Soru-İlah nedir?
Cevap-İlah kulun yönelim alanına denir. Her kul illaki bir aşkın güç kabul ediyordur. En ateisti bile en sıkıntılı anında aman tanrım der durur. İşte onun için yönelim mahalli olmayan insan yoktur. Bu yönelimlerini de insanların geneli mutlak yönelim alanından değil, edindikleri yönelim alanından edinirler. Bu da genel çerçevede çevresel edinimlerden edindiği yönelimlerden oluşur.
İşte Ve-ilâhukum ilâhun vâhid(un)(s) lâ ilâhe illâ huve-rrahmânu-rrahîm(u). (Bakara163) söylendiği gibi, biliniz ki ilahınız tek bir ilahtır, o ilah ki rahman ve rahim olan odur, ondan başka ilah yoktur.
Bu ayetten aldığımız ilme göre tek ilah vardır ki, o da Allah’tır. Hem en büyük iki sıfatını zikrederek tüm rızkın ve tüm yaratımın sadece Allah’tan geldiği anımsatılmaktadır.
Çevresel edinimlerden edindiğimiz tüm değerlere binaen oluşturulan her türlü aşkın güce yönelimi oluşturan tanrılık düşüncesini yani ilahlık mülahazalarını terk edip, tüm yönelimlerin yani tek ilahlık merciin Allah’a olduğunu bildirmektedir.
Soru-Rab nedir?
Cevap-Birimi yani her varlığı oluşturan terkipsel alanıdır. Birimin edindiği boyanma alanıdır. Allah her varlığa bir sanal benlik verip onu belli özelliklerle bezemiştir. İnsanı ise tüm özellikler ile bezemiştir. İşte bu bezemeye rab denir. İnsan ve cin dışında kalan tüm varlıklar, bezendikleri özelliklerle yaşamak zorundadırlar. İnsan ve cin ise bu bezemelerini kendilerine verilen ilim, irade ve kudret ile istedikleri yönelime göre değiştire bilirler. Onun için de dünya yaşamları kendileri için sınav alanı olmuştur.
Soru-Ulûhiyet ve rububiyet arasındaki farklar nelerdir?
Cevap-Ulûhiyet, kulun yaptığı yönelimle onun yönelim alanına doğru olan münasebetine denir. Rububiyet ise, yönelim alanının kulun yakarışına verdiği cevaptır.
Allah yanı sıra ilah edinen, yönelim alanını o nesnelere yönlendirir. Allah yanı sıra yaptığı yönelimler ise, yönelim alanından kendisine ulaşacak bir şeyde olmayacaktır.
Ama kişinin yönelim alanından edindiği ise, ister Allaha iman etsin, isterse etmesin kendisine rububiyet itibarıyla karşılık geldiğine çoğu defa şahit oluyordur. Çünkü her varlığın terkipsel bezemesi, ister inansın ister inanmasın Allah’ın doksan dokuz diye bilinen özellikleriyle bezemiştir.
Kişi yaptığı yönelimle kendisinde olan doksan dokuz özelliği yoğunlaştırmak suretiyle karşısındaki ilah bildiği nesneye yönlendirir. Kendisinde tüm özellikler mevcut olduğundan, yönlendirilen nesne üzerinde yoğunlaşıp kendisine iade olur. Böylece birçok isteği de yerine gelir.
Eğer puta veya başka bir nesneye tapan kişi, hiçbir isteğinin oluşmasını görmeseydi, bir iki üç derken artık gitmek istemezdi. Demek ki putlara tapan veya başka başka yaratılmışı ilah görüp tapanlar bile birçok isteklerinin yerine geldiğine şahit olmaktadır.
Olayı bilmeyen ve ulûhiyetin sadece Allah’a olduğunu bilmeyenler, bu nesnelere tapınmayla her ne kadar istekleri rububiyetleri itibarıyla yerine geliyorsa da, ulûhiyet itibarıyla tek ilah olarak Allah’ı görmedikleri için Allah’tan mahrum olurlar. Bu mahrumiyet dünya yaşamı boyunca kimseye yansımaz. Çünkü Allah dünyada mühlet vermiştir.
Ulûhiyet makamının sahibi olarak ve tek ilah olarak Allah’ı bilmeyenler ve Allah yanı sıra başka başka nesnelere yönelip onları ilah yani tanrı bilip bir şeyler bekleyenler ise, ölüm ötesinde Allah’tan mahrum kalırlar.
Çünkü hakikatte isteyen ve istenilen her iki varlıkta zayıf yaratılmışlardır. Hac süresi 73. Ayette şöyle der; Yâ eyyuhâ-nnâsu duribe meśelun festemi’û leh(u)(c) inne-lleżîne ted’ûne min dûni(A)llâhi len yaḣlukû żubâben velevi-cteme’û leh(u)(s) ve-in yeslubuhumu-żżubâbu şey-en lâ yestenkiżûhu minh(u)(c) da’ufe-ttâlibu velmatlûb(u).
Ey insanlar! Bir misal verilmektedir, şimdi ona iyi kulak verin: Sizin Allah’ı bırakıp taptıklarınız bir araya gelseler, bir sinek bile yaratamayacaklardır. Sinek onlardan bir şey kapsa onu kurtaramazlar. İsteyen de, istenen de acizdir.
Aciz acizden ister. Aciz olan isteyen kendi mana yoğunlaşması sonucu isteğinin olduğuna şahit olur. İşte peygamberler bize yönelim alanının sahibinin Allah olduğunu bilmemizi ve sadece Allah’a yönelmemizi tebliğ etmişlerdir.
Soru-Allah ilah mıdır?
Cevap-Allah biricik yönelim alanımızın olduğu mutlak zattır. Bu itibarla tek bir mutlak ilah vardır ki, o da Allah’tır.
Soru-Neden Allah’a ilah denmiştir?
Cevap-Çünkü biricik yönelim alanıdır. İlah denmesi bizim açımızdandır. Kendi açısından ise, onun adı Allah olup doksan dokuz esma içinde ilah/tanrı ismi yoktur.
Soru-Allah ilah değildir diyenler niye bunu demişlerdir?
Cevap-Allah ilah değildir diyenler zattan varlığa bakanlardır. Onlar kulun zata bakışını unutmuşlardır. Allah’ı rububiyeti alanıyla bilip ulûhiyeti itibarıyla onu anlamamışlardır. Oysaki hem ulûhiyeti hem de rububiyeti itibariyle biricik olan sadece Allahtır.
Soru-Allah ilah değildir diyenler nerde yanılgıya düşmüşlerdir?
Cevap-Onlar tüm nazarlarını Allah’tan kula odaklandırmışlardır. Bu fikir büyümüş ve kişiler kendilerini Allah veya Allahın parçası olarak görmeye götürmüştür. Böylece bir tarafı düzelteyim derken, insanlara yeni bir şirkin kapısını açmıştır. Kendisini mutlak zatın yerine veya parçası görmeye başlayanlar ise, amelden geri durmuş ve artık tüm makamları kendimde cem ettim diyerek hakikatten uzaklaşmışlardır.
Oysaki Allah resulü Hz. Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellim efendimiz vefat edene kadar amelde devam etmiş ve kendisinin Allah’ın kulu olduğunu hep söylemiştir.
Soru-İlah ile Rab arasındaki farklar nelerdir?
Cevap-İlah ulûhiyet icabı olup kuldan Allah’a doğru rücuyu ifade eder. Rab ise Allah’tan kula doğru nüzulü ifade eder.
Soru-Allah yanı sıra ilah olmadığı gibi Allah yanı sıra Rab da yoksa neden bazıları Allah yanı sıra ilahlar ve rabler edindiler?
Cevap-İnsan afak ağırlıklı bir şekilde yaratıldığı için, gözü aşkın varlık olarak güçlü birini hep dışarısında arar. Kendisinden güçlü gördüğüne itaat edip boyun böker. Bunu bir sultana karşı yaptığı gibi, kendisinden zengin olan önünde de yapıyordur. Böylece özgürlüğünü unutup kula kul köle oluyordur.
Tüm olayın kökeni kişinin varlık öz cevherini unutmasında veya bilmemesinde yatar. Bunu hatırlatmak için yüz yirmi dört bin peygamber insanlıkla buluştu. Her insanın özgür ve bağımsız bir kul olduğu söyledi. Peygamberlere inanlar özgür birey oldular.
Peygambere inanmayanlar ise, aşkın gördükleri varlıklar önünde el pençe durmaya devam ettiler. Yaptıkları yönelimlerle de, çoğu defa istedikleri oluştu. Öylece yaşantılarının doğru olduğu zannı içerinde bocalayıp durdular. Oysaki kendilerine gelen faydanın kendi terkipsel bezemelerinin sonucu olduğunu anlayamadılar. Kör ve sağır olarak ölü bir kalp ile dünyadan geçip gittiler.
Soru-Bu edinmekle nelerden mahrum oldular?
Cevap-Allah yanı sıra başka ilahlar edinmekle hakikatlerinden mahrum oldular. Dünyevi birçok meziyet ve icat yapmakla beraber, Allah’a iman etmeyerek ölüm ötesi hayatlarında, hakikatlerinin sahibi olan Allah’ın sonsuz kudretiyle senkronize olmaktan mahrum kadılar. Az bir geçimlik olan dünyada konfor dolu bir hayat yaşayıp diyar diyar gezmeleri, dünya ile sınırlanıp sonsuz bir dehlizde boğulup kaldılar.
Soru-Ayete göre neden tek ilah ve tek Rab olarak Allah’ı bilmeliyiz?
Cevap-Çünkü tüm varlığımız esas kaynağı ve esas cevhersiz oluşumu ondan gelmektedir. Hayat sadece dünya ile sınırlı olmayıp ölümle beraber sonsuzluğun yolu açılacaktır. Allah’a iman etmeyenin ölüm ötesinde ulûhiyet kapıları kapanacak ve kendisine muhatap bulamayacaktır. Çünkü dünyada ilah olarak görüp üzerinde yoğunlaşıp rububiyet alanını hareke geçirdiği tüm şeylerin kendisi gibi aciz olduğunu fark edecektir.
Ruhunda ve bilincinde Allah’a ulûhiyet itibarıyla tek ilah olduğu bilinci kendisinde yüklü olmadığı için de, ölümle beraber kendisine bir muhatap bulamayacaktır. Kimse de yüzüne bakmayacaktır. Çünkü ruhunda ilah olarak yönelim merciini bulamayacaktır.
Ali İmran süresi 77. Ayette mealen şöyle der; Fakat Allah´a verdikleri sözü ve kendi yeminlerini bir kaç paraya satanlara gelince, onların ahrette hiçbir nasibi yoktur. Allah, onlarla konuşmayacak, kıyamet gününde onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onların hakkı elim bir azaptır.