Kalbin içi tandır gibi ısır ısır şahlanır
Fırıncı ekmeği vurmak için sabırsızlanır
Özümün can sesi kulağımda şahlanır
Nerede kaldın ey fırıncı diye seslenir
İşte geldim ey bu cihanın gülü
Açılsın cihan şen olsun gönlümün sümbülü
Senin nefesini koklamayan kalır ölü
Nefesinin sadece düşüncesi dahi yeşertir külü
Kül oldu ciğerim özümün sesinden
Senden nida geldi can kafesinden
Canın yıpranmasın dost hasretinden
Sana senden yakın dostun soyun kesretinden
Ey can veren özüm özün ağlamasın
Sevinsin şenlensin açık olsun kapın
Duy sesini kapından haykıranın
Bu haykırış ruhunun her zerresinde yankılansın
İşte ey can özümden gelen hitaba ne diyim
Sen de biliyorsun çok biçareyim
Çoğu defa hak yolunda avareyim
Kalbinin muştusunu duyar derim hak yarim
Ey hakkın nuru sen lütufsun bana subhandan
Subhan seni bana sundu lutfundan
Tanış oldum senle bu heyecandan
Heyecanım hep diridir haykırır dünyamdan
Ey hakkın nuru tandırımda iyice pişmelisin
İçinde fokur fokur kaynamalısın
Buharın ile içimi serinletmelisin
Ama sakın üzerine kapak koymamalısın
Öylece serilmeli çehrem
Senin buharını koklamalı çehrem
Senin yüzüne dokunmalı çehrem
Sana senden bir yarım olmalı çehrem
Elmadan bir diş ağzımı sulandırmamalı
Ağza aldı mı dişin cidden sancılanmalı
Öyle uyanıp cennetten kovulmadan yaşamalı
cennetten kovulanlar ise tövbede buluşmalı
İşte ey garip kul olan muhammed nazım
Bil ki seyir cennette olur sebat lazım
Bana seni gerek seni diyene yapma tanım
Zaten o durak tanımsızdır haktandır canım