Yaratılmışlar ile Allah’ın mutlak zatı arasında ne teşbih ne de tenzih söz konusudur değildir.
Çünkü zaten varlıklar zat kokusu bile almamışlardır.
Ayrıca zat bakımından ne sıfat, ne esma ne de ef’al kokusu bile almamışlardır.
Bu şekilde ilişki kuranlar, hulul veya sudur yanlışına düşerler ki, bu itikadın İslam ile alakası yoktur.
Bu bakışla bakıldığında vahdeti vucud veya vahdeti şuhut dahi batıldır.
Çünkü bırak esmayı veya sıfatı, Allah ef’alı icabı dahi yaratmış olduğu mahlukatın ötesinde, berisinde, içerisinde veya dışarısında değildir.
İçeri, dışarı gibi kavramlar, dünyamızı çepeçevre saran tanımlamalardır.
Bu olayı zevk etmek için, TÜM ESMA-ÜL HÜSANIN zikiriyle hemhal olmak gerekir.
Çünkü tüm varlığımız, Allahın doksan dokuz diye bildirilen isimlerin her birinin ayrı ayrı levha olan ferşin yani birimsellik verilen her bir varlığın üzerini dokumasıyla kıvam almıştır.
Bu dokuma hulul veya sudur değil, özellikleri sonucu yaratımla ilişkilidir.
Bu yaratım asla ve asla Allahın fiili değil, Allahın fiili sonucu yaratmış olduğu mahlûkudur.
Sakın ha sakın hak ile halkı birleme ama her halkın yaratılışının hakkını verdiğini de unutma.
İşte ben hakkım diyenler, ben yaratılış amacımın hakkını vermek üzere yaratıldım demesidir.
Bunun başka tevil veya tahlili yoktur.
Ötesi ise, İslâm çizgisinden huruca götürür ve batıl olur.