Sevda nedir bilmez idik, derin kuyularda.
Göklerde süzülmez idik, bulutların ufkunda.
Güneşe bakamaz idik, bulunuyorduk “a’ma”lıklarda.
Nur sözülünce, yüzden gül kokusu belirdi sancaklarda.
Sen sevdaymışsın meğer, derinliklerden sözülüp gelen.
Zikir sana candır dedik, canana can olduk bilenen.
Öze dönüş yap dedin, rabbani birer öz olduk alanen.
Teslimiyet dedik, dilimiz kalbimiz lal oldu yeniden.
Nur yüzlü gül kokulum, senle buldum hakkı huzurunda.
İsmini duyunca, kalbim yerinden oynadı şu mekânda.
Ezelden beri sadakatle beni bekletti, ulu divanda.
Bir an olsun kalbimde zerre bir kayma gelmedi huzurda.
Nur yüzlüm Muhammedi’m, sırrın ile yüceldim.
Sırrına sır olmaya, huzurda geda olmaya bilendim.
Kapının eşiğinde tozun olup serpilmeye geldim.
İlahi sevdana yoldaş, cana can olmaya geldim.
Nuru gül kokan rehberim, sevdanda kalmaya geldim.
Elin elimin üstünde, eline kurban olmaya geldim.
Gönlünden çıkan her bir kelama, mest olmaya geldim.
Gözyaşını kevser şarabı diye içip, biat etmeye geldim.
Nur yüzlüm, gül kokulum, her zerrene feda olayım.
Tebdili mekânda bereket var deyip, mekânına varayım.
Gönül busesi bir arşınmış, ferşten aynama bakayım.
Günler birbiri ile barıştı, şefaatına kavuşmaya dalayım.