-P-R-
- Pırlanta gibi parıldayan pırlanta olsun. Hakkın dergâhında bahçıvan olsun. Pırlantayı kıskanan akıllı olsun. Uyanıp kendine gelsin.
- Şahısların bedensel yapılarıyla ilgilenecek vaktim yoktur. Hele kalkıp oturmasıyla hiç muhatap olmam. Bunlar dünya yaşamıyla oluşur ve ölür. Ama fikri ve bakış açıları, hakka açılan birer penceredir. Her ferd, Hakka açılan ayrı bir kapıdır. Yermek yerine oradan hakkı temaşa etmek ise, en büyük zevktir.
- Tüm Birimler Hacivat ve Karagöz karekterleri gibi perdeye yansıyan objelerdir. İnsan bir farkla, perdeden kendisini tutan ele uzanıp, perdedeki yansımalarını değiştirme kuvvesine haizdir. İşte sorumluluk da tam bu noktada başlar…
- Postacı postasından habersizdir. Allah Resulü ise aldığı vahiyle hemhal olmuştur.
- Peygamberimizin ceddi niye Mekke’ye yerleşti? Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz fıtrat dili ile konuşuyordu. Onun neslinin dayandığı silsile ise, Hz. Adnan’a kadar kesindir. Hz. Adnan’dan sonraki silsile ve nesli ise Hz. İbrahim’e dayandığı kesindir. Ama aradaki silsile zinciri belli değildir. Hz. İbrahim’den önceki cedlerinin yaşadığı silsile de bilinmiyor. Hz. İbrahim’e kadar ki nesli, Kur’anın dili olan Arapça dilini oturtmak için Mekke’de yaşayıp A”rab”ça diliyle bütünleşti. Hz. İbrahim’den önceki nesiller konusunda tarihçilerin kesin bir dayanağı yoktur. Mana ehlinin bu konularda ilettikleri bilgiler ise, doğru olması söz konusu ise de, tarihi bir dayanak olmadığı için, mana ehli arasında zevk hali olarak olayın seyrine daldırır. Ama bir gerçek vardır ki, Hz. Âdem ile Hz. Havva cennetten atıldıktan sonra Mekke’de buluştuklarından, Mekke toprağı fıtrat dilinin zuhur etmesi için en uygun mekândı. Hz. Âdem den sonra fıtrat dili unutulmuştu. Fıtrat dili tekrar canlanmalıydı. Çünkü Kur’an fıtrat diliyle gelmeliydi. Onun için de Hz. İbrahim as eşi Hz. Hacer ile oğlu Hz. İsmail’i getirip Mekke’ye yerleştirdi. Yıllar geçecekti ki oradan fesih A”rab”ça tam olarak lisanlarda otursun. Hatta ki bu fıtrat dili olan a”rab”ça artık yetiştiğinde, o zamanki şairler şiirler ve methiyeler dizmeye başladılar. Öyle oldu ki, edebiyatçılar türedi ve bir birileriyle yarışır oldular. Zaten dikkat edilirse, Hz. Hacer annemiz Mekke’ye yerleşince su bile yoktu ve kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdi. Daha sonra oraya gelip yerleşenler, göçebe iken oraya yerleşen ahali idi. İşte fesih Arapça tam oturduğunda, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz yepyeni anlatımla dini İslam’ı mubini tebliğe başladı. İşte tüm olay, Rab’çayı en orijinal şekilde insanlığa iletmekti. İşte kıvama gelen toplum rabbin hitabıyla buluştu. İşte esas maksat olan buluşma gerçekleşti. Ama efendimizin silsilesi Hz. İbrahim den önce nerde ve nasıldı? Olayı meçhul olup sonrası ise Mekke’ye yerleşmişlerdir. Onlar bir ümmeti ve geçtiler amelleriyle. Bize kalan ise kendi çalışma ve amelimiz.
- Bir kaç hususa binaen Peygamberimizi rüyada görmek nasip olur. Bunlar… -Kalp muhabbet ile Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz ile rabıtada ise görür. -Kalp hak yolunda yürürken bozgun bir yola girerse, kendisinden küsmüş olarak görür. -Bazen de Allahın lütfüyle hiçbir sebep yokken görür. Rüyada Hz.Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz göründüğünde, kesinlikle odur. Uyandığında ise, önü kıblede olur. Yıllar geçse de, rüyadaki ruh hali hiç kaybolmaz.
- Ölünce aç kalmamak için bol bol vitamini yüksek gıdalarla gıdalaşmalıyız. Çünkü et kemik beden öldükten sonra, artık bir vitamin alamayız.
- Evren sonsuz olup her şey ondan var olur ve evren ise sınırlanamaz denilirse, bu da panteizm olur.
- Peygamberler insanları irşad ederken asla hevalarından konuşmazlar. Her yönlendirmeleri vahiyledir. Vahiy kesin ve net olduğu için inkârı kişiyi kâfir eder. Ama ilhama evhamlar karışabileceği için, inkârı kâfir etmez. Peygamberler dışında hiç bir insan Allah’tan vahiy alamaz. Ama kalbe ilham akıntısı her insanda mevcuttur.
- Peygamberimizin sav fikir dünyası sünneti seniyyedir. Kesinlikle isabetlidir. Çünkü onun fikirleri Allah’ın kontrolü ileydi. Asla ve asla hevesinden konuşmadı. Onun fikirleri yani tefekkür âlemi, Kur’an ın uygulanmış şekli olan insanlığın ideal yaşam şehriydi.
- Peygamberimiz sav bir konu hakkında fikir beyan etmişse, o konuda olay bitmiştir.
- Meteoroloji uyarır halk önlem alır. Peygamber uyarır ama tın yok.
- Piyango ile zengin olmayı beklemek akıl kârı değildir.
- Hayır, hayır Allah çalışana verir. Sen eman vermeden çalıştın da mı elde etmedin. Yok, yok çalışmadın, piyangodan çıksın dedi.
- Peygamberimiz sav efendimiz; her gittiği yere ilk önce mescit yaptırdı. Demedi zaten mescidiniz beyninizdir veya kalbinizdir. Bu, olayı bilmeyen kişileri camiden uzaklaştırma çabalarıdır. İnsanları camiden uzaklaştıran ve mescitlerin yıkılmasını isteyenden daha zalim kim vardır der ayet.
- Tüm peygamberler (tümüne selam olsun) yaşamın temel taşlarıdır. Çıkarırsanız yaşamdan, tüm tarih ve şimdi ile gelecek çöpe döner.
- Her konuda bize örnek olan Peygamberimiz, varlıklara gösterdiği sevgide de örnek oldu. Örneğin silâhına, eşyasına ve hayvanına isim takar onlara sevgi dolu bir nazarla bakış ederdi. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz: “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 19, Tirmizi, Zühd, 45). Buyurarak edindiğimiz dostlara dikkat etmemizi istedi. Tüm olay onun Allah’ın sistem düzenini hakkal yakin bir bakışla okuyup bize gerekenleri sözleriyle ve fiilleriyle göstermesiydi.
- Başka pencereden… Yer yedi dalga şeklinde yayılan su ve toprağın uzanıp gitmesinden oluşur. Gökler ise her kat yer üzerine konulan bir muhafaza şeklindeki kubbelerdir. İlk kubbe ve kapladığı yer ikincisinin yanında çöle atılan yüzük gibidir. En yakın gök, yıldızlarla süslenmiştir. Bu her göğün diğer göğe nazaran durumu aynıdır. Taki yedinci kata kadar. Yedinci kat yer ve semânın durumu kürsinin yanında durumu öyledir. Kürsinin durumu da arşın yanında öyledir. Arşın üstünde ise rahmaniyet hüküm kurup, emir tümünün arasında inip çıkmaktadır. Ta bize kadar gerekli emri alıp veren bizzat Allah’tır. Yani emrin oluşması için karar verip emrini yerine getiren bizzat Allah’tır. Ulûhiyeti, rububiyeti ve melikiyeti ile tüm yarattıklarını ayakta tutan bizzat Allah’tır. Rububiyeti, melikiyeti ve ulûhiyeti ile Allah’ı tanıyan ve öylece amel eden, Allahın sistem ve düzeni ile senkronize olur. Eksiği olan ise eksiği kadar üzülür.
- Hz. Peygamberin (sav) yanında, bütün gece sabaha kadar uyuyan bir adamdan söz edilince, Peygamberimiz sav şöyle buyurur: “Öyleyse o adamın kulaklarına -veya kulağına- şeytan idrar etmiştir.” (Buhârî, Bed’ü’l-halk 11; Müslim, Müsâfirîn 205) Köpek saldırısında kendini ona teslim eden üzerine idrar eden köpek gibi, kendisini şeytana teslim edenin üzerine şeytan, idrar eder…
- Perdelenince haktan… Kavuşulanı bilirsin halktan.
- Ne kimseyi pabuç yap, ne de sen kimseye pabuç ol. Çünkü pabuç; dağ taş yürünülürken pabuç yıpranır.
- İlim de partnerini bulan kişi… Cennete adım atmıştır. Her biri ayrı diyar da olsa da…
- İnsan perdeye yansıyan objelerden öyle bir objedir ki, tümevarım olayı ile gelen ışık zerreciklerini değiştirme fırsatı kendisine verilmiştir.
- Dünya rüyanı yönet şah olasın ey insan. Gördüğü rüyayı yönetenler varmış. Tıpkı rüyaya benzeyen bu dünya hayatını yönetenler gibi.
- Önünde diz çöktüğün Allah resulu olsun. Tek cemaat camide olur, cemaatı cami dışında arayan birilerine yem olur.
- Kimin kim hakkında reddiye yazdığı pekte önemli değildir. Önemli olan senin o ilmi derununda görüp hakikatini bilfiil müşahede etmendir. Ayrıca müşahedeni şeriat-ı garrada keşfetmendir.
- İnsan yargıdan uzaklaştığı kadar, rabbine yakın olur.
- Robot değilsin baksana Enam süresi 148. Ayate; “Şirk koşanlar: “Eğer Allâh dileseydi, biz de babalarımız da şirk koşmazdık. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık” diyecekler. Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar işte böyle yalanladılar. De ki: “İndînizde bize açıklayacağınız bir ilim var mı? Siz ancak zanna tâbi oluyorsunuz. Siz ancak tahmin üzere konuşup saçmalıyorsunuz.” Bu âyet bizim robot olmadığımızın en büyük kanıtıdır.
- Rable buluşmak dileğiyle kıyamımız burak olsun. Rukuumuz refref olsun. Secdemiz miraç olsun. Tahiyyatımız rabble buluşup selamlaşmamız olması dileğiyle günlerimiz nurla dolsun.
- Resulullah sav yolu olsun yolun. Resûlullah’ın sav izi insanı kemâle ulaştırır. Başka yollar çıkmaz sokağa veya karmaşık labirente benzer. Kendisini kaptıran helak olamaya adaydır.
- Hızırımızın ve huzurumuzun şifresi ne olabilir? Varlığa yayılan rahmete ermek. Rahmetini tüm varlığa yayan Allah’a hamd olsun. Allah’ın Rahmetini sezen işte o şifreye ulaşmıştır.
- Nefsini bilen rabbini bilir. Bir birimizin varlığının aslını müşahede edebilirsek, aslında vahdette kesreti yaşadığımıza bizzat şahit olacağız. Onun için denmiştir ki, nefsini bilen Rabbani bilir. Rabb aynı rab olduğu için aynı özde buluşuruz. Bundan gafil olan ise karanlıkta kalır.
- Gözün sadece dilde olmasın. Konuşan dil her şeyi aktaramaz. Çünkü kelimeler kıt anlamlar sonsuzdur. İnsan da sonsuzluk için var olmuştur ve gözü sonsuzluktadır. Gözü kıt anlamlı kelimelere takılı kalmadan söylenen kelimeyle işaret edilmek istenen gerçek sezilmelidir. İşte buna kelimenin ruhu denir. Kelimenin ruhuna odaklanıldığında, çoğu gerçeği Allah kalbe akıtır. Karşımızdaki kişinin konuştuğu manaya yoğunlaşırsak, çoğu gerçeğin gönülden gönle aktığına bizzat şahit olacağız.
- Dikkat ediniz ki sarık ve aba giyildiğinde Resulullah sav efendimiz hafızada canlanır. Bu da, sevap denilen ve aslında Resulellah sav Efendimizin ruhuyla senkronize edip bir feyiz akıntısına sebep olur. Yani olay giyside değil, kişinin Resulellah sav Efendimize ruhunu yönlendirdiği nispette feyiz alır. Ama sarık cübbe giyilir de Resulullah sav Efendimiz hiç hafıza da tutulmaz ve aklına dahi gelmez ise, hem aksine insanlar bana saygı göstersinler diye giyinirse ve sırf öyle giyindiği için bir sevap kazanmış olmaz. Aksine giyerek kibre büründüğü için günah kazanır. Bazı Allah kulları vardır ki, her hal ve durumda Resulellah sav Efendimiz ile yaşarlar, hem tüm örf ve adetleri geride bırakarak… Esas olan işte bu… Ne mutlu o kullara…
- Ya resulum sav; âlemler sana hasret. Ey nur-i Muhammedinin aynası, âlemler sende seyrretti kendini. Ey nur-i muhammedinin mazharı, mevlidinle bize ulaştı, Allah kelamı. Okuyan fena buldu, oldu hakkın eri.
- Ya rabbi işte şimdi şöyle oldum… Resulullah yoludur benim yolum… Bu yolda ben yok oldum… ELİF gibi dimdik ALLAH kuvvetiyle doldum… DAL eğildim, emrine itaatkâr olduğumu dillendirdim… MİM gibi bözüldüm MUTLAK VAR’ın O olduğunu hissettim… Ya rabbi işte şimdi şöyle oldum…
- Yüzler sana döndü ya resulellah sav. Hz. Muhammed Mustafa’nın sav gözü sana dönük. O yanısıra kalpteki tüm sevgiler sönük. Gönül onsuz hep bitik. Yaşam onsuz kritik. Nefs onsuz yenik. Ruh onsuz delik. Sır onsuz silik. Hafi onsuz ahvasız. Sen onsuz öksüz. İşte onu bil ve onunla ol ey haşyete gönlü dayanmayıp hasta yatağa düşen kul…
- Tut elimden ya resulellah… İnce uzun bir yoldayım, hem yürüyüşüm zan iledir. İnan kardeş çok zavallı ve biçareyim hak dergâhında. Hastalığım küçük bir virüs iledir ki vehmin mikroskobu büyük büyük ve kocaman gösterir. Virusa kapılıp hakka bilfiil dönmekten acziyyette kalıyorum. Zorluk bana dokundu, ışıltı yap ya resulellah… Yardımına muhtacım ya habibellah… Tut elimden ya nebiyellah…
- Robotluktan kurtul… Her hayvan yaşar programını bir robot gibi. İnsan bedenindeki RAİNA da yaşayanlar da hayvandır robot gibi. Robotluktan kurtulmak isteyen UNZURNA platformunda çalışmalı karınca gibi.
- Evet, doğru her şey peygamberler sav tarafından izah edilmiştir. Ama esas olan bu izahı senin yaşamında yaşam edinmem. İşte onun için de canlı bir kitaba ihtiyacın var. Canlı kitaptan oku kendini. Resmet kalbini. Öylece kendini seyret ve seyrinde rahmete er.
- Bireysel ruh ile bu et kemik beden arasında hüvviyet olarak fark yoktur. Ama beden veya bedenin devamı olan ruh beden ile bunların özleri olan ruh yani mana arasında epey fark vardır. Ruhun özü olan mana, bilince tenezzül eden ruhdur. Bilinç şimdi bu somut et kemik bedende karar kılmıştır. Bu bedenin ölümünde ise, gene bu beden tarafından oluşturulan ve durumuna göre somut olacak olan ikinci beden olan ruh, hiç kesintiye uğramadan yaşamına devam edecektir. Tenezzül eden ruh bambaşkadır ve şimdi bu bedene bakış açısı kazandırdığı gibi, ölümle birlikte ikinci bedenimize de aynı fonksiyonları onun ortamına göre kazandıracaktır.
- İnsanın ruhi varlığının derunu, ses dalgaları titreşime sahip dalgalardan oluşan bir titreşime sahiptir. Yapılan zikirler ve tüm müspet eylemler bu titreşimin şiddetini arttırır. Yapılan menfi eylemler de bu titreşimin şiddetini zayıflatır.
- Mute savaşını ne de çabuk unuttuk. 100.000 Bizanslıyı 3.000 rahmaniyyete eren kişi helak etti. Ve gerisin geriye kaçtılar. Bir kişiye 33 kişi yeterdi. Rahman galiptir şeytan mağlup. Bu bireysel manada da aynıdır. Rahmana gönül açana, Rahman iki cihanı ona musahhar eder.
- Ruhlar (mana) bir birini Özler durur. Aynı Çeşme’den içenler cennette birleşirler. Cenneti çok uzaklarda düşünme. Hemen yanımızda.
- Yazılan her satır düşünce, ilmin ciddiyetini ortaya koyar. İlim sadece Resulullah’tan sav yansıyandır. Gerisi bilimdir.
- Bazısı rabıtadan anladığı bir şey yok. Varsa yoksa şirk der. Dikkat edin ki onlar, Allah’tan bir şey anlamamışlardır. Hemde bir iman ehline müşrik diyerek imanlarını kaybetmişlerdir. Rabıta, kalbi Allah’a rabt etmektir. Kul ise, Allahı hatırlatıyorsa, o hatırlama ile rabbine daha kolay yol alırsın.
- Ben şimdi Resulullah’ı sav düşünürsem, şirk mi koşmuş oldum? Saçma… Allah dostlarının hallerini düşünmek ne zamandan beri şirk olmuştur. Kişi sevdiğiyle beraberdir der Resulullah. Daha ne desin.
- Resulullah sav der ki; LA İLAHE İLLALLAH diyen cennete girer. Acaba gerçekten dedik mi? Dediysek ölümden korkumuz neden?
- Oltayı suya atıp büyük balık tutan kişi farkında olmadan bol rızık ile karşı karşıyadır. Oltasına sahip çıkmazsa elinden kayıverir.
- Resulullah sav ley hattının tesbiti için deveyi kullanmıştır. Biz de kediyi kullanarak yaklaşa biliriz. Ley hattının tesbiti için Resulullah sav in kullandığı deve, şu manaya gelmesin ki, “Resulullahın sav ley hatlarının nerden geçtiğini bilmiyordu” diye… O sav, Cebrail’in üç defa sıkmasıyla tüm ilimleri cami olmuştu. Belki O sav, bize deveyi kullanarak ley hatlarının nasıl tesbit edilmesi gerektiğini öğretmiştir. Bizde sosyal adalet zannetmişiz. Unutmayın ki zannın bir kısmı günahtır.
- Ey iman edenler, (Rasûlullah’a) “raina” değil (bizi gözet, bize dikkat et anlamında. Yahudiler raina kelimesini aksan ve vurgulama ile “ahmak” anlamına gelecek şekilde kullanıp hakaret ettikleri için bu uyarı yapılmıştı) “unzurna” deyin ve dinleyin. Kâfirler (hakikati inkâr edenler) için feci bir azap vardır. Bakara:104 Bu ayete bakarmısınız… Resul dahi çoban değilken bize ne çobanlıktan. Biz de kapasitemiz kadar nazır olalım ve Resulullahı sav örnek alalım.
- Duyduklarımızla konuşursak dedikodu yapmış oluruz. Üretici olursak RAHİM tecellisine şahit oluruz.
- Ruhumuz beden kafesimizde esir duruyor. Daha çok şeye ulaşmak hevesi bizi geri bırakıyor. Hâlbuki çok kolaydı. Her şeyi terk edecektik ve Allah ile buluşacaktık.
- RUBUBİYETTE ŞİRK’E BİR ÖRNEK… Rızkını Allah’tan bilmeyen şirktedir. Allah yanısıra REZZAK mı? Allah her günahı affeder ama şirki affetmez. Çünkü şirk, büyük bir iftiradır. Nefse en büyük zulümdür.
- Âlemlerden maksat sendin ya resulullah. Tüm âlemlerden geçip tam miraç sana nasip oldu ya resulullah. Ayağının altından sıçrayan toz bize de bulaşsa, ne olur ya resulullah? Tebessüm edip ve selamı aldığında, gözümüz sende kaldı ya resulullah. Hangi günaha kayarsak kayalım, veçhin önümüze geçer tekrar sana döneriz ya resulullah. Salât ve selam üzerine olsun ya resulullah. Sav…
- Ya rabb, Nurundan bir hüzme saçıldı. Yer, Sema, melek, cin ve ins kendine geldi. Bİ-hüzmeyi kapatırsan… Varlıktan kalmaz hiç bir nam.
- Resulullah’ın (sav) rahmeti yağmur gibi herkese yağardı. Resulullah (sav) nurunu hissetiğimizde, hep beraber tüm ümmet olarak tefrikalara son verip bir duvarın tuğlaları gibi birbirimizi tamamlarız. Kavgalardan uzak durarak Allah halifesi olma yolunda büyük adımı atmış oluruz.
- Resulullah’a (sav) dil uzatan engel yer. Dar olur ona gök ve yer. Kaybeder, Kur’an da bulamaz yer. “Şeytan pisliği” otunu ağzıyla yer.
- Resûlullah’a sav bir sürü günah sıralanıyor ve müslüman bunları işleyebilir mi denilir. Resulullah sav, işleyebilir der. Peki, iman ehli yalan söyler mi dendiğinde, rengi gider ve oturduğu yerden ayağa kalkar ve der ki; Müslüman asla yalan söylemez. Buna göre acaba yaşayan kaç müslüman var? Mercek ile ara bakalım canı canana adanan kaç can var…
- Rububiyet mertebeni yükselt ki, şefaat alanın genişlesin… En büyük şefaat dünyada olur. O da Rabbin izniyle olur.
- Rububiyet mertebenizi asla bilemeyiz. Çünkü yaşamımızı en harika yaşam sanırız ve öylece lendi halimizi en üstün pozisyon addederiz. Halimizi ancak, bir üst mertebeye eren bilir ki, onu pek dinlemeyiz. Çünkü kendimizi yerli yerinde görürüz.
- Açtım gönlümü sana ey rahmeti rahman. Heybetimle döndüm sana ey derde derman. Sığındım nuruna HU’da buldum ey bendeki can. Hayatım hay oldu senle ey rabbi müstean.
- Rahman rahmetiyle güneşi tekrar tekrar salar üstümüze. Bulutlar renklenir kuşlar cıvıldaşır hürmetimize. Rahim yaratışa devam edip dünyayı verir hizmetimize. Bizde ona dönelim kalmayalım kendi kendimize.
- Melek melekenin resimlenmiş halidir. Her şeyden zuhur eder. Hayvandan cinden ve insandan… İnsan ve cinden melekleşen melekeler ya kişiye huri ve gılman şeklinde ebede kadar zevk verecek resimler olacaklardır. Veya aşağılayıcı zebaniler şeklini alacaklar ve ebede kadar azap verecek bir resme bürüneceklerdir. Tercih bizim. Besmele elimize verilmiş en büyük hazine. Rahman’dan rızık alıp Rahim ile geleceğimizi inşa etmek elimizde.
- Resulullah Hz Muhammed’in sav ruhaniyeti öyle güçlüydü ki, yanında 5-10 dakika oturup iman eden en sert gönül bile çözüldü ve sahabe olurdu. Yıldızlardan bir yıldız olurdu. Vahşi ra gibi. İkrime ra gibi. Olayı daha nasıl izah edelim.
- Çobanlık ile gözetmenliği birbirine öyle karıştırmışız ki, bazı kişiler Resulullah sav Efendimize dahi ümmetin çobanı demiştir.
- Rab’ça konuşmak en değerlisi… Duygu ve düşünceler dil ile aktarılır. Hiçbir dil diğerinden üstün değildir. Çünkü hepimiz Âdem ve Havva’dan geldik. Aynı et ve kandan türedik. Ben Türkçe de konuşurum, Kürtçe de konuşurum, Arapça da konuşurum. Bilsem diğer dillerde de konuşurum. Gerçi google çeviri çeviriyor artık. Bunlar dünyevi iletişim sedaları… Ama… Google bir A”rab”ça yı çeviremedi gitti. Gerçi a”rab”ça konuşmak o kadar zor olmasa gerek. Ama nefis bir müsaade etse… Unutmayalım ki; Üstünlük takvadadır.
- Ömrünü Allah’ı tanıtmaya adayanın umudu, sensin ya Resûlullah sav. Seni tanıtan, sana muhtaç ya Resûlullah sav. İlimle ömür geçiren, yüzü sana dönük ya Resûlullah sav. İlimle hemhal olan olanın umudu, sensin ya Resûlullah sav. Ben ki biçare, ne diyeyim ya Resûlullah sav. N’olur bize de şefaat et ya Resûlullah sav.
- Resulullah sav ümmetin öğretmenidir. Öğretmen, öğrenciye gözcüdür. İslam insanı güdülmekten kurtarmak için gerekli yolu gösteriyor. Hatta Resulullah sav dahi kimseyi güdemez. Çünkü insan hem akıl hem de zekâyla donanmıştır. Kendisini kaptıran kişi kaptırdığı kişiye tabidir. Eğer ki kaptırdığı kişi hak yoldaysa o da kendindeki imandan dolayı onunla bühl cennetine ulaşır. Eğer kendini kaptırdığı bozuk yoldaysa, onla birlikte bühl cehennemine gider. Çok korkunç. Aslında iki halde korkunç… Zira artık sonsuza kadar öylece yaşam devam edecek. Lakin cennetteki azaptan halas olmuş olacak. Aklımızı zekâyla buluşturmadan, ya sadece zekâyla veya sadece akılla hareket edersek, herhangi bir akıma kendimizi kaptırırız. Eğer ki aklımızı zekâyla birleştirip anımızı geleceğe göre inşa edersek. Bühl olmaktan kurtulmaya adım atarız.
- Karşındaki insana Allah razıdır deyip onu kandırmak yerine, dua edip Allah razı olsun demek en yerinde söylenen kısa öz duadır. Eğer Allah kulunun her amelinden razı olsaydı, insan için dünya ortamının oluşması kadar saçma bir uygulama olmazdı. Eğer Allah kulunun her amelinden razı olsaydı, o zaman peygamberlerin tebliğ yapmasına gerek kalmayacaktı. Allah razıdır deyip her amel için bu kavramı kullanmak, büyük hatadır. Allah kulundaki olumsuz amelinden razı değildir. Allah razı olsun dediğimizde, maksat kişinin nefis mertebelerinin beşincisi olan raziyeye ulaşması duasıdır.
- Muhabbet ile özlemin artar. Aşkla yanışın artar. Özlem ve yanış başka başka hasletlerdir. Özlem ruhun nefes alıp vermesidir. Rububiyet dairemiz genişledikçe Allaha yaklaşırız. Allaha yaklaştıkça özlemimiz artar.
- Ruh halin hazır olacak ki istediğin Hızır seni bulsun. Yoksa niye buluşamadım diye üzülürsün. Onun için önce ruh halini hazır et. Sonra da halinle Hamd et. Halinle hamd ettiğinde şükrü ifa etmiş ve hızırınla buluşmuş olursun.
- Ya Rabbi, Kitabında, kapımıza gelen saili (dileyeni) kovmamamızı, yüz çevirmememizi bildirdin. İşte biz de sail (dileyen) olarak huzurundayız. Senden rahmet istiyoruz. Bizi boş çevirme!
- Tüm istekleri terk eden rabbine rücu eder. Rabbine rücu eden huşu içerinde edeple huzura varır. Huzura varınca ise, tüm hasretler biter ve sadece seyir kalır. İsteği olan daha mana yoluna girmemiştir. Kardeşim bu yol isteksizlik yoludur. Bil ki istek bencillikten doğar.
- Ruhun bedenin esaretinden sıyrıldıkça, hafiflersin de hafiflersin. Bunun verdiği ferahlık ile âlemleri seyredersin.
- Rabbim… Tertemiz mekânda, yegâne fermanında, can buldum nazarında, yer aldım niyazında. Kâbe’nin niyazı ile seni buldum, senle sende hayat buldum. Bu hayat ile kavruldum, öylece kendimden kendime yol buldum.
- Rabbim… Cemalinde yayılsın ruhum… İçinde kaybolsun şuurum, nurunla aydınlansın nurum. İşte Rabbim… Cemalinden nasiplenmek istedim. Celaline sığınıp korunmak istedim. Çok mu şey istedim?
- Rabbim… Cemalinde yayılsın ruhum… İçinde kaybolsun şuurum, nurunla aydınlansın nurum. İşte Rabbim… Cemalinden nasiplenmek istedim. Celaline sığınıp korunmak istedim. Çok mu şey istedim?
- Rabbim… Kalbim vechullahın tek vechinde, “yok”lukta “hep”liği görmek istedi. Aç basiretimi işte, ruhum senle olmak istedi.
- Ya Rab… Sen ne büyüksün. Kimsenin hakkını kimseye yedirmezsin… Mahkeme-i kübrayı önümüze koyup hak hukuku eşitlersin.
- Rahmetullah ancak rahmet edende zuhur eder. Selamullah insanlığa selamet olanda sudur eder. Gayrısı laf cambazlığı eder…
- Rahmet dokunuşu ile kişi iki cihanda süslenir. Çünkü merhamet etmeyene merhamet edilmez.
- Ruh ulvi olup nefsi yanında görmek ister. İşte ameller bunun içindir. Nefs ruhun yanında kendini hissedince ise, müstağni addeder. Bunun sonucu ameli terk edersen, bu hissedişin dünyada zevk verse de, ahrette seni mahrum eder. Onun için asla amelden taviz verilmez. Bunalıp sıkılsan da amele sakın ara verme.
- Rabbinin verdiği rızka sena et hem sahip çık… Şükrünü eda et benliğini etme açık…
- Rahmanın sesi gönülde çınlar… Bunu duyan insan nefsini banlar.
- Nefsin sahibi sana senden yakın… Onu bul ol rabbine yakın.
- Ya Rabbi… Veçhimi döndüm veçhine… Affeyle kusurlarımı yönümü kabul et yönüne… Biçareyim hem zayıfım sadece sana kulum biline… Kulluğumu rızana ulaştır olmasın yönüm aksine.
- Rahman sana evvelinde ve ahirinde rahmettir. Rahmanın yarattığı Şeytan ise, bir lafı diğer lafını tutmaz, her vesvesesine bir süslü kılıf takar ve her evhamı senin için zahmettir. Şeytanın tuzağı nefse evhamlarla inerken, rahmanın sancağı gönlünde göndere çekilir.
- Sözün girişinde ve her doğru konuşanı direk rahmani bilme. Onun yaşamına ve lafının sonuna bak. Öylece kararını ver. Zira unutma ki şeytan; sağdan da yaklaşır. Şeytanın kişiye sağdan yanaşma yöntemi şöyledir; önce doğruyu söyler, böylece gevşeyen bilince kolaylıkla fitneyi sokar.
- Ruh uçtu mu, ilk helak olan organ beyindir be dostum. Hani adeta tanrı(!) gibi idi. Bırak artık bu ayakları be dostum. Aracın içinde şoför veya yönlendiren bir zekâ yoksa araç bilinçli olarak yürümez be kardeşim. Beyni o kadar büyüttüler ki az daha tanrı ilan edeceklerdi. Oysaki sadece bir araçtı. İşlemler beyinle değil, beyni yönlendiren ruh ile gerçekleşir.
- Rüku Allah’a teslimiyettir. O’na karşı boyun eğmektir. Secde ise yokluğunu müşahede etmektir. Hatta müşahedenin olmadığı haldir. O yüzden zekat, manevi olarak rüku hali hissedilerek verilir. Sadaka ise, manevi olarak secde hissedilerek verilir. Yoksa verdiğine benlik karışır ve tezkiye etmekten çok nefsin karanlığına gömer.
- Sünneti Resulullaha sav tabi olmayan uçsa dahi, şeytanın askeridir.
- Her ruhsal güce erene cinin veya şeytanın tesiri altına girdi dersen, insaniyete ihanet etmiş olursun. Zira insanın gücüne kıyasla cinin gücü bir hiçtir. Tüm mesele sünneti Resulullaha sav bağlılıktadır.
- “Rabbena! Cidden bizler bir münadi işittik, imana çağırıyor; Rabbinize iman edin diyordu, dinledik iman ettik, Rabbena! Mağfiretinle artık günahlarımızı bizlere bağışla, kabahatlerimizi: bizlerden kefaret buyur ve bizleri sana ermiş kullarınla beraber yanına al” Ali İmran suresi-193… Demek ki elimizde bir güç var. Davetçiye icabet irademiz vardır. Yoksa ayetler oyuncak diye mi tebliğ edildi.
- Ramazanın bereketi içinde işlenen amel de gizlidir. Gerisi laf lakırdısıdır.
- Rehber dediğimiz şey, elle tutulur ve gözle görünür olması gerekmez. Hatta biri bu dünyadan ölüp diğer âleme gitmişse bile buradaki yolcuya manen destek verebilir. Rehber ile iletişim günümüzde çok daha kolaylaşmıştır. Telefonla veya İnternetle hiç fiziki güç harcanmadan rehbere ulaşılabilir. Eskiden mektupla yapan veliler mevcuttu. Mektubat-i Rabbani rehber ile öğrencinin, mektuplarla sağlanan rehberliğe en güzel örnektir. Hatta hatta günümüzde et kemik bedenler görüşülmeden sadece iletişim araçlarıyla rehberlik işinin halledilmesi daha cazip gibidir. Elbette fiziki olarak bir arada bulunulması ve sessiz-sözsüz bir şekilde sohbet edilmesi bambaşka tad verir de ama şart değildir. O yüzden son devrin âlimleri genellikle gerekli ilmi yazıp yayarlar. Kendileri ise, perde arkasından seyre dalarlar.
- Ya rabbi sen büyüksün… Her hayvanı saf ve som yapansın… Onlar kadar saf ve som olamadın ey nefsim… Onlar kadar ana inip anda yaşayamadın ey nefsim… En iyisi sen oyuncaklarınla oyalanmaya devam et ey nefsim.
- Rahmetle yoğrulanın kalbi sevgi dolu olandır. Bakışı rahmeti rahmandandır. Dokunuşu bahri ümmandandır. Serzenişi özlemindendirç Hakikatı nuri Muhammedidendir.
- Rab çağırdıysa kutsal mekâna… Yakındır ulaşasın yüce yaratana…
- Rabbin buluşması… Gönlün birleşmesi… Hakkın nazarı… Dostun vakarı… İşte rahmeti rahmanın tecelli sebebidir.
- Eğer ki sen rububiyeti itibarıyla; her yönde veçhinden ışıldayan nurunu görüp buna şahadet edersin. Ama Allah’ı; rububiyeti itibarıyla şahadet ettiğin vecihten yansıyan nurundan münezzeh görmezsen hem ulûhiyeti itibarıyla da Allah’ı zatı olarak mutlak bir şekilde mutlak olarak, veçhinden yansıyan nurundan münezzeh bilmezsen, şirktesin. Allah şirk ehlinin hiçbir amelini kabul etmez.
- O; melikiyeti ve ulûhiyeti itibarıyla mutlak olarak senden münezzehtir. Lakin sen; Rububiyeti itibarıyla O’nun ile kaimsin… Ama O; rububiyeti itibarıyla da senle kayıtlanamaz olup a’la olarak subhandır. Sadece; sende nakşını dokuyup seni sonsuzluk ruhuyla bakışlandırmıştır.
- Ya rabbi; olmasın amacım ne cehennem korkusu, ne de cennet sevdası. Hele hele ne de dünya hülyası. Olsun amacım; sessiz ve isteksiz hakkı hak olarak halklığını hissedişin yaşantı sedası. Bu uğura yönelene, yardım et ya rab.
- Rabıta ile rabbinden kendine nüzulün sırrına erersin. Ne bulursan kendinde bulursun. Tüm yükselişini kendinde yaşarsın. Gayrı lakırdılarla geçerse vaktin; zaman israfı yaparsın.
- Rabıtasını rabbine kuran kişi, artık kullara minnet etmez.
- Birinin birine izin vererek onu toplumda elit ilan etmenin önüne geçip ruhban sınıfının oluşmasını engellemek için, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz kimseyi halife tayin etmemiştir. Hz. Ebubekir ra dahi sahabenin teklifiyle ve biat etmesiyle halifeliğe seçilmiştir. Daha sonraki halifeler dahi o şekilde seçilmişlerdir. Madde ve manayı cem eden dört büyük halifeden sonra mana ve ilim yolu yönetim dışı kalıp halk arasında yayılıp devam ederken, maddi yol sultanlığa dönüşen yönetimler şeklinde devam ede gelmiştir.
- Ey kardeşim… Tek rabıtan rabbine olsun. Kim ki başka birine rabıta yapmanı teklif ediyorsa, o seni senden etmek isteyendir.
- Rabbin sana senden yakın iken, sen bunu hayalist bir söylemle hayallendirirsen, hayalci olursun. Çünkü o; sana kudret eliyle dokunarak nakşıyla dokudu… sen hayal bir varlık değil, mutlak olarak gerçel bir varlıksın.
- Ruhtan yoksun hiçbir ilim seni kuşatamaz. Seni kuşatmayan ilim ise, seni fethedemez.
- Rububiyet itibarıyla kişiye akan akım değişken iken, uluhiyet itibarıyla değişkenlik olmayıp kişi el açıp boynunu bükmüştür.
- Reklamlarla da en çok insan ön plana çıkarılıp, güya aldığı haz seyirciye iletilir. Bunu da duygusal noktaları baskılayarak insanlara sunulup bilinçleri felç edilerek hedefine odaklanılır. Öylece sömürü başlar. Bu psikolojik tepkime her alanda kullanılır.
- Bir rotaya doğru araçla yola çıkmışsan, kaptanın kafası karışır ve rotayı başka yöne verirse, en kayın durakta ineceksin kardeşim.
- Ömrünü Allah’ı tanıtmaya adayanın umudu, sensin ya resûlullah. Seni tanıtan, sana muhtaç ya resûlullah. İlimle ömür geçiren, yüzü sana dönük ya resûlullah. İlimle hemhal olan olanın umudu, sensin ya resûlullah. Ben ki bêçare, ne diyeyim ya resûlullah. n’olur bize de şefaat et ya resûlullah.
- Yer kuyusundan çıkmak için ana halat RAHMET’tir. Yerdekilere merhamet et ki semadakiler sana rahmet etsin.
- Bir rotaya doğru araçla yola çıkmışsan, kaptanın kafası karışır ve rotayı başka yöne verirse, en kayın durakta ineceksin kardeşim.
- En büyük şefaat dünyada olur. Tabi ki o da rabbin verdiği izin kadar olur.
- Kim ki, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizden sonra, Allah’tan vahiy alan yeni bir rasul beklerse, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizden mahrum kalır.
- Bazıları der ki Allah razıdır zaten her amelinden. Hayır, Allah senin işlediğin kötü amelden razı değildir. Öyle diyenler daha Allah’ı tanımamışlardır.
- Her insan rabbul erbaba açılan ayrı bir penceredir. Pencere perdeli olmalı yoksa odanın mahremiyeti kalmaz.
- Bir insanı perde yapan ve kininden geçemeyen rabbine iltica etmemiştir.
- Her hal ve şartta rabbinden istemeye yüzün olsun. Sakın istemeye yüzüm kalmadı deme…
- Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır onlarla en güzel şekilde tartış; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir. (Nahl süresi 125) Bize düşen her şeyin hikmetini sezdiğimiz kadar söylemek veya yazmak. Herkes kendi yolunu seçmede özgürdür elbette…
- RAB’ça konuşmak en değerlisi… Duygu ve düşünceler dil ile aktarılır. Hiçbir dil diğerinden üstün değildir. Çünkü hepimiz Adem ve Havva dan geldik. Ben Türkçe de konuşurum. Kürtçe de konuşurum. Arapça da konuşurum. Bilsem diğer dillerde de konuşurum. Ne var bunda, anlamadım gitti… Tümü Allah’ın insanlardaki ayrı ayrı nakşı sonucu oluşur. Gerçi günümüzde artık; google çeviri tüm dilleri birbirine çeviriyor. Dil bilmeye de pek gerek kalmadı aslında… Ama ne yazık ki; Google çeviri bir A”RAB”ÇA’yı çeviremedi gitti. Gerçi a”RAB”ça konuşmak o kadar zor olmasa gerek. Ama nefis bir müsaade etse… Unutmayalım ki; ÜSTÜNLÜK TAKVADADIR.
- Rububiyet mertebeni yükselt ki, şefaat alanın genişlesin…
- Ona buna şuna resul diyen… Olayı bilmez katiyen… Olur, şeytanın atına binen… Onun düdüğü ile inleyen…
- Dört halifeyi bir birinden ayıran Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizi tanımamıştır.
- Bir yol olmalı… Suffe ashabı nasıl yetişti. Onları ve onların öğretmeni olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizi iyici tetkik etmeli. Nasıl oldular da 50 yılda üç kıtada ilim yayıldı.
- Rububiyet mertebesini ulûhiyet mertebesine monte etmek ve varlığa o gözle bakıp Allah’a hulul vermek en büyük perdeliliktir. Tarihte bu düşünce kılıf değiştirerek günümüze kadar ulaşmıştır. Unutmayalım ki, her ne kadar biz rububiyet alanı itibarıyla onunla hayat bulup kaim isek de, o ulûhiyet itibarıyla bizden münezzehtir. Hem rububiyet itibarıyla dahi ekber olup “sübhane rabbiyel a’la” dır.
- Yorgunum. Hissizim. Ve yalnız. Nefesi Rahman’a muhtacım. Şefaatine muhtacım ya Resulallah… HU هو إلا هو…
- Allah razıdır elbet her yarattığı oluşumdan ve yaratımdan… Peki, sen razı mısın onun sana sunduğundan? Sen razı değilsen, ondan razı olunan bir rıza hali bekleme…
- Ya rabbi yarattıklarını seyre daldım, vardım kaf dağına. Orayı son sandım, halbuki daha yeni başlamıştı yolculuk.
- İşlediğin seninle Rabbin arasında ise sorun yok. Bir yöneliş ile affedilirsin. Çünkü “sen ondan”, “o senden” sana daha yakındır. İşlediğin sen ile başkası arasında ise, başkası geçmelidir. Yoksa onun rabbisi seni bağışlamaz. Çünkü “o ona”, ondan yakındır. Rabbul erbabı bilirsen işte bunu da çözersin.
- Sadece Rabbani ol ey kardeşim… Gerisi boş takıntı ey öz nefesim… Takıntılar geri bırakır seni ciğerim… Azizim; de ki ben, sadece rabbime hasretim…
- “Allah’ın kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik vermesinden sonra hiçbir insanın kalkıp insanlara “Allah’ı bırakıp bana kul olun” demesi düşünülemez. Aksine “Öğretmekte olduğunuz kitap ve yapmakta olduğunuz incelemeler gereğince rabbin halis kulları olun!” der. (Âl-i İmrân Suresi – 79)” Ne müthiş bir ayet… Olayı bilen; insanları kendisine değil de rabbine yöneltir.
- İlmin hangi saatte ve kimden doğacağı belli mi olur? Sürekli rabtte ol ki kaçırmayasın.
- Risalet konusu çok mühimdir. Birçok sahte peygamber rasulluk kisvesi adı altında türedi. Arayışta olan birçok garibanda olayı bilmediği için kandı. Kananlar dünya ve ahiret hüsranını yaşadı. Bize de uyarmak düştü.
- Rab izin vermeden kişiye bir şey ulaşamaz. Rab derken ne deriz ki? Rububiyet alanın senin terbiye edilebilir dünyandır. Eğer kişinin terbiyesi olmasaydı, neden bunca Allah elçisi geldi. Demek oluyormuş.
- Sen erdiğin marifetini gözle gördüğün kişiden mi sandın. Hayır, esası şu; Rububiyet alanının tamirini sadece; Kur’anı bizzat yaşayarak senin yaşam platformuna, sonsuzluğuna uzanan hayat sevincini ile ülfetini sunan, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz öğretir. Kalbi terennüm ve yönelimle, onunla olabildiğince, zihninde canlandırdığın canlı hissi salâvat okumak suretiyle canlı tutarak yönel, o kopmaz olan ipe sahip çık, çık o daracık olan dünya kuyusundan, sonsuzluğun geniş sahasına… Dar olan dünya kuyusunda darlananlara da sakın ülfet besleme… İşte o zaman mutlu olursun.
- Sen rububiyet alanını güzelliklerle tamir et. Allah karşına hep güzellik çıkaracaktır.
- Kader, sana özgü olan rububiyet alanındır. Alanını nimete erenlerin alanı gibi şekillendir. Güzellikler sana akacaktır.
- Kişisel ve toplumsal istek ve arzuları birbirine karıştırmadan yola koyulmalı ve rabbin rızasına ermeliyiz.
- Peygamberlerin yani Rasûlullah ve nebiyullah (tümüne selam olsun) olan kişiler dışında kimse seçilmiş olamaz. Her insan eşittir. Üstünlük takvadadır. Onun ilmi de Allah indindedir.
- Meteorolojiye teslimiyetimiz kadar peygambere teslim olamıyoruz. Yağmur yağacak dediğinde hemen tedbir alıyoruz. Peygamberler ise, sonsuz bir yaşam var, hazırlık yapın dediği halde, oralı bile olamıyoruz.
- Rab varlığımızı şekillendiren tüm kuvvelere denir. Rububiyet, kişiliğimizi terbiye eden öz cevher bilincimizdir. Şeytantaniyet kuvvesi ise, bir meleke olarak bizim esma kombinasyonumuz da yer alır. Haris isimli meleke öncellikle şeytaniyeti besleyen ana kaynağı oluşturur. Yani şeytaniyet melekesi Haris melekesi ile beraber işlev yapar. Bu melekeler her insanda var olduğu gibi her cinde de vardır. Yani bu melekeler kişiye rububiyetten yansır. Her insan rabbine boyun eğmiştir. Önemli olan biz öz terbiyemizi nimete erenlerin kulluğun gibi terbiye etmemizdir. Tümüyle hırsına yenik düşüp şeytanlaşan kişiler bile rabbine boyun eğmiştir. Aksi olamaz. Şeytani vasfa bürünen insan veya cin dahi Rabbin düşmanı değil, rabbine boyun eğmiştir. Çünkü rabbin düşmanı olması düşünülemez. Rabbine asi oldu olayı ise, Allahın yaratmış olduğu düzen gereği rububiyet mertebesinin düzenlememesi olayıdır. Ve dolayısıyla azaba götürücü bir terbiye ile kombinasyonunu düzenledi demektir. Kişi rububiyetin olması gerektiği gibi bir hal ile davranmadığında, bu hal rabbine asi oldu şeklinde ifade edilmiştir. Nefs ise zekâ değil bizdeki benin ta kendisidir. Hatta hatta üflenen ruhun üzerine üfürüldüğü ana merkezdir. Et kemik bedende gözünü açtığı için, kendini et kemik bedenin zevkleri peşinde çırpınır. Uyanırsa et kemik bedenin zevkleri gözünde kaybolur gider. Zekâ ise Allah’ın kişiye ön bellek olarak bahşettiği hıfz merkezidir. Yaşamı için anlık kararlar alıp verir. Bilgisayarın RAM belleği gibidir.
- Eski günlerde ruh vardı… Sadakat ve nur vardı… Hakikate götüren yol vardı… Marifete götürücü irfan vardı.
- Rahmani nuru aklın sınırları ile değerlendiren pozitivistler, kendilerini tasavvufçu sanıp felsefede kayboldular.
- Ölüm ötesi devam eden ruh insanda var olduğu gibi, her bir varlıkta da vardır.
- Ey nefsim… Kolay mı sandın Rıdvan’a kavuşmayı. Yok yok amelinle Malik’i tercih ediyorsun. Onun için de semaya yükselen gibi daralıp düşüyorsun.
- İçinde ateşi yakan Malik’ten geç ve Rıdvan’a er ki gül bahçe olsun makamın…
- Benim ile rabbim arasına kimse giremez. Rabbimi bana tanıtan ve yolunu izah edeni ise, sever onlara saygıda kusur edemem. Tebliğde ise, Hz. Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellem efendimiz ile arama kimseyi koyamam. Onun dizi önünde oturup nübüvvet deryasından faydalanırım. Hz. Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellem efendimizden günümüze araya 1435 yıl girdi. Kur’anı güvendiğimiz sahabe bir araya toplayıp kitap haline getirdi. Hz. Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellem efendimizin sünnetini tabiin ve etbauttabiin bizzat sahabeden rivayetle bize ulaştırdı. İmam azam ebu hanife tabiindir. İmam Şafii etbauttabiindir. Düşünsene birinci dereceden Allah resulu ile irtibatlı o zatlar kuran ve hadisi yorumlayarak işin İlmihal ve muamelat kısmını derleyip toplamışlardır. Kilu kallara yani dedi kodulara mahal vermeden o selefi alimlerin yolunda yürüyerek ibadetlerin şekilsel yapılarını gönül rahatlığıyla uygulaya biliriz. Şayet dersen ki ben arapçayı bütün kaideleriyle öğrendim. Tüm ayet ve hadislerin iniş sebeplerini öğrendim. Uygulama alanlarını keşif ettim. Artık kendim yolumu çizebilirim ayet ve hadislerle, mübarek olsun derim. Ama a”rab”çayı öğrenmeden konuyla ilgili tüm hadislere vakıf olmadan desen ki ben yolumu kendim çizerim, hata edersin. Mesela dört mezhebi hayatından çıkar ve abdest almaya çalış. Hangi hadise göre alacan veya ayetten ne mana çıkaracan. Namaz kılmak öyle, zekatta öyle, hacda öyle, nikahta öyle, ticaret dahi öyle. Tüm ilmihal ve muamelat öyle ve itikadi ilimlerde öyle, lafla olmaz. Birkaç tasavvufi terimle bu hakikatle anlaşılması asla olamaz. Yaşam ve yaşayış önemlidir. Tabi ki Kur’anın ruhuna ermek içinde çaba lazımdır.
- Azizim sendeki çırpıntı rahmandandır… Sendeki hal deryayı ummandandır… Bahri basıtin buharındandır… Tarıktaki su gibi aradaki perdedendir… Rahmeti hudanın fermanındandır… Buharlaşan suyun bulutlaşmasındandır…
- Rüyasında uçup kaçan gerçekte hala yatağındadır.
- Dostum… Rüyayı değil kalbine ilham veren rahmani sözcüklerdir seni sana vardıran.
- Resulullah (sav) buyurdular ki:
“İki şey vardır gerekli kılıcıdır!”
Bir zat: Ey Allah’ın Rasulü! Gerekli kılan bu iki şeyden maksad nedir? diye sordu:
Resulullah (sav): “Kim Allah’a herhangi bir şeyi ortak kılmış olarak ölürse bu kimse ateşe girecektir.
Kim de Allah’a hiçbir şeyi ortak kılmadan ölürse o da cennete girecektir” cevabını verdi.
Müslim, İman 151, 93
- Tüm çabalar, kişinin rububiyet alanını yani rabbi hassını fıtrat üzere kıvamda tutmaktır. Kıvamımızı öyle bir yapmalıyız ki, bizi gören direk Allah’ı hatırlasın.
- Tüm olay Rab’de başlar ve Rab’de biter. Rabb’e doğru yükselme devam ettikçe muhabbet yükselir. Eğer ki zirve yaparsa ikinin biri olur. Tıpkı Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz ile Hz. Ebubekir essıddık gibi.
- Rab’de buluşma demek, aynı manaların yükseldiği insani şuurların birbirleriyle etkileşim halinde olmalarıdır.
- Adam bana diyor ki yazdıkların Risale i Nurdan ağır. Ya ne ağırdır ya. İnan daha hafifini yazamıyorum. Daha doğrusu yazılamıyor. Çok hafif yazılanlar da var aslında. Ama kesmiyor.
- Ey Hamdın kendisine ait olduğu rabbim. Ey yaşatarak gerekli enerjiyi veren rahmanım. Ey hayatımı devam ettiren rahimim. Ey benim Malikim ve Melikim. Beni doğru yola ilet, sana muhtacım.
- Rabbin adıyla okumak ibadete götürür. İbadet ubudiyete götürür ubudiyet vahidiyete götürür. Vahidiyyet samediyyete götürür. Samediyyet ehadiyyete götürür. Ehadiyyet Allah ismi aynasında seyre götürür. Seyr hu’ya götürür. Hepsinin ilk adımı okumaktır. İşte ilk inen ayet, rabbin adıyla oku diye başlar.
- Nebi ve resul; biz kelime-i şahadet de Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin risaletine şahitlik ederiz. Ama kabir de Münker ve Nekir bizden nebi’mizin kim olduğunu sorgulayacaklardır. Fark ne ki? Fark şu; nebi, Allah’ın yarattığı yaratış fıtratından, insani yaşam düzeni hakkındaki tüm bilgileri Cebrail vasıtasıyla Allah’tan alıp bu bilgileri kendi nefsinde uygulayan, ailesine ve çok çok yakın dost ve akrabasına da nefsinde uyguladığı yolu paylaşandır. Resul ise, kendi nefsinde yaşadığı güzellikleri bölgesine veya tüm insanlığa tebliğ ile görevlendirilen nebi’lere denir. Nebi olup bu nübüvvet bilgilerini tüm insanlığa ulaştırmakla yükümlü olan nebi’lere sahife veya kitap adı altında yeni kitap verilmiştir. Nebi olup nübüvvet bilgilerini bölgesel olarak anlatanlara ise, yeni kitaplar verilmeyip daha önceki nebi’nin kitabını orijinal haliyle çevrelerine ulaştırmışlardır. Yeni kitap verilen veya yeni kitap verilmeyip daha önceki kitabı yenileyerek insanlığa tebliğde bulunan nebi’lere resul denmiştir. Resul; irsal eden, getiren, ulaştıran, aracı gibi manalara gelir. Çok kısır bir kavram olarak kalsa da Türkçede postacı, Farsçada peygamber kavramları resul kavramına karşılık kullanılmıştır. Ama postacı veya peygamber kavramları biraz kısır kalır. Çünkü resul, nübüvvet bilgilerinden bildiği ve uygulamasını yaptığı şeyi anlatır. Yani bize ulaştırdığı ilmin ne olduğunu bilir. Ama postacı veya peygamber kavramlarının karşılığı, kapalı kutuyu sana ulaştırandır ve paketin içeriğini bilse de özümsemesine veya uygulamasına gerek yoktur. Bu manada Cebrail için bu kavramlar kullanıla bilir. Çünkü Cebrail, nebi olan resul’e getirdiği bilgileri uygulama zorunluluğu yoktur. Biz kelime-i şahadette Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin Allah’ın resulü olduğuna şahadet ederiz. Ama kabir de melekler Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin nübüvvetini yani efendimizin nefsinde uyguladığı ve bize ulaştırdığı tebliği, bizim uygulayıp uygulamadığımız sorgulanacaktır. Nübüvvet salt ilim ve ferdi uygulamadır. Risalet ise, uygulanan ilmin insanlara ulaştırılmasıdır. Bu konudaki ayetler bir bütün olarak tetkik edilirse, bu olay kolaylıkla fark edilecektir.
- Rabbin seslenişine kulak vermeyen, sonuçlarına katlanır. Allah kimseye zulmetmez. Kişi iman esasları ve ahkâmı hakkında, herhangi bir sayfada gördüğü ve haberdar olduğu halde, kıyamet günü “ya Rabbi bilmiyordum ve duymadım” deme hakkı yoktur. Çünkü ona hitap o sayfadan ulaşmıştı.
- Biz Allah’tan razı olsak… İşte o zaman Allah da bizden razı olur… Sonrası safiyet oluşur… Senli benli muhabbetleri biter… Ayna berraklaşır ve seyir başlar.
- Rabıtada gönül, önce tüm içini dolduran bir şevkle Allahu ekber deyip, sonra da Allah’ın dostları ile kalbi kenetleme yaparsa, işte o zaman kenetlendiği kalpten hiçbir olumsuz bir akıntı almaz ve korunaklı hale gelir.
- Rabbine nankörlükten bir kurtulsak… Üzerimizdeki nimetleri görerek yaşasak… Her insanın elindekinin Allah’tan geldiğini görsek… Acaba davranışlarımız nice olurdu? İnan ki kardeşim… Huşu’dan başımızı masivaya doğru kaldırmaktan utanır olurduk.
- Biri rahmeti hak etmezse, sen bin defada rahmet okusan boştur ki bunu ayet der. Eğer rahmeti hak etse kişi, tüm dünya lanet okusa gene de rahmet dalar ve lanet okuyan lanetli olur. O zaman tek yol rahmet okumak ve kimseyi lanetlememek.
- Reenkarnasyon batıl bir inançtır. İnananın çantası boş kalır. Bedenimizin ölümüne bizzat şahit olacağız. Kabirde yalnız konulan bedenimizi seyir edeceğiz. Tüm yaşantımız gözümüzün önünden geçecek. Taksiratımız Nekir olarak bir melekten şeklinde şekillenip bize gözükecek. Doğru yaşantımız ise Münker isimli melekten olarak bize sunulacak. Şekilleri amelimizin misli olarak gözükecek. Her insana şekli farklı olacak. Sorgu sonrası derin hayat başlayacak. İsrafil’in suru bizi kendimize getirecek. Sonra kıyamet saati başlayacak. Üryan-çıplak bir diriliş vuku bulacak. Rable yüz yüze kalınacak. Her şey ortada olacak. Sonra cehennem sırat cennet safhası gelecek. Cehennemde kalanın vay haline… Sırattan geçip cennete ulaşanın ise, üzerine selam verilecek. Bunlar evet bunlar ve hatta daha fazlası önümüzdedir. Tüm bu merhalelerde şu anki gibi bilincimiz apaçık yaşıyor olacaktır.
- Allah herkesten razıdır görüşü tümdengelim noktasına göredir. Ama tümevarım nazarında, mutmain-radiye-merdiye sırası esastır. Bu âyetle sabittir. Yani alttan yukarı nazariyede sen razı olacaksın ki o razı olsun. Zaten “Allah razı olsun ” deyimi de buradan kaynaklanıyor. Bu arada hâşâ Allah’a varıma tümevarım veya Allah’tan gelime tümdengelim demedik. Bu tümdengelim veya tümevarım kavramları, yaratılış noktası itibarıyladır.
- Rabbani ilimleri tahsil ederek okuyan ve okuması yüzünden de çalışmaya imkânı olmayan öğrencilere hem ilim tahsili için öğrencilere ders veren ve dolayısıyla da ömrünü rabbani ilimlere adayan öğreticilere, zekât veya fitre verilebilir. Bu ayetle sabittir. Tövbe suresi 60. Ayet. Buyurun… “Sadakalar ancak şunlar içindir: Fakirler, yoksullar, o işte çalışan görevliler, müellefe-i kulûb (kalbleri İslâm’a ısındırılacaklar), köleler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar. Allah tarafından böyle farz kılındı. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
- Ruhi bunalma, stres, gürültü, hırs, arzu, tatminsizlik, korku, sevgi, kin, nefre ve daha birçok kişisel durumun ortaya çıkışında; insan vücudunda (çinko, sezyum, bakır, demir, gümüş, altın vs.) azalıp veya çoğalmasındandır. Sonra da biz bunların tedavisi için maddi sebepler arar dururuz. Tedavisi için de; dışarıdan kimyasal ilaçlar enjekte ederiz. Günümüzdeki hastanelerin hastalarla dolu olmasının en büyük etkeni, manevi yolculuğun terk edilip maddi tatmine odaklanmasındandır. Maddi tatminle de ruh aç kalmakta ve doyum asla olmamaktadır. Oysaki biz, her bir vitamini gıdadan değil semamızdan almaktayız. Vehmin güçlenmesiyle de semamızla irtibatımız kesilir ve kendi kozamızda mahpus kalırız.
- Rızık kesinlikle birdir, asla değişmez… Saldıran aynı rızkı kapar sabreden aynı rızka ulaşır. Mü’mine ise ağır olmak, yakışır.
- Hamd, sena ve şükür; Rahman olan yaratıcı içindir. Şükür Rabbul Âlemine yapılır. Teşekkür ise kişiliye yani kişilik sahibi olan ve bileşke alanında terbiye edilen sanal benlik sahibine yapılır.
- Rahman ismi; tüm yaratımın dayandığı sekiz subuti sıfatın ve özellikle de ilim, irade ve kudret sıfatlarının kesiştiği esas merhaledir. Arşa istiva etmiştir. Rahim ismi ise; yaratım planındaki tüm mana ve sıfata taalluk eder. Tüm manaların çıkış menşeidir. Rahîm ismiyle işaret edilen mana kuvvesi; üzerine işledikleri nur şulelerini şekillere büründürdüğü ve varlığa doğru yaratımın oluşturduğu ikinci basamaktır. Musavvir ismi sonucu bir tutan nurun içeriğindeki yaratım ışıltıları olarak şekillenen ve varlık adını alan nurun içeriğindeki her bir huzme, bu kuvvenin sonucu çoğalmaya başlıyor. Cennete gidecek olan kişiler; Rahim ismiyle içsel kuvvelerini, Musavvir manası perspektifinde ve kendi çapında sınırsız açığa çıkaracağı için, orada istediği ortamı kendi keyfine göre “ol deyip” kendisine olduracaktır. Dünyada dahi bu ismin tecellisi olarak tüm varlıklar da çoğalma devam etmektedir. Allaha iman etmeyip tüm işlevin kaynağı olarak kendisini görenler, et kemik bedenin ölümüyle tüm gücünü kaybedecektir. Çünkü Rahim isminin nakşı, kendi bileşkesindeki nakıştan sökülüp alınacaktır. Rahman ismi gereği varlığını devam edecek, ama Rahim isminin tecellisi kendisini terk ettiği için, yaratım alanından mahrum kalacaktır.
- Rahman ve Rahim isimleri bizi hayata bağlayan iki şifredir. Dolayısıyla Besmele dahi bu şifreler ile başlar. Rahman esması sadece soyut bir isim değildir. Bu ismin konulması için her bir mananın olması gerekir. İşte Rahman ismi; tüm varlığı kuşatan ve varlığını hayat, ilim ve irade olmak üzere sekiz subuti sıfattan alan her bir manayı dillendirmektir.
- Rab bir anlaşılsa muamma bir konu kalmaz. Ama nerdeee? Rabb dendiğinde gözler göklere döner döner döner ve boş döner.
- Salât ve selam üzerinize olsun ya Resulallah. Ruhaniyetiniz ulaştı imdada ya Resulallah. Yolun yolumuz ya Resulallah. Siz selam şehrisiniz ya Resulallah. Essalat vesselam aleyke ya Resulallah.
- Yorgunum… Hissizim… Ve yalnız… Nefesi Rahman’a muhtacım…. Şefaatine muhtacım ya Resulallah… HU هو إلا هو illa hu…
- Rükû Allah’a teslimiyettir. O’na karşı boyun eğmektir. Secde ise yoklunu müşahede etmektir. Hatta müşahedenin olmadığı haldir. O yüzden zekât, rükûdayken verilir. Sadaka ise secdedeyken verilir. Yoksa verdiğine benlik karışır ve tezkiye etmekten çok nefsin karanlığına gömer.
- Bu hadisi şerif tüm tasavvuf ilminin temelini teşkil eder… [Ebu Rezin el-Ukeyli (ra) Ey Allah’ın Resulü, dedim, “mahlûkatını yaratmazdan önce Rabbimiz nerede idi?” Bana şu cevabı verdi: “el-A’ma’da idi. Ne altında hava, ne de üstünde hava vardı. Arşını su üzerinde yarattı.” 1673 nolu hadis Kutub i sitte] Dikkat ettiniz mi? “a’ma”da olan Allah değil rabbimiz…
- Rahim üretim yeri anlamına da gelir. Besmelenin başındaki B harfi işaretine binaen insan da, Allah namına üretim yapar. Tabi ki Rahman’dan rızık alarak…
- Rabbe doğru nazar eden, insanlığa uzattığı elde nefsanî tatmin olamaz. Olay mali olduğu gibi ilmi de aynıdır. Kişi, kendisi nimete ererse sonsuz mutlu olur. Yoksa geçici mutluluk oluşur sonra kaybolur.
- Rabbinin adıyla “oku”maya başlayan; “aslında ilah yokmuş! İlah diye bildiğim de “Allah’ın”mış ve yegâne ilah sadece Allah’mış” diye mırıldandı… Seyreden ise, tebessümle ona bakındı.
- Resulallah ‘a sav bir sürü günah sıralanıyor ve Müslüman bunları işleyebilir mi denilir. Resulallah sav işleyebilir der. Peki, iman ehli yalan söyler mi dendiğinde, rengi gider ve oturduğu yerden ayağa kalkar ve der ki; Müslüman asla yalan söylemez. Buna göre acaba kaç Müslüman var
- İslam kardeşliği esas kardeşliktir. Bu kardeşlikte de aynen ablilik ve kardeşlik esasları geçerlidir. O yüzden Resulullah sav der ki “büyüğüne saygı göstermeyen ve küçüğüne sevgi göstermeyen bizden değildir.” Ramazan hürmetine kaybolan kardeşliği tüm cihetlerime yeniden canlandıralım.
- Ya rabb, nurundan bir huzme saçıldı. Yer, sema, melek, cin ve ins kendine geldi. Bi-huzmeyi kapatırsan… Varlıktan kalmaz bir nam.
- Âlemlerden maksat sendin ya Resulullah. Tüm âlemlerden geçip tam miraç sana nasip oldu ya Resulullah. Ayağının altından sıçrayan toz bize de bulaşsa, ne olur ya Resulullah? O gün tebessüm edip ve selamı aldığında, göz sende kaldı ya Resulullah. Hangi günaha kayarsak kayalım, veçhin önümüze geçer tekrar sana döneriz ya Resulullah. Salât ve selam üzerine olsun ya Resulullah.
- Ruhumuz beden kafesimizde esir duruyor. Daha çok şeye ulaşmak hevesi bizi geri bırakıyor. Hâlbuki çok kolaydı. Her şeyi kalbin sahipliliği ile terk edecektik ve Allah ile buluşacaktık.