Birçok olayı fark edemeyişimizin başında şu gelir. Birçok anlama gelebilecek bir kelimeyi, hafızamızda sabitlediğimiz bir mana ile olaya bakmamızdır. Örneğin cüzi irade dediğimizde, hemen kafamızda canlanan şu oluyor. Bir külli irade var ve bende de bu külli iradenin bir cüzi yani parçası var. İşte yanılgı noktası burada başlar.
Hâlbuki olay şudur…
Külli irade, Allah ismiyle isimlenen ve HU’un tecelli ettiği hem kendisinde kendisini seyretmeye başladığı ve Rahman ismi gereği ile istediği manaların, yaratımda ortaya çıkmaya başladığı iradedir.
Cüz’i irede ise, rahmaniyyeti gereği vechinden yansıyan ve yansıması oluşan bir tutam nurunun üzerine, yaratımını tecelli edip rahimiyyetle nakşı oluşan ve diğer esma manaları gereği nurdan şuleler üzerinde şekil alan her bir birimin, külli irade dâhilinde mutlak hüküm gereği üzerinde yaratımının icabını yerine getirmesi için, fıtrat planı dâhilinde kendi yaratımının devam ettirmesi için, birimin hüviyeti gereği birimde zuhuru oluşan yönelim kuvvesine denir.
Burada bir parçalanma olmayıp her bir esma kompozisyonun kendi bünyesine göre özünden aldığı iradeye denir. Her bir birim özünden aldığı irade kadar diğer esma kompozisyonları üzerinde etkileşim yapar.
Esma nakşı dâhilinde oluşan bileşkesi güçlü olan, esma nakşı dâhilinde zayıf olanın üzerinde etki eder. Ve göçlü olan kazanır.
Bununla beraber biz insan olarak, bize verilen özellik gereği esma bileşkemizde değişiklik yapma yeteneğimiz vardır. Amellerimizde daim olmakla, hüviyetimizi oluşturan tüm esma nakşımızda değişiklik yaparak, bizde yaratım olarak bir şule nurumuza yansıyan irademizi yükseltir ve daha önce başaramadığımız birçok şeyi, başarır konumuna geliriz.
İşte bu olay anlaşılırsa, cüzi iradenin parçalanmış iradenin olmadığı, aksine yaratım planımız üzerine yansıyan, bize özgü olarak yaratılan bir irade olduğunu keşfederiz.