-S-
- Seraplar peşinde koşma ki yorulmayasın. Bir garip hal alır götürür. Seraplar peşinde coşturur. Her coşku geride hasret bırakır. Sonra yenisi derken, Kişilik seraplar içinde kaybolur.
- Springleri belki duymamış birçoğumuz. Birçok boyuta bakar spring dediğimiz. İşte spring gibi çok boyutludur nakşımız. Hele ondan seyir edilince yok olur hüviyetimiz. Hüviyetimiz nedir ki ey nefsim az akıllan. Kendimizi bir şey sanmışız hepsi boş yalan. Kendimizden geçmedikçe olamaz yol alan. Var birazda sen oyalan aç kendime alan
- Sessiz ve sözsüz olarak sırf Sevgi ile dol kutlu can… Selam olsun sırf sevgiye erenlere… Ve erenlere dost olanlara…
- Saf olmak en büyük mutluluktur. Keşke diyeceğim ama keşke şeytana kapı açar. Hiçbir takıntımız olmadan saf olarak yolumuza devam edebilseydik. Kuşlar gibi engel tanımadan uçabilseydik. Şeytan ne güne duracak.
- Sadırdan satıra akanı kimse tutamaz. Satırdan alınan bilgi insana yüktür. Sadırdan alınan ilim insana melek kanadıdır. Yükten kurtul ve kanada bin. Kim tutar seni.
- Hak yolcusuyla sohbet mest eder. Hak yolcusuyla oturup kahveyle hasbıhal etmek, kırk yıl hatırı olur deyip canı cana hibe etmek, Allah ile olup halkta hakkı seyir etmek, sohbetlerde bulunup hakla mest olmak, ne güzel tecellidir.
- En iyi alıcı rabbul âlemindir. Sakın kendini kimseye mal ettirme kaybedersin. Ruhuna eziyet ettirme ruhunu zindana atarsın. Sat kendini Allaha daha iyi alıcı bulamazsın. Seni var etti varlığından haberdar etti bilesin.
- Başka yerde arama sende işte sende hatta sen onla. Sırrı ilahi özünde… Tıpkı şekerin tatlılığı şekerin özünde olduğu gibi…
- Yedi semayı geçene cennet kapısı açılır. Yedi makamı geçen bire geri dönmelidir. Her insana ondan görünmelidir. Aslında döndüğü ilk makam değildir. Sekiz cennet kapısını açarak dönmüştür.
- Sende ey insan on sekiz biz âlem dürülmüştür. Bu menbaıdır nuri muhammediye, çeşmedir gayeyi rahmaniyyeye, güneştir aklı evveliyyeye, manadır nefsi külliyeye.
- Bir insanı kaldırmak en büyük sadakadır. Bir insana destek verilir o kişi ayağa kalkana kadar. Kişi ayaklandıktan sonra kolundan tutmaya gerek yoktur. Ama ayaklanmadan iki kolundan tutup kaldırırsan, bıraktığın anda düşer. Ona iyilik yerine kötülük yapmış olursun. En büyük sadaka, bir insanı hayata hazırlamayıp ayağı üzerinde durmayı öğretmektir.
- Sezgine baksana… Arıya ilham eden Allah insana etmez mi? Öğrendiğimiz şeylerin yüzde biri okuyarak ve dinleyerek ise, diğeri sezgi iledir. Ama gelen sezgileri de tahlil etmeği unutma, zira şeytan araya burnunu sokar.
- Suç varsa sendedir ey nefsim. Soyutlanan zaten soyutlanmıştı zınbırtıdan. Somutlaşan ise somurttu ve yüzüne ekşilik indi. Tek işi vardı hep insanları suçladı. Dolayısıyla kesret deryasından dışarıya adım atamadı.
- Çok konuşanın ruh dünyası boştur. Az konuşan ruh dünyası dolu doludur. Derler ya söz gümüşse, Sukut altındır.
- Sürü olmaktan kurtulan ve bir üst ilim erbabına sadece gözetmen gözüyle bakan kişi SELAM ile gözünü açar. Selam olur herkese.
- Sır, sır olmalıdır. İki kişi arasında kalırsa sır; kök salar derinliklere belki de bir gün kapı açılır. Ama sır açılıp saçılırsa, sırrın gücü azalır, hatta yok olmaya doğru yol alır.
- Sabrı unutan ve aceleyle içindeki ilgili vaziyete dalan, tatlı olan meyveden mahrum kalmıştır.
- Resûlun sünneti Allah’ın insanda görmek istediği sünnet idi. Ona Allah sünneti denmişti. Sünneti sadece farz namazın önünde ve ardında kılınan nafile namazları sanırsan, daha olaya uzaksın demektir. Sünnet, hayat bahçesinin tümüdür.
- Birisi sizinle konuşurken veya yaşarken veya dertleşirken kendisini güvende hissediyorsa; samimisiniz demektir. Samimiyete ihanet eden iflah olamaz.
- Esas sadaka şudur; maddi destek derken, hemen gözümüz para yardımını veren birini aramamalı. Para yardımı engelli olup çalışma imkanı olmayana yapılır. Engelli olmayana ise çalışma ortamı sağlanır. İşte esas sadaka; balık tutmayı öğretmektir.
- Sabreden kazanır. Dışa bakıp karar veren yanılır. İç bilinmez dersen eğer, Acelecisin demektir. Zira Sabır Rahman’dandır. Sabreden iç yüze ulaşır. Gerisi kabukta kalmaya mahkum olur.
- Ufka bakıp denizi seyrederken, kendi denizine dalıp rabbine sevdasını ısmarlayan kullar, rahmeti hakkedip şefkatiyle bürünürler.
- Birbirini karşılıksız seven iki kişi yan yana geldiğinde ne konuşacaklarını bilemezler ve ikisi de susar. Ama susmaları onları daha fazla birbirine bağlar.
- Ya rab ne kadarda bizi seversin. Hem mükemmel yaratmışsın, hem de mükemmel rızık sunarsın. HAMD, SENA ve ŞÜKÜR sana.
- İslam’daki saadet anlık uyuşturmaların verdiği zihinsel fikirler gibi değildir. İnsanın ta genlerine kadar işler ve sonsuz huzur sağlar.
- Dilimizle söylediğimiz salâvatı kalbe indirelim. Kalp vücudun padişahıdır. Kalp salâvat getirirse tüm uzuvlar sünneti seniyye ile donanır. Yaşamın, yaşamın gerçeği olur.
- Seyrederken dediğimizde veya seyreden kendisidir dediğimizde, burdaki “KENDİSİ” kelimesinin dayandığı öznenin Allah olduğunu zannetmeyelim. Hayır, ALLAH değil, seyreden kul… Allah ise, yaratır mahlûkatını, dillendirir güzelliklerini, öylece tezyin eder kulunu ve bu tezyinle güzelleştirir kulun basiretini…
- Allah kulunu sever… Allah kulunu kendi savunur kimse kendisini aldatmasın; bir günah işlendi diye de bir veli velayetten azledilmez. Velayete erenin velisi Allahtır. Günahsızlık ise peygamberlere hastır.
- [Sonsuz<…-3,-2,-1,0…(10.000/4…10.000/7)…+1,+2,+3,…> sonsuz]. Aradaki parantez içi, et kemik bedenimizin algılama kapasitesi. Bir tutam nur, yegâne bir nükte ve tek bir yaratılış emri… Yaratılışın içinde doğru yolculuk yapıp iletişime geçebilirsek, et kemil bedenin mahkûmiyetinden arınabilirsek, çok daha başka yaratılanı dahi seyredebiliriz.
- Kula saygı rabbe saygıdır. İnce uzun bir yol. Tüm yürüyüş zan ile… Zavallıca bir haykırış. Küçük bir virüs ile düşer yatağa. Ve kendimizi sultan sandığımız dünyacığımız. Hâlbuki dünyacığımız kutsal olduğu gibi her insanın dahi dünyacığı kutsaldır. Kutsala dokunma ve önünde saygı ile eğil. Bu saygı kula değil bizzat rabbinedir.
- Sıfır noktası… Tecelli-i esma zaten sıfır noktasıdır. Orayı en son bilen sonda kalır. Sen ey insan, evet sen bilfiil tecellii zata talipsin. Tecelli-i esmayı her hayvan zaten bilfiil yaşar. Ya tecelli-i rahman… Sakın tecelli-i zata erecem diye zatı hayal etme. O hayâlına sığmayacak kadar senden aşkındır. Aşkın ile aş ki tecelliye mazhar olasın…
- Sevgiyle karşılanan rızık için edilirse kanaat; oluşur kişiye kanat. Açılır ona kâinat. Önüne dökülür tüm sanat. Her kanat açar ona yepyeni bir hayat. Artık anlar ki, meleklerde dahi oluşmuş birçok kanat.
- Bilgi ve ilim iki şekilde elde edilir… -Biri okuyup araştırıp tüm akli ve mantığı önüne serip karar vermek. Buna akli delil denir ki yanılma payı yüksektir. -Diğeri seziştir. Buna da imani delil denir ki, vahiyde mutlak olarak yanılma payı olamaz. İlham da ise yanılma payı olur. Tüm icatlara sezişle ulaşılmıştır. Seziş en büyük hazinedir. Az araştırın haklılığımı görürsünüz. Seziş direk Rahman’a dayanır.
- Tek seryame olan hayatta tümlevazım elde edilecek… Beşikle mezar arasında… Evet, tek sermaye burada… Sermaye elde etmek için başka bir hayat da olmayacak. Bu hayat sermayesini yerinde harcamazsak ve ulvi nura tevdi etmezsek, ebedi âlemde gözümüzü duman bürüyecek.
- Allah kulu, asla menfaat için selam vermez. Selam ile selamlaştığı için selam olur.
- Yukarda Allah var’dan kasıt, bende her ne özellik varsa tümünün üstünde, aksettirici kuvveler ona aittir. O rab, ben ise kulum. Sadece O ve aksettirdiği ben. Elbette ikilik kalkabilir bilinçte zevk hissi olarak, ama o bilinç sürekli olamaz. Onun için namazın sonunda tekrar beşerle iç içe girildiği için sağa-sola SELAM verilir.
- Sıddık olanları dost edinenlere selam olsun. Sıddıklarla bir yerde bir kaç dakika oturma ganimettir. Onlara selam vermek rahmettir. Dualarında olmak ise, ilahi merhamettir.
- Bir garip hal alır götürür. Seraplar peşinde coşturur. Her coşku geride hasret bırakır. Sonra yenisi derken, kişilik seraplar içinde kaybolur.
- Sevinci hayatında teorikten yaşantıya döken aziz insanlara selam olsun. Umarım… Bu selam onların ruh aynasından bize geri döner de, biz garibanlar da teorikten pratiğe ulaşırız.
- Dinde bize anımsatılan sünneti Resulü kabul etmeyen, Allah’ın sünnetini hiç kabul etmemiştir. Külli ve cüz’i irade misali. Aslında tektir de benliğimizin hüviyetinden dolayı bize iki görünüyor.
- Seninle adım atmak istemeyene koşarsan, kınanırsın. Seninle bilfiil yürüyene de hep naz edersen, yürüyen tükenir.
- Çok küçük bir varlığımız var. İnsan üzerinde bir zaman geçti ki anılacak bir şey değildi… Anılacak bir merhaleye gelen insana selam olsun…
- Behey durumumdan gaflette olan… İnsanda ruhullah vardır. Insana saygısı olmayanın Allah’a الله a saygısı olamaz. Hatt hatta Allah’ı الله daha tanımamıştır bile…
- Hiçbir siyasi görüşle alakam olamaz. Siyaset dünyayla alakalıdır… Aksine biz, göklerin krallığına soyunmuşuz. Belki şimdi soyut görünür ama en büyük somut yaşam semalara doğru yol alana nasip olacaktır.
- Samiri ışıldayan cebrail nurunu buzağıya koydu ve ondan sandı sonra da ona taptı ve kaybetti.
- Bir okunsa Sünnetullah. Teslim olunur dağlar ve taşlar gibi. Olunur yağmur gibi. Yazılarda edebiyat tükenir. Mısralarda nazım direnemez duruma gelir. Failatlar dar kalır. Kitaplar mırıldanamaz olur. Başlar secdede coşar. Ve miraç hâsıl olur.
- Günah ve şirk batağından yeni yeni kurtulan sahabelere fazla baskı yapılmadı. Emirler ve yasaklar peyderpey nazil oldu. Sünnetullahın bu yasasını bile bile hatalarından dönenlere aniden yüklenmek yakışık olmaz.
- Ben ne diyorum sazım ne çalıyor dedi bir âşık. Gülümsedi geçti seyreden. Oyun bitti dedi seyri var eden… Seyr edilen de, ya seyre dalacak veya veda edecek. Seyre dalarsa seyr edilen, ne ala… Seyre dalmadan oyalandırırsa seyredilen, gider seyreden. Seyredilen seyredene ayak uydurmak zorundadır… Seyredilene yok başka kapı.
- Haydi, bırak vızvızı da seyrine dal dedi seyreden. Hala vız vız vız… Yeter artık dedi seyreden. Arılar vız vız eder de bal üretir bari. Bal üretmeden vız vız eden arıyı hiçbir arıcı sevmez. Arıcı arının vız vızını keyfle izler. Hatta ara ara sokmalarına da alışır ve zevk alır. Çünkü bal verecektir. Ama sarı eşek arısını arıcı sevmez. Çünkü bal vermez ve rahatsız edersen sokar. Hem de bal arısının düşmanıdır.
- Bizde aslında kalp gibiyiz. Kendi enerjimizi üretir gibiyiz. Aslında o enerji özlerden süzülüp gelmekte ve kalpte açığa çıkmaktadır. Dokunmadan yanan kandil gibiyiz. Yemek içmek hep bahane… Bazı Allah kulları 40 gün yemeden içmeden sürekli oruç tutmuşlar ama bedenen de hiç çökmemişlerdir. Ramazan orucu dahi muhtaciyetin tümüyle vehimsel olduğu hakikatine alıştırmadır. Buna samediyet nurları diyebiliriz.
- Dün tüm yaşayanlar bizim gibiydiler. Yer içer dolaşır ve uyuyurlardı. Zannediyorlardı ki yarın kalkakacaklardı. Allah’ım dünyadan ayrılış anında, senden mutlu son beklerim.
- Seyri sülük yoluna giren kişi; öz manasının derinliğinde sessiz ve sözsüz bir eda ile mesafe kat eder. İşte tüm yolculuğu boyunca salik; tüm benliğini sülük yolunda terbiyecisine teslim etmezse maksadının nihayetine eremez. Çünkü terbiye edicisi onu kapsar ve tüm zaaf noktalarını seyrederek emir ve yasaklar önüne koyarak ilerlemesini hedefler. İslam’daki tüm kurallar dahi, bu hakikate mebnidir.
- Sakın kendini kimseye mal ettirme kaybedersin. Ruhuna eziyet ettirme ruhunu zindana atarsın. Sat kendini Allaha daha iyi alıcı bulamazsın. Seni var etti varlığından haberdar etti bilesin.
- Bazı sırlar… Rahman huşu kaynağıdır. Ceberuttur. Lahuti ilim ise ledun ilimdir. Direk Allah’tan perdesiz gelir. Allah yaptığından mesul değildir. Ledun ilim konuştuğu için ve lahuditen emir geldiği için, Hızır çocuğu öldürdü. Kâfirin müslümana saldırmasında İman ehli lahutiye bürünerek karşılık verir. Zaten onun için de savaşta ölen mutlak olarak şehittir cehennem ona haramdır. Biz kurban kestiğimizde lahuti âleme bürünerek keseriz. Onun için “takvanız Allah’a ulaşır der, et ve kan ulaşmaz” diye âyet inmiş. Namaza başkarken de Allahu ekber dediğimizde lahuti dil konuşur. Çoğu defa bunun farkında olmayız. Zaten onun için namaz niyetinden önce besmele okunmaz. Tövbe süresi de direk lahutiden hitap olduğu için başında besmele okunmaz.
- Üzülmemek elde değil deme. Kendine azâb etme. Sıfatı subutiye ile nakışlanmak verilmiş eline. Söz verilmiş diline.
- Sebildir her yazdığım. Bu haslet aşılandı aşıldı nefsim. İlim Allah’ın kimseden olmaz talebim. Hiçbir zaman bitmedi ilme hasretim.
- Köpek benden iyi veya ben falan kesin kapısının köpeği olayım diyene gelsin. Kardeşim niye kendinize değersiz bakıyorsunuz. Köpek ne ki… Siz Allah halifesisiniz. Yüce rabbe halife olan kendini düşük görür mü? Biri sizin üzerinize kibir yaparsa… Kendisini Allah katında düşürür. Size derece katar. Ben köpek kadar olmam diyen desin ve köpek kadar olmasın ve hep dışsallıktan beklesin. Bizi ilgilendirmez. Biz Ahsen-i takvim üzeriyiz. Secdede miraç yapar ve ekser meleğin dahi ulaşamadığı miracı yaşarız. Çok değerliyiz kardeşim. Şeytana kulak vermeyelim. Şeytanlaşmış insanlardan Allaha sığınalım.
- Sidretül münteha ceberut âleminin ta kendisidir. Orada melekût bitmiş ve öz cevher ile halk buluşma noktasıdır. Sıfat ve esmanın tekvinde buluşma noktasıdır. Hem tekvinin çıkışı melekût başlangıcıdır. Ötesi lahutidir. Geçişi insan için müsaadeye açıktır.
- Seyr eden seyr ettiğinin farkında olamaz. Eden işin başındadı.
- En büyük sadaka, bir insanı hayata hazırlayıp ayağı üzerinde durmayı öğretmektir.
- Hediyeleşmek ile sadakayı karıştırmayalım. Allah Resulü sav hediyeyi alır, ama sadakayı almazdı. Aldığı hediyenin de en az misli bir hediye, hediyeyi takdim edene sunarlardı.
- Sevgi ve muhabbet ile… Zat’en fıtrat gereği muhabbet ileyiz. Muhabbetten uzaklaşan fıtrata ters düşmüştür.
- Her hal ve şartta en az yedi yıl senle dost kalanlar, senle kurulan sınavdan senle birlikte geçenlerdir. İşte onlar senin sadıklarındır. Zira mutlak sadık olmayanlar, yedi yıldan fazla sana tahammül edemezler.
- Sanal benlik asla yok olmaz. Çünkü seyir eden birinin varlığı dilenmiştir.
- Önce sevgiyi öğrenelim. Yoksa boş davul çalarız. Önce kendimizi sevmeliyiz. Gerisi trenin vagonları gibidir. Arkadan sürünür gelir.
- “Canım peygamberim seni çok seviyorum” demekle Resulullaha varılmaz. Onun ahlakını huy edinmekle hedefe yaklaşılır. “Seni âlemler için sadece rahmet olarak irsâl ettik!” Enbiya 207. Ayet. Sadece rahmet olan Resulullahı sav ne kadar örnek alıyoruz. Hani bize örnekti…
- Saygı, evet saygı illa saygı… İnsanda bırakmaz kaygı… Hürmet ve sıyanet, işte odur nefse hidayet. Hakikati görmeye en büyük engel kul hakkıdır. Yoksa hakikat ile her birimiz çok mahremiz. Kendi hakikatimizle mahremiz demek, herkesi eşit derecede bizzat kendisini ilgilendiren hakikat, öz gizlisidir demektir. Yoksa kapalı ve ulaşılması mümkün olmayan demek değildir. Hani yabancı yani namahrem olan erkek ve kadın evlenip mahrem olur ya, yani birbirleriyle içli ve dışlı olurlar ya… İşte bu öz mahrem konuyla, her insan eşit derecede içli ve dışlıdır.
- Kişi bir sanal benlik sahibi olarak var edilmiştir. Bu benlik asla yok olmayacaktır. Miraç hali dahi olsa gene de orada var olacaktır. Çünkü seyreden birinin var olması dilenmiştir. Sanal benlik üzerinde ise, gerçek benlik sahibi vardır. Bunun hakikatine eremeyen kişi der ki, üstümde ki bir Allah… Ve yukarı bakar. Şimdi, sıfat tecellilerinden veya esma nakışlarından veya zati seyir zevk halinden özümüzde var olan her tohum, aslında Allah’a açılan bir penceredir. O pencereler kapalıysa Allah nuru veya ilmi veya iradesi veya diğer isimler insana gözükmez. Dolayısıyla insanda istek veya irade veya diğer esma nakışları veya sıfat tecellileri veya zati seyir zevk hali gözükmez ve hiçbir şey yapamaz durumda kalır. Var, ama düşüncesinde bir şey geçmez. Yani bir şey dileyemez. Bir şeyin veya dileğin oluşması için, ekilen tohumların yeşermesi şarttır. Allah her insanı İslam fıtratı üzeri yarattığı için, kendisindeki ekilen tohum şeklindeki harekete geçirme kuvvesi, insana emanet olarak verilmiştir. İşte emanet bu emanettir. Ama insanların çoğu zalim ve cahil oldukları için ve sürekli ifrat ve tefritte bocaladıkları için, bu emaneti kullanmıyorlar. Bu kuvveleri harekete geçirme kuvvesi her insanda vardır. Et kemik bedenin ölümüne kadar da sürer. Harekete geçirdiğimiz kuvveler kadar ölüm ötesi yaşam şenlenir. İşte Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz ayeti bu bağlamda bunu ifade eder. Yani kapını sana emanet olarak verilen irade ile aç ve Allah dilemesiyle kendi dilemeni senkronize et. Dile Allah tan ne dilersen. Olay budur.
- Sonu çıkmaz olan ve belli olmayan yollardan uzak duralım. Yoksa bir kayada askıda kalırız da kimse el uzatamaz. İşte bunlar için Kur’an, mühürlenmiş ibaresini kullanmıştır.
- İnsan ile Allah arasındaki perde “su”dur dediğimizde, aslında bu perdeyi biz, “su”yumuzun üzerine yazı yazarak şekillendiririz. Bize üflenen ruh vasıtasıyla birimsel hayat bulan, bir damla “su”dan oluşan bedenimizden sıçrayan bilinç dünyamıza, et kemik bedenin gereği olan bedensel dürtüleri aşılarsak, oradaki “su”dan oluşan yapı, Allah’ı bize sadece ulûhiyetiyle göstertip rububiyet ve melikiyetini gizleterek tümüyle dışa yönlendirir. Ve seraplar peşinde koşup gideriz. Ama sonsuzluk hissini oluşturan ruh ile üflenilip donatılan, yani sonsuzluk nazariyesi ile bürünen, “bir damla “su”dan oluşan bedenimizden sıçrayan bilinç dünyamızı, afakta gezdirmeyi kendisinde susturursak, yani düşünsel dünyasında kendisini kuşatan dışsallığı, kendisinde bitirten Allah nurunu şuur dünyamıza yüklersek, kendi elimizle perdeyi aralarız. Çünkü dışsallık şuuruyla yaşayıp cennete ulaşanın cenneti ile marifete ulaşanın cenneti arasında hayal edemeyeceğimiz kadar fark vardır. Bu da dünyada iken elde edilir.
- Suyumuz kurudu mu kabımızın hiçbir değeri kalmayacaktır. Toprağı deşip içine atacaklar. Bazıları yakacak külünü havaya savuracak. Bazıları da dağa atıp kurda kuşa yem edecek. Kabımız çok değerli. Suyunu işletip nur üretelim. Eğer ki suyumuzla nar üretirsek vay halimize.
- SU Muazzam bir yapıdır. İçine girdiği kabın rengini alır. Elmaya girer tatlı olur. Turpa girer acı olur. Arıya girer şifa olur. Akrebe girer zehir olur. İnsana girer hayat verir. Kalpte pompa böbrekte arıtma olur. İnsan bedeninde yoğruldu mu âlemlere kapı olur. Hem nur üretir. Hem de nar. Ya SU sen ne azizsin.
- Sekiz subuti sıfatın açılımı olan doksan dokuz esma diye isimlenen manalardan üzerine nakışları işlenen âlemde olmayan bir mana, bizde oluşamaz. Dolayısıyla biz âleme ayinedarlık yaparız. Âlem ise bize veznedarlık yapar.
- Sahabenin hak yolundaki uğraşı gecelerini gündüzlerine karıştırmıştı. Allah diye diye yatıp kalkarak, Allah’ın insanı boyatmak istediği tüm özellikler ile boyanarak yaşamlarını şekillendiler. Onlara zikir okumuyorlardı demek kadar sorumsuz bir görüş olamaz.
- Süfli sözler seni ulvi konumlandırmaktan alıkoymasın. Nefis her an iş başında. Aman ha dikkat.!!!
- Her bahçenin gülü ayrı oluyorsa da, sen güle hayat veren su ol. Her bahçede aynı ol…
- Daldan dala konarken daldan düşecek meyveleri toplarlar. Sen ise daldan dala konup yorulmaya devam edeceksin. Sabit kalsana.
- Son günden sonra sonsuz gün başlayacak, iman edip iyi olanlar cennete, diğerleri nar’a günsüz zamanda akıp gideceklerdir.
- Selamet yol varken, riskli yoldan gidilmez. Duble yol varken, kısa yol gibi gözüken şose yoldan gidilmez.
- Sordu sigortadan arıyan, en çok hangi gelecekten endişe ediyorsun? Kendi geleceğin mi? Çocukların geleceği mi? Ev geçim ve derdi mi? Dedim ki hiçbiri. Dedi ki gelecekle ilgili hiçbir endişen yok mu? Hayır dedim. İyi günler deyip telefonu kapattı. Allaha dayanırsak, gelecekten endişe etmeyiz. Bankacının pis faiz parasıyla mı güven elde edeceğiz. Aslında faiz güvensizliğin ta kendisidir.
- Sabrı cemili düstur edin… Rahmeti rahmanı sırdaş edin… Tüm benliğinizle dosta nazar edin… Hakkın zuhurunu temaşa edin… Öylece mü’min ferasetini kazanırsınız. Feraseti kazandığınızda ise, nazarınız keskin olacaktır. Ruhunuz kuş gibi hafif olacaktır.
- Sensiz ezelden ebede gönlüm kederde… Seni bulunca keder gitti deva oldun derde… Kocaman kapladın kalbimi her an her yerde… Kalbi kaplayınca nurun senin oldum her demde…
- Secdede subhane rabbi-yel a’la derken, benliğimiz şunu mırıldanır. Allah’ım ne ben varım, ne de düşüncem ve ne de kuvvetim. Bende her ne varsa senindir Allah’ım. Ben sana teslimim. Sana teslimiyet için bana güç ve kuvvet ver. Bunu düşünüp secdeden kalkmak, insana derin huzur verir. Çünkü rububiyet alanını düşünmüş ve aslını hatırlamıştır. Öylece a’la olan öz hakikatine doğru senkronize olmasını kolaylaştırmıştır. Nafile namazların son secdesinde ise, o derin irtibat halini hissederek kendimize ve sevdiklerimize de dua edebiliriz.
- İşte o gün kitapları soldan verilenlerin kömür kesileceği gündür. Zira yakıtı insan ve taş olana doğru yol almışlardır. İşte o gün kitapları sağdan verilenler kurtulmuş olarak sevinçlidirler. İşte o gün İslam’ın değerlerine dil uzatanların mahrum kaldığı gündür. İşte o gün herkes bir birinden kaçar. “Sen engel oldun çalışma yapmama”, haydi uzaklaş benden diyecek. İşte o gün önümüzde…
- Sadaka ama yerinde olan sadaka… Kişi için necattır. Çünkü sadaka belayı defeder hem ömrü uzatır…
- Her selam verdiğinde karşı taraftan selam alamayan, yani her esenlik olduğunda, esenlik bulamayan… Bunun için de yüreği dayanamayan, ya kapatır perdeyi, ya da yanık yanık selam sesini perdeye yansıtır. Yanık ses perdeye yansıyınca, ya karşıdaki o sesten sağır olur. Böylece tümden yok olur. Veya o ses ile kendinden geçip sesin sahibine esenlik olur. Böylece hakkın selamına selam vererek selam olana mutlak kul olur. Onun için selam verenin selamını almak farzdır. Bu sadece lafla değil, bizzat yaşamla gerçekleşir. Yoksa içi ayrı, dışı ayrı olur. Bu da iman ehline yakışmaz.
- İşte yaşamın sırrını çöz… Severek rabbe doğru yüz…
- Seyir ederken… Benden geçip biz olduk. Bizden geçip siz olduk. Sizden geçip o olduk. Ondan da geçip hu diyerek yokluğu gördük.
- Sedan olmadan başkasının sedasını sedanmış gibi sedalamak en büyük riyadır.
- Slogan bir yere vardırmaz. Vardıran Yaşamdır.
- Sandviç metodu ile birçok kutsalımızın içine şüphe koyup bize sunarak arz ettiler. Bizde afiyetle yedik.
- Sıkıcı olan ortam seni boğar, orada durma, sana zulümat olur ve senden hasret olarak doğar. Ruh sıkıldığında saçını ağrıtır. Bu da bedenin çöküşünü hızlandırır. Ne olur, bedenini iyi koru, odur sonsuz olacak olan sermayeye mahal.
- Çoğu söz altından değerlidir. Bırak gümüş falan, sen yerinde ve öz konuş. Hakikate yönlendirici söz bitince zoraki konuşup saçmalamak yerine, sukut altındır. İşte altın olan sukut bu sukuttur.
- Sahur vakti yenilen yemekte bereket vardır. Her varlığın bir seması bulunur. Her nimetin de bir seması olur. Sahur vakti her nimetin seması nurlanır. O vakitte yemeği yedikçe, o nimetteki nur bedenin ikinci beyni olan barsakları paklar. Hatta hatta normal zamanlarda fazla yemek zarar iken, sahurda fazla yemenin hiçbir zararı yoktur. Çünkü kararan beyin olan barsak beyine nur depolaması gerçekleşir. Allah normal zamanlarda yediğimizle bizi mükellef eder. Ama sahurdaki ile mükellef etmez. Sahur yemeği nefse ağır gelir. Çünkü kişiliği paklar. Zaten kişiye ağır gelen her şey kişi için sonsuz mutluluk hazzı içindir. işte onun için mutluluk nefsi emareye ağır gelir. Çünkü nefsi emareye et kemik bedenin hoşuna giden şeyler zevk verir. Bunlar da kişiyi karanlıkta bırakır.
- Sevgi, sevdiği uğrunda içi yaktığında hasret başlar. Hasret kalbi besler. İşte burada yönelim alanı Allah ise, mutluluk doğar.
- Salât ve selam efendimiz Hz. Muhammed’e ve onun yakınlarına hem de onun arkadaşlarına olsun. Yer ve semada her ne ilim varsa, Ona konukluk etti o canlar. Canım feda o canlara. Belki de nakşı işler semama… Öylece rahmet iner mekâna.
- İlme kulak veren dostlarla konuştuğun her kelime cana candır… Ama ilimden yoksun olanının sohbeti soğan ve sarımsaktır. Kendinden rivayet ettiğin senindir. Eğer ki bir ilim ehlinden istifade edip kendinde buluyorsan aynı ilmi, o ilim de senindir.
- Sevginin basamakları şunlardır; Birinci basamak, tüm varlıkları Allah adına sevmek… İkinci basamak, tüm insanları daha üst sevgiyle sevmek… Üçüncü basamak, tüm iman ehlini daha üst seviyede sevmek… Dördüncü basamak, akraba ve komşuları daha üst seviyede sevmek… Beşinci basamak, aile fertlerini daha üst seviyede sevmek… Altıncı basamak, bizi Allah’a götüren ilim ehlini sevmek… Yedinci basamak, Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem efendimizi sevmek… Sekizinci basamak ise, tüm sevgilerin şiddetlisi olarak Allah’ı sevmek… EL Vedud esması dokuması ile herkese sevgimizi ayrı ayrı tecelli ederiz. Ama asla herhangi bir basamakta kendimizi yok edecek bir yöneliş yoktur.
- Demek sevmek güzeldir. Gerisi belirsizdir. Belirsizliğe kapılıp anlık zuhur eder sevgiden mahrum kalma ki, senden vedud esma tecellisinin zuhuru oluşsun.
- Sen yoksan ve senin görüntün beynime yansıyan bir ışıltı ise, tam karşımda oturup sen olmayana bir kaç yumurta atayım. Bakayım sana değmeyecek mi? Yumurtayı beynimdeki ışıltıya değil karşıma atacağım. Gerçek hayatta karşılığı olmayan her şey boştur.
- Secde ile buluşup fena bulan vecihler… Onlar destur bulup selam durur melekler… İşte onlar aynı gönülde buluşan erler… Sende er ol etrafında dönsün felekler.
- Su kabın şeklini alır. Sen şeklini düzeltmek yerine kabını düzelt. Zaten otomatik olarak şeklin değişir.
- Sadece seni sevenler değil, senden nefret edenler de sana değer verenlerdir. Sakın kimseye kızma, sadece hakkını teslim et.
- Sahabe inanç ve ameli ayırmadı. Asrısaadeti ile dünyaya model oldu. Sen ayırdın da ne oldu. Dünyaya karşı bitap düştün. İnanç ile inancın içeriği bir bütündür. Ayırırsan ayrı düşersin. İnandığını yaşamazsan, yaşadığın gibi inanmaya başlarsın. Demek insan inancıyla bütünleşiyormuş, inancın türü ve maddesi fark etmeksizin. Bütünleşmek; hâşâ Allah ile değil, bu muhaldir. Allahın esma kuvvelerinin işaret ettiği manalarla bütünleşip boyalanmaktır.
- Salâvat okuyarak ruhun Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize bakmaya bakar. O da sana akar.
- Sen ne istedin ki ben sana vermedim der rabbimiz. O zaman elimizdeki her şey sadece istediklerimizdir.
- Sine deki imani kuvvet dile gelir elbet, seni batıldan uzaklaştırdı, et işte hayret… Zalim barınamaz beldelerimizde et heybet… Biliyor halkım, hakkın yolundadır saadet.
- Gözü bekada olanın daha bekleyeceği var. Çünkü daha fenayı bulmamış ki mübarek.
- Sakın kimseye ölü deme… Ölünün sahibi kızar da seni ölü eder… Senin işin yaşamı ve ölümü yaratan rabbini anıp insanlığa tanıtmak… Milleti ölü kendisini ise sağ zanneden ve bu zannı uğrunda kendi yolunda olmayan herkese ölü demek kibrin aşım halidir.
- Sakın ha SÜRÜMDEN ayrılma yoksa imanın gider derler… Modern olarak gütmek isteyenler. Hani düşünen beyinlere idi hitap…
- Satılık olarak sapanın ne kendisine ne de sana faydası yoktur. Bir elbise modası gibi hava estirir de bir kaç gün sonra eskir.
- Sağlam temeller üzerine oturan tefekkür kişi derinleştirdikçe derinleştir.
- Kesinlikle sıla-i rahm farzdır. Terk edeni Allah terk eder.
- Sorgulama tartışmayı bir birine karıştırıyoruz. Az sorgulayan ile hemen tartışma melekemiz devreye girer ve kavga etmeye yelteniriz.
- Saf ve sırf olanın ameli şeytana dokunur. Gerisi umurunda olmaz. Sen karşılık bekledikçe şeytan aklını karıştırır. Saf ve sırf ol kardeşim.
- Sevdiğin kişi adını dahi duyduğunda içine ürperti gelmelidir. İşte bu ürperti hakkın ondan tecelli etmesindendir. Öyle bir dost Allah vergisidir. Bunu dilediğine verir ki o kanal ile kendisine vardırsın Tüm amaç hakka vasıl olmaktır. Gerisi fasa fisodur…
- Hep sonuç anlatılır Sebep ve yol anlatılmaz çünkü anlatan bilmiyor ki… Soğuk suyu içenin içerken hissettiği serinliğin olunabilineceği hal kal edilir. O hala nasıl varılır dediğinizde hemen karşı atağa geçip kendisini evliya addeder. Bil ki dostum… Sen şuradasın diyen kendi oradadır ve sen ona aynasın ve sende kendini gözlüyordur. Hele bas onun ayağına, senin kafana basar. Denemesi bedava… İşte hasmının hakkına tecavüz eden nifaktan bir payını edinmiştir. Bunu bilesin aziz kardeşim…
- Suretin hakkını vermek ise, beni gören hakkı görmüştür düsturunca hak üzere yaşamaktır.
- Suretten sıyrılmak surete sırt vermek değildir. Suretten sıyrılmak suretin hakkını vermektir.
- Selman-ı farisinin dediği gibi, İslam oğlu İslam olmak, tüm insanlığı tek putada perçinler.
- Saygısız olan… Arkadaş olamaz… Dost hiç olamaz…
- Saadet, nefsini Firavun’un ihtiraslarından kurtarmaktır. Yani nefsine tanrılık payesi vermemektedir.
- Herkesi sevin hatta düşmanınızı bile ama korunarak… Çünkü düşman olmadan dostun kıymeti bilinmez.
- Sonsuzlukta buluşanlar deryada kanat çırparlar. Altı cihet kaybolmuş sonsuz olan yedinci cihetten beslenmişlerdir.
- Neden günümüzde ses getiren bir çift söz sahibi bir deha artık yetişmedi? Son model akademik unvan tatminliğinin ötesinde ilimde ve irfanda bir dokunuş artık sergilenemedi?
- Her sessiz duranı sahipsiz sanma… Cemalinden bakar… Celalinden yakar…
- Bazen tam tükendi dediğin anda bile hayat yeniden canlanır. Çöplük oldu dediğin anda bile sevgi yeşerir.
- Rabbimi görüp başımı secdeye koyup şükür secdesi edeceğim kıyamet anını hayal ederim. Ne müthiş lütuf… Ya rabbi; secde edenlerle beraber eyle.
- Sevaba pozitif demek… Günaha negatif demek… Çok çok büyük sakatlıktır. Ne alaka pozitif ve negatif… Bazen iyi niyet ile dini bir terimi güncel bir kelime ile açıklayayım dersin. Bir de bakmışsın ki olayı bilmeyen gençlik o derin manayı buraya hasretmiş.
- Kullanım sahası incelenildiğinde, gözlemde sakatlık olan hususlarda kırık halka olduğunu hayretle seyredersin.
- Sıkıntımız anında içimizden bir ses ile şöyle dua edebiliriz; “Ya Rabbel alemin; içinde bulunduğum olumsuz hali örtbas et. Bana indinden yardım elini uzat. Ayıplarımı indinde ki perde ile ört. Muhakkak ki sen Tevvabsın, sen Settar’sın, sen ğafursun. Tövbemi kabul, ayıbımı mestur, yardımını destur eyle. Kudret elini elimin üzerine bırak. Beni yalnız bırakma. Sıkıntımı çok derinden hissedip sana arz ederim. Ya Rabbelalemin yardımcım ol. Salât ve Selam rasulun üzerine olsun. Selam tüm İslam âlemine ve Selam tüm insanlığa olsun.”
- Seraba takılan orijinden uzaklaşır. Hem içine şeytan sızışır. Orijin sana senden yakındır. Serap ise hep ötelerdedir.
- Ayetlerden anladığımız kadarıyla sevginin basamakları şöyledir; Birinci basamak tüm varlıkları Allah adına sevmek… İkinci basamak tüm insanları daha üst sevgiyle sevmek… Üçüncü basamak tüm iman ehlini daha üst seviyede sevmek… Dördüncü basamak akraba ve komşuları daha üst seviyede sevmek… Beşinci basamak aile fertlerini daha üst seviyede sevmek… Altıncı basamak bizi Allaha götüren ilim ehlini daha üst sevmek… Yedinci basamak Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz daha üst sevmek… Sekizinci basamak ise tüm sevgilerin şiddetlisi olarak Allah’ı sevmek… Vedud esması ile herkese sevgimizi ayrı ayrı tecelli ederiz. Ama asla herhangi birinde kendimizi yok edecek tarzda bir yöneliş yok.
- Kalbin yönelmesinde pır pır atmasını hissetmesidir. Buna ayet “vecilet kulubuhum” diye işaret eder. İşte sevgi en çok Allah derken mü’min kişide oluşur. Bazıları pır pır atmayı kullara yönelişte gösterir. Allah bunu sadece kendisi için olmasını ister.
- Samediyet nurları kişinin bilinciyle buluşurken, kişi rabbiyle yakınlaşıyor.
- Gördüğünde sana Allah’ı hatırlatanı bil ki Allah onu çok seviyor. Sen de onu sev ve Allah sevgisini onun hatırına üzerine çek.
- Her çiçeğe kon, polenlerini topla ama konduğun çiçekle sınırlanma… Lakin tek sınırlandığın gül-i muhammedi olsun.
- Sen yeter ki yüzünü ondan çevirme, o hep seni sevdirecektir. Çünkü sen fani o bakidir. Kulunu sevindiren Rabbulalemine Hamd olsun.
- Sünneti Rasûlullah sünnetüllahın ta kendisidir. O yüzden Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin her tavrı vahyin denetimindeydi.
- Saygı-sevgi/edep olmadan tüm öğrenilenler çarpım tablosunu ezber den öteye geçmez.
- Yirmi üç yılda Kur’an, sünneti Rasûlullah ile pişirile pişirile bize sunuldu. Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin sünneti olmadan İslam asla anlaşılmaz.
- Allah için sevendeki sevgi, sahibinden yansımıştır. Sen zaten o sevgiyi hissedersin. Taa özünden nuru yansır. Seni Allah için seven kişileri sakın kırma, çok üzülür. Onun üzüntüsü seni kaplar da hüznün artık hiç geçmez.
- Eğer bir insan sana zarar veriyorsa, ne diye gönlünde taşırsın. Eğer insan seni ilgilendirmiyorsa ne diye ilgi duyarsın. Sil ver gitsin.
- Sırrı ilahi özünde… Tıpkı şekerin tatlılığı şekerin özünde olduğu gibi…
- Sabreden derviş muradına ermiş, ama muradına erince, erdiğini kendinde görmüş ve şok olmuş. Aradığım bendeymiş diye mırıldanmış.
- Sahabe bizzat et kemik beden olarak Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimizi nur üretip dağıtan kalbinin ve ruhunun nuraniyetinden faydalanmışlardır. Sonraki iman ehli ise sadece ruhaniyetinden faydalandılar. O muhteşem kalp gücünün sahibi olan Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, onun huzurunda iman ile az bir süre oturan kişiye en ulvi ruhi tekâmülü ona yaşatırdı. Ama imansıza verecek bir şeyi yoktu. Çünkü iman etmeyenin alıcısı kapalıdır.
- Selam; cennete girildiğinde, hak bir fıtrat ile halka yaklaşanlara sunulacaktır.
- Subhanellah der secdeye kapanırsın. Birde bakarsın ninova mahzun mahzun yolcuyu geri bekler. Birde bakarsın ki kabak yaprak salmış… Kumun üstünü gölgelemiş… Narin narin yolu gözler… Velhasıl hikmetine sual edilmez…
- Sabit bir tarzda yürüyen… Dağ gelince tırmanamaz… İniş gelince inemez… Deniz gelince yüzemez…
- Her insanın seyri ve gördüğü ince sırlar bambaşka olur. Sana ulaşan Allah hitabını sakın duymadan gelme, mahrum kalmayasın.
- Namaza dururken kul; Allah’a Secde halinde olur. Yani namaz, baştan sonra secdenin ayrı derecelerde zuhurudur. Başını secdeye bıraktığında ise, fenadan bekaya uruç eder.
- Sevgi en büyük bağdır… Zaman ve mekân tanımaz.
- Su içtiğin çeşmeyi sakın taş ile doldurma. Tekrar susadığında taşları boşaltmak zorunda kalırsın.
- Günümüzde her şey hafifledi. Adeta naylonlaştı. Görmez misin; kaya gibi ağır olan kaynak makineleri ve güç adaptörleri vs her bir şey bir bir hafifleşti. Dünya yaşamı gittikçe kolaylaştı. Ey nefsim… Her şey hafiflemişken sen kendini sakın kaptırma, olduğun yerde ağırlaş. Adeta kaya ol. Belki de senden su fışkırır.
- Âlimler Allah’a sadık olanlardır. Allah’a sadık olmayanın tüm bilmesi göme gider.
- Sevgi sessiz ve sözsüz yönelimdir. Hem sevgi sırf seviştir. Sevgide asla şikâyet olamaz. Çünkü şikâyet, basitliğin sigortasıdır.
- Et kemik bedenin arızalı olduğunda bir şevk duymuyorsan, işte o seni çeken sevgi değildir.
- “Kıyam”ımız burak olsun… “Ruku”umuz refref olsun… “Secde”miz miraç olsun… “Tahiyyat”ımız rable buluşup selamlaşmamız olması dileğiyle… Karanlığı çökmek üzere olan her bir akşamınız nurla dolsun.
- Olay, var oluşumuzun his merkezi olan, sanal benliğimizi yok etmek değildir. Esas mesele, “mutlak benliği” sanal benliğinin lokomotifi olarak görüp teslimiyeti ve bekaiyyeti hissetmeye gayret etmektir.
- Esas olan, kişinin sanal benliğini öz benliğin rengiyle boyamasıdır. Ayetin emri budur. Yoksa sanal benliği öz benlik yapmak değildir ki, bu zaten bu muhaldir. Zira ben bilinci sahibi olarak sanal benlik hep olacaktır.
- Bu dünyada iken Settar ismine ayna olanın hatası, kıyamet günü setr edilir. Zira elma diken elma bulur.
- Saf ve som kurbiyeti beğenmeyen ne olduğunu bilmediğindendir. Çünkü kişi bilmediği şeyin düşmanıdır.
- Saf ve som kurbiyetle rabbine yakınlaşanlar bambaşka bir huzurla rabb-ul erbaba sevgi içindedirler.
- Öğretici bir ruh ile insanlara yol gösteren her bir Allah kulu ayrı bir yol izledi. Ya tüm yolların ötesindeki saf ve som kurbiyet ne olabilir ki?
- Eriyenin kalıbı gözükmez. Çünkü sıvıdır.
- Bazen bir sinek bir nemrudu alteder. Kimse gücüne güvenmesin, Allah’ın işi gariptir. Bir anda yeri sema, semayı yer eder.
- Allah’ın değişmez bir sünneti vardır. Bu sünnet gereği Allah’ın her dediği tecelli ediyordur. İnsanın irade sahibi olarak yaratımı dahi sünnetinin icabıdır.
- Sırrın senin olsun ama cümleye döküleni dök kardeşim… O Allah malıdır ve senden halkına döküyordur.
- Bedenle aldığın zevk ne ki… Sen ardındaki sevgiye yoğunlaş.
- Ahmak için en iyi cevap sukuttur… Bu sukut aslında ona boykuttur.
- Sen hakka muhtaçsın hak sana değil, O zaten Samed’tir.
- Aziz kardeşim, sanal benliğimiz sonsuza dek var olacaktır. Yok etmeyi düşünürsen nal toplarsın.
- Hayatımız bir müzik notası gibidir. Her insandan çıkan ses, flütün ayrı bir kombinasyonu gibi titrer.
- Aşırı ısrar ile bozma esrârı, sabret yönel ve açılmasını bekle. Zaten herkes direk anlayamadığı için rumuzlarla yazılmıştır.
- Eğer benim elimde olsaydı senin kârına olanı sana ulaştırır zararın olanı senden uzaklaştırırdım der yanıbaşında olan melek. Sadece iyilik üzere sana ilham atarım ama biçimlendirmeyi sana bırakırım. Evet elimde değil dedi melek, senin eline verilmiş felek ki sen doldurasın azığını keyfine göre. İster nimet, ister mihnet… Ancak sana koca bir boşluk getiriyorum ve hizmetine giriyorum der sana her sabah. İçinde saf sözcükler ve saklı bir ben olan koca uzayı seriyorum önüne der gülümseyerek. Zamanlı veya zamansız… Tamamen senin emrine amade… İstediğin gibi doldur ve seyrine koyul. Sevdiğin kadar anla özündeki öz cevheri… Anladığın ve çözdüğün kadar sahip ol hakikatına. Ben sana secde ettim yani teslimim sana. Yarın deme niye bana böyle görünüyorsun, tümüyle sen beni çiziyorsun ve karşına koyuyursun.
- Enkaz altında kalanların çoğunun nedeni, depreme dayanıksız ev yaptıkları içindir. Ya iyi usta bulunsaydı veya malzemeden çalınmasaydı… işte o zaman, kader ayrı tecelli ederdi. Demek ki, yazan kalem senin elindir ve sen dolayısıyla da mesulsün. Lakin senle sende sen olarak yazan ise, rabbindir ezelinde… ve ebedinde de bunu bizzat yaşarsın paşa paşa… Allah ise, senden münezzeh…
- Secdeye varan rükûdan geliyordur. Rükû secdeye yol açar. Secde tahiyyata götürür. Tahiyyat ise selama…
- Sabretmek öylece durup aptalca beklemek değildir. Sabretmek ileri görüşlü olup pozisyona göre Allah’ın likasını göz önünde bulundurmaktadır. Sabır, dikenden sıyrılıp güle ulaşmaktır. Sabır, gecede korunmasını alıp gündüz için plan kurabilmektir. Allah’a teveddüd sahibi olanlar sabrı bal gibi tatlı tatlı emer, hazmeder ve vücuduna şifayı ilhak eder. Sabır ehli bilirler ki, ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir. İnsanın insanlığını hissetmesi içinde vaktin nakit olduğunun farkındadır. Vaktini değerlendirip dolunay olmasının yolunu sabırla gözetler.
- Her insan sevilmeye layıktır. Hatta defalarca sevgiyi ayaklara düşürmüş görünse de… Belki o sevgiyi düşürmemiş, ama biz ondaki sevgiyi almak için gerekli ilhamı verememişiz. Sevmek içinde sevilen noktayı bulmak zorundayız. İnsanların en güzel noktalarını hatırlayarak zihninde değerli et ki sana değer olarak geri dönsün. Dönmek istediğinde ise tüm eskiyi unutarak sıfır noktasından yönel. Seninle dost olmak isteyen için her an bir şans daha ver ki Allah boyasıyla boyanasın. Unutma ki kul Allah’a dönünce Allah’ın sevinci, bebeğini kaybeden annenin bebesine kavuşmasından yetmiş kat daha fazladır. Allah her an tövbe kapısını açık eder. Ölümle beraber o kapı kapanır. Unutma ki, sevgi yürekli olanı mest eder.
- Hem varlıktasın hem yoklukta. Sen var oldun azim bir bollukta. Üstünde altında hava olmayan bir boşlukta…
- “Sadr”ine indirmek için ise satır, o bir rahmettir. Satırda tökezletiyorsa, senin içip girdap olmuştur. Seni bir şems bulmalı ve kitabını havuza atmalıdır. Yoksa havuzun başında uyuklaya durursun.
- Meleklerin duasını alman için “sadr”a inip melekuta açılmalısın. Yoksa satırda kalıp alamazsın duasını ey nefsim…
- Bir birine en tahammülsüz olanlar, satırdan iki kelime okuyanlardır. Ya “sadr”dan okusalar. Ağacın gölgesi gibi bir birinden asla ayrılmazlar.
- Dinlersin birini, senden olduğunu görüsün. Demek kâlû-belada merhabalaşmışsın. Kâlû-bela her nerdeyse güzel bir yemiş.
- İranlı Selman hazretleri diyor ki; “Ben İslâm oğlu Selman’ım” Bunu duyan Hz Ömer; “Ben de İslâm oğlu Ömer, İslâm oğlu Selman’ın kardeşiyim” dedi. İşte budur Allah’ın dinine teslimiyet. İşte budur dini İslami mubîne hizmet. Gerisi kesinlikle esaret…
- Saf ve som olarak hakka dayanan yol arkadaşı kolay bulunmaz. Bulduğunda tüm duan onla olsun ki onun da duası sana yansısın.
- Hangi isim veya cisimle veya resimle olursa olsun tüm fırkalaşmalardan uzak olacak kalmalısın ey nefsim… Tek isim olarak İSLAM sana yeter ey nefsim. Yoksa helak olursun…
- Çoğu söz altından değerlidir. Bırak gümüşü falan, sen yerinde ve öz konuş. İşte o zaman söz kitabene hatime olur. Seni sana sunar.
- Sevgi, sevdiği uğrunda içi yaktığında hasret başlar. Hasret kalbi besler. İşte burada yönelim alanı Allah ise mutluluk doğar.
- Allah ona salâvat eder çünkü o kimsenin dokunmadan nur saçtığı ve sanki kendi kendine üretim yaptığı bir merkezdi. Bakınız nur süresine… Melek salâvat eder, çünkü tüm melekeler ondan yayılır. Müminlere salâvat emredilmiş ki, ondan yayılan melekeleri kendinde toplasın ve ona uydu olsun.
- Allah seviyor derken… Bir yerlerde biri seviyor değil… Bir tutam nurunun ışıltısından bir ışıltı üzerinde; Onun ilminde, ilimden ve ilmi suret olarak yaratılan insanın ilmin sahibine, ilmi varlığını teslim etmek için, iç dünyasında açılan hendeklerin teker teker kapanması, öylece seyri meallah bakışına ulaşması demektir.
- Günah insanı yoldan alıkoymamalı. Günah işledim umutsuzum sözü yerine… Günah işlediği yerde sevap oluşturacak bir fiil yapıp, samimiyetle yola devam edilmeli. Allah samimi olanı sever.
- Samimiyet her kapıyı açar. Kesinlikle samimi olmak en büyük anahtardır. Adeta maymuncuk gibi bize verilen bir sihirli değnek gibidir. Hani hep sihirli değnek ararız ya, al sana sihirli değnek.
- Okuduğumuz salâvatı şerifler, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize ayna olmamız içindir. Eskiler buna fenafirresul derlerdi. Daha sonra fenafillâha adım atılır. Ki fenafillâh daha işin başıdır.
- Söylenmesi kolay söze, yaşanması gelsin göze, yol bulalım öze, dönmeyelim köze…
- Bir dostla veya arkadaşla sohbet ederken, onların üzerinde oldukları ruh ve mana yakınlığını bilmeli, o söz söylenirken hangi ruh halinde söylendiği iyi tetkik edilmelidir. Hatta onun ruhuyla bütünleşik bir halde cevap verilmelidir. Yoksa yanılır ve yanlış karar veririz. Kur’andaki her bir ayette de öyle. Her ayetin Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize hangi ruh halinde söylendiği hakkıyla kavranılmazsa, ayete verilen meal eksik kalır. Zaten toplumdaki tüm savaşlar bundan dolayı çıkmıyor mu? Kimse kimseyi beğenmiyor. Biliyor musunuz aziz dostlar… Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz bir çocukla konuşurken onun boy hizasına eğilir ve öylece konuşurdu. Bir yaşlı hanım bir soru sorduğunda, onun bakış açısıyla cevaplardı. Hz. Ebubekir ra sorduğunda bambaşka cevaplardı. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz bir arkadaşına iman üzerinde yüklenir ve zahir diye bildiğimiz, aslında maneviyat kapısının tokmağı olan İlmihali bilgileri sunarken, Hz. Ali ra ya şehrin kapısını teslim ediyordu. Ah o anlayışla nazar eden ilmi derk edersek, tüm dünya esenlik dolar. Saygılar özümdeki nura emanetsiniz.
- Sevgi ve muhabbet akarsu gibidir. Yolunu bulur. Önüne engel çıkarsa ya yol değiştirir veya dolar üstünden akar geçer.
- Münakaşadan arındırılmış sohbetler, kişiye havz-ı kevserden bir sunumdur.
- Bir sadık dost bulabilsek… Bende “BEN”i dileyen sende “BEN”i dileyen yani sadece “BEN”i dileyen bir dost. Kapsadığına değil de kapsam dışına talip olan bir dost en büyük lütuftur. Allah, zatına nazar eden öyle dostlar ile yar eylesin. Bakışımızı sırf kendi ile eylesin. İşte mutluluk budur… İşte kurtuluş budur…
- Bir samimi olabilsek, işte o zaman hemen kapı açılır… Nerde… Kapıya daha çok gidip geri dönmeye mahkûm olacağız. Kapıya dayanıp durmadan çalmak, bahçede aynı noktayı kazıp suya ulaşmaya benzer. Yoksa bahçe çapalamakla ömür tüketmeye mahkûm olacağız.
- Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin yolunda samimiyeti bir yakalasak… Hakikatin derununun ne olduğunu fark ederiz. Zaten beyne beyne insan kaybetmeye mahkûmdur.
- Yaratılmış varlıklara ilahlık payesi vermekten yani benliğini müstağni görmekten kurtulamayan kimse, kime ne verebilir ki? Sadece hikâye anlatır ve kendini tatmin ederek göçüp geçer bu diyarlardan…
- Tüm samimiyetine rağmen denenmek, Safiyeti görmeye iter. Her insan çok mükemmel yaratılmıştır. Mükemmelliğin farkına vardırmaktır sınav. Birbirimizle sınavdayız.
- Kapananınlar zannedilmesin ki ebeden kapanacaktır Belki kapananınlar edeben kapanmışlardır. Zamanı gelmeyen ilim, kapalı bırakılmak zorundadır. Settar ismi gereği.
- İslam’a sosyal adalet dinidir demek büyük hatadır. Çünkü İslam, Allah’ın varlıkta yarattığı fıtrat ve işleyiş düzenin adıdır. İslam’dan insanı ilgilendiren bölüm içinde beş temel eksen bulunur. Bu beş esas çerçevesinde hayat iki yönlü dizayn edilir. İki yönden biri Allah ile kul arasındaki bağlantıdır. Diğeri ise kul ile kul arasındaki bağlantıdır. Biri kesilse düzen bozulur. Buna binaen; Kur’an da hep namaz ve zekât ayrılmaz ikili olarak zikir edilir.
- Yazılanların sır olduğunu sanma, onlar sadece yoldaki trafik işaretleridir. Sır olan zaten yazılamaz ki…
- Sabah namazının vakti… Güneşin doğmaması esası baki kalmak şartı ile işe gitmeden kılınan namazdır. Biri daha çok köy halkına hitap ettiği için erken kılın ve tarlanıza, hayvanınıza veya kırsal alanda yapacağınız işin başına geçiniz demiştir. Zaten dikkat ederseniz, bu görüşteki kişi cuma namazı köyde 40 kişiyi bulursanız kılınız demiştir. Diğeri ise daha çok kent halkına hitap ettiği için, demiş ki, ortalıktan alaca karanlık kalktığı anda kılınır. Bu görüşteki kişi ise der ki, Cuma namazının şartı ya şehir olacak veya şehrin hükmünde bir yer olacak demiştir. 3 kişi ve imam hazır olması durumunda cuma kılınır demiştir. Demek ki, İslam’daki şahsi veya toplumsal tüm hükümler, toplumdan topluma uyarlanabilir. İşte buna ictihad denilmiştir. İşte dinde güncelleme kavramı, bu manayadır. Yoksa hâşâ dinin temel esaslarında değişim yapmaya dönük değildidir.
- Yüz saidin çözemediği muammaya soyunmak, elbette akıl kârı değildir. Akıl asla çözemez. Aklın ötesine geç ve adımları izle. Sakın fikir yürütme. Yoksa adıma basamadan döşersin. Haydi, B-ismillah de… Bir ağaç gibi yüksel…
- Bazı kişiler bozuk saat gibidirler. Günde iki defa doğru olurlar. Çoğu kişi de iki doğruyu görüp, bu arada birçok yanlışı farkında olmadan hayatlarına aktarırlar. Sakınmak gerek. Olayın özünü bilmeden kimseye kendimizi kaptırmamamız gerekir. İlla bir bilenle irtibatta olmamız şarttır.
- Bozuk saat bile günde iki defa doğru gösterir. Ama herkese göstermez. Elinden sağlam saat olan, bozuk saatteki iki doğruyu anı görür. Gerisi her zamanı da o bozuk saatten istifade ederek bozar.
- Samed boşluk kabul etmez. Samed iç-dış kabul etmez. Samed parçalanma kabul etmez. Samed bir-tek olup, zatına ancak HU هو İsim zamiri ile işaret edilir. Çünkü lisan sukut emiş ve düşünceler paramparça olmuştur.
- Bu konuda söylenebilecek son söz. İleriye giden yanar… Bir şeyi görmek için o şeye bir sınır çizip görebilirsiniz. İşte Rabbul Âlemi’ne sınır çizilemez ve onu göreyim diyen de dışına çıkamaz ki, tüm haşmetiyle seyretsin. Bu daha esma boyutunda… Sınırsız mana yapılarına işaret edilen ve Esma-i hüsna isimleriyle isimlendirilen, her biri bir dehliz gibi olan manaları kapsamalısınız ki, tüm haşyetiyle seyredebilesiniz ki, bu mümkün değildir. En fazla kabıkavseyne ulaşılabilir. Bu büyük lütuf ki, tüm manalarda kabıkavseyne ulaşmak, ilk Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize nasip olmuştur. Manaların dışına asla çıkılamaz. Çünkü çıkayım diyenin manaların kompleksi dışında varlığı kalamaz.
- Salâtın ikamesi, İslam’ın temel şartıdır. Salât yöneliş ve yakarıştır. Salât sadece seccade ile sınırlı değildir. Beş vakit olarak kılınan namaz, salâtın bedene yansıyan şemasıdır. Sonrası ise, bu şemayı tüm hayata aktarmaktır. Salât, ihsan ile Allah’a yöneliştir. Mümin ve kâfiri birbirinden ayıran temel ayıraçtır.
- Senle senden yarattı yaradan. Kendini çıkar aradan. Hicret et buralardan. Rabbe verdiğin sözde dur ey adam. Sahip ve malik dilediğini yapıyor. Aklı kıt da niye böyle diye isyan ediyor. Tüm mesele Kur’andan uzak yaşamak. Kur’an ki insandan okunan.
- En büyük sadaka, bir insanı hayata hazırlamayıp ayağı üzerinde durmayı öğretmektir.
- Seyir eden seyir ettiğinin farkında olamaz. Eden işin başındadır.
- Sevgi ve muhabbet ile deriz ya… Zaten fıtrat gereği muhabbet ileyiz. Muhabbetten uzaklaşan fıtrata ters düşmüştür.
- Daha bir selama dahi sahip çıkıp, sinende tohum olarak ekip, özünde ışık yapamıyor ve selamın verdiği huzur ile gönlünü aydınlatamıyorsan, daha yol çok vardır demektir.
- Ezeli sırlara talip olmak mı? Gönlünde zerre kadar afakındakilere doğru merakı olan, o sırlara müttali olamaz. Orası merakı terk edenlerin sahasıdır. Ya merakı olanın erdiği ve gördüğü ne? İşte o, musavvirane bir görüştür ki, oracıkta oynamaktadır.
- Siyasi takılma bize yakışmaz. Bize ilim yakışır. Bırak siyaseti siyasiler yapsın. Biz kültürümüzü İslam’a değil, İslam ile kültürümüzü yoğurmuşuz. İslam bizim harcımız olmuş. Rengârenk olan dünyamızı İslam ile tek ve ayrılmaz yapmışız.
- Dilimizden ve elimizden dökülen, sadece yaşamımız ve hissettiğimiz olsun. Seven hisseder.
- Sana söylenen yaldızlı sözlere sakın aldırış etme. O sözler senin sözün değildir.
- Oyuncunun tek başına yaptığı antrenman, oyuna hazırlık içindir. Sakın aldanma…
- Bir okunsa Sünnetullah. Teslim olunur dağlar ve taşlar gibi. Olunur yağmur gibi. Yazılarda edebiyat tükenir. Mısralarda nazım direnemez duruma gelir. Failatün failat aruz kalıpları dar kalır. Kitaplar mırıldanamaz olur. Başlar secdede coşar. Ve miraç hâsıl olur.
- Bir söze bakarım söz mü? Birde söyleyene bakarım açık kapı mı? Allah’a açılmayan her kapı kapalıdır. Her insan Rabbul âlemine açılabilen bir kapıdır. Eğer ki bir kapı; kendisini müstağni görüp kendisini kapalı tutar ise, o odada şeytaniyete köle olan nefis, hapis oturur. Habis habis sırıtır.