesinin kıvamına göre üzerine nakşederek, bu nur şulelerin her birisinin kendisine bir hüviyet vererek, yaratım planında öz mülkiyet hakkına sahip kılınmıştır.
İşte bu sahip kılınma, bir tutam nurun içeriği olan kesret alemiyle ilişkilidir.
İşte bu bir tutam nur itibarıyla aynı özdeniz. Yani nurdan var edildik.
Yoksa haşa Allahın zatından oluşup hulul saçmalığı ile oluşmamış ve asla herbir mahlukattan Allah zuhur etmeyip, Hele hele her mahluk ayrı bir taraftan Allahın vechi olarak ortaya çıkış şeklinde bir tasavvur şeklinde değildir.
İşte İslamın temel bakış felsefesi bu şekilde insanlığa izahat yapılmıştır.
Tüm amellerimiz, nurdan bir şule olan varlığımızı yaratım planına uygun olarak ayakta tutmaya dönüktür.