-N-
- Nuri ilahi ile var oldun mutlu ol. Mutlu olmak sana da lutüf edildi. Nuru ilahi gönlünde yer edindi. Hakkın nazarı o Nûra deydi. Senin gözyaşın ondan indi.
- Sen ey insan işte sen son nazargâhsın. Nazargâh tan gelen haykırış son noktadır. Hatırlandığında kalbi titreten dost da oradandır. Sana ebediyete kadar dost olanda onlardır. Bunları dost bil, çünkü onların yüzü sanadır.
- Rabbin nazını sever, ona naz içinde ol. Küçücük bir bebeğin annesine olan naz gibidir, Kulun Rabbine olan nazı. Barışması niyazıdır. Bebek annesine mecbur olduğu halde annesine naz yapıp süt tutmaz bazen. Bunu Anneler çok iyi bilir. Bebeğin nazını da çeker. Bebek süt tutunca ise bebeğin niyazıdır. Mecburdur yemeğe bebek. Yoksa aç kalır. Ama gene de naz eder. İşte budur naz makamı.
- Allah için yol arayan beri gelsin. Nefisle mücadele edip zikretsin. En büyük cihat budur bilinsin. Nefsini arındıran zaten hükmeden bilinç sahibi bir birey oluverir.
- En büyük cihat nefis iledir. Diğeri hile iledir. Hilecinin hilesine aldanıp hile ile varılan küçük cihadı esas bilip büyük cihattan geri kalmayasın.
- 23 yıl geçen Nübüvvet ve Risalet Devirlerin de aklımıza takılan hayat-ı nebi sadece savaşlar ve barışlarıdır. Ya Allah aşkına efendimizin yaşadığı ömrü hep savaşla mı geçti? Ne de az düşünürüz. O’nun tüm savaşları savunma amaçlıydı. Toplam iki ay gibi sürmüştür. Ya kalan 22 yıl 10 ay ne yapmıştır? Ne de az düşünürüz.
- Tertemiz olan nübüvvet ilminin saf ve temiz suyunu bulandırmak çok büyük vebaldır. Saf, temiz ve som olan nübüvvet ilminin semeresiyle Allah yoluna dönülmedikçe, dünyadaki kavgamız bitmeyecektir.
- Aynasın muhatabına! Birbirimizle herhangi bir anımızda konuşmamız, aslında karşımızdaki kişinin sorularını yanıtlamaya dönüktür. Dolayısıyla her konuşma sitilin karşıdakinin senden açığa çıkmasını istediği şeydir. Nas süresinin son üç ayeti buna delildir…
- Aslımız bir tutam nurdan gelir. İnsan aslında dünyevi bir mahlûk değildir. Aksine insan, varlığını Allahın mutlak nurundan yarattığı bir tutam nurundan alır. Öz cevherimiz nurdur nur.
- Nakaratlar bile ayrı anlamlarda olur. Her insan ayrı bir şarkı dizesi gibidir ve ancak kendisi kendisini hakkıyla çalar. Hiçbir bir dize diğer dizeyin melodisiyle çalınmaz. Benzeyen nakaratlar olsa da, her nakarat bir önceki kıtayla uyum halindedir. Yani nakaratlar bile ayrı ayrı vecihleri serdeder.
- Kendi nefsini tanıyan geçti gitti. Tanımayan ise dedikoduyla bedenini eksiltti.
- Tebliğ edildi bize nuri Muhammedi. Şen oldu bilincimiz olduk abdulhadi. Ay gibi bize yansıtan cibrili emindi. Nur i muhammedinin hakikatında eritti.
- İman illa iman… Kişi aklıyla istediği kadar ilmi çalışma yaparsa yapsın imansız bir akıl yok olmaya mahkûmdur. Çünkü dünyevi çalışmalar da imansız olarak yürüyen akıl asla gelişmez. İşte iman, görmediğine kesin bir şekilde inanıp ona göre aklını kullanarak adım atmaktır.
- Bedenin zevkleri peşinde koşan bizler, bilincine yapışan bencillik kenesinden kurtulmadan özündeki NUR’a eremez.
- Cennette bedenimiz nurani olacak deriz, akabinde de dünveyi zevkleri oraya taşırız. Ne yaman çelişki.
- İste ve senin olsun ey nefsim… Resulullah yolu bizim yolumuz olmalı… Bu yolda ben yok oldum diye bilmeli… ELİF gibi dimdik durulmalı ve tüm kuvveti ALLAH’tan bilmeli… DAL eğilmeli, emrine itaatkâr olduğumuz dillendirilmeli… MİM gibi bözülüp MUTLAK VAR’ın sadece O olduğunu hissedilmeli… Ya rabb böyle olayım… İste ve senin olsun ey nefsim…
- Nurundan oluşan her bir âlem Allah’ın mutlak nuru ile ayaktadır. Ama Allah’ın mutlak nuru tüm bu oluşturulan âlemlerden ganidir. Her ne kadar her varlık, onun nurunun şulelerinden yaratılan ve onun zatının sahip olduğu kuvvelerin isimleri olan Esma-i Hüsna diye tanımlanan manaları ile bir tutam nurunun üzerinde oluşturduğu nakışlarla oluşuyorsa da; O, nuruyla bütün bu âlemleri yarattığı gibi, bu âlemler gibi sayısını bilemeyeceğimiz daha nice nice âlemleri de nurundan nüktelerle yaratır ki; onun mutlak nuru tüm bu âlemlerden de gani olur. Zatı ise tümüyle tanımsız olup, nurunun üzerinde dokundurduğu dokumalar kadar, zatının ülviyyetinin farkındalığa ererek, asla bilinemeyeceğinin marifetine ereriz. İşte anlarız ki, sonsuzun yanında sonlu ne ifade eder… Bir hiç… Dolayısıyla anlarız ki, ALLAH her şeyden münezzehtir. Ama her şey de Onunla KAİM VE AYAKTADIR. Bu hakikatle nazar edersek, şirkin her türlüsünden kurtulur ve mutlak kulluğumuzun farkındalığına ereriz.
- Ey nefsim… Sadece Allah de ve ona firar et… Çünkü sadece Allah diyen kurtulur. Gerisinin rotası yamulur, kasırgaya tutulur ve dümeni iflas eder.
- Ah be nefsim… Neden perde oldu sana el ayak yanak. Bunların tümü topraktan gelmişti etme dayanak. Mazisi gibi toprak olacak hem de bendi solacak. Toprak içinde donup kalacak. Bedensel tatmin için sana yönelene sırt çevir. Çünkü bedensel için olan, bedensel zevk bitince oluşturur sende derin hasret. Ama ruhi tekâmül için yönelende oluşmaz hasret, her an hissedilir ilahi heybet.
- İnsan ünsiyyet eder beraber olduğun her şey ile… Çoluk çocuk, mal eşya ile… Ayrılınca içi burkulur kişinin hasret ile… Çünkü herşeyin aslı esma nakşı olan bileşkeye dayanıyor ve capcanlıdır. Ey nefsim… Bunu artık hafızana bile… Öylece her bir varlığa karşı saygıyla dul. Şükründe daim ol…
- Bazen çekinirsin yazmaya. Bazen utanırsın selam durmaya. Bazen görmezden gelirsin bakarsın havaya. Bazen de süzülürsün yataya. Çekinme insan mayasında vardır, hayâdan gelir. Bilinç mat olur, okur nefsini, görür sukun, bilenir İnsan, başını eğer, utanır rabbinden dilenir. Öylece nefsin isteğinden silkelenir.
- Naklettiğin bilgi unutulduğu içinse, sende fayda görürsün karşındaki de. Ama naklettiğin sözde bilginle hava atmak için ise, ne sen fayda görürsün ne de naklettiğin.
- Nazın da vakti olur. Hem de çok lezzetli olur…
- Niyet ne olursa olsun… Kişi kendisini kendi silahıyla öldüremez. Bu kesin intihardır. Ve affı da yoktur der Allah mutlak hükmünü anlatan Resulullah sav…
- Uyan ey nefsim… O ömür ki sonunda ölüm var. Tüm yaşantın zevkle geçse sonunda fetret var. Yetmiş yıl yaşasan bile kıyamete göre birkaç saniye vaktin var. Ya adaletten ayrılmayıp cenneti bulacaksın. Veya aldanıp cehennemi boylayacaksın.
- Doğmuş ve doğurulmuştur beyin insan ve her bir organı, kuludur Allah’ın. Ondan tecelli eder özelliklerinin nakşı, zatın. Beden hizmet eder hem onu besler bi hakkın. Beyin veya kalb ilahi kuvveye haiz değildir. Zaten Allah yanı sıra tüm ilahları red etmek, ilk işindir. Allah insan ile insana sunduğu irade ile kişiden yarattığını yapar. O tutan elidir. Ama O, asla eli değildir. Farkı fark et ve şirkten halas ol.
- Her insan tek doğmuş. Her insan zamanının büyük büyük kısmında tek yaşar. Her insan tek başına ölür. O yüzden herbirimiz hesabını nefsine verecektir.
- Bir güneş gibi ışık saçalım. Herkes nasibindekini alacaktır. Çoban değil gözetmen olalım. Herkes yolunu bulacaktır.
- Ey nefsim; Pusuda bekliyen kedi gibi ilmin çıkışını gözetle. Herbiri ayrı bir kapı olup hakka açılan birimlerden fışkıracak ilmi kap. Kabını doldur ve hakka hak ile hemhal olmuş olarak ulaş.
- Yansıyan yansıtılır. Yansıtan yansımayı yitirirse yansıtan yanmaz. Işıldayan ışıldanandır. Işın ışıldamazsa Işıldanandan ışık ıraklaşır. Nur EL Nur’la nurlanır. EL Nur nurunu nurlandırmazsa, nurlanan narlanır.
- Niyazi misri ks. 100 günlük halveti yaşamıştı ve sonra sadece HU demişti.
- Iman ehlinin namaz borcu diye bir şey olamaz. Çünkü namaz zaten dinin direğidir. Direksiz inşaat olamaz. Şu haller başka; kişinin uykuda kalarak veya unutarak kılmadığı namazlar, uyandığı anda veya hatırladığı anda kılıp rabbiyle ile arasında oluşan mesafeyi kapatır. Ama kılıp da herhangi necaset bulaşmasından dolayı geçerli olmayan, bir de bayanlara özgü hallerin evvelinde veya sonunda eksik kalan namazların yerine, kılınan nafile namazlar, eksiklerin yerine sayılacaktır. Resulullah’dan sav rivayet böyledir.
- Her harükarda nafile namaz kılalım. Kazası olan nafile-sünnet kılamaz diyenlere ise asla itibar etmeyelim.
- Nefsini tanımayan birine muhtaç olunduğunda; muhtaç olan, muhtaç olduğu anda ölseydi, onun için daha hayırlı olurdu. Zira ihtiyacı nefsi adına giderilmiş, veren kibrine kibir katmış, verilen de içten içe mahcubiyet hissetmiştir. Oysaki ihtiyaç sırf Allah için giderilmişse, orada ne veren görülür ne de verilen… Sırf bir vahdet ile cemalın seyrime dalınır. Kuldan bir teşekkür bile beklenilmez olur. İşte tasavvufun esas gayesi, bu şuur ile idrakleri uyandırmaktır.
- Nefsini tanıyıp yaptığın islah kadar nefsinin kötülük ilhamından arınırsın. Arınma had safhaya ulaştığında artık, nefsin iyilikleri emreder olur. Bunun başlangıcı nefsi mülhime ile başlar ve kâmile/safiye de ise doruğa ulaşır. Burası ise daha yeni işin başıdır.
- Kişi Nefsinden arındırılmaz. Kişi Nefsini arındırır. Aslında nefs mertebesi dörttür Emmare, levvame mülhime, mutmaine/radiye/merdiye ve safiye… Yani mutmaine/radiye/merdiye mertebeleri içiçe geçmiş haldedir.
- Nefesi rahmanda bir kaç çizgiden oluşan nefs olmuşuz.
- Onun mutlak ilmiyeti ve şaşmaz nuraniyeti bize bizden yakındır. Ama her ne hikmetse gözümüz onu hep dışarıda arar durur. Hikmetine eren büyük nimete ermiş olur. Gerisi ise, peşinde koşturur.
- Ey nefsim… “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler” denilmiş tevfiznamede. Evet, bekle ve gör. Sonra… Hoşuna giderse şükret, hoşuna gitmezse sabret. Sonuç! Mutlu olursun….
- O’nun yolu sessiz sessiz oluşan bir hayat tarzıdır. Biz onun nuruyla ve ilmiyle kuşanmış bir halde varız. Onun adı slogan değildir. Yalnızca kalp taştığında ses dışardan duyulur.
- Uyan ey nefsim… O ömür ki sonunda ölüm var. Tüm yaşantın zevkle geçse sonunda fetret var. Yetmiş yıl yaşasan kıyamete göre bir kaç saniye vaktin var. Ya adaletten ayrılmayıp cenneti bulacan. Veya aldanıp cehennemi boylayacan.
- Nûr-i Muhammediyeye ayna olan zatı rüyanda gördüğünde, tanırsın onu. Yıllar geçer genede O rüyayı şimdi olmuş gibi hatırlarsın. Rab bize de defalarca görmeyi nasip etsin.
- Kimse kimseyi azaba atmayacaktır. İşte ey nefsim… Allah’ın esmalarının manalarının sonucu bir şule nur olan kişiliğin olarak oluşan benliğinde, öz manaları açarsan ve şükredersen kurtulursun, manaları örtersen ve küfredersen kaybedersin.
- Aziz ve mübarek insanın ağzından nur huzmeleri dökülür. Her huzmesi yolda ışık olur. Sen de al ışığı ve yolda bağımsız yürü. Ne kimseye kulp ol ne de kapı kolu. Kendin bizzat ayna ol cemale. Ol aynada bir şule. Ve yürü hedefe. Bu hedef senin meziyetinle yürüsün. Bil ki her hal ve şartta zikirdir azığın.
- Nefsi pak, pak işimiz olmalı. Hakka gönül gönülde olmalı. Nurumuz nuruyla olmalı. Hakkı hakta bulup hakla olunmalı. Öylece öze yolculuk başlamalı.
- “Nefse ve onu en güzel bir biçimde şekillendirip fücur ve takvasını ilham edene yemin ederim ki, nefsini arındıran muhakkak kurtulmuştur. Onu kirleten de, hüsrana uğramıştır” buyurur. (Şems, 91/8-10) Bu ayet nefsi bize tanıtır. Bir Kur’an vermek istediği mutlak mesajı okusak, işte o zaman her şeyi çözeriz.
- Eğer nafile oruç zikre engelse, oruç tutmayıp Zikirleri okumak efdaldır. Çünkü Zikir, farz ibadetlerden sonraki en büyük ameldir.
- Varlığın dahi onun saçılan nuru ise, niye bencillik edersin, benliğini ona borçlu bil ve ondan bil. Aç pencereni ona bak. Senden sana yakındır rabbin. Çünkü zaten tüm varlığın onun nurudur bilesin.
- Ey nefsim… Tüm cephen hakka olsun… Kalbin Allah ile bulunsun… İşte o zaman mutlu olursun.
- Namazda kul kesinlikle diğer kullarla irtibatını kestiği ve Allah ile buluştuğu için, namaz bitimi selam vermek farz olur. Her ayrılıktan sonraki kavuşmada selam vermek sünnettir. Ya kalp hiç ayrılmazsa… O zaman selam vermek bile ayrılık olur.
- Şımaran nefsi nefes edip içime çektim… Ruhumla dirilip bir solukta nefesle verdim.
- Aslında kişiliğin duyduğu tepki karşısında nefisten yükselen isyan ve hoşnutluk nefisten değil, nefsin uzantılarının nefse hissettirdikleridir. Nefis ise biziz ve biz bu hissi nefse mal ederiz. Nefsimiz uyansa ve kendisine uzanan uzantıları sustursa, nefs bambaşka bir şekil alır.
- Ey nefsim… Sen amelinle ya hakka teslim olursun veya nefsi emarene köle olarak ölürsün. Seni yücelten hakka teslimiyetindir. Tüm ameller sende teslimiyetin oluşması içindir.
- İnsanlar başına Şeyh ve Mürşit kesilmek kolay. Önce kendi nefsinin şeyhi veya mürşidi ol.
- Laklaklarla vakit geçirip kendini aldatmak kolaydır. Çünkü nefsi emmarenin isteği bu yöndedir.
- Allaha varan yollar nefislerin adedincedir. Ama nefsinin istikameti nimete erenler gibi ise varışın mutlu biter.
- Bırak herkes yolunda yürüsün. Bir desteğin olursa ne ala, desteğin olmazsa sakın köstek olma. Allaha varmak isteyen yolumdan başka yol aramasın diyen ve insanları üzeri oldukları yoldan çevirip başıboş bırakan, daha yola girmemiştir. Senin gibi düşünmeyenler müşrik veya sapık değildir. Çünkü Allaha varan yollar nefisler adedincedir.
- Anam toprak babam su. Fark et bunu yol dolu pusu. Nefis şeytan kurmuş pusu. Engelleri aş ol sanki su.
- Ey nefsim… Gizliden gizliye sessizce kalbini hakka akıtırsın. Ruhunu esas yârine cezp edersin. SİN olmadan KAF olmaya göz dikersin. KAF dağına varmadan ANKA kuşunu ararsın.
- Sen muhtaçsın ey nefsim, şeytana aldanıp kendini müstağni görme. Benim kimseye ihtiyacım yok diyen kibirlenmiş ve kaybetmiştir.
- Nefsi emmare insanlık için anlatılan her maslahatın ifrat veya tefritini önüne koyar. İşte bu senin sınavındır. İfrat veya tefrit insanlığın en büyük zaafıdır. Hem insanlığın yegâne düşmanıdır. İşte nefsi emmare her şeyde olduğu gibi sevgide de ifratı devreye sokup aklı bağlamak ister. Bu da hoşuna gider. Çünkü akılla ilerlemek nefsi emmarenin hoşuna gitmez. Çünkü akılla ilerlemek kişiyi imana sevk eder. İman ise, nefsi emmareyi ıslah eder. Her şeyin ifratı zarardır. Sevginin bile.
- Ey nefsim… Birçok amel işlersin… Ama amelleri mühürlerken bir insanın kalbini kırarsın da tüm çalışmanı heba edersin… Gönül kırma ey insan…
- Nefsini temizleyip fıtratını hatırlayan kişi, birçok ilme muttali olur. İşte zikirler kişiye fıtratını hatırlatır.
- Ey kendisini et kemik beden zanneden nefsim. Bedenine 24 saat kefen giymeye üşenirsin… Unutma ki, nice 24 asırlarla bu kefenle dürülü kalacak bu bedenin… Sonra sen onu seyrederken, çürüyecek bedenin. Sonra kıyamette yepyeni bedenle hesaba çekileceksin.
- Ölüme kadar nefis peşindedir. Çünkü gözünü et kemik bedenin zevkleri içinde açıp seni çamurunda konaklatmak ister.
- Ben artık her şeyi hissettim canım bir şey yapmak istemez sözü, nefsin en üst seviyeden mahrum etme çabasıdır.
- Nazarınla tüm varlığı hak divanında eriten rabbe hamd olsun. Tüm hak erlerine selam olsun.
- Nefis yok edilmez, nefis tezkiye edilir. Farkı fark et. Nefsini tezkiye eden kurtuldu. Kişiye üflenen ruh, o kişinin nefsindeki oluşumla kodlanarak ve onun rengine boyanarak sonsuz yolculuğuna başlar. Nefis tezkiye edilmişse mutluluğa erecek. Yoksa geri kalacak.
- Ney öter hep muhabbet ondan kokar… Neyi üfleyenin neyden kendi nefesi kokar… Neyden koklanan odur senden de kokar… Orjinal neyin kokusu; bil ki gül misali mis gibi kokar.
- Nefsin örtüye bürünmesi ile sen nefsi kendin sandın. Oysaki ben dediğin örtünün dışındaydı. Örtünün içinde ben sanıldı.
- Sakın nefis olmasın cadı. Nefis cadı olursa, sırf et kemik bedenin zevkleri uğruna tatmin olup ruhi sükûnetine saldırırsa, mahrum kalırsın ey can. Ama ruhi sükûnet hâkim olursa yaşamına, nasiplenirsin tüm yönleriyle ey ulu hakan.
- Sırt dönersen akan nur durur. Sakın sırt dönme haktan sunulan nuri Muhammediyeye. Sonra mahrum olursun.
- Nefsini et üryan… Hayatı et kendine burhan… Dünyayı et meydan… Kendini eyle seyran… Öylece zevke ol fincan ki; kırk yıl hatırın olsun.
- Dertleşirsin ya biriyle, işte bu beyaz sayfalar nefsimle konuşma sayfası oluveriyor. İsteyen kendi kendime olan mırıldanmalarıma katılır. Nefsi fert eder derdime derman olur. Bu yazılarım benden banadır. Kimse demesin benden yanadır.
- Ey nefsim… Hiç bahane üretme… Yok, yok zikirleri okumak sana ağır gelir. Çünkü sen havadan gelmesini beklersin. Havadan gelmez azizim. Zikrin düzenli ve daimi olsun. İşte o zaman kanatlanırsın.
- Yapılan güzellikleri görmezden gelirsek bunun hesabını dünyada ve ahrette acı olarak öderiz. Çünkü Allah nankörleri sevmez.
- Ey nefsim… Yüzeysel olarak bakarsan, manaya dalamazsın. Önce kendini tanı sonra değerlendirmede bulun… Yoksa su üstünden aşağı inemezsin…
- Ey nefsim… İşte sen her an denizin yanındasın, ama ne çare ki yüzmeyi bilemiyorsun. Deniz de yüzüp sefa süremezsin.
- Kişi Nefsinden arındırılmaz. Kişi Nefsini arındırır.
- Anladım dünya boş imiş… Nefsi terbiye zor imiş… Nefsini terbiye etmeyen boş davul imiş… Ses çıkarır ama içi boş imiş.
- Gel ey nefsim… Toprak bu bedenini kurda böceğe takdim etmeden, sen direksiyonu eline al ve topraktan oluşan bu bedeninle nuruna nur kat.
- Kendisini küçük gören nefsine ihanet etmiştir. Nefsine ihanet eden en büyük zülmü işlemiştir. Kendini büyük gören de nefsine ihanet etmiştir. Kibrin kibriya olsun ey Allah kulu. Hani halifeydin…
- Nefsi emmarenin çirkefliğine aldanıp nefsini terbiye etmeyip İslam’ın güzelliklerini nefsinde yaşayamayanlar, zannederler ki dünyada ismi İslam olan bir yönetim olsa mutlu olacaklardır. Aldanıyorlar… Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz nübüvvet ten üç yıl sonra tebliğ yapmaya başladı. Önce nefsinde uyguladı. Çünkü nefsini tanımayan ne tanıtır ki.
- Gel ey nefsim az akıllan… Toprak bu bedenini kurda böceğe takdim etmeden, sen direksiyonu eline al ve topraktan oluşan bu bedeninle nuruna nur kat.
- Ey nefsim… Yaratılmışsın ya, ne büyük lütuf. Hiç yaratılmasaydın, olmayacaktın işte. Sadece bunu düşün ve zengin olduğunu gör. Gelene şükret, halinle hamd et, mutluluğu hisset.
- Eren tüm dışsal kavramlara Elveda demiştir. Tüm bulduğunu nefsinde bulmuştur.
- Nasibin kadar seversin… Sevgin kadar yanarsın… Yandığın kadardır vuslattan nasibin… Hasret olmasa vuslat olur mu be kardeşim.
- Ey nefsim… Yaraların varsa daha dünyada iken pansuman et… Ölüm sonrasına bırakma, tedavi olmak için menhiyatı terk et. Nefsim; Hakka yakın olmanın yolunu ara… Ararken tüm aradığını kendinde ara… Yerden göğe tüm varlığı tara… Yoksa nefsin alır yara… En nefsim… Ölüm işte çok yakın… Sen ol hakka yakın… Yoksa çok üzüleceksin bilyakin…
- Ey nefsim… Tefekkür et rahmeti rahmanı… Hakka teslim ol düsturunca…
- Nefisteki kir arındıkça… Derundaki ruh serbestiyet kazanır.
- Nuru başa kaldır… Yolu şaha daldır… Her an yeni bir nazarla kendini yenilendir. Yoksa yenik düşersin.
- Kendi nefsine; mürşit, mehdi, rasul, seçildim, efendi, pir, dede, ğavs, kutup vs. isimler takanlar veya taktıranlar veya takanlara ses etmeyerek zımni olarak izin verenler; size kemal yolunda bir kapı açamazlar. Çünkü erenler; aciz kul olduklarının farkındalığı ile yaşarlar. Olsa olsa biraz daha ehil edip boynuna bağlı bir gerdanlık örer. Bu da elbette iyidir. En azından; artık içsel enerjinin vereceği şiddetten dolayı, bu şiddeti denetim altına alamadığından; sağa sola karşı oluşacak saldırganlığı söndürür. Bu da suça bulaşmadan dünya hayatını tamamlamayı sağlar.
- Senin nurunu emenler, Bil yakin imanı olmayan yamyamlardır. Bil yakin iman ehli olanlar ise, sana sendeki gösterir.
- Her konuşan ve anlatan kişi senin nurunu emmez. Öyle Allah’ın has kulları vardır ki insanlığı besler de besler.
- Bir oluşu tüm teferruatıyla seyir etmek için dışına çıkıp öylece nazar etmelidir.
- Nikâh ile kadın ve erkek bir birine libas olur. Birbirlerine libas olmanın dışındaki hiç bir evlilik mutlu evlilik olamaz.
- Namaz kılana, Müslümanlık namaz mıdır? Kur’an okuyana, Müslümanlık Kur’an okumak mıdır? Hacca gidene Müslümanlık hacca gitmek midir? Zikir tekrar edene, Müslümanlık zikir çekmek midir? Derler. Ya Allah hatırına deyin bana Müslümanlık nedir? Bu söylemler küffarın iman ehlini çalışmaktan geri bırakmak için sarf ettikleri söylemlerdir. Sakın aldırış etmeyin.
- Normal hayatta karşılığı olmayan uçuk buçuk sözde bilimsel yazılar safsatadan öte değildir.
- Ey nefsim… Yaptığın hiçbir eyleminin karşılığını hiç kimseden bekleme. Yoksa balığının karnına düşer ve denize gömülürsün.
- Ey nefsim… Hangi konuda olursa olsun; üç defa teklif ettiğin halde, samimiyet ve edebine rağmen LA cevabını almışsan, artık sukut et.
- Allah nankörleri elbet sevmez. En büyük nankörlük ise, Allah’ın seni uyarmak yönlendirdiği kulun yaptığı hatayı ona olan saygından veya başka bir sebepten ötürü ona söylememendir. Çünkü birbirimiz ile sınavdayız. Biri sınavda olup diğeri sınavını bitirmiş olamaz. Zaten öyle hayat olsaydı, kişiler bir birini kutsal görüp dokunmaz ilan ederdi. Bu da İslamın ruhuna terstir. İslam’ın ruhunu ruh edinenler ise tersliği hazmedemezler. Bu hazmedememeyi hazmedemeyenler Allah kuluna karşı kin ile dolarlar. Ama Allah kulu öyle şeylere iltifat etmeden ve sağa sola bakmadan öncü olan yol göstericiye uymaya devam ederler. Unutma ki şaşmaz olan yol gösterici Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimizdir.
- Nasıl olacak ki Kur’an âlemlerin Rabbi tarafından nazil olacak ama içinde hiç ruh(mana) olmayacak. Bir test kitabı gibi veya şunu yap bunu yapmamayı anlatan trafik el kitabı gibi sadece zahiri-maddi âleme hitap edecek. Böyle düşünenin aklına şaşarım.
- Ey nefsim; nasıl yaşarsan öyle ölürsün, nasıl ölürsen öyle dirilirsin. Sakın ha oyuna gelip oyun uğruna ve oyun üzerinde ölme…
- Nura enerji diye diye kendilerini nara mahkum ettiler. Nura enerji dediler. Melekleri elektrik kablolarında arar ettiler. O nur değil, nardır nar.
- Elbette yürüyüş yolunda yol gösteren her bir usta bize bir nur katmıştır. Ama bir nur kattı diye asla kutsanıp kendisine âşık olunmaz. Çünkü kutsanıp âşık olunduğunda, nur ile beraber o yönelimden narı da yüklenirsin. Onun için İslam da âşık olmak yadırganmıştır. Ama iman ve akılla yürüyüş üzere muhabbet duymak tavsiyedir.
- İmanının nurunu amel ile yükselteceksin ama ameline güvenmeyeceksin… Tek güvence Rabbul âlemin olacak… O yüzden hep umulur ki diye, ayetler ve hadisler işaret etmiştir.
- Aslında nura enerji demek çok büyük hatadır. Çünkü nur melekûta giderken, enerji nara uzanır.
- Nefsini tüm bozuk düşüncelerden temizleyip safiyete merhaba diyeni, Azrail kabul edilmiş kurban olarak rabbine hediye eder.
- Beş duyu ile gördüğümüz görünen buz dağının tepesi… Ya buz dağının suyun altında kalan kısmı… Ne sorulabilir… Ne de anlatılabilir… Susup geçeriz.
- Nebi, Allah’ın düzeninden insanı ilgilendiren ilmî vahiy yoluyla alıp nefsinde uygulayan ve en yakınlarına bu yaşamı tebliğ etmeksizin sunan kişilere denir. Resul ise, Allah’ın düzeninden insanı ilgilendiren kadarını vahiyle alıp nefsinde uyguladıktan sonra, Allah’ın emriyle aldığı vahyi insanlara da tebliğ eden kişiye denir. Bu bağlamda Allah’ın düzenini vahiyle alıp uygulayıp ve insanlara tebliğ etme görevi olan risalet görevi hatmunnebi olan Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz ile son bulmuştur. Yeni rasul veya nebi arayan ise, “İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.”(Maide, 5/3) ayetine imansızlıklarını dile getirip tüm amellerini yaktıkları gibi, ölüm ötesi hayatlarını da zindan etmektedirler.
- Sakın ha eksik namazın kalmasın… Kıyamette ilk namazdan sorulur. Çünkü Namaz, imanın ayrılmaz parçasıdır.
- Namaz kılmayanın tüm bilgisi boş teneke sesidir. Ona ve çevresine gidim faydası olmaz. Hele uçup kaçması ise şeytanın yelpazesiyledir.
- Tüm sözlerim ve yazdıklarım benden banadır. Kimseyle alakası yoktur. İsteyen nefsine uyan sözleri, biçare olan nefsimle beraber nefsine pay çıkarır da ortak olur.
- Nefsimi görmem falan dersin de mutlak mürşid olan Allah; seni, nefsini ve nefsine dokunacak şeyi bilir. Ve mkanizmayı işletir ki arınasın.
- Nefsine tahmin etmediğin bir anda dokunan sözü yutarsan, hiç birşey olmamış gibi yoluna devam edersen, bir tümseği daha aştın demektir.
- Birinin kendi penceresinden karşısındakine nazarı, karşıdaki kişiyi bağlamaz. Ne zaman sessiz kalarak onay vermesi olursa o zaman bağlar.
- Ayrı diyarda kalan nefs kendisini et kemik beden sanmış ve bu zan ile günlerini geçirmiştir. Hâlbuki zannın bir kısmı günahtır.
- Aslında nefs çok nazik olarak üflenen ruhtan varlığını almıştır. Varlığı lahutinin terennümüdür. Kendini ayrı diyarda bulduğu için garip kalmıştır.
- Karşıdaki kişinin nuru senin nurunu dengeliyorsa o nurdan kap. Yoksa esiri olma, koyuver gitsin.
- Birçok şeyi biliriz de, iş uygulamaya gelince nefsimize kıymayız.
- Acaba hakkın rızası ne ki Arş gölgesini nasip ettirir? İşte o dostluklar Hz. Ali misali tüküreni nefsi kabarmasın diye affetmektir.
- Nefsin elde ettiği enstrümanları kutsamadan tümünden arınabilecek kaliyette olmalıyız.
- Kim ki “zihin”sel veya “duygu”sal veya “beden”sel veya “mal”sal… Her ne ad altında olursa olsun sömürüyorsa, ondan uzak durun.
- Nokta olan ilmi açtık ama yolumuzu şaşırıp geri noktaya dönmeyi unuttuk.
- Bizim varlığımızı oluşturan yani bir tutam nurdan ışıldayan ve bir katre olan öz cevherimizin üzerine işlenen nakışlar, Allahın 99 esmasının müsemmasıdır. Bizim öz cevherimiz hidayeti oluşturacak terkibe ulaşmazsa, hidayet bulamayız. Öz cevherimizi değişim kuvvesi ise elimizdedir. Yaptığımız eylemlerle bakış ve akışı değişir. Bakışımız ve akışımız ne olursa olsun tüm öz yaratım cevherimizin mülkiyeti Allaha aittir. Dolayısıyla hidayeti Allah verir. Yani kişinin öz cevheri el verirse iman eder, el vermezse iman etmez. Dikkat edelim ki tüm öz cevherimizin sahibi her hal ve durumda Allaha aittir ve Allahtan gelir. Dolayısıyla yapan Allah’tır. Ama öz cevherinin oransal karışımını yükseltme veya eksiltme ise kişinin elindedir. Yani istekte bulunup gerekli çalışmaları yapacak ilim-irade-kudreti Allah bize emanet olarak vermiş ve tümüyle istediğimiz şekilde kullanmada hürüz. O yüzden de mesulüz.
- Dini nikâh nedir? Karı olacak tarafla koca olacak taraf karşı karşıya oturup birbirlerine iki şahit huzurunda sözleşme yapıp, erkeğin evleneceği kişiye örfe göre bir mal verip hayatlarını birleştirmeye denir. Bu hayatı nikâh akdi ile birleştiren karı-kocanın nikâhlarını topluma açıklayıp bir düğün yemeği vermeleri ise sünnettir. Yalnız şu da var… Tabi haklılık payı çok yüksektir. Evlenecek kız hevesine yenik düşüp geleceğini harap etmesin diye babasından, baba yoksa dedesinden izin almaları gerekir. Baba dede yoksa abiden veya akıl ve buluğ olan erkek kardeşinden bunlarda yoksa amcasından izin alması şarttır der imam Şafii. İmam azama göre ise veli şartı yoktur. Ve günümüzde bu anlayışta bir güncelleme yapıp resmi nikâhta bir şart olarak dini nikâh şartları arasına eklenebilir.
- Hz. Âdem’ aleyhisselamın nikâhını kim kıydı ve şahidi kimdi diye biri sordu. Şahit niye istenir? Bir dava olursa, şahit mahkemeye gelip hak sahibini savunsun diye. Hz. Âdem aleyhisselam ve Hz. Havva annemiz. İNSAN olarak Sadece İkisi… Üçüncüsü yok. Kimle davaları olacak. Hâkim kim olacak. Biraz mantığımızı kullanalım ve olayların künhüne erelim.
- Ya verilen nimeti alıp değerlendirirsin… Veya tepip mahrum olursun.
- Tüm iman ehli iki ayağın aynı vücudu net dengelediği gibi İslam âlemini dengeleyip yürütürse, imanları bütüne tek iman olur. İşte o zaman tek nefis olur. Haşrı da tek olur. Hesabı da kolayca olur.
- Bir vücudun iki eli bir birinden asla küsüp nefret etmez. İşte tüm Müslümanlar öyle oldu mu imanları mutlak iman olur.
- Seven küsse de, nefret edip arkasına bakmayacak şekilde gitse de, birisinin lakırdısına kapıp dostu düşman addetse de içindeki coşkusu hep coşar.
- Nur ile nar toprak bedende büründü. Nara takılıp nura bakamayan sanalın sanalında sanallarla sanal olur.
- Nefsin terbiyesi için esmaların zikri şarttır. Yok başka bir açıklaması bu işin…
- Zihni şeylerin etkisinden kurtarmak la “ilâhe illellah” de, sessiz sedasız. İçe büzüş ve rabbine sığın. Nefes gelince hamd et.
- Nefsi emmare en alt mertebe olan ruha ve özdeki mana perspektifine itaatsizlik makamıdır. Eğer levme/kınama/düşünme başlayıp ibadetler başlamışsa, burası levvamedir. Yani iman edip amel başlamışsa, levvamedesin.
- Hala nari boyut ile nuri boyutu fark etmediysen, de ne yapayım.
- Nefsi emmare kişideki manevi kişiliği kıskaca alan şuur halidir. Kişilik şuuru ancak iman ederek Allah’ın emirlerini yaşam alanına alarak paklanır. Allah’ın emirleri ve ilk başta da beş temel esası yapmak, arınmak için ilk adımdır. Örneğin, namaz kılmayanlar istedikleri kadar hayallerinde uçup kaçsınlar, istedikleri koku veya görüntü veya ışık huzmelerini görseler veya kendilerini arınmış ve uçuyor görseler, hatta kendilerini murşid veya ermiş veya atına binmiş kişiler görseler yani her hal ve şartta NAMAZ KILMAYAN emmarededir. NAMAZ KILAN İSE, her hal ve şartta en az levvamededir. Hatasız kul olmaz, hata işledi diye emmare olmaz ki. Eğer et kemik bedenin yönelimi olan hata/isyan kişinin hayatının bir parçası olur ve namazsızlık onu sararsa, işte o zaman emmare olur. Yani emmare nefs şu ki, et kemik bedene büründürür nefsi, İslam’ın beş temel esasından uzak olur ve nefsini et kemik beden üzerinden tatmin eder. Yani günah veya hata kişinin doğal yaşamı olursa, tövbe etmedikçe affedilmez. Öylece kişilik nefsi, yaşamı et kemik bedenin tatminini kendi tatmin bilir ve ölümle beraber et kemin beden kendisinden alınacağı için de azaba duçar olur. Azaba duçar olur, çünkü alışa geldiği zevk/tatmin ondan ebeden alınır. Bir daha ulaşamamanın ıstırabı onu yakıp kavurur. Cehennemde ki fiziki ateşte çabası… Allah’tan mahrum kalmanın azabını zaten hiç sorma. Çünkü eşi ve benzeri ve hatta anlatımı hiç olamaz. Ama et kemik bedene yenik düşüp hata etse ve hemen tövbe istiğfar etse ve akabinde bir hayır işlese, umulur ki Allah affeder. Yani Allah hissiyatı kalbine geri döner. Eğer ki et kemik beden de gözünü açan nefsini, et kemik beden ile bütünleştirdikten sonra kalbim temiz derse, o hata eder. Kalbin yani nefsin temiz olması için öncellikle Allah’ın emir ve yasaklarına uyum şarttır. Kalbin veya nefsin temiz olmasının başlangıcı ise mutmainnede başlar ve Safiye/Kamile noktasında tam paklanır. İşte burada nefis artık et kemik bedenden soyutlanır. Olursa şükrederek hamd eder. Olmazsa sabrederek hamd eder. Her iki halde rabbine rücu eder.
- Terk etmek neyin nesi… Niye bu kavram anlaşılmıyor da her kişi ayrı mana yüklüyor. İslam da terk diye bir şey var mı? Yapılan zulme karşılık veremez mi? Tasavvuf anlayışında hakkını savunmak yok mu? İslam da hakkı savunma ön planda iken neden tasavvuf dövene elsiz sövene dilsiz prensibini ön plana çıkarmış? Tasavvuf İslam değil mi? İslam kâfire karşı şiddetli kendi arasında rahmet saçar derken, tasavvuf neden bize bunun zıttı gibi görülüyor veya bize öyle tanıtılıyor? Terk etmek bilindiği gibi elinde ne var ne yok atmak değildir. Terk etmek manevi yönelimde kendini deryaya bırakmaktır
- İnsanların ekseriyeti çok komik… Her biri diğerine inik… Hatta biri diğerinin beline binik… Alayı nefislerine yinik…
- Nefsimi temize çıkarayım dersen yanılırsın… Çünkü Allah’ın temizlediği nefsin dışındaki nefis kötülüğü emreder. Çabaladıkça düşersin… Vazgeçtikçe yükselirsin…
- Nefis ister biz yaparız… Nefis der nasıl olsa O affeder. Bir şey olmaz bu defa da işle tövbe edersin, der. Derken perde iner Kalp mühürlenir.
- Allah için yol arayan beri gelsin… Nefisle mücadele edip zikretsin… En büyük cihat budur bilinsin… Nefsini arındıran, hüküm ona verilir bilesin.
- En büyük cihat nefis İledir. Diğeri hile iledir. Hilecinin hilesine aldanıp hile ile varılan küçük cihadı esas bilip büyük cihattan geri kalmayasın. Bil ki büyük cihatta hile yoktur.
- Mazlum deyince gözünüze mazlum postuna bürünen kimseler gelmesin. Onlar en büyük zalimdirler. Çünkü nefislerine zülüm etmişlerdir.
- Bakış açısıdır bizi bize düşüren. Ve bu açıyı değerlendirip bizi bize düşüren keskin zekâ ve şeytani nefisler. Hâlbuki bazen de -bizim açımızdan- karşımızdaki haklı olsa, kardeş oluruz.
- En büyük cihat nefisledir. Nefis seninledir ve sen nefsini et kemik beden sanmışsın. Zevkini zevkin kahrını kahrın sanmışsın.
- Ey nefsim… Yaratılmışsın ya, ne büyük lutüf. Hiç yaratılmasaydın, olmayacaktın işte. Sadece bunu düşün ve zengin olduğunu gör. Gelene şükret, halinle hamdet, mutluluğu hisset.
- Nas süresinde geçen üç kavrama odaklanarak okursak bambaşka duygulara bürünürüz. Rububiyet, Melikiyet ve Ulûhiyet… Bu üç kavram ile Allah’ın varlıkları üzerindeki hâkimiyetinin tüm yönleri anlatılır. Zaehir ve muin derler ulûhiyet ve rububiyet makamlarına. Zaehir=ulûhiyet kavramları ile tüm âlemler de tasarruf eden odur. Muin=Rububiyet kavramları ile tüm âlemlerdeki terbiye edici o’dur. Ayrıca “birabbinnas” diyerek, yani sade rab ismini zikrettiğinde başında “BA” harfini zikrederek, kişinin terbiye alanının kişiye işlenildiği gerçeğini bize bildirir. Melikiyyet kavramı ile de, tek sahip ve tasarruf sahibi sadece o’dur, demektir. Yani insan, Nas süresini okuyunca, tüm yönleriyle Allah’ı düşünür ve ona sığınır.
- Münkir ve Nekir isimli iki melek bize sorular soracaklardır. Niye iki melek? Birlikte mi soracaklardır? Gibi sorular… Şimdi kalem döndüğünce yazayım… Dünyada duyduğumuz her şey çifttir. (+) ve (-) Ve sorulan sorular… Rabbin kim? İlah sorulmuyor ki zaten la ilahe İllellah diyerek zaten ilahları reddetmişiz. Nebin kim? Kelime-i şahadetteki gibi Resul sorulmuyor. Kitabın ne? Aslında her an bu sorularla yüz yüzeyiz etrafımıza çektiğimiz sanal kozada. Ruh bedenden ayrılınca nasıl ki etrafımıza sanal olarak ördüğümüz ve görmediğimiz kabri göreceğiz, aynı öyle de hayatımız boyunca pozitif ve negatif olarak ürettiğimiz melekeler iki melek şeklinde suretleşip bizimle amelimizi yüzleştireceklerdir. Münkir ve Nekir’in görüntüsü amelimize göre korkunç veya sevecen olacaklardır. Münkir ve Nekir’in sorgusuyla dünyadaki tüm yaşantımız gözümüzün önünden geçecektir. Rab – terbiye edilişimizi seyir edeceğiz. Nebi yani Allah Resulünün yaşantısı ile bizim yaşantımız karşılaştırmalı gözümüzün önünden geçecektir. Allah’ın kitabı baştan sona tüm hükümler gözümün önünden geçecektir. Ve kararı nefsimiz verecektir.
- Nübüvvet ilmine varismiş dedi… Varisleri, varisi olduğu kişiden tanıyan kişi tebessüm etti, selam olsun deyip yola revan olmaya devam dedi… Belki bir varis bulmak umuduyla… Allah’tan ümit kesilmezmiş. O da, o düşünceyle aldı erzakı sırtına, giydi çarığı ayağına düştü yollara. Allah kerim…
- Nötr olmak hareketsiz kalmak değildir. Nötr kalmak karşılaştığı olaylar hakkında iyi veya kötü değerlendirmesi yapmadan; iyilik ise, daha çok iyilik oluşması için destek olmaktır. Kötülük ise, izale etmek için çareler aramaktır.
- Namaz abdesti dediğimiz abdest olmadan, Kur’anın yazılı şekli olan mushafa asla el sürülemez. Bu kesinlikle haramdır.
- Namazda her ne kadar olayın düşünsel boyutu önem arz etsede, olayın zahiri boyutu da yarinde olacak ki namaz namaz olsun.
- Namaz Dinin direğidir… Dikkat! Direk olmazsa ev olmaz ki dekor çekip boya yapasın.
- Nefsimin terennümü oldu ayan… Niye özdeki hakikati etmezsin beyan… Çok istedim beyan olsun diye… Dedi gayret etmezsin niye… Dedim ederim gayret… Dedi o zaman sabret… Dedim sabır acı olur… Dedi onun yağı şifa olur… Dedim yok mu tatlı bir ilaç… Dedi sende hep oynarsın saklambaç… Dedim o zaman arkadaş ver ikili oynayalım… Dedi zaten verdim işte olayı kaynatmayalım… Tebessüm ettim sustum…
- 1440 dakikadan 40 dakikasını dinin direği olan namaza ayıramayanın samimiyetinden şüphe edilir. Dinin temeli namazdır. Namazı olmayanın temeli bozulmuş ve dini temelsiz kalmıştır. Temeli olmayan ev, ufak bir depremle yerle bir olur… Dini de öyle…
- Namaz olayı…. İnsan ruh ve beden ile yaşıyan bir varlıktır. Her uzvun hakkını vermeliyiz ki seyrimiz tamam olsun. Kişi dese ki ben zaten iyi ve güzel şeyler düşünüyorum, benim namazı şeklen kılmama ne gerek var? Bu tümüyle şeytani kuvvenin harekete geçişidir. Çünkü şeytan bizim hidayet yolumuzu görüyordur. Hangi fiilin bize ne tür güçler verdiğini seyrediyor ve yaptığımızda çıldıtıyordur. Çünkü onun alemlerde halifelik olayını onlardan devraldığımızda, Allahtan müsade istediler. Ve şeytaniyet zınbırtısına kıyamete dek müsade edildi. Aziz kardeşlerim… Bildiğimiz gibi namazda belli hareketler vardır. Bu hareketleri bizzat cebrail Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize göstererek namazı talim etmiştir. İnsan dünyevi ihtiyaçlarını karşılamak üzere beş duyu ile var edilmiştir. Beş duyu ötesi sayısız meleki kuvve ile yani etkileşim ile her an faaldayız. Bizim vücudumuzun o kıvrımı alıp o malum sure veya tesbihatları yapması ile, beş duyu ötesi meleki etkileşimle aynı kıvama gelmek zorundayız. Yoksa sıratı geçemeyiz kardeşlerim… O kıvam ile de insani şuurumuz alt cevherimiz olan melekuti yapıdan gerekli nûru alır çeker ve ruhumuza yükler. Varlığı beş duyusal zanneden maddeci bakış melekuti yapıyı ötelerde ve hatta uzayın ötelerinde uzaklığa atarlar. Halbuki melekuti varlıkla biz varlığımızı icra ederiz. Duymadınız mı? Kıyam yapan melekleri… Rüku eden melekleri… Secde eden mekleri… İşte aziz kardeşlerim… Her yaptığımız namaz hareketiyle o derunda ki melekuti kuvve ile aynı konumda olup gerekli nûru otomatik olarak beyin vasıtasıyla çeker alır ve ruhumuza yükleriz. Olabildiğince namazın hareketlerini rükünlerine uygun yapmak zorundayız. Hasta veya engelli olan ise, olabildiğince secdede baş ayaklara yakın olacak şekilde oturarak icra eder. Ve zihinsel olarakta fatiha da ayakta hissiyle okur, rükuda zihinsel olarak eğilir ve secdede başını zihinsel olarak yere koyar. Ama bedenen de olabildiğince secdeye yaklaşır. Elbette maddi bakışla bakan hiç kimse bu olayı bilemez. Hatta bu yazdığımıza da deli saçması diyebilir. Evet kardeşlerim… Her kim ki fiilsel olarak namaz gereksiz dir derse, o cahil dir. Takılmayın peşine… Selam diyin ona ve yolunuza tereddütsüz devam edin…
- Kalbi dünya ile tatmin olmaya başlayanın fethide zülmani olmaya başlamıştır. NUR gitmiş yerine NAR gelmiştir.
- Nefis kül olmalı… Belki de kül olup havaya savrulmalı… Belki de külkedisi gibi nöbette olmalı… Belki de küllük olup üzerine kül dökülmeli…
- Hey nefsim… Elindeki senin değil, sen elindekinin bekçisisin. Bekçiliğini iyi yapmazsan, kıyamet günü utanırsın.
- Evet nefsim gel rabbine rücu et. Rabbine rücu etmek için de nefsini saf et. Yoksa senin derdin olur et. Bu da senin için oluşturur zahmet… Ölüm ötesinde oluşturur hezimet… Terk edilirsinin unutulmaya, artık sana ulaşamaz olur rahmet…
- Günlük kendi ihtiyacın olan nuru üretmeden nur saçmayasın. Yoksa kendi sermayenden yersin.
- Mahir muallim kendi nurunu üreten kandile benzer. İhtiyacı olan enerjiyi üreterek kendisini ayakta tutar hem de başkalarına ışık olur.
- Yaksın sevdayı Mevla… Budur dermanın anla… Kalbi Resulullaha sav bağla… Budur dermanın iyi anla…
- Halka fransız olanın nefsi azar… Halk osmanlı tokadı ile destan yazar… Tüm hayallerini yıkar planları bozar… Artık değmesin ülkeme kötü nazar.
- Elbette mayasında vardı ama… Lakin Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz durup dururken nebi olmadı… O günlere gelmek için emek sarf eyledi. Gece sabaha kadar namaz eda eyledi günlerce mağarada tefekkür eyledi. Orucu hiç sorma, çok çok visal eyledi. Yani o da yaratım fıtratına tabiydi ve amelde ram oldu…
- Ey nefsim… Milleti hor görmek, öze yönelene yakışmaz. Öz, duru ve sakindir, kendini sanma havas.
- Nostalji yapan eski biri. Sanki ilim olmuş elinin kiri. Kendini tanı, nefsin olsun iyi. İlim okuyanı iyi tanı, olma ayı.
- Ey nefsim… Millete etiket tak… Sonra kendini yak… Sus alnın olsun ak… Etme cak cak…
- Ashabı kehf bitti mi sanırsın.? Kıyamete yakın sanki mağarada uyuyan kişiler misali, dünya zindanında uyuyan insanlık, uyanıp İSLAM ile tanışacaktır. Bu silahla değil ilimle olacaktır. Buna Kur’an şöyle işaret eder… Allah nurunu tamamlayacaktır.
- Namaz dediğimiz; aslında yöneliş ve yakarıştır. Ne dediğini bilmeyen nasıl yakarır?
- “Namaz mü’minin cennetidir ki o yüzden avret mahalli örtülü olmadır” sözü şu manaya gelir; maddi örtme baki kalmak kaydıyla esas maksat bireysel “ben”in örtünüp en azından namazdayken gizli bırakılmasıdır. Mutlak kudretin seyrine dalıp dalıp gitmektir. Zaten Fatiha süresine “B” harfiyle başlıyoruz ki, buradaki esas maksat “ben”imizi gizleyip onun adına kıraate geçmemizdir. En büyük avret “ben”liktir. Yok edemiyorsan bari ört. Not; benlik derken, bireysel seyir mahalli olan sanal benliğimizden bahsetmiyoruz. Benliğin büründüğü bencillikten bahsediyoruz. Zira “ben”liğimiz yaratılmış ve tüm seyrimizi dahi “ben”liğimizle gerçekleştiririz. “Ben”liğimiz olmasaydı, penceremizden seyreden de olmayacaktı.
- Nefsinin istek ve dileklerinden ödün verenler, ebedi bir ödül ile uyanırlar…
- Mutlak nurdan sanal bir sınırla ayrılan bir tutam nurun içeriğindeki sayısız şuleleri kişiye özgü olarak bileşimleştiren ve özgüleştiren kişilik rabbi yani rabbi hassının yaptığı amelin ve aldığı gücün tümü Rabbul âlemindendir. Her ne kadar birimden Temaşa edilse de. O yüzde Allah; mutlak olarak Rabbul âlemindir.
- Güneşe, aya ve yıldızlara, dünyaya ve içindeki muazzam dengeye bakıp da Allah’la buluşamayana sadece nasip derim. Nasip ise, kişinin maişetine bağlı olduğunu da unutmam. Maişetin ise, kişinin çabasına bağlı olduğunu seyrederim. Öylece fark ederim ki, insan bir robotik varlık değildir. Her an çalıştıklarının karşılığını, bir sonraki evrelerde peyderpey önünde bulur. İşte bu da kaderi ilahi olarak tarif edilmiştir.
- “futbol maçı: 90 Dakika” çok güzeldi… “Sinema filmi: 110 Dakika” Ha ha ha zevklendim!… “Pazar meydanı: birçok dakika” bir Kiloda şundan olsun, deriz; alış verişler sürer gider… “Namaz: 15 Dakika” of bu çok uzun… Evet, insan zevk aldığı şeyin devamını ister. Ne zaman ki namazın ne olduğunu anlayıp sonsuzluğa dalarsak namazın bitmesini istemeyiz. Kişi sevdiğinden ayrılmak ister mi?
- Yapılan iyiliği unutan nankördür. Nankörlüğü Allah’a karşıdır. Allah’ın ne zaman ki sadece bir ilah olmadığı anlaşılıp, rububiyetinin ve melikiyetinin gereği olan düşünce ve fiiller ilmek ilmek yaşama işlendiğinde, işte o zaman mutlak nankörlük kişiyi terk edecektir.
- Nasip deriz. Kaderin tecellilerini bekleriz. Rabb hep hayır olanı müyesser eylesin.
- Ey nefsim… Madem sen küçük kâinatsın; Ay sende, güneş sende, Merih sende, Venüs sende. Neptün sende, Platon sende, sende sende sende… Üret kardeş üret her şey sende. Üret, seyre dal ve bil ki seyir sende. Bırak öteleri ve ötekini. Sen sende. Ben sende. HU’ya giden yol sende. Sen aziz varlıksın, satma kendini beş paraya.
- Nas suresine baktığımızda; Allah’ı Sadece ilah olarak bilen dahi mahrum bırakılmamıştır. Allah’ı ilah olarak bilen ve hiçbir şeyi ona ortak etmeyen, Rabbini kendine göre görüp Hz. Musa’nın çobanı misali “-ki Hz. Musa’nın hitabı zaten tenzih ağırlıklı idi, zira kavmi teşbihte boğulmuştu-” Azap tan kurtulacaktır. Allah’ı ilah olarak görmekten sıyrılıp ilahı Allah olarak fark eden ise, a’ma ya adım atmıştır. Bunlar kendine seçtikleridir. Bunların sayıları çok çok azdır. Hasbelkader böyle biriyle bir arada bulunmak en büyük nimettir. Onların yanında huzur ve sükûn bulursun. Onları kıran ise mutluluğu ebeden kaçırır.
- Ebû Hureyre radıya’llâhu anh şöyle nakletti: Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem’den şöyle işittim: “Kıyâmet gününde kulun fiîllerinden hesab vereceği ilk şey namazdır! Eğer tam ve sahih olursa kurtulur ve gayesine ulaşır. Eğer bozuksa mahrum olur, hüsrana düşer!.. Şayet farzlardan eksikleri var ise. Rabbi tebâreke ve teâlâ Bakın, kulumun nafileleri var mı?..’ der. Farzlardan eksik kalanı böylece tamamlanır. Ve sonra sâir âmeli bu minvâl üzere olur.”(Tırmizî) İman ehlinin namaz borcu diye bir şey olamaz. Çünkü namaz zaten dinin direğidir. Direksiz inşaat olamaz. Şu başka; kişinin unutarak kılmadığı veya kılıp da herhangi necaset bulaşmasından dolayı geçerli olmayan, bir de bayanlarda kadına özgü hallerin evvelinde veya sonunda eksik kalan namazların yerine; kılınan nafile namazlar eksiklerin yerine sayılacaktır. Her halükarda nafile namaz kılalım. Kazası olan kılamaz diyenlere ise itibar etmeyelim.
- Tüm geçmişi bir buruşuk mendil gibi çöpe atıp unutan, geleceğe güvenle adım atar. Yoksa ikide bir eski hatırlarsak, gücümüz ve irademiz zayıflar. İnsan hedeften geri kalır. İşte yapılan hatalara geri dönmemek şartı ile; yapılan TÖVBE-İ NASUH budur.
- Ey nefsim; Pusuda bekleyen kedi gibi ilmin çıkışını gözetle. Her biri ayrı bir kapı olup hakka açılan birimlerden fışkıracak ilmi kap. Kabını doldur ve hakka hak ile hemhal olmuş olarak ulaş.