-Y-
- Yukarıda Allah var sözünün hakikati özünledir. Yukarda Allah vardan kasıt, bende her ne özellik varsa tümünün üstünde, aksettirici kuvveler ona aittir. O rab, ben ise kulum. Sadece O ve aksettirdiği ben. Elbette bilinçte ikilik kalkabilir ama, o bilinç sürekli olamaz. Onun için namazın sonunda tekrar beşerle iç içe girildiği için sağa-sola selam verilir.
- Dışın içinin habercisidir, temizle… Yüz, kalbin içini yansıtır. Yalancı gülücük ve yalancı ağlama hemen sırıtır. O yüzden Allah der ki; sen onları yüzlerinden tanırsın.
- Dili kullanıp bir ırkı sömüren ile dini kullanıp iman ehlini sömüren ve insanlığı bölen kadar namert bir şahsiyet veya zihniyet olamaz. İnsana insan olduğu için iyilikle yaklaş. İman ehline ise, hem insan ve hem de iman ehli diye daha fazla yaklaş. Ey nefsim… Asla sömürücü ve bölücü olma. Yoksa Allah azabı çok çetin olarak seni bulacaktır.
- Serbest yürümek için her takıntıdan kurtulmalısın. Takıntısı olan yol yürüyemez. Sağa sola saldırır özü bulamaz. Kendisini deryaya salamaz. Özle öz olamaz.
- Bildiğini yaşa ki yük olmasın… Ne kadar ilmimiz olursa olsun eğer elde ettiğimiz ilmi fiiliyatta yapmazsak hiçbir karşılığı yoktur. Çünkü fiiliyata döktüğümüz ilim elle tutulur olur. Yoksa kuvvede gizli bir hazine kalır.
- Yalan seni özden eder. Allah bizi doğrularla haşr etsin. Doğrularla beraber olun der ayet. Yalancı noterden de belge alsa, gönüle giremez asla. Çünkü yalancıya Allah lanet eder. Allah’ın lanet ettiği kişi ise, insanların gözünden döşer. Sözümüz senet olsun ki, makamımız cennet olsun. Hangi makamda olursak olalım, asla yalan atmayalım. İşin ucunda parça parça olmak olsa da…
- Ne zamanki yalnız kaldın bil ki zirvedesin.
- Mümkün mertebe evde yemek yemeğe dikkat edelim. Evde pişirilen yemekte sevgi vardır. Ondan yiyen misafire, ev sahibinin sevgisi yansır. Dışarıdaki yenilen yemekte, dünyalık aşkı ve nefsin konforü vardır. Ondan yiyende deruni sevgi oluşmaz. Mutlak muhabbet için, imkân dâhilinde olmak üzere, un çorbası dahi olsa, ev yemeğini tercih edelim.
- Ah eski günler… Ya şimdi… Doğumlar doğumevinde… Çocuklar kreşte… Düğünler düğünevinde… Misafirler otelde… Yemekler dışarıda… Yaşlılar huzurevinde… Ölümler hastane köşesinde… Taziyeler taziye evinde… Ya Allah aşkına böyle hale dönüşen toplumun fertlerinde nasıl bir içsel maneviyat oluşur. Ah der gönül… Ah şu eski günler… Bir iç yakınması işte…
- Yaşam dizilir hece hece. Dünya hayatı bir oyun bir eğlence. Var bunda bir bilmece. Her şey hayaldir deyip, gerçek bir hayat yoktur diyenin aklı olmuştur hece hece.
- Kolay mı sandın124 bin’lerden olup öncülerin içine adını altın varakla yazmayı? Ya 300’lerden olmayı… 7 milyar insan içinde 300’lerin içinde olmak. Ya 40′ ların içinde olmak. Ya 7’lerde olmak sonra 4 ve 1 e yükselmek. Evet, evet bedava değil yükselmek. Yatarak hiçbirşey ele geçmez be dostum.
- Yüz, kalbin içini yansıtır. Yalancı gülücük ve yalancı ağlama hemen sırıtır. O yüzden Allah der ki; sen onları yüzlerinden tanırsın.
- Erkek, aklıyla yaşayandır. Kadın, duygularına esir düşendir. Bu iki kavramın cinsellikle alakası yoktur. O yüzden yönetici kadın olamaz. Olursa o toplum huzur bulamaz. Yani yöneticin duygusuyla değil, aklıyla karar veren biri olsun. Kafan cinsiyete takılmasın gene ey aziz insan! Daha çok bayanlar duygusal oldukları için, biz kadın kavramını bayanlar için kullanırız. Hâlbuki aklını izne gönderen veya bir uzvunun peşine takan nice nice sözde erkek olup, gerçekte ise kadınlaşmış erkek vardır. Bunun zıttıda mevcuttur. Birçok bayan da var ki aklı başında ve sayısız erkeği cebinden çıkarır. Bu yazım manendir. Zahiri hükümler ise, bakidir.
- Hayatını yalan üzerine inşa edenden dost olamaz. Çünkü Allah katında yalancı diye yazılmıştır. Onun için de ne yalan üzere yaşayalım; ne de kimseyi yalan atmak üzere zorlayalım. Bırakalım su kanalında akıp gitsin. Bizde mutlu olalım, suyun hayat verdiği menbağı da mutlu olsun. Bizi sarmadıysa eğer, biz de yolumuzu ayrık tutalım.
- Yansıyan yansır. Yansımadan yansımaz. Yansıyınca kısan mahrum kalır. Yansımadan yansıtayım diyen ise yanılır.
- Kendini yeterli görmek her günahın anasıdır.
- Yaşanmadan yazılan veya söylenen her kelime, söyleyenin yanmasına vesile olur. Zahiri veya batini…
- Tam bir fıtrat üzere işleyen otomatik bir yaratım planı işliyor. Bu yaratım planında hiçbir birime zulüm sözkonusu değildir. Her birime (insan, cin, melek, hayvan ve diğer her bir yaratılan) Hak, hak ettiğini kendisine sorunsuz bir şekilde yansıyacaktır.
- Bazı yolların gidişleri var ama dönüşleri yoktur. İşte onun gibi; dünyaya geliş, kabir, berzah, kıyamet, cehennem ve cennete açılan yol. Mutlak olarak geri dönülmez bir yoldur.
- Her insan etrafına kendi ışığını yansıtır. Etrafında bulunduğumuzu hem etrafımızı çok iyi seçelim. Çünkü geri dönülmez olan sonsuzluk yolunda, bizim yol ışığımızı mutlak olarak etkiler.
- Kıyametten hemen önce yıldızlar tek tek dökülecek. Sahabem yıldızlar gibidir der resul. Demek ki ehlullahtan her biri bir yıldız gibidir. Bir bir aramızdan göçüp gittiler. Gün gittikçe daha da yalnızlaştık bu sürgün olan dünya yaşamında…
- Yıldız olamazsak da… En azından bir yıldıza uydu olalım. Yoksa Meteorlar gibi helak olup gideriz. Şimdi dahi yaşayan yıldızlar elbette vardır. Bulup tutunalım etraflarında ve ışıklarıyla mahdum olalım. Yoksa karanlığın fezasında kalmaya mahkûm oluruz.
- Yıldız gibi olan Ehlullah, yıldızlardan yayılan ışınım/radyasyon gibi =(Burçların yaydıkları müsbet ve menfi radyasyonlar)= onların bilinç dünyaları müsbet ışınım/radyasyon yayalar. Onlara yakın olanlar, onlardan takviye olurlar. Kötü insanlar da menfi ışınım/radyasyon yayalar. Uzak durmak lâzımdır.
- Aslında insan mikro fezadır. Her bir yıldız ve burcun nanosu bizde mevcuttur. Bilincini kullanarak halifetullah olan insan, borçların etkisinden kurtulur. Burçlar dünya, cehennem ve cennette etkilidir. Ama öncülerin üzerinde etkileri yoktur. Cennet derece derecedir. Cennete giden herkesin yeri aynı değildir.
- Diri diri kızı gömmek, sende var yaratıcılık hislerini yaratım yaptırtmadan öz yaratım alanını nefsin karanlığına gömmektir. Kayda değer olmayan şey yüzünden yaratım mahallini kapatma…
- Yusuf’un düşüp içinden mercanlarla çıktığı kuyuya bugün batı, bilinçaltı ismini takmıştır. Kuyudan çıkan Yusuf, köle olmuştu. Evet, köle olmuştu ama krala köle olmuştu. Krala kölen aslında kendisi şah olur. Ve öyle de oldu. Hele mecazları çöz ve senden sana akan akıntıyı öylece keşfet.
- Mutlak nefsi ve öz nefsini tanıyıp rabbe doğru nazar edenden insanlığı tembelliğe itecek şekilde veya rencide edecek tarzda hiç bir fiil asla zuhur etmez. Yerinde ve istikrarlı bir eda ile halka el uzatır. İhtiyacı olana rastgele üç beş kuruş sadaka verip öylece yanından kovmak ve haline terk etmek, insani bir ahlak değildir. Bu davranış da kimseyi sonsuza kadar tatmin etmez. Elbette sadaka, fakir yani çalışma gücü olmayan veya miskin olan yani çalışan ama aldığı ücretle geçinemeyen ve borçtan bir türlü kurtulamayan kişilere verilir ve o halden kurtulmasına vesile olunur. Bu ilk etapta elbette çok değerlidir. Çünkü kan kaybeden hastaya ilk etapta kan vermek, hayatını kurtarır. Sonra da hızlıca tedavi edilip vücudunun kendi kanını üretmesi sağlanır. İşte esas sadaka, düşenin elinden tutup kaldırmak ve ayakları üzerinde durmasına vesile olmaktır. Yol gösterip haliyle hal olmaktır. Gücünün geçmediği yerde ise, sözünün geçtiği yere durumunu iletip tenceresinin kaynamasına vesile olmaktır. Olay, maddi vaziyette böyle olduğu gibi ilmi olarak da aynıdır. Çünkü kişi, kendisi bizzat emeği ile nimete ererse, sonsuza kadar mutlu olur. Yoksa geçici mutluluk oluşur ve sonra da kaybolur. Ayrıca hep gözü dışarıda kalır ki, bu maddi veya manevi vaziyetlerde çok tehlikeli bir durumdur. Hediye ise bambaşkadır. O ülfeti sağlar. Kalbi kalbe rapteder.
- Yedi makamı geçen bire geri dönmelidir. Her insana ondan görünmelidir. Aslında döndüğü ilk makam değildir. Sekiz cennet kapısını açarak dönmüştür.
- Yedi makamdan geçip bire inerek, teveddüdü ilahi ile bezenerek, sevmekte yer olup serilenerek, sevmekte sel olup akarak, sevmekte lal olup susarak, sevmekte can olup hayat verene bakarak, ondan kendine bir dal.
- Yanmanın asıl nedeni bizim özümüzden uzanıp bilincimize kadar uzanıp bir tohum şeklinde yer alan tüm mana pıtıcıkların yeşermeyi beklemesidir. Bilinç dünyamızda var olan çekirdekler patlayıp yeşermek ister. Ama kişi yeşertmek için gerekli çalışmayı yapmayıp bedensel zevkler peşinde koşması, kişiye sıkıntı ve stres olarak geri döner. Tıpkı toprak altında çekirdeğin patlayıp toprağı kabarmak istemesi gibi… Onun için ayet der ki kalpler Allah zikri ile huzur bulur. Bu da kişiye yanma olarak geri dönüşüm yapar.
- Şu yıldız şuraya gidecekte, filan yıldızın konumu şu olacakta şu olacak gibi lakırdılar, hakikat ehlinin yanında değeri yoktur. Çünkü hakikat ilmine göre, işin merkezinde insan vardır. Tüm alemler insanın etrafında dönüp durmaktadır.
- Mutlak yaratıcı istediğini yaratması için kün demesi kâfidir. İnsan asla bir kukla gibi değildir. İnsana irade verilip değer kılınmıştır. Kuklaya örnek Hacivat Karagöz oyununu gösterebiliriz. Sahte bir şahsiyet verilmiş ve oynuyor sahnede, güldürüyor izleyicileri. Hacivat ile Karagöz’e, benliğini ışıkları elinde tutan hissettiriyor. Ama ortada oynayan karakterlerde bir can ve irade yoktur. Bunlardaki teslimiyet insanın teslimiyeti gibi değildir. Çünkü o karakterde irade olmadığı gibi kuvvette yoktur. Ama insanda irade vardır lakin kuvvet yoktur. İnsandaki tüm havl ve kuvvet Allah’tan gelmektedir. Ama insandaki iradenin içeriği de Allah’ın hükmü dâhilinde yer almaktadır İşte mutlak teslimiyet, yaratıcının fıtratı üzerinde yaşamaya denir. Bu da nimete erenlerin yoludur. Demek ki gazaba uğrama yolunda da kişi irade edebilir. Yoksa Fatiha süresinde neden nimete erenlerin yoluna ermek için dua edilsin ki… Akıl var mantık var. Olunmayacak şey niye ısrarla iste denilsin ki. Hem günde farz olarak beş vakit… İşte biz varız ve sonsuza kadar da var olacağız. Tüm sıfatlarımız Allah’ın subuti sıfatlarından nasiplendirilerek var edilmişlerdir. Biz kendimize hiç bir elbise uydurmuyoruz. Allah bize elbise giydirip bizle bizdekini bizde seyrini bizim için yaratmıştır. Hem biz ile seyrimizi var etmektedir. Öylece kapalı olan hazinesini seyreden benlik sahibi bireyi var eylemiştir. Hiçbir kulun elbisesi diğer bir kula uygun değildir. Çünkü her kul özgü olarak var edilmiştir. Yokluk sahnesinde ki teslimiyet diye bir şey de düşünülemez. Çünkü biz yoklukta değil, varlıkta varlıkla var edildik. Varlık sahnesinde teslim olacaksın ki senden mutlak benliğe doğru seyir oluşsun. Sen olmasaydın senden bu seyirde oluşmayacaktı. Amenna de ve teslim ol Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin Nazif yoluna. Öylece nimete erenlere katılarak mutluluğun tadına er.
- Zamansal ve mekânsal her olguyu Allah oldurur. Allah’a yakınlık zamansal ve mekânsal değildir. Her kazanan, Allaha yakınlıkta olarak kazandı. Allah sana senden yakındır. Sen amelinle Allah’a uzağa düşersin. Allah kendisine dayanana dayanak olur. Kalbi Allah’a bağlı olan kazanır. Gerisi dünyada şeref kazansa da, sonsuzlukta yoksullaşır.
- Yaşam Koçu vs ile seni “an”da yaşatacağım deyip “an”ını dahi senden çalan Budist çalıntısı eğitim verenlere sakın prim verme.
- Kişiden yaratılışının dışını beklemek zulümdür. Ama yaratılışını ilmek ilmek dokumak elindedir. Sen elindekini dokuma… Yaşam alanını bloke et ve sonra de ki; Allah’ın takdiri… İşte böyle dersen sonun hüzündür.
- Yaşam ve yaşantı seni sen eder. Gerisi seni senden eder.
- Gönül ister ki yegâne yâri görmeyi, yegâne yar ile bir olmayı hem onda fena bulup bekayı seyretmeyi, öylece hakikate varmayı.
- Yaşam sırrı unutturularak naylon nesillerle dünyayı işgal etmeye başladı insanlık. Çalışır yer içer uyur ölümü bekler oldu.
- Yokluğu gören yok olur mu? Yokluğu gören vardır ki yok olduğunun ilmiyle dirilmiştir. Demek ben vardır. O ise, hayy ve Kayyumdur.
- Dedi yaratan; sel oldurup seni süpüreyim. Kalbinin içine gayrı bırakmayayım. Hem dışarıda emmaren kalmasın. Kıskanırım kalbine masivanın girmesine. Hem kıskanırım seni dağdan taştan yıldızdan. Sadece bende eri, gayriyi et beri. Huu
- Yazarsan sinesine… Can nefessiz kalır biline. Öylece nefsin suratsız kalır… Suratsız olduğunda nefis, işte o zaman ruh orada saflaşır olur nefis (tadı güzel yemek)… Nefis olunca tadı, artık helal olur miracı… Ama utanır kul miraç yapmaya. Ulaşır o, ev ednaya. Ey Kâbe’nin rabbi… Sevgilin cemalini seyir etmek ister. Göster cemali gelsin himmet. Huu…
- Kişinin kalbi, esas yâri olan Allah’ın olması çok güzel… Yok öyle lezzet, sen de tat et. Bazısı der ki, ben yoğum o var. Bu laf nereye varır bilir misiniz? Yani yaptığım fiiller benim değildir, onun fiillerdir. Dolayısıyla suç ve ceza da benim için olmayacaktır. Çünkü o işler ben değil. Ya ne alaka, sen bir birey olarak nefis sahibisin. İyiyi kötüyü tercih etme hürriyetine sahipsin. İşlediğin amelden bal gibi mesulsün. İşlediğin kötülükleri Allah’ın boynuna atıp, Allah bende işledi deyip, kendini aradan çıkarma. Bu kendini aradan çıkarma olayı bir psikolojik vakadır ve tedaviye muhtaçtır.
- Yaylada yazdığın şiiri şehirde çözemediğinde, mana ile iletişime geçmişsin demektir. Çünkü her anda ayrı bir şanda olana gönlünü teslim etmiştir.
- Yol işaretleri yani zikirler yolun istikametini tarif içindir. Yoldaki çukurları sunmak için değildir. Sabırla arabanı sür ve yol işaretleri olan zikirlerine sarıl.
- Millete gafil veya aklı az demek yerine, millete gerekli yol işaretlerini sun. İman ve amellerin hikmetleri önüne ser. Yapılış amacını anlat, gerisine karışma ve vardığı mutlu sonu neşeyle izle. Ama kendini ermiş bilip milleti küçümseyen, bilsin ki küçülmüştür.
- Yüzü Allah’a dönük olandan istifade etmek, yüzü başka yönde olanı, Allah’a çevirmek için uğraş vermek, küfür de saplanan kişiye bulaşmamak için uzak durmak; işte budur esas Allah için sevgi ve buğz. Diğer türler ise, dünyevi kavgalar veya muhabbetlerdir. Sonu ise mutlak olarak firaktır.
- En yalnız insan kendi kafasında ve amelinde yalnız kalandır.
- Yaratılan muazzam nizamı öğrenmeye çalışıp kendimizi geleceğe hazırlamak yerine, bir birimizle uğraşırsak gidim ilerleyemeyiz.
- Yenileyici hep yeniyi sunandır. Eskiyi sunmakla yenileyici olunmaz.
- “Gerçekten biz, en aşağıda olan gökyüzünü, yıldızlardan ibaret bir süsle donattık. (Saffat 6)” Demek ki yıldızlar çok yakınımızda… O kadar uzak değildirler…
- Yol Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin biricik yoludur. Yola girmeyenin gideceği yer de yoktur.
- Kişi bir yönelim dalgasından edindiği güzellikleri, yönelim kanalı aynı olduğu halde, kişi o yönelim kanalının kendisine bilinçli olarak selam verip durumunu merak ettiği halde, o kişi yönelim kanalının selamını dahi almayacak kadar, yönelim kanalını tınlamıyorsa, o kişi mahrum olur.
- Her kişi yolunu gerçek sanıp insanlara dayatmak ister. Öylece hükmüne almak alıp gütmek için heveslenir. Senin hayalin inancını yaymak değil, gerçek olan ne ise onu anımsayıp anımsatmak olsun. Öylece mutluluğu yaşarsın. Gayrı üzülürsün.
- Yüzme öğrenmeye azmeden kişilerin dışında sen kimseye yüzme öğretemezsin. Boşuna vaktini heba etme.
- Tüm yaratılanlar onun bir tutam nurundan yaratıldı. Onun zatının kendisinden yaratılmadı ki parçası veya o olsun. Sübhandır O.
- Yıllardır yaşadığı yabancı toplumda sırf İslam’a laf gelmesin diye dikkat eden kişinin yaptığı eylem, günümüzde yapılan cihattır.
- Yoğurt olacak sütü iyi kaynatmalısın. Yoksa içindeki mikro organizmalar ölmez ve yoğurt güzel tutmaz.
- Tüm yaratılmışlarla kavgayı terk edersek, Allah ile aramızda elçi olan melekleri hissederek Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize salâvat vermiş olacağız. Çünkü Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin rahmeti yağmur gibi herkese yağardı. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin huzurunda Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin nurunu hissettiğimizde ise, hep beraber ümmet olma bilincine merhaba diyebileceğiz.
- Yarın değiştirebileceğin kararın için bu gün kesin yargıda bulunma, sonra üzülürsün.
- İnsanlarda veya hayvanlarda olan tüm kavgalar yemek içindir. Doyan artık kavga etmez. O zaman doyan bir ayı insan mı olur? Ey nefsim… Madem öyle; sen bedenen doymak için yaratılmadın… Tanı kendini de doymak için yaşama.
- Tüm yazılarım benden banadır. Nefsimin kendi kendine itham ve levmesidir. Kimseye tavsiye veya telkin değildir.
- Yaratıcılık yalnızca Allah’a aittir. İnsan yaratıcı olamaz. Ama yaratıcının kişiden kişi ile yaratım yapmak için gerekli manevrayı yapmak kula verilmiş en büyük nimettir.
- Gerçek yürüyen Kur’andır.. Sünneti yaşam alanıdır. Sünnetine yüz çevirenden yürüyen Kur’an yüz çevirmiştir.
- Âşık Veysel, benim sadık yârim kara topraktır derken, Biz saflığımıza muzdarip bir fert olarak zannettik. Mübarek Veysel, kara topraktan bahseder. Hâlbuki aziz insanın kara toprak dediği bedenidir. Dikkat edin âdem den nesli getirdi diyor. Çok derin bir eser.
- Yer gök ve semalar bir birlerinden kesin çizgiler ile fark olmadılar. Biz hayalimizde onları fark ettik. Gel de birleştir. Zor iş…
- Çok sistematik bir yaratımın içinde kendimizi bulmuşuz. Bu yaratım düzenini yaratıp bize bildiren sahibinin dediklerini uygulamak zorundayız.
- Diri diri kızı gömmek, sende var yaratıcılık hislerini yaratım yaptırtmadan bir şeye sinirlenir de yaratım alanını gömmektir.
- Kayda değer olmayan şeyler yüzünden yaratım mahallini kapatma…
- Yumurtayı kırma zamanı gelmedi mi? Bak dikkat et… Civciv kabukta boğulur “demedi deme” dedim işte.
- Tüm yazdıklarım yazgının tecellileriyle alakalıdır. Yazılan değişmez ama yazgıdan ibret alıp ileriye doğru yazılacak yazgıyı pişman olmamak üzere dizayn fırsatı verilir insana. Ne der Allah resulu… “Şaki annesinin karnında şakidir -anne karnı her ne ise- Said ise şakiden ibret alandır” Evet yazgıyı dizayn elindedir. Hele elinin içine bak… 18 + 81 = 99 eder. ALLAH esma adedi yazar elinin içinde. Kullan ve değiştir. Robot olma der rabbimiz.
- Yazarken hiçbir hedef kitlem yok. Öylesine canım sıkıldıkça sıkarım çıkan suyu salataya serperim. Önüme servis ederim. Pilav ile beraber önüme serptiğim salatayı misafirlerim olursa ikram ederim. Çünkü pilav ile salata iyi gider.
- Kaf dağına varırsan, İskender’in ördüğü duvarda yazılan yazılardan bize haber getir… O yazılar çok değerli yakutlardır ışıldarlar.
- Yol arkadaşının aracında bir sıkıntı olursa durmalı ve aracını tamir ettirmeden yola koyulmamalıdır.
- Yol alırken yol arkadaşımıza çok nazik ve kibar davranmalı, ekmeğimizi suyumuzu bölüşmeliyiz.
- Yokluğun yokluğunu a’ma da görürüz.
- Çok korkunç bir yemin… Kendisine lanet okumak ta bir yemin şeklidir ve en son başvurulan yöntemdir hem çok çok tehlikelidir. İsterse bu yemini içen kâfir olsun… Kendisine lanet okuyan kişi için karşı tarafın tercih hakkı bitmiştir. Ya inanır ve kurtulur. Veya inanmaz ki; eğer kendisine lanet okuyan kişi gerçekten hak yolda ise ve o lanete rağmen karşı taraf ona inanmayacaksa, o zaman lanet; ona inanmayan kişiye döner ki çok korkunç etki eder. Eğer kendisine lanet okuyan yalancı ise; bu defa, kendisine lanet okuyan zaten lanetlenip Allah’tan uzağa düşer ve çok kısa sürede helak olur. Sonuç; kişiden kendisine bir olay hakkında “eğer yalan dersem bana lanet olsun” diye bir şey sadır olmuşsa, karşı taraf için tercih hakkı bitmiştir. Susacak ve olayı Allah’a havale edecektir.
- Allah yaratım tecellisi her an tütmekte. Sen de ondan tüttürsene tecellini. Senin lamban geçip geçip yanmıyorsa, sorun elektrikte değil lambandadır. İman ehli imanın doğurduğu gücü kullanmayıp yabana atarsa, suç Allah’ta değil iman eden kişidedir. Allah’ın iman ehline verdiği güç ve kuvvet, imansıza verdiği güç ve kuvvetinden çok çok daha fazladır. Allah kişiye emanet ettiği güç ve kuvveti dünya hayatı boyunca ondan almaz. İman ehli kendisine emanet edilen Allah güç ve kuvvetini kullanmazsa, gaddarlara karşı yenik düşer. Ki buna dünyanın dört bir tarafında şahit olmaktayız.
- Sen ey kardeş… Bir olguya devamın yanlış olduğuna bilfiil şahit olmuşsan ve hatayı devam ettireni uyarmazsan mes’ulsun.
- Yaşamında rabbine rücu etmeyen ölünce zorunlu rücu eder. Dostum… Zorunlu olmadan gönüllü rücu et.
- Herkesi yaratılışta bir bileceğiz… Ama dokunuşta ise, iman ehli ayrıdır… Küffar ayrıdır…
- İçsel dünyanda yükselmek istersen eğer… Dışarıda bir şey arama, sana lazım olan her şey sendedir sende. Felek, Arş, ferş ve kürsüye giden yol özündedir özünde. Tüm duyuların kesilse, yok olur her şey gene sende. Senle var olan, senle yok olan ve hatta sana göre yok olan, varlığı kimdedir kimde. İşte o sana senden yakındır biline…
- İnsan zorunlu kaderini mecburi olarak yaşayan, değişmez bir robot değildir. Zaten böyle bir şey, Allah’ın insanı yaratım sürecine terstir.
- KİBİR imanı yakar… UCUB ameli yakar…
- Az yem atan avcıya inanıp yeme atlayanı avcı avlar.
- Yazılar rumuzdur ki esas olan arkasını görmektir. Kısa veya uzun yazmak yerine içeriğine odaklanmaktır marifet.
- Her şeye rağmen yaşam en büyük nimettir. Evet herşeye rağmen yaşam güzel, çünkü bu yaşamda edindiğin senindir, başka da bie eşyin yok. Bir nefes fazla verip edinmeğe yoğunlaş. Bil ki sadece amelindir sana yoldaş… Bil işte bunu gardaş.
- Ne zamanki yalnız kaldın bil ki zirvedesin.
- Hep yalnızdım… Sonsuza dek de yalnız olacağım…
- Evet, her şeye rağmen yaşam güzel, çünkü bu yaşamda edindiğin senindir, başka da yok. Bir nefes fazla verip edinmeğe yoğunlaş.
- Her şeye rağmen yaşam en büyük nimettir.
- Yönel ve yücel… Ya rabb bahrı ummandan akıt… Ya rabb nuri hüdadan yansıt Ya rabb desti rahmetinle arıt… Özümden olana ol en büyük kanıt…
- Yüzü Allah’a dönük olandan istifade etmek, yüzü başka yönde olanı, Allah’a çevirmek için uğraş vermek, küfür de saplanan kişiye bulaşmamak için uzak durmaktır “esas Allah için sevgi ve buğz”. Diğer türler dünyevi kavgalar veya muhabbetlerdir.
- Yazdığın yazılar rengârenk olabilir. Ama tüm yazılarını kurşunkalemle yaz. Rahatça silinmesi için, attığın imzalar hariç. İmzalarını dolmakalemle at. Değişime uğramasın diye. Tıpkı hayat gibi… ALLAH ve RESULÜ dışındaki tüm yaşantımız kurşunkalemle yazılmalıdır. ALLAH ve RESULÜ hayatın imzasıdır. “Min Dunihi” yani masiva olan her şey sürekli değişkendir, rahatça silinmesi için gerekli tedbiri al. Hayat değişime uğrayınca taassuba takılmamak için kendini güvene al ey dost…
- “Ubade b. Samit şunları anlatıyor: “Ben Ehl-i Suffa’dan bazı kimselere Kitap (yazı yazmayı) ve Kur’an’ı öğrettim. Onlardan biri bana “yay” hediye etti. Ben (içimden); “Bu (öyle değerli) bir mal değildir. Bununla Allah yolunda ok da atarım; onun için Resulullah’a gidip bunun caiz olup olmadığını soracağım.” dedim Ve ona giderek: “Ya Rasulellah! Kendisine kitap (yazı yazmayı) ve Kur’an öğrettiğim, o da bana bir kavis / yay hediye etti, bu (öyle değerli) bir mal değildir. . Bununla Allah yolunda ok da atarım” dedim. (Allah rasulu sas): “Eğer boynuna ateşten bir tasma geçirilmesini istiyorsan kabul et.”dedi.” (Ebu Davud, İcare, 1)”
- Genel olarak kişinin dünyevi ve uhrevi yaşam taslağı kayıtlıdır. Ama insana ise dünya yaşamı boyunca kendisine yapboz kuvvesi tevdi edilmiştir. Ama insanları geneli yapboz yapmaz ve yazılı olan taslağa kendisini mahkûm eder. Dua kaderi değiştirir, zikir rububiyet alanını genişletir hem sadaka ömrü uzatır. Ama insanların geneli bundan gaflettedir ve dolayısıyla yazgı önüne gelir. Zaten Allah elçilerinin gönderiş amaçlarından biri de bu gerçeği insanlara aktarmaktır. Biliyor musunuz, ömür hayr üzere ne kadar uzun olursa, o kadar hayrımızadır. Bir defa ihlâs süresini okumak dahi sayısız dereceyi kişiye ibraz eder. Kişinin derecesi yükseldikçe cennetteki yaşamı daha kaliteli olur ve sonsuzluktaki namusun daha âli olur.
- Yazmak en iyi iletişimdir… Gönlü gönle mecz etmektir… Nuru Nurla cem eylemektir… Derinlerdeki tohuma dokunmaktır.
- Yüzücünün denizde serbestçe dalış yapması için, denizin derinliğinden ve hatta dibinden haberdar olması gerekir. Yoksa yüzeyden derine kulaç atamaz.
- Yaşlı ninelerimizden dinimizin itikadını öğrenme vakti gelmiştir. Çünkü imanı taptaze oradadır.. Diğeri ise, oryantal aklı ile tema oluşturuyor ve insanı imanı ile değil aklıyla yürütüyor. Akıl mat olunca da, inkar ediyor. Ya hu…. Din akıllıya teklif edilir ama iman ile yol alınır.
- İnsanın imanı, yeminlerinden bilinir. O yüzden zorunlu olmadıkça, doğru dahi olsa yeminden uzak durmalıyız.
- Değişmez bir kanunla işleyen yaratım fıtratı ve insanın tabi olduğu bir düzen… Yaratılış fıtratının düzenini Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize göre ayarlayanlar hakla buluştu. Yaratılış fıtratının düzenini nefsine uyarlamaya çalışan ise haktan mahrum kaldı.
- Yarım doktor candan eder. Yarım hoca dinden eder. Anonim olan ilmin ustasını bulan, yani herkesi ilgilendiren fıtrat ilminin ustasını ile buluşan, artık kurtuluşu bulmuştur demektir.
- Biz yöneliminize bakalım. Gerisi zaten tebessüm ederek gelir.
- Bazen biri bir yazı yazar o yazı kişiye dokunur. Muhatap alınmazsa bir türlü, alınırsa başka türlü… Bu bilinç lafı gelirse esirgemez. Esirgerse uykusu kaçar.
- Halkımız her zaman dünyadaki yedullahın üzerinde olduğu el olarak mazluma kucak açmıştır. Onun için ömrü kıyamete dek devam edecektir. Zira sadaka ömrü uzatır diye hadisi şerif vardır.
- Tüm yaratılanlara malik oldu. Tüm yaşayanlara Melik oldu. Gün an oldu dehr içinde kayboldu. Din tüm yaratım fıtratına ad oldu.
- Bir depoyu rastgele eşyalarla doldurduğumuz gibi yaşantımızı, günah ve sevaplarla donattığımız için bir gelişme kaydedemiyoruz. Çoğumuz hayatımızı yaşamayı yönetmede acemiyiz. Sonra da tövbe ile işi toparlamaya çalışıyoruz.
- Sırf yaşamak zor olmasa gerek. Libas elbise perde olmasa gerek. Beden cinsiyet engel olmasa gerek. Hak nuruna ayna olmak gerek.
- Takdiri ilahi yaşamdır bize, tüm hayat aynadır göze. Gözümüz yoldadır dize dize, bu güne dek hiç vurmadık dize. Yaşam önümüze yolu serer, tüm takıntılar tek tek söner. Nur zulmeti yener, her şey aslına döner.
- Yakine ermek için bir çalışsak. Sözden geçip zihin dünyamız fiiliyatımızda bir doğsa. İmanın tadını bir alsak, artık unutur muyuz acep bu devleti?
- Hz. Yusuf as içsel kuyuya; sevdiği kardeşleri eliyle zahiri olan kuyuya atılmak ile ve kendisini merhametiyle kuşatan babasının firakına düşmekle tüm sahip olduklarından mahrum kaldı. Bu mahrumiyet ile en çok sevdiklerinin kendisine ihaneti ile sarsıldığında, içinde içselliğe götürücü olan içsel çakrası devreye girip gerek olan salgılamayı kanına karıştırdı. bu karışımla birlikte, “bedenleriniz ruhlarınız; ruhlarınız bedenleriniz” prensibiyle meczolmuş içsel melekeleri uyandı. Zaten tüm uyananlar, derin bir halvetten sonra uyanışa geçmişlerdir.
- Yusuf’un düşüp içinden mercanlarla çıktığı kuyuya bugün batı, bilinçaltı ismini takmıştır. Kuyudan çıkan Yusuf, köle olmuştu. Evet köle olmuştu ama krala köle olmuştu. Krala köle olan aslında kendisi şah olur. Ve öyle de oldu.
- Yapmacık hareketlerin olmadığı ve samimi duyguların olduğu bir dünyayı özlüyorum.
- Ey nefsim… Yaratılmışsın ya, ne büyük lütuf. Hiç yaratılmasaydın, olmayacaktın işte. Sadece bunu düşün ve zengin olduğunu gör. Gelene şükret, halinle hamd et, mutluluğu hisset.
- Hiçbir zaman yok olmadın. Hiçbir zaman yok olmayacaksın. Sadece okyanustaki su yağmur olup çamdan yapılı bardağa doldu. Bardağın şeklini ve aromasını aldı. Bunlar elbette misal, sen misalden yola çık ve gerçekte yoğunlaş ey dost.
- Yanar derken hep odun kömürün yanışını gördüğümüz için bazıları bunu odun kömürün yanışı gibi bir yanış zannettiler. Be mübarek; bu yanış başka yanış… Bu yanış sonsuz sevda yanışıdır. Burada odun kömür yoktur. İşin başı burası işte… Tek başına yolculuk başlar. Ve süre gider…
- Yüzü Allah’a dönük olandan istifade etmek, yüzü başka yönde olanı, Allah’a çevirmek için uğraş vermek, Küfür de saplanan kişiye bulaşmamak için uzak durmaktır… Esas Allah için sevgi ve buğz… Diğer türler dünyevi kavgalar veya muhabbetlerdir.
- Yükselmek için kullandığın alt basamakları inkâr edersen, Alttakiler senden tüm yönelişlerini çekerler. Yönelişi kesilen yukarılara dahi çıkmışsa asılı kalır. Tıpkı nemrutun kaleden düşüşü gibi baş aşağı kanalizasyona düşer. Sonra da şeytanın oyuncağı olur.
- Yıldızlar etki ürettikleri gibi etkilenirlerde. İnsan da öyle… Uzayda ki yıldızlarda üretilen radyasyon gibi insan da varlığını kapsayan ruh nedeniyle, adeta bir biyoelektrik sistem ile radyasyon dalgaları gibi dalgalar üretir ve çevresini etki altına alır.
- Yakma ya rabbi diyordu bir münadi… Demek yakan rabb imiş. Allah’ın azabı ise ekberdir. Ne demek istenmiş acaba? Rabb ne ve nasıl yakar? Allah azabı ne? Ya cehennem? Arka arkaya bağlantılı konular.
- Kimseye tapmadan sadece Allah’a kulluğu yaşamaya çalışalım. Öylece birer yıldız olalım. Çünkü yıldız gibi olan ehlullah, yıldızlardan yayılan radyasyon gibi “(Burçların yaydıkları müspet ve menfi radyasyonlar)” onların insani şuurları üzerinden müspet radyasyon yayalar. Onlara yakın olanlar, onlardan takviye olurlar.
- Yıldız olamazsak da… En azından bir yıldıza uydu olalım. Yoksa Meteorlar gibi helak olup gideriz. Şimdi de yaşayan bir yıldız elbette vardır.
- Kıyametten hemen önce yıldızlar tek tek dökülecek. Sahabem yıldızlar gibidir der resulullah (sav). Demek ki ehlullahtan her biri bir yıldız gibidir. Bir bir aramızdan göçüp gittiler.
- Tanıdığım bir Allah dostu vardı. Gözü asla dünyalıkta değildi. Onu anlayan çok az kişi oldu. Vefatında yanındaydım. Sevgilisine çok büyük murakabe ile vardı. Ondan sonra onun ışığında olan başka bir yıldız göremedim. Lakin yaşayan yıldızlardan da faydalanmayı yeğlerim. Rabb-ul âlemin her birimizi yıldızlarıyla buluştursun dilerim.
- Bazı yolların gidişleri var ama dönüşleri yoktur. Dünya, kabir-berzah, kıyamet, cehennem ve cennete açılan yol. Geri dönülmez bir yoldur.
- Yaşanmadan yazılan veya söylenen her kelime, kişinin yanmasına vesile olur.
- Yansıyan yansır. Yansımadan yansımaz. Yansıyınca kısan mahrum kalır. Yansımadan yansıtayım diyen ise yanılır.