“AN”DA OLMAK DUANIN MAKBUL OLMASI İÇİN TEMEL ETKENDİR

Duyduğumuz her ilmi “anlayarak ve ilmini hazinene yükleyerek” değil “AN”layarak yani o ilmin anına inip ilmi sahiplenirsek, işte o zaman edindiğimiz duyum bize doyum verecektir.

Eğer ki, içinde olduğun “an”a inersen ve bilinçli istersen senin olur. Bu kural sınırsız bir şekilde yürürlüktedir.

Yeter ki iste…

Bu herkes için ve her işin için aynıdır. Bu kural sevap veya günah olmasına bakmaksızın öyledir. Sevap veya günah, bizim için sonucu belirler.

Çünkü zaten yakınlık ve uzaklık mevzubahis olmaksızın Allah bize bizden yakındır. Ama amelimizle biz ona yakına veya uzağa düşmüş oluruz.

İş ki bu olay becerilmiş olsun. Gerçekten de becerilmesi gerçekten zor oluyor. Çünkü vehim devrededir her an.

Vehim ise ancak zikirle pasifleşir. İşte o zaman rahmani istek doğar ve şeytani kisve kapanır.

Ama zaman zaman şimşek çakması gibi bu “an” olayı oluşur ve tekrar kaybolur.

Veya en çok güvendiğin birine kendini tümüyle bırakarak bu hal oluşur. Bu hal birçok şekilde oluşur.

Kişi gider türbeye tümüyle güvenir ve kendini bırakır. Bir de bakar ki işi olmuş. İşte aslında “işini yapan kuvve” kişinin elde ettiği konsantrasyon ile kendi vehmini devre bırakmasıydı.

Bu güvenmek olayı içsel güvendir. Düşün bir türbeye gittin ve kendini tümüyle ona ram ettin. Bildin ki ihtiyacın giderilecek. İşte o anda vehmin devre dışı olur ve işin olur.

Kişi gider putun karşısına kendisini tümüyle ona ram eder ve işi gerçekleşir. Sonra da derki put işimi yaptı. Hayır, vehmini geride bırakması sonucu işi gerçekleşti.

Yoksa aklını hiç mi kullanmaz da puta tapar. Eğer hiçbir işi olmazsa, zaten puta tapmaz. İş şu ki, vehmini devre dışı etmiştir.

Vehim çok baskındır hep kişiyi frenler. İşte vehmi en güzel şekilde pasif etmek zikirle olur.

Gerçekten de zikir harika bir ilaçtır. Düzenli ve planlı olarak yapıldığında, kişilik bilinicinde sıçramaya sebep olur.

Yorum yapın