VECİZELER “-K- HARFİ”

-K-

  • Kavgayı kaygısı olan eder. Tüm savaşların kökeninde bakış açısı yatar. Her biri bir taraftan bakar ve benim doğru der. Evrensel insan geneli görüp kavgayı terk eder.
  • Kendine uygun kapıyı bul.  Kapısız ilim akacak diyen kaybeder. Kendisini bilgiye hapis eder. Bilgiyi beline yük eyler. Merkep gibi dayak yer.
  • Kesin ve net ol ki kazanasın. Münafıklık beyne beyne yaşayıp bir karar veremeyen insanlık durumudur. İman ehli kesin ve nettir. Küfür de kesin ve nettir. Kesin ve net olan her zaman kazanır.
  • Yeter ki yorum yap aklını çalıştır… İsabet ederse iki sevap… Etmezse bir sevap verilir. Yani bir konuyu düşününce eğer isabet etmezsen dahi bir sevap alırsın. Çünkü sana verilen aklı-kalem oynattın. 1.sınıfa giden kalemi yanlış tutar ve yanlış yazar. Ama o yanlışlık onu güzel yazıya götürür. Akılda öyledir. Çalıştırırsın yapboz ilerlersin… Tavsiye olsun ki doğru yanlış demeden kalemini oynat… Ama sabitleme. Sakın ha. Sabitleme yapan mühürlenir. Gel de bu defa mührü sök… Belgeleri yaz ama mühürleme. Yarın değişebilir de. Hatta kurşun kalem ile yaz. Not: Akla kalem dedim.
  • Kadına ihanet rahime ihanettir. Zulümlerle kahrolan binlerce bayan ve susan, çocuklarını bırakıp gitmeyi göze alamayan, bunu fırsat bilip tüm kinini üstüne kusan, kendini erkek sanıp kendine hayran kalan tüm erkekleri… Allah ömrünün sonunda kahreder. Acımayın onlara çünkü onlarda acımadı.
  • Sakın ha bir kalbi kırma orda nefesi rahman var.
  • Hak yolcusuyla oturup kahveyle hasbıhal etmek, kırk yıl hatırı olur deyip canı cana hibe etmek, Allah ile olup halkta hakkı seyir etmek, sohbetlerde bulunup hakla mest olmak, ne güzel tecellidir.
  • Özden akan sevgi pınarını acemiliği nedeniyle bedende kayıtlamaya çalışan ve bunu şuursuzca bir huzur zanneden hem cahil kalmış ve kendini uyanık zannedip uyuyan şuurum, uyanınca kırdığın kalpleri nasıl tamir edeceksin.

Ancak onların affına sığınarak ve rabbinden af dileyerek…

  • Kalemini oynat ey dost… Kalem oynatmak demek, esma bileşkemizin arşımız üzerinde yaptığı nakşı düzene sokmak üzere birşeyler yapmamız demektir.
  • Kur’an senden okunandır. Her kanun bir ihtiyaçtan doğar dünya da öyle, ahirette öyle. Kur’an öyle nazil olmadı mı? Kur’anın ruhunu okumak için her ayetinin iniş nedenini ve geldiği makamı bilmek gerek. Yoksa verdiğimiz mana kısır bir mana olur. Ve bizi çok şeyden mahrum bırakır.
  • Allaha yakın kullar yakınlıklarıyla kaldılar. Uzaklarda olanlar ise yakın olan kulları hiç tanımadılar. Sadece güneşe bakınca gözleri kamaştı…
  • Kameraların çizdiği sanal dünya ve hatta kamera arkası olan, hayat illüzyonlarla dopdolu. Sınav ya. O zaman hüküm verip masum birine küfür ederken, Allah hesap sormaz mı sanırsın.
  • Kıyamette tüm insanlık ferd olarak haşr olacaktır. Ferdin ferdi olduğunu hisset ki orada acemilik çekmeyesin.
  • Dünya malı sırtta yüktür. Olmadığında kişi, zanneder ki olsa huzur artar. Mutsuzluk parasızlık değildir. O yüzden denmiştir ki; kanaat en büyük hazinedir.
  • Kıyam ol Allah ile her durum ve ahvalda. Namazdaki kıyam gibi bunu hissetmeye gayret et. Allah kuvvetini ve kudretini özünde hissederek, yıkılmadan ayakta durmak kendilerine nasip olan kişilerin arasına katılalım.
  • Kedice masum, kedice yüzü RAHMAN’a dönük, kedice insanı adeta ti’ye alıp, insanlarla işi bitince kendi öz âlemine dönen aziz kullar en muhterem kullardır.
  • Kader ne? Yazan kim? Nerede yazıldı? Nasıl yazıldı? Değişmez mi? Değişirse nasıl değişir? Kaderi yazboz tahtasına çevirdik diyen nasıl dedi? Hiç anlaşılmadı gitti…
  • Ten kokumuz güzel kokmuyorsa, bizde suni kokularla kokutmaya çalışırsak ve kendimizi kandırıp işte peygamber güzel koku severdi de bende sürüyorum dersek, sevsinler bizim sünnet anlayışını. O zaman Allah Resulu ne demek istedi? Güzel kokudan kasıt nedir acaba?
  • Asıl zenginlik gönülde saklı olan kanaattadır. Dış zenginlik serap gibidir. Serabın peşinde ömür tüketiriz de, gönüldeki saklı hazineye yaklaşmaya korkarız.
  • Cehennem çatladı çatlayacak gibi göze görüneni. Ya görünmeyen ne durumda… Kurtulmak için çabamız ne ki? Eve yangın sararsa hemen 110 olan itfayeyi çağırırız. Manevi hayatımız yangın halinde de, bizi kurtaracak 114 sureli Kur’anı öğreten kişiyi aramayı aklımızdan dahi geçirmeyiz. Yazık geçen bunca ömre…
  • Kardeşlikler var kandan gelir. Kardeşlikler var candan gelir. Kardeşlikler var özden gelir. Bazı kardeşlikler de candan ve özden öte gelir. Ay gibi kardeşlikler mevcuttur. Aydan öte kardeşlikler mevcuttur. Allah kardeşliğimizi daim etsin.
  • Sünnetin müdafaası Kur’anı korumak için temel esastır. Sünneti yıkıp Kur’anı yok etmek için el uzatan kâfirlerin ellerini Allah kıracaktır. Sünneti hafife alan zalimler zaten Kur’ana inanmamıştır. Hanefi de kim, Şafiide kim oluyor, Buhari veya Müslim deyip o büyük ilim sahibi olan şahsiyetleri küçük görenler, Allah indinde ufalmışlardır.
  • Hindu şeyhi ineğin kutsiyyetini! Öyle anlatır ki; gariban Hindu sofi! İneğin idrarını afiyetle içer. Her duygusal anlatılan anlatıya kanmayın…
  • Kur’aın özünü özümüzde okuyana kadar rabb bize tilavetini nasip etsin. Belki de tilavet sayesinde kıraatı nasip olur.
  • Ayet Kur’anın tilavetini tane tane oku derken… Yani, Allah’ın Kur’andan okuduğun yaratımın düzenini ve hayatının yaşantısını Kur’ana uygun hale getirip hazm etmek için, ayetleri yavaş yavaş okuyarak adım adım hayatında uygula. Öylece rabbani bir kul ol.
  • Kur’anı kıraat edelim… İslam âlemindeki tüm olumsuzlukların sebebi, Kur’anın özünden uzaklaşmalarından ileri geliyor. Varsa yoksa Allah ayetlerinin insan sunumuna sunulduğu Kur’anın somut boyutu. Yani mushafın tilaveti. Kur’an ın kıraatının ise unutulmuş olmasıdır.
  • Allah’a kulluk özgürlüktür. Allah’a kul olmak özgürlüktür. RAİNA dan UNZURNA ya geçiştir. Güdme ve güdülmeye vedadır. Sonsuzluğa Merhabadır.
  • Kuran’a ermek için okunmak lazım. Okunmadan ermek hayalini terketmek lazım. Okunurken, okuyanın okumasına göre kıvam almak lazım. Kıvamına göre yaratılan düzene göre yaşamak için, okus pokus değneği ile özüne erme hayalini terketmek lazım. Öylece kemale yolcu olunmak lazım… Tüm bu lazımaları atlayıp tanınmak istiyosa marifette, o zaman kendi suyunda kalmaya mahkûm olacaktır.
  • Kulun Allah’a köleliliği güneş enerji sistemlerinin çalışma mekanizması gibidir. Levhalar enerji için güneşe mecburdur ama kendi içinde enerjiyi girdi ve çıktılara dönüştürmekte serbesttir. Tüm enerjisini sadece ondan alır ama kendi içinde yoğunlaştırarak yeni girdi ve çıktılar oluşturur. Güneş görürse levhalar çalışır. Güneş görmezse çalışmaz. Ama çalışınca ise bambaşka enerjiler üretir.
  • Kimse Kur’anın anlamı izah edildi diye rahatsız olmaz. Esas rahatsızlık, Kur’anın anlamı olarak mealinin ön plana çıkarılmasıdır. Bu kısır döngüden tabiki rahatsız olunur. Esas olan anlamını capcanlı ortaya koymaktır. Koy bakalım ortaya, kim rahatsız olur.
  • Kardeşlik en büyük yakınlıktır. Allah yolunda ensar ve mühacir kardeşliği gibi kardeşliğe bürünerek yaşayan er kişilere, selamın sırf ve som hali üzerlerine olsun. Her zamanda ve her mekânda…
  • Kur’anı manasıyla ve işaret kapsamıyla iyice öğrenelim ve daha sonra da yazılan kitapları gözden geçirelim. Biz tersini yapıyoruz. Önce diğer kitapları öğreniyoruz, sonra da kuranı onların gözünden okuyuruz ve aldanıyoruz.
  • Tövbe ileriye dönüktür. Geriye dönük değildir. O yüzden de “keşke işlemeseydim” lafı hatadır. Çünkü hadiste der ki; keşke şeytana kapı aralar. Onun için keşke demek yerine, hatanın farkına varılır ve ileriye dönük kararlı bir şekilde yürünür.
  • Yükselmek için alçalmak şarttır. Alçalmadan yükseldiğini zanneden, kibrinde boğulanlardır.
  • Kuruntu insanı kur’utur ve onu candan eder. Hayatı ona kapatır gözünü kör eder. Şeytanın en büyük meyvesidir çok sever. Ona insanı kaptırdı mı seyran eder. Korunalım canlar, candan bulunalım anda. Anımızı dehr edelim. Allah seyriyle halda Allah nurunu tamam etsin bulunduğumuz şanda. Yeni gelen şanları şen edelim olalım huzurda…
  • Kur’an Rabbin ismiyle isimlenerek okunmalıdır. Yoksa anlaşılmaz. En güzel boya Allah’ın boyasıdır. Allah’ın boyasıyla boyanın der âyet. İşte en büyük taharet budur. Sakın unutma ki ilmihaldeki taharet olmadan bu taharet oluşmaz. Çünkü hayat madde ve manasıyla bir bütünlük teşkil eder.
  • Hangi derece ve bakış açısına gelirsen gel… İbadetler, zikirler ve haramdan korunmalar kesinlikle gereklidir. Belli bir noktadan sonra düşer diyen yanılmıştır.
  • 313 resul… 124.000 nebi… Sayısız eren ve hisseden aynı şeyi değişik formüllerle dile getirdiler. Ama habersiz yaşarız. Ve hala diretiriz… Ey nefsim kendine gel ve gizliden gizliye seni saran gizli kibri terk et. Bunun da ancak, gönül diliyle şükür edersen gerçekleştirirsin.
  • Cahilin Çıkardığı sesler, sarmısak kokusu gibi çevreyi rahatsız eder. Ya ahmağın… Aptalı hiç sorma…
  • Bazen bir kuş kadar olamıyoruz. Açık pencere gördümü içeri dalar. Yoksa açılmasını bekler. Hiç küsmez niye pencere kapalıdır diye…
  • Her bir esma-ul hüsnanın melekeleşmesi için 40 gün harcarsak, her yıl ruhumuzda 9 isim yeşertiriz. Haydi, kolay gelsin. Not: bunun esma zikiriyle alakası yok. Esma zikirleri kesinlikle okunmalıdır. Yoksa hissiyat oluşmaz
  • Kur’an da zaid-fazla yazılan bir harf olamaz. BA (ب ) da öyle ELİF ( ا ) te öyle. Herbirinin özel bir anlamı vardır. Bunu hissedemeyen zaid deyip bir çok hakikati örtmüş.
  • Biz gafletten dolayı kendimizle Rahman arasındaki bağlantıları göremeyebiliriz. Ama kedi ise, bizim ile Rahman arasındaki bağlantıları en detaylarına kadar seyreder. Kediler sadece Rahman’a bakar. Kendini aracı SAN’anı tanımaz. Bunu göremeyen gafil insan “nankör kedi” der. Bilmez ki kedi sebeplerden geçmiştir.
  • Bir söze bakarım söz mü? Birde söyleyene bakarım hakka açılan kapı mı? Allah’a açılmayan her kapı sana kapalıdır. Yani her insan Allah’a açılabilen bir kapıdır. Eğer ki bir kapı kapalı ise, o oda da şeytaniyete köle olan nefs hapis oturur. Habis habis sırıtır. İnsanı kendisiyle sürükletir… Bu olaya binaen dedim ki… “Söz söyleyene bakarım, kapısı hakka açık mı?”
  • İki kavram vadır ki bu iki kavram birlikte birinde cem olursa, o kişi iflah olmaz. Kindar ve Dindar… Kişiyi taassupcu bir meymenete dönüştürür. Dünyadaki tüm mezhep savaşlarının kökeninde bu vardır. Kardeşiz ya hu… Nedir bu kin?
  • İslam kardeşliği esas kardeşliktir. Bu kardeşlikte de aynen abilik ve kardeşlik esasları geçerlidir. O yüzden resulullah sav der ki; “büyüğüne saygı göstermeyen ve küçüğüne sevgi göstermeyen bizden değildir.” Bu satırların okunduğu şu an hürmetine, sinelerden kaybolan kardeşliği tüm cihetleriye yeniden canlandıralım. Öylece mutluluk nidalarıyla gönüllerimizi nakşedelim.
  • Bir ravi hadis rivayet etmek için aylarca seyahat eder ve nihayet hedefine ulaşır. Ulaşır ulaşmasına da eli boş döner. Niye mi? Hadis rivayet edeceği şahsın boş yem torbasını uzatarak deveyi çağırdığını görür. Ona der ki, sen boş torbayla deveyi kandırırsın. Sana itibar edilmez. Ve orayı terk eder. Bazı kendilerini tanımazlar da, hadisi şeriflere utanmadan dil uzatırlar. Hikmetini çözemiyorsan sus bari, mahrum kalmayasın…
  • Aslında Balığı kandırma meselesi tüm hayvanlar için geçerlidir. Kandırdığın veya haram yedirdiğin hayvanın etini sütünü tükettiğin de, ona yüklediğin manevi erdemler sana da yansır. Çünkü her canlının bir hafızası vardır.
  • Keçi inadı tutar seni. Ne çare ki âlem yutar seni. Kar yağar izi kapatır soldurur seni. Belki de buldurur sana seni…
  • Köpeği evde beslemek insanın maneviyatına zarar verir. Köpek insanın canını ve malını canı pahasına korur. Bu korumayı gerçekleştirmek için de köpek, Kendisine ulaştığı herşeyi ona sağlayan sebebi görür. Dolayısıyla kendisi de sürekli, -yaratılış fıtratı gereği- herşeyi karşısından beklemek üzere bilincinde fikir okları etrafına yayar. Kişi en çok kimle arkadaşlık ederse ona benzer hükmü icabı, köpek ile arkadaş olan ise, kişiliğin bilincinin isteyiş planı ona benzemeye başlar. Ve artık herşeyi karşısındaki kişiden oluyurmuş hissiyatı ile yaşamaya başlar. Bu bir evrensel gerçektir ki, isteyen inanmasın.
  • Kur’ana iman etmişiz. Aklımız erdiyse ne ala. Ermediyse doğru olan Ku’randır deriz ve geçer gideriz.
  • Kim köpek pistir der. Çoban için en iyi muhafızdir. Ev için en iyi bekçi dir. Av için en iyi silahtır. Tüm hayvanlar mübârektir Fenafillâh makamını yaşarlar. Öylece fıtratlarını yaşarlar. Biz daha bir sürü uğraş fenaya eremedik. Zira çok kirli ettik fıtratımızı… Yani daha hayvan derecesine ulaşamadık. Burada bir yanlış anlaşılma sakın olmasın… Hayvanın fenafillâh olması bir kaç isimledir. İnsan ise tüm isimlere tarladır. Tüm isimler yeşerdiğinde fenafillâha ulaşır. Burası sıfır noktası… Esas iş burada başlar. Ve Beka Billaha doğru seyri başlar…
  • Kur’an daki hiçbir ayet veya harf asla ve asla alıntı değildir. İçinde fazla veya eksiklik olmayıp, direk Allah kelamıdır.
  • Kuyunun tam dibi, tüm ruhların buluşup tek nefsin açığa çıktığı salt noktadır. Batı buna bilinçaltı adını takmıştır.
  • Aslında herbirimiz “AH” deyip (nefsin çekiciliğinden sıyrılmak, ah getirtir nefse) derin kuyuya inerek, özümüzde bulduğumuz mercanları “AHA BULDUM” diyerek kendi adımıza paylaşırız.
  • Herşey bizde başlar, bizde biter. B-il kaderi bu olayı anlatır. Herşey bizim iyiliğimiz için. Allah münezzeh herşeyden.
  • Âlem makro âlem, insan mikro âlem… İkisinin içsel düzeni ve yaratılış nuru aynı… Evrendeki ki yıldızdan tut burçlara kadar her şey ama her şey ve düzen ve mesafeler insan bilincinin içiyle aynı. O yüzden derler ki, ne ararsan kendinde ara. Kendinde bulamayan dışarda hiçbir şey bulamaz.
  • Meşrebimiz kişilik üzerinde oynanan bunca anarşi içinde, ona özünde kaybolmak üzere olan fıtratının kısık seslerini yükseltmektir. Tüm çabamız buna dönüktür.
  • Her insan her şeyi bilecek diye bir şey yoktur. Günahsız olan kul da yoktur. Bir insan bir hata yaptı diye, onu boş vermekte yoktur. Bir insan güzel bir iş yaptı diye de, o insana tapmak yoktur. Sadece Allah kuluyuz…
  • “Ben nebî iken, Adem ruh ile ceset arasında bulunuyordu.” Aclûnî, 2/129 Hadisi şerifi şu şekilde de anlaya biliriz. Ben Nebi iken yani sünnetullah ilminde ben yoğrulurken… Yani Allah’ın sistem ve düzenine ayna olacak olan hakikatı muhammed i Allah’ın kudret eli ile yoğrulurken, Adem benim maddi bedenimi ortaya çıkarmak için yola koyulmuştu.
  • Zulümlerle kahrolan ve gücünün zayıflığından susan sayısız bayan. Bunu fırsat bilip tüm kinini üstüne kusan, marifet yoksunu olan ve kendini erkek sanıp kendine hayran kalan… İşte böyle olanı Allah, ömrünün sonunda kahreder. Acımayın onlara, çünkü onlarda acımadı ve yaptıklarıydı başlarına geldi. Rahmetten yoksundu ve öylece cana kıyıp ruhu esir eyledi.
  • Özünden bakan kişinin ikizi sonsuzluktur. Sonsuzluğun içinde her insan teker teker vardır. Bana ne bir kişinin bir ikizi olmasından… Benim ikizim tüm âlemdir. Tüm alemi sembolize eden Kur’an dır. Dolayısıyla benim ikizim sadece Kur’an dır.
  • Vaazı sanma sayfadan okunandır veya kulaktan dolunandır. Gönülden akmayan ve gönle inmeyen her bir elfaz sadece lakırdılardandır. Önce ol ak ki, o akıntı doğalındır. Dokunur kalbe ki, o kalb de zaten senindir.
  • Kişi Allah yanı sıra herhangi bir tanrının var olamayacağına, mutlak ulûhiyet sahibi olarak sadece ve sadece Allah’ın var olduğuna gönlünün en dokunulmaz yerinden sarsılmaz bir şekilde inanmadıkça, imanının tadını alamaz.
  • Kişi ancak, Allah’la beraber bir ilahın olamayacağına inanıp gereğine göre yaşarsa, dünyada ve ölümden sonrası karşılaşacağı safhalarda, tüm stres ve sıkıntıdan mutlak olarak emin olur.
  • Kur’an -ı Kerimi anlamak için meal yetmez kardeşim. O kadar kolay mı sandın RABBUL ALEMİNİN sonsuz ve sınırsız olan bir kelimeden oluşan sessiz sözsüz kelamını. ARİNMAYAN EL SÜREMEZ. 
  • Nasıl ki AKÜsü zayıflanan arabaya başka AKÜ bağlanılır ve araba güç alarak çalışmaya başlarsa, aynen öyle de ha Kâbe’den uzanan nurani lütuflardan istifade ile veya yüksek ruhaniyetli insanlardan alınan kalbi destek ile de kişi, daha bir konsantrasyon ile Allah’a yönelir. Mesele budur. Bunda şirk Saçmalığı yoktur.
  • Kâbe’den uzanan nurani lütuflar gibi ilahi lütuflarla donan ve nurdan şuleler üreten insanlar mevcuttur. Bu insanların bedenleri Kâbe’nin altından yeryüzüne yayılan ilahi nur gibi yeryüzüne Allah nurunu alenen yayarlar. Öyle ki eğer dünyamızı terk etseler de şuurlarından yayılan nurani yayılım devam eder. O yüzden Resûlullah’ın sav ve sahabelerin ve evliyanın kabirlerden, istifade edilir.
  • Bazen bir kısa ayet kendi içinde bir kaç ayrı kelimeyi kullanarak birçok şey anlatır. Bu özellik Kur’anın veciz olmasındandır. Kur’an kolaydır herkes anlar deriz ama bu Kur’anı öğreten bir muallimin şart olduğunu unuturuz. Eğer öğreticiye gerek yoksa neden bir doktor adayı bunca zahmet çekerek yıllarca okul okur. Alsın tıpta okutulacak kitapları evde çalışsın. İnsan bedeni için rehber gerekiyorsa, insan ruhu içinde rehber şarttır. Asıl önemli olan ise sömürmeyen âlim bulmaktır. Çünkü nefsini tanımayan kişi aldığı bilgi kırıntısı ile (ilim demiyorum) sömürebilir. Bunu da Kur’an açıklar… İslami anlatırken dünyalık beklentisi içinde olmayan ilim erbabından ilim almak şartını getirmiştir.
  • Kur’an diriler içindir derken bildiğimiz manada değil burdaki dirilik. Zaten ayete dikkat ederseniz, önce diriler kelimesi geçer. Ayet sonunda da kafirler kalimesi vardır. Yani Ölüden kasıt kalbi ölü olan kafirler denmek istenmiştir. Diriden kasıt da iman ehli olan demektir. Bir kere Kur’ana dokunmak için tahir olmak gerekir. Bunu iyi anlamak gerekir… -ŞER’İ BOYUTU BAKİ KALMAK KAYDIYLA- Kur’anın anlamını idrak edip hissetmek için, ilk önce şirkten arınmak gerekir. Çünkü şirk ehli necistir. Bu ayeti idrak edemeyenler derler ki; bedenen ölüp dünyamızı terk eden için Kur’an okunmaz. Bil ki; birçok dua ayeti vardır. Sen dua ayetlerini Allah kelamı ile dünyandan çekilen kişi için yaparsan günah mıdır? Kişi ölmüşüne dua edemez mi? Kur’anın tesiri diri kalpleredir. Ebucehil yaşamıyor muydu? Kuran fayda verdi mi ona? Demek Ebucehil yaşayan ölüydü. Biz ölümün yokluk olduğuna inanmıyoruz. O yüzden dünyamızdan ayrılan için dua ederiz. Hem de Allah kelamı ile dua etmekten mutlu oluruz.
  • Ne hissedersek hissedelim bu dünyada amelden muafiyet hakkı elde edemeyiz. Çünkü et kemik bedende yaşıyoruz. Yer, içer, geri dönüşüm yapar ve uyuyoruz. Beden için bunları yaparken, ruh dahi ihtiyacı olan ibadeti bedenden elde etmek zorundadır. Yoksa erdiği bilinç gider veya firavunlaşır ve kaydığının farkına bile varamaz. İşte kaydığının farkına varamamayı KUR’AN “KALBİN MÜHÜRLENMESİ” olarak tarif eder.
  • Uçan, kaçan, duran, zıplayan olmadan önce güzelce yerinde olduğun gibi kaim ol.Zaten kaim olan daim olur.
  • Birinin kokusu senden gelmiyorsa, kendini ona nispet etme.
  • Taşımak ve her zaman yanında olmak, ancak karşılıksız olandan tecelli eder. Karşılık bekleyenden de zaten bir cacık olmaz.
  • Meal ah meal… Birçok kişiyi kurandan uzaklaştırdı. Kuran yüzeysel değil ki… Biri konuşur da onun konuşmasını tercüme edersiniz, ama Kur’an birinin konuşması değil ki… Âlemlerin rabbinden inzaldir ve insandan okunandır.
  • Kâbe’nde seni bekler huzur namaz vakti. Boş işte dünya dikkat et yakma vakti. Her anını değerlendir doldur vakti. Uyanık ol her an özellikle zeval vakti. Deryayı ara ama deryayı bulduğunda her şeyden geç bil ki o an yüzme vakti.
  • Kalb ölmeden beynin ölümü kişilik ölümü sayılamaz. Çünkü can/ruh beyinden değil kalpten vücuda yayılır.
  • Ey Kur’an a iman etmeyen kişi… Eğer Kur’an a inanmamışsan neden kötülersin. Kendi yolundaki güzellikler her ne ise, onları tek tek sun, sana inanan varsa inansın. Çek elini Kur’an dan. Yoksa Kur’an güneşi karşısında gözlerin mi kamaşıyor? Acizliğin için mi çamur atıyorsun. İstediğin kadar çamur at, sadece kendini yorarsın ve dalaletinde boğulursun.
  • Kaptanıderya misali denizleri ve hatta ardından gelen yedi denizi didik didik yüzen kaptanlarda elbette yetişir ve yetişmektedir. Her kaptan, kaptanıderya olamaz. Birçok kaptan sadece kendi mıntıkasında yüzdürür kayığını.
  • Yüzme bilmediğin halde yüzmeye başlayan yüzücüye sakın dil uzatma, çünkü adını duyduğun denizle o artık burun burunadır. Yüzmeye başlayan yüzücü kendisini kaptanıderya sanır. Oysaki yeni bismillah, Rahman ve Rahim dediğinde işte artık kaptansın.
  • Kalbinde zerre kibri olana cennet haramsa…  Ya ucub ve kibir içinde pişenin durumu ne olacak. İşte o zaman hakkın deryası yanında akıp gidiyor da, sen kibrinden ve ucbundan sapsarı kesilmişsin de deryadan su içemezsin.
  • Sen uzun havalı okuyuşa bakarsın da, içeriğine odaklanmazsın. Ey kul sana içeriği lazım… Uzun havanın muştusu geçici iken, sende zuhur edecek içerik ise daimidir.
  • Sen sus ey kul, çekil kabuğuna hakka daya sırtını, kendi çalışmana bak. Suskunum de ve susma orucu tut. İşte o zaman sana uzanacak hak sedası, kaybolacak zalimin hülyası.
  • Garip kullar kimseye karşılık vermezler, utanırlar konuşmaya. Hak Teâlâ onların vekilidir. Perçeminden tutar ve fırlatır azaba…
  • Bu insan evladı çok gariptir. Yapmak istemez, onun yerine birini kendi yerine kurban etmek veya yerine hesabı görücü etmek ister. Oysaki her insanın yaptığı sadece kendinedir. Bu sendrom Hıristiyanlıkta İsa’yı günahlarına kurban edip serbest yaşam isteği şeklinde zuhur ederken, başka din ve mezhepler de ise, bu kurban olmak veya yerine hesap vermek sendromu başka isim veya objelerle sürüp gitmektedir. Oysa ki çok kolaydı… Her koyun kendi bacağından asılırdı.
  • Kısır olan kelamın çocukları olmaz. Ruh verilmeyen kelam kısır olur.
  • Bazısı anlattığım kaynağındandır deyip kibrine kibir katar. Suskun olan ise, kaymağındaki yağ olarak tebessüm eder.
  • Karşılıksız yürüyen yükselir. İşte sır burada…
  • Her koyun kendi bacağından asılır LAKİN çürüdüğünde kokusu çevreyi rahatsız eder.
  • Yeni türeyen bazı gruplar, Kur’an harflerini tek tek bölerek veya kelimeleri parçalayarak yeni anlamlar çıkarırlar. Bu hatadır… Tıp ilmi olduğu için hastalıklar oluşmadı. Hastalıkların teşhis ve tedavisi ilmine tıp ilmi dendi. Kur’an okunmasıyla alakalı bir konuyu izah etmek icap etti. O da şu… Tecvid ilmi olduğu için Kur’an okunmasında var olan idğamlar vs. kurallar oluşmadı. İdğamlar vs. kurallar olduğu için tecvid ilmi bunun teorisi oldu. Kur’anın okunması, Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimizden okunuşu dillendirildi ve aynı onun okunması hafızlar tarafından ezberlendi. Bu ezber olayı silsile yoluyla olduğu için, Kur’anın okunması şimdi okuduğumuz gibi Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimizden tevatür bir rivayet ile bize kadar ulaştı. Arap Dili edebiyatındaki kurallar ve harflerin okunması vs. birçok kural Kur’an okunması gibi olmadığı için, Hz. Ali kv Kur’an okunmasındaki kaideleri izah edip bunun teorik olarak yazılım ve okunuşunun bozulmaması için, Kur’an okurken okunuş kaidelerini belirleyip bize ulaşmasını sağladı. Namazda okunan Fatiha’dan tut, ta Nas süresine kadar, tümü tevatür yoluyla bize ulaştı. Günümüzde yeni ortaya çıkıp Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimizden günümüze kadar icma-i ümmet tarafından kabul edilip tevatür yoluyla gelen şeklin dışında, yeni yeni kurallar oluşturmak isteyenlere iltifat edilmemesi gerekir. Yoksa ayaklar kayıp gider.
  • Keramete erip kulluğa ermeyenin tüm olağanüstü halleri istidraç olur. Sen keramete ermek için değil, kulluğunu idrak etmek için amel edersin. Bunu anla… Şuurda yaptığı tahrifatlarla kişileri kerametlere erdirmek üzere robotlaştırmak, akıl sahiplerine yapılan en büyük ihanettir.
  • Kardan adam güneş gördü mü su olur. Sırf duygu olarak akar gider. Adam ortada kalmaz ki su üzerinde yürüsün. Oysaki bize su üzerinde yürüyen adam lazım…
  • Mutlak cehil… Kişinin kendisine ait bir varlığın… Bir vücudun… Hayatın, ilmin, iradenin, kudretin, işitmenin, görmenin, kelâmın olmadığı gerçeğidir… Öz budur… Burası hakikat sohbetinin başladığı başlangıç yeridir.
  • Ey rab… Cemalin güle benzer, incitmeye gelmez, kulunu incitmez. Kokudan haberdar olan kişiyi kokusunda mest eder.
  • Allah’ın sevgili kulları beraber oturup sırf Allah için sohbet ettiklerinde, şeytaniyet gider melekût zuhur eder.
  • Üzerinde ödenmemiş olan kul hakkı, senin Allah’ın nuruna ulaşmana en büyük engeldir. İşte mesele Allah nuruna ulaşmaktır. İşte ey nefsim… Tüm engelleri kaldır ki ulaşasın… Yoksa yazık edersin…
  • Allahın mutlak olarak affetmediği ve kulun tasarrufuna bıraktığı hak, kul hakkıdır. Kul hakkı boynunda yoksa ve iman ehliysen, sevin, affeden rabbin vardır.
  • Baksana kendine… Gücün ve kuvvetin senden açığa çıkıyor. Aynı senden ruh çekilince, bedenin odun gibi kalıyor. Demek senden içeri olan ben, sana halv ve kuvvet veriyor. Senden içeri olan ben, havl ve kuvvet vermezse ne haddin var ki fiillerde bulunasın. O zaman sana havl ve kuvvet vereni üzme. Sana emanet olarak verilen havl ve kuvveti et kemik bedenin zevkleri peşinde israf etme. Rabbini üzersin.
  • Allahın sevgili kulu hakkında, söylediklerinin mahiyetini anlamadığı için dil uzatanlar, Allahın nurundan mahrum olurlar. Anlamasan sukut edecen. Belki içeriği sana da açılır.
  • Küfredersek yani içinde olduğumuz nimeti görmeyip içinde olduğumuz anı istismar edersek, Allah’ın üzerimizdeki nimeti alınır.
  • Şükredersek yani içinde olduğumuz anın hakkını verirsek, Allah bir üst basamağa yükselmeği nasip eder.
  • İşte canlandı kalbin, dedi işte sahibim… Sahibi dedi bu benim, seyredip donakaldım.
  • Kalpten rabbe uzanan bağı görmediğinde, onu sahipsiz ve kimsesiz sanırsın. Oysa sahibi onunladır. Kalbi bağlayınca hak yolunda bir ağ… Artık kalp dönmez sağa sola, oluşur ondan rabbe bir bağ… İman insanı yola bağlar. Bağlanılmamışsa, imanın ne olduğunu bilmemiştir.
  • Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimizin beyninden yazılan bir kitaptır demek kadar imansızca bir bakış olamaz. Böyle düşünmek küfürdür… Bu, İslam’a Hristiyani bir bakıştan başka bir şey değildir… İslam, böyle tanımlamalardan beridir. Beyin, vücudumuzdun organları arasında dengeleyici bir merkez olmanın dışında, başka hiçbir fonksiyona sahip değildir. Esas organ kalptir ve bedene can veren ruhtur… Bu tümüyle “manayı”, “afakı” ve “rabbul âlemîni” inkârın dışında bir olgu değildir. Kur’an, alemlerin rabbinden inzaldir…
  • Kul rabbe secde eyledi hak huzurunda… Dedi ya Rab her şey olsun senin yolunda…
  • Kalb sevdiğinde hak dostunu… Ona serer kendi postunu…
  • Kurban bayramında arafatta iken yaptığımız bir dua; hac günleri hatırına rabbul âlemîn tüm iman ehlinin günahlarını affetsin. Tüm ümmeti İslam’ın amelleri makbul olup rabbul âleminin kurbiyyetine vesile olsun. Mübarek Kurban Bayramını tüm iman ehline kutlu etsin. İman etmeyenlere de mutlak imandaki tadın ne olduğunu idrak için iman nasip olsun. Gönlünde hacca gitmek olup ta gidemeyenlere rabbul âlemin, Nasuh bir tövbeden sonra Hac sevabını hanelerine yazsın. Rabbul âlemin, gidip haccedenleri de daha güçlü bir yönelişle memleketlerine sağ salim dönmelerini nasip eylesin.
  • Size kötülük yapana islahı için dua edin ki, haneniz nur olsun ve dokunan musibet sizi terk etsin.
  • Ey Kâbe’nin rabbi olan Allahım… Nimete erenlerin yolunun dışındaki her yoldan bizi ve tüm iman ehlini koru.
  • Ey Kâbe’m sönmesin sana olan ateşim… Yüzün bana saklı kalsın gösterme daim… Yüz göründüğünde, vuslat olur naim… Kalb artık toparlanamaz olur garibin… Sırrım ol sırrın olayım… Kâbe’m her daim…
  • Kâbe Allah’ın evi… Oradaki kullar Allahın misafiri… Tüm dilekleri hâsıl ola… Kalpleri hak yolunda bir ola…
  • Etrafında dönemediğim sırrı sır bilmem… Ya HU… Döneyim etrafında… Kâbe’n olsun yanımda… Ruhu olsun canımda…
  • Kâbe’ye ilk gelen insan Hz. Âdem as babamız. O günden bu güne insanlığa kucak açar.
  • Yemem kul hakkını, geleni hakla hakkıyla bilir, gideni hakla hakkıyla görür ve kul hakkına riayetle öleceğim.
  • Canım Kâbe’m oldun bana mekan… Oysa ki hakikatin la mekan.
  • Ah be Kâbe’m haydi göster yüzünü… Artık bileyim senin hikmetini… Haydi, Kâbe’m ört örtünü artık, bakamam veçhine. Zaten veçhin veçhimde ey Kâbe’m. Yüzüne kıyamam bakmaya, dayanamam. Öylece birledim veçhimi tavaf ettim hanemi.
  • Canım Kâb’em aynamda sana baka kaldım. Yüzünü seyre daldım. Seyir kutlu olsun, Allaha hamd olsun… Canım Kâbe’m hayalimdeki her şeyden tatlı oldu bana. Ona dokunamadım kana kana. Kâbe’m sahramda seni hissederek her an yanımdasın. Senle bütünleştim, sen oldum. Cemaline hasret oldum, görmek istiyor gönlüm. Canım Kâbe’m seni muhabbetle selamlıyorum. Etrafında heybetle deveran ediyorum. Bu deveran riya değil hakka olan hasrettendir.
  • Kalbin sahibi kalbe nazar edince, etrafındaki mezar paramparça olur.
  • Korkuyu attık denize… Daldık yolunda oluşan ize…
  • Cenk etsin kalem… Titresin hu deyip ayılsın alem.
  • Giydim can Kâbe kara örtünü… Etrafında dolanıp yönsüz oldum orada buldum la mekânı… Yutarım işte etrafında âlemlerin tümünü… Taşan Kevser suyuna karşı çanak olur içinde on sekiz bin âlemi cem ederim. Tümünü içimde cem edip bir nokta ederim. Belki noktada nükte bilir seyrederim. Senden aldım ilham işte ey Kâbe’m. İlhamınla anladım ki o la mekân… Senin etrafından çıktım ta semaya… Nazar ettim Kevser havuzuna… İşte Kevser suyunu bekletmeden, Yıkanır hem içerim gözümü kırpmadan.
  • Ey Kâbe’m… Bakıyorum hak fermanına… İşte çıktığında o ferman… Olursun bana derman… Olmayacak hayâm… Dolanacağım etrafında her an… Üryan olup ihram giyip sende olacağım… Yorulduğumda seni haneme konuk alacam… Etmeyeceğim heyecan… Hakla süzüleceğim el an.
  • Kur’anın üçte biri Allahı tanımak üzere sunulmuştur. Bu da ihlâs süresinde veciz olarak sunulmuştur. Kur’anın dörtte biri nefy ve isbattan oluşur. Bu da kâfirun süresinde veciz olarak sunulmuştur.
  • Kadın candir cenine… Cenin mekândır rahman nefesine…
  • Kâbe’nin rabbi Kâbe’de verir kişiye her isteğini… İste orda her dileğini… Ev sahibi misafirine ikram etmez mi?
  • Kur’anı anlamak için, kimin kelamı olduğunu anlamak lazım. Sonra kavramak lazım. Sonra özümsemek lazım. Sonra hallenmek lazım. Bunun kolaylaşması için zikirle hemhal olmak lazım. Sonra Allah deyip anlamak için dua etmek lazım. Onun için de haramlardan el çekmek lazım. Zahiri ve batını tüm dedikoduları terk etmek lazım. Yani temiz olmak lazım. Çünkü necaset kirleri olan ulaşamaz içeriğine. İşte anlamak için, zahiri abdestle beraber batıni abdestte tekamül etmelidir. Yoksa el süremezsin içeriğine. Eremezsin özüne. Yüzeysel bakıp mealzede olursun. Hem kendini yakarsın, hem olaydan yoksun olan iman ehlini. Kendi günahını sırtlandığın gibi, milletin de vebalını üstlenirsin. Öylece yazık edersin.
  • Ey Kâbe’m sönmesin sana olan ateşim… Yüzün bana saklı kalsın gösterme daim… Yüz göründüğünde, vuslat olur naim… Kalb artık toparlanamaz olur garibin… Sırrım ol sırrın olayım Kâbe’m her daim…
  • Seninle buluştum Kâbe’m… Kalbim hareketlendi yok oldu içinde sanem… Ferman etti seni bana Allah… Bu neydi subhânellah… Rabbim kalbimi aldın eline… Elin düştü elime… Sırrın düştü içime, bu sır her insandadır biline.
  • Kalbe Kâbe de hakkın nuruna kapılması, bütünleşmeye verdiği izin kadardır… İznin artıkça kalbe nur akacak ve hu deyip dönecek…
  • Senle olurum sefada… Sana olurum mervede… Seninle kaim olduğumu yaşarım Kâbe’de…
  • Kâbe’de Kâbe Kâbe’yle buluşunca, “sekr”de olursa bu buluşma, kalp dayanmaz. Az akıl girer araya, ayık eder öylece kılar namaz.
  • Kur’an dan sonra bana kurtarıcı yeni bir kitap indirildi diyen, şaşmıştır. Hem şeytana kulak kesilmiştir.
  • Ne güzelsin canım kâbe’m benim…Gücüme güç senle verdi rabbim.
  • Kabe örtüsü eteklerini kaldırdı. Rahmet dağının eteklerini Allahın misafirleri sardı. Tüm günahlardan arınma bayramını bekler oldu. Rabbul âlemîn kalbimizden kirlerin eteğini kaldırsın. Kalbimizi sırf kendi için eylesin.
  • Çıkmaya üşendiğimiz sevr dağında peygamberimiz ve arkadaşı konuk oldu. İkinin üçüncüsü ayetiyle teşrif olundu o tepe. Selam olsun oradaki konuklara.
  • Kalbim derman arar ya Rasulellah.
  • Dön kalbine dal içine… Odur işte hanemiz.
  • Kendi yazdığını anlamak için kafa yorduğunda, işte o zaman yazmışsın. İşte bunu er kes yazar. Diğerini herkes yazar.
  • Eksik bir iş gördün mü kendin gider. Giderilmesi için gözün başkasında olmasın. Gözü başkasında olan onun kölesi olur.
  • Kin iman ehline yakışmaz, lakin geçmişinden ders almak kin tutmak değildir…

Bir defa düştüğü çukura ikinci bir defa daha düşmemektir.

  • Genel olarak bakış alanı, Kur’an ı kendi penceresine göre uyarlayarak okur, tercüme veya tefsir ederler. Sonra der ki; Allah böyle dedi. Oysaki öncellikle Kur’an ı anlayıp nefsini ona göre dizayn etmeliydi…
  • Diyor ki Kur’an yazısını öğretmekle Kur’an öğrenilmez. Tamam da öyle konuşacağınıza bir öğretme metod ve tekniğini yapın. Bizde o Metodu uygulayalım. Kur’an okumak için önce harfler öğretilir. Sonra kelimeler hecelenir. Sonra ayetler tilavet edilir. Peygamberimizin ayetleri anlama ve anlatma teknik ve prensipleri öğrenilir. Sonra ayetlerin anlamları çözülür. Yok diyor… Kur’an harflerini bile öğretmeden direk ayetlerin anlamını öğret. Ya hu buz üzerine kurulan ev, güneşi görünce yerle yeksan olur. Temel oturmadan bina olamaz. ÖNCE ELİF BA…
  • Kesret kesretinin farkında olarak vahdetin sesi olduğunda, o zaman vahdetin ne olduğunu fark eder. Yoksa asla anlamaz. Vahdet vahdette vahdet… Kesret kesrette kesret… Her makamın hakkı ver, yoksa mahrum kalırsın.
  • Kur’an ezelden ebede müjde ve uyarıdır. Kimse uymuyor diyen kendi uymuyordur. Sana ne kimden, sen kendine bak.
  • Kur’an hem okunuş nağmesiyle hem de içeriğin uygulanışı ile sana nurdur.
  • Ey kardeşim, “yok yok ben(!) zaten erdim” diyen veya ima eden zihniyetten uzak dur.
  • Kibirlenerek kendini beğenen ve üstün gören kişiye cennet haram edilmiştir. Haydi, silkinip kendimize gelelim ve cehennemden kurtulmak için kendimizi kimseden üstün görmeyelim.
  • Kaplumbağa gibi yürü ki hedefine istikrarlı bir şekilde ulaşasın.
  • Bir kuş semâlarda uçacak kuvvete sahip olmasa da, arzdaki tuzaklardan kurtulacak kadar yükselmesi kâfidir.
  • Kur’an dışına inanmayın derler ama Kur’an dışında bir ton eser yazarlar. Madem Kur’an tek dersiniz, o zaman ayet dışında tek kelime ekleme ve çıkarma yapmadan konuşun. Asla ve asla arasına fikrinizi katmayın. TV’lerinizde ve İnternet sinelerinizde sadece çıplak olarak ayetleri yazın. Sakın ha sakın görüşlerini beyan etmeyin. Bunlar resmen şaşırmışlar. Hem sadece Kur’an der Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesellem efendimizin Kur’an açıklaması olan sözlerini ve yaşam alanındaki açıklamalarını inkâr ederler. Ama her ne hikmetse onun yerine kendilerini koyarlar. Aslında “Peygamberin gözünden değil bizim gözümüzden Kur’an a bakın” derler. Allah ıslah eylesin.
  • Karşılıksız sevgide çıkar olmadığı için, sohbet anında sessizliğin hüküm sürdüğü anlar çoğunluktadır.
  • Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize bağlı olanlar, insanlardan korkmuyorlardı. Büyük ile küçük, zengin ile fakir arasında bir fark gözetmiyorlardı… Daha önce Asası kılıcından korkunç olan ve milletin önünde titrediği Ömer, İslam’la Hz. Ömer’e dönüşen adalet timsali, bir fakir kadının bedduası karşısında tir tir titrer duruma gelmişti.
  • Kadın hayatın tadı ve tuzudur. Kadın özünü tanımışsa, erkeğe en büyük nimettir. Özle buluşmak en büyük ziynettir. Buna ulaşan kadın evinin huru-l ini olur.
  • Kur’an da faraza yoktur. Gökler yerin genişliği diyor ayet. Demek ki ki yer bilindik misket gibi değilmiş.
  • Sen her hal ve şartta Allaha kulsun. Kim ki kulluğun dışında kendisine bir kaftan dikerse, o kaybedenler ordusuna katılmıştır.
  • Her ne hikmetse herkes kendisini düzlükte ve karşısındakini eğrilikte sanır. Kendi gibi etmeğe çalışır.
  • Kur’ana kulak verenin dünyası da cennet olur. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz olmadan sen Kur’anın ruhuna eremezsin.
  • Sadece Arapça orijinali ile Kur’an okursam bana faydası şudur ki; Mikro feza olan kişilik bilincinin merkezi olan kalp ile makro feza olan bir tutam nur olan nuri Muhammedi arasında senkronize oluşacak ve senin ruhunda öyle muazzam açılımlar olacak ki, ancak okuyan bilir. Oku ve gör… Mevlana’ya sormuşlar… Mevlana “ol da gör” demiş…
  • Ey nefsim… Her gün yeni bir umut… Sabah namazıyla haktan gayrını unut. Günlük yaşamını Kur’an dan okut. Her anını ilmik ilmik dokut. Beş vakit namazı kıl, nefsin bulsun sükût… Tek başına kalsan da, Kur’an dır tek kalkan.
  • Bir konu arz edilince, kalbinde hastalık olanlar gibi, ifrat ve tefrite sapmadan verilmek istenen ruha odaklanalım.
  • Kur’an bizi düşünmeye çağırıyor ise, demek ki vardır insanın bir yapacağı… Çünkü Kur’an da boş tek bir harf bile yoktur.
  • Tatlı insan… Yolun Kur’an… Terbiyen rahman… Olsun çaban… Ol yol alan… Suyun olsun akan… Bir araya gelsin yakan… Atan gibi ol hakan… Hem ol şeytanı yakan… İnsanlara rahmetle bakan… Olma kibre takılan… Hevesine kapılan… Her zaman hakka dayan… Sonra deme el aman… Hem ol canan can… Yolda kalmışa ol taze kan…
  • Hz. Ömer (R.a) anlatıyor: “Resulullah (S.a.v) buyurdular ki: “Malını satışa arz eden rızka erer, muhtekir (pahalanması için satmayıp bekleten) de lanete uğrar.” Biraz daha fazla kâr edeyim diye karaborsacılık yapıp ekonomiyi batırmaya çalışanın akıbeti dünyada iflas, ahrette de iflastır.
  • Koç yolculuklarının çoğunun ucu nari katman yolculuğuna çıkar. Siz, siz olun nuri yolculuktan taviz vermeyin.
  • Kur’an her ortamda okunulur. Belki bir gönle hitap ulaşır. Herhangi bir ortamda Kur’an okundu diye kınama yok. Çünkü tüm yeryüzü mescid kılınmıştır. Kur’an mucize kitaptır. Okunduğu yere mucizelerini de götürür.
  • Evet, İslam’ın kesin hükümdür ki… Kul asla ve asla Allah değildir. Varlıklar Allah’ın zatının kendisinden değil, nurundan var olmuşlardır. O, bu, şu vs. Allah değil, Allah ile kaimdirler.
  • Sen biriyle kavga ediyorsan Allah ile mi kavga ediyorsun? Ne alaka. Peygamberimiz sav Bedir’de Allah ile mi kavga etti? Ya hu… ne alaka…
  • Kişi beraber yaşadığı insanlarla, hayvanlarla veya bitkilerle ruhunu senkronize edip onların ruhi donanımını, kendi bilincinin üstüne kopyalar. Bu kopyalanma veya yansıma gayrı ihtiyarı olup kişiyi derinden etkiler. Bir süre sonra onlar gibi davranmaya başlar.
  • Kutlu yolculuğun kutlu arefesinde, kutlu yolculara kutlu yolculuklar ve seyir menzilleri müyesser olsun. Bil ki, kimin diliyle konuşursan, kalbin ona benzemeye başlar. Sen Muhammedi dil ile konuş. İşte kutlu yolculuk buna eriş yolculuğudur.
  • Kuran’da Allah’a ve Rasulullaha uyup itaat edin demesine rağmen peygamberi inkâr edenler, Kur’anı da inkâr etmiş oluyorlar. Ve atiullahe ve rasul, İtaat edin Allah’a ve rasulune ayetini inkâr ederek, dini İslamı mubini terk ediyorlar. İnatla tek kaynak Kur’andır diyerek peygamberimizi inkâr ediyorlar. Oysaki Kur’anı da peygamber, Allah’tan vahiy alarak sunmuştu.
  • Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmış gibi yapıp kale almamak, mahrumiyetin yegâne göstergesidir. Allah’ın ulûhiyetini ve melikiyetini unutup sırf rububiyet üzerine yoğunlaşanlar, mahrumlardan olmuşlardır.
  • Kalpten dokunmayan söz… Oluşturamaz hiçbir kalpte köz… Sönük kalır, is eder görmez olur göz. Kelamların olsun senden sana bir öz.
  • Tamam da… Kandil gecelerini inkâr edenler acaba onun yerine ne yapıyorlar. Acaba kaç mutacın derdine derman oldular.
  • Kıskanç olan daha ilk günden kaybetmiştir. Hiçbir kuvve onu dengeleyemez. Ancak kendi vazgeçer. Kişiyi marifet yolundan alıkoyan en büyük hastalık kıskançlıktır.
  • Rabbi izin vermeli ki konuşasın… Her sözün bir söylenme anı vardır, zamanı gelince dilden dökülür. Buna kişinin rabbi karar verir. Sen Rabbin ne olduğunu bilmezsen karar verenin de kendin olduğunu sanırsın. Aha konuşayım dediğinde konuşamazsın ve heyecan basar ki, dilin kilitlenir. İlla konuşayım derse kişi, kekelemeye başlar. Çünkü araya nefsi karışmıştır.
  • Kur’anı sorgulayıp ayetlerle istihza edenler tarihin çöplüğünde kayboldular. Allah ayetlerini eğlenceyle ağzında sakız edenden daha zalim biri olamaz. Çünkü kendi hakikatiydi mahrum olup karanlıkta kaldı.
  • Kendini yok etme telaşın sürdükçe rabbinle buluşamazsın. Çünkü sen varsın ve ebeden de küçük bir aranın dışında yok olmayacaksın.
  • Kitabı biri konuşturmazsa, kitap konuşmaz. Hz.Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizden iyi konuşturan mı olur. Kim Hz.Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin kitabı konuşturmasını beğennezse kendisini onun yerine koyuyordur.
  • Kul sıkışmayınca Hızır gelmezmiş… Hızır’ı tepen artık Hızırsız kalırmış… Şeytan vesveselerine sakın ha kulak kabartma… Hakkın sana tecellisi çok yaklaşmış…
  • Gözü bekada olanın daha bekleyeceği var. Çünkü daha fenayı bulmamış ki mübarek.
  • Kitap derken genel ıstılahta kaplı olup yapraklardan oluşan içinde yazılar yazılmış olan nesne anlaşılır… Acaba sadece bu mu?
  • Kâfir olana bir şey veremezsin… Boşuna tartışmayın aziz kardeşim…
  • Eşit kulluğu hazmedemeyenler, İslam’ı kabul etmeyenlerdir. Bu her zaman aynı olmuş ve kibirleri balon gibi onları şişirmiştir. En büyük lakabımız “bende senin gibi Allah kuluyum” olsun. Çünkü her insan sadece Allah kuludur ve hepimiz eşit kuluz.
  • Kim ki orijinal adını değil de kendisine lakaplar takıp cici bici olarak pazarlıyorsa, o satılıktır.
  • Kim olursa olsun, ne anlatırsa anlatsın, senin ile peygamber arasına giremez. Ancak peygamberin yolunu anlatır.
  • Kopyala yapıştır ile mukallit olarak afakına sunduğun hiçbir bilgi senden değildir. Senden olmayanın sana faydası olmamış ki önerdiğine olsun.
  • Konuşmasıyla seni güldüren ve ağlatanlardan uzak dur. Seni sana çevirene yüzünü dön. Kendine döndükten sonra kendine dön.
  • Kişi özüyle dertleşip hakikatiyle nazar etmeye ulaşmalı ki, hayatının efendisi olsun.
  • Bu ahir zamanda kendi köşene çekilip rabbiyle baş başa yaşamak en büyük nimettir. Köşesinden arz edebilir ne ala, yoksa gayrisi gayrisine gayrı eder.
  • Bazen karda dahi açar çiçekler. Üzerinde uçuşur kelebekler. Kardeşim tüm örnekler seni resmeder. Gafil olanı örnekler kahreder. Onlardan bitmez keder. Her şeye der ki kader. Bilmez mi ki kader üstünde var bir kader. O da insandan oluşur hasbelkader ve nasip deriz geçiştirir bi-keder. Kaderin tecellilerini bekleriz. Rab hep hayır olanı müyesser eder. Hayrına olan seni arındırandır. Her şey bizde başlar, bizde biter. B-il kaderi bu olayı anlatır. Her şey bizim iyiliğimiz için ve Allah münezzeh her şeyden.
  • Kâfir olan kişiler; Esma-i Hüsna’yı içsel dünyalarında nimete eren kimseler gibi bir kıvama kapattıkları için, ölümle beraber et kemik beden de onlardan alınacağı için, artık mahrum olarak yaşamaya devam edecekler.
  • Kâfir olan kişinin ruhunda Esma kuvvelerinin mutlak belirleyicisi ve ortaya konulmasında temel etken olan RAHİM isminin nakşı kapandığı halde, bedende açık kalır. Öylece dünya yaşamları devam eder. Et kemin beden ölünce de mahrumiyet başlar.
  • Kıyamette kıyama hazır durduğumuzda, hesap görücü olarak nefsimiz bize yetecektir. İşte o gün kaçış ve yalan olmayacaktır.
  • Kur’anın her kelimesi ve harfi kesin doğrudur. Ne der Allah Kur’anı kerimde? İnsan kalbi ancak Allahı zikir etmekle rahata kavuşur. O yüzden derim ki, Allah insanı seviyor ve sıkıntı veriyor ki insan zikirle tanışsın, esma-ul hünsada bildirilen özellikleri kendinde keşif etsin ve gonca gül olsun. Böylece en güzel boya olan Allah boyasıyla boyansın.
  • Harut ile Marut’un öğretilerini hatırlayın. Bir öğreti karı-koca arasını ayırmak için kullanıldı.
  • Kendini et kemik bedenin kısır döngüsü ile tatmin edenler kalplerindeki boşluk ve yara hep içlerini deşer. Bu deşme bir uyarı olup kendilerine gelmek için içlerine atılan ilahi bir ihtardır.
  • Kalben zaten olur niyet… Kalpte yoksa doğar hezimet…
  • Bazısının kafası basmıyor. Çünkü inkârla kalbi mühürlenmiş. İnkârda ısrar ederek katmerleşmiş. Zaten Kur’an dan anladığı da yok. Durmadan da sünneti Rasulullahı inkâr eder. Hâlbuki sünneti Rasulullahı inkâr ile kişi kâfir olur da dünya ve ahreti harap olur.
  • Kur’an baştan sona kul ve rabbi üzre bizi yönlendirip gerekli yönelimi yapmamızı ister. Kul ve rabbi hiçbir yerde birleştirmez.
  • Sen kulsun Allaha, bu senin için en büyük özgürlüktür. Böylece insanlara kölelikten kurtulursun.
  • Külden veli, veliden kül kaidesi mevcuttur. Her şey kişinin rağbet ve yönelimiyle; kişi ile buluşur.
  • Kullar bakışını çevirmiş… Rahmanın adını besmele de çekmiş… Rahim ile yaşamını yaşama çevirmiş… İşte öyle kullar seyir halinde…
  • Kul ve Rab ifadelerini bir birine karıştıran veya birleştirenin dengesi bozulmuştur. Yani psikolojik bir vaka ile başbaşayiz.
  • Kul kuldur sonsuza dek… Rab rabdır sonsuza dek… Hangi bilinç sıçramasını yaşarsan yaşa olay değişmez.
  • Kim ki “Kul ve Rabbi” akidesinin dışında bir akaid benimserse, biz ondan beriyiz. Kul ve Rabbi… İşte bizim yolumuz budur. Gerisini bilmem. Çünkü Fatiha suresinden bunu öğrendim.
  • Şeytan kuruntuyu sular. Hatta gübre ve çapasını da yapar. Ta ki kişiyi kupkuru edene kadar…
  • Ka’be ortada… Güneş, ay ve yıldızlar dahi onu tavaf eder.
  • Neden Kur’an orijinal anlamıyla bir türlü anlaşılmıyor? Çünkü Kur’ana Rab’ça diliyle değil, toplumun A”rab”ça dilinden esinlenerek oluşturup kullandığı Arapça diliyle bakıyoruz. Sonra içinden çıkamıyoruz.
  • Kalpte oluşan sıkıntılar, kişinin rabbinden uzaklığından duyduğu hasrettendir. Üzüntü ve sıkıntı olarak oluşur ki rücu edilsin.
  • Erkek veya kadın eşit Allah kuludur. Asla ve asla biri diğeri için tatmin aracı değildir. Kim ki tatmin aracı olarak nazar ederse, ulûhiyet nazarından mahrum kalır. En fazla rububiyeti ulûhiyet sanır ve kendini firavunluk deryasında yüzer bulur. Tabi ki buna aşk der saçmalar.
  • Kaf dağından ilham alan atamızın yolu neden kayboldu? Neden bir naylon yaşantı ve makyaj âlemi dünyayı tatmin etmeye başladı?
  • Hani nerede kaldı KAF dağını ve ANKA kuşunu hayal eden deruni ilim sahipleri? Niye yeni biri yetişmiyor? Hiç mi düşünmeyiz?
  • Kan ancak insan vücudunda üretilir. En güzel kan ise şirksiz tefekkür eden insanın damarlarında dolaşan kandır. Hatta âcizane tavsiyem şu ki; kan ihtiyacı olan, mümkün mertebe tanıdığı kişiden alsın. Tabi ki acil ihtiyaçta yapacak bir şey yok.
  • Kur’an -ı Kerimi anlamak için meal yetmez kardeşim. O kadar kolay mı sandın RABBUL ÂLEMİNİN sonsuz ve sınırsız olan bir kelimeden oluşan sessiz sözsüz kelamını. ARİNMAYAN EL SÜREMEZ…
  • Sakın demeyin köpek benden iyi veya ben falan kesin kapısının köpeği olayım… Kardeşim niye kendinize değersiz bakıyorsunuz. Köpek ne ki Siz Allah halifesisiniz. Yüce rabbe halife olan kendini düşük görür mü? Biri sizin üzerinize kibir yaparsa kendisini Allah katında düşürür. Bu size derece katar. Ben köpek kadar olmam diyen desin ve köpek kadar olmasın ve hep dışsallıktan beklesin. Bu bizi ilgilendirmez. Biz Ahsen i takvim üzereyiz. Secde de miraç yapar ve Cebrail’in dahi ulaşamadığı miracı yaşamak için gayret ederiz. Çok değerliyiz kardeşim çok. Şeytana kulak vermeyelim. Şeytanlaşmış insanlardan Allah’a sığınalım.
  • Elbette her insan Kur’andan başka şey anlar. Çünkü Rabbulaleminin sözüdür. Yanlış olan şu… Sadece benim yolum doğru ve anladığımı kabul etmeyene ölüm.
  • En büyük makam kulluk makamıdır. Bu makamda özgür olursun.
  • Kitap elbette mubin yani apaçıktır. Ama apaçık kitabı anlamak için mubin olan arabçayı bilmek gerekir. Çünkü Kur’anın lügat dili arabçadır. Rabbimiz öyle dilemiş ve öyle indirmiş, elden ne gelir. Unutmayalım ki Kur’an; ikisi içinde MUBİN kelimesini kullanıyordur.
  • Kur’anı apaçık anlamak için iki şeyi bilmek gerek. Arapça ve a”rab”ça. Arapça, gramer ve lügat ilmi. a”RAB”ça, nefsini tanıyan bir şuur.
  • “Kul (hu)’vellahu ahad” ile “Allahu lailahe illa (hu)” ayetlerinde ki (hu) ların arasındaki en büyük fark, yaratılış sırrını ihtiva eder.
  • İŞTE KERAMET BUDUR… NEML 40: Kitaptan ilmi olan kimse ise, «Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm» dedi. (Süleyman) onu (Melike’nin tahtını) yanı başına yerleşivermiş görünce, «Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfündendir. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnidir, çok kerem sahibidir.» Yoksa keramet hayali uçup kaçmak değildir. Allah ile konuştum diyenden tut, cennet ve cehennemi dahi dolaştım diye türeyen yeni anlayışlar asla ve asla İslami anlayış değildir. Cennete gittim diyenden cennet üzümü isteyin, mat olur. Çünkü gördüğü peşrevler şeytani dokunuştan öte değildir. Tek miracımız vardır, o da secde halidir. Arama başka uçuk buçuk zımbırtılar.
  • Biz KUR’AN derken; MUSHAF+RESULULLAH deriz. Çünkü Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz, yürüyen Kur’an idi.
  • Kur’ana saldırmak için, önce dinde öncü olan âlimler itibarsızlaştırıldı. Sonra da hadisler itibarsızlaştırıldı. Vay o zalimlerin haline… Kesin bilin ki evvelki İslam âlimlerine dil uzatanlar hadislere de aynı onlar dil uzatır. Ama Allah, zamanı gelince o dili dilim dilim eder. Bugün hadisleri inkâr eden zihniyet bir kaç yıl sonra Kur’an hayatlarını terk edecektir. Çünkü Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz olmadan Kur’an anlaşılmaz.
  • Her koyun kendi bacağından asılır. Ama kokuşunca kokusu çevreye dağılır. Orası yaşanmaz alan oluverir. Onun için uyaracaksın kardeşim.
  • En büyük yakınlık kardeşliktir. Ashapta kardeş olmuştu… Kardeş olarak seni görmeyeni sen gene de kardeş gör.
  • “Ne yaparsan yap insan değişmez” sözü Kur’an ile çelişir. Hem o zaman tebliğ anlamsız bir tiyatro olurdu. Bu da Allah’ın şanına yakışmaz.
  • Hiçbir insana boyun bükmeden yanlışlara yanlış diyerek doğruyu sunmaya çalışan, bunu da bayrak kaldırmak zanneden kullar daha ilmin ne olduğundan habersizdirler. Aziz kardeşim kesinlikle yanlış olduğuna şahit olup yanlış olduğunu demeyip göz yumanlar, ilme ihanet eden kişilerdir. Doğruya doğru ama yanlışa da yanlış demek hasleti bizim ana prensibimizdir. Bu prensibimizi anlamayan ve bizi de sürüden bir fert olmayı isteyen hiç kimsenin isteği asla asla bize istek olmayacaktır. Allaha kul Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize ümmet olma bilincini Allah hepimize nasip etsin. Allah kula kul olmaktan bu yazıyı okuyanları kurtarsın.
  • KUR’AN-I KERÎM’DE “içki ve kumar şeytan amelîdir sakınınız.
  • İnsanın kemal derecesi, kişinin Allah ismi aynasında kendini seyir ettiği kadardır. Bu seyrin mutlak müşahedesine Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimizi miraç gecesi nasip oldu. O yüzden Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz en büyük insan ve ululazm olan nübüvvet sahibi resullerin de en büyüğüdür. İkinci sırada Hz. İbrahim aleyhisselam, üçüncü sırada Hz. Musa aleyhisselam, dördüncü sırada Hz. İsa aleyhisselam ve beşinci sırada ise Hz. Nuh aleyhisselam yer alır. Bu sıralama tamamıyla müşahedenin safiyetiyle alakalıdır. Daha önceki ümmetler en fazla kendi zamanında tabi oldukları peygamberlere ayna olabiliyorlardı. O yüzden en kıymetli ümmet bu son ümmettir. Çünkü bu son ümmet, tam olarak kendini aynada seyir eden Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimize ayna olacak kabiliyettedi
  • Kalbe Allah namına dokunan kişideki yöneliminde asla kibir ve büyüklenme olamaz.
  • Biri der ki Kâbe benim içimde, Kâbe’ye gidip araba para yedirmem. Diğeri hâşâ Hak benim içimde namaz kılmama gerek yok. Bilmez mi ki, Hakka hulul olamaz. Nasıl ki, dışımdadır diyen hata yapıyorsa, içimdedir diyen de hata yapar. Hatta nefsinin kısır dümenine oturan diğer biri de der ki; Kur’an da namaz yok, Kur’an salat der. O da dua demektir ve zaten hayatım dua der. Ve daha nice saçmalıklar… Ve daha neler neler… Velhasıl şeytan bir sağdan yanaşır bir soldan… Bir ileriden bir geriden… Bir alttan bir üstten… Baktı olmadı insanın içine girer. Çok dikkatli olmalıyız. Girdaplara kapılmadan Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin yolundan hakka yürümeliyiz.
  • Kaderi sadece mutlak ve tümel edip kulu akışına teslim eden ve amelden soğutan zihniyetin yol açtığı tahribatların mesuliyeti çok ağır olacaktır. Zira kul, damarlarındaki asil olan ilahi yaratım olarak tecelli eden kudreti fark edip fiiliyatına yoğunlaşmalıdır. Yoksa kaybedenlerden olur.
  • Dua, zikir, iyilik vs. ile kaderi değişmek yarın başına ne geleceğini bilmek değildir. Lakin testisinde su bulunan kişi yolda susuz kalmaz.
  • Kişiye sen seçildin ilhamı kesinlikle şeytanidir. Bu ilhamı alan kişi günde 1000 defa 40 güne kadar; “LA HAVLE VE LA KUVVETE İLLA BİLLAHİL ALİYYÜL AZİM” desin. Kurtulur o halden biiznillah…
  • Herhangi bir kişiye kodlanmak yerine sadece ve sadece Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize kodlan. O hata etmez. Gerisi hata yapmaya meyyaldir. Lakin yol arkadaşını da sev ki senle yol yürüsün.
  • Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin sohbetine ve cemaat namazına kadınlar da kurallara uyarak mescidin uygun tarafında saf tutarak iştirak ederlerdi.
  • Helal ve haram çizgisine dikkat etmeksizin yapılan tasavvuf veya hakikat sohbetleri, kişiye açılım değil kapanım doğurur. Zira önemli olan bilgi edinmek ve kalbi coşturmak değil, öz hüviyetle irtibatta olmaktır. Coşkuyu birçok yerde bulursun. Yahudilerin kabalasında veya Budistlerin tapınmalarında veya Hıristiyanların ayinlerinde… Zaten o coşku olmazsa kimse takılmaz oralara. Yani coşkunun olması o işin doğru olduğu anlamına gelmez. İşte nübüvveti yaşamda olmayan olgular sadece kitlenmeyi getirir ve kişiyi rabbine yaklaştırmaz. Rabbimizin sonsuz ve sınırsız özellikleriyle nimete erenlerin yolunda bizi senkronize etmeyen her hareket fasittir.
  • Kader takdir edilendir. Takdir senin elindedir. Elinin üzerinde Allah’ın eli vardır. Yakınlığı şah damarından yakındır. Kalp senin kapındır. Ondaki tüm hissiyat zatındır. Mutlak zatı arama içeride veya dışarıda varlığın onun ilmidir. Kalbini çalıştır ey insan. Yakınlığını yakınlığın bil ey insan. Zamansız ve mekânsız ol ey insan. Bunu görmek muhabbet dolu bir kalp ile olur ey insan. İlmi varlığın onun halifesi oldu. Onu bilmeyen kendini Firavun sandı. Dikkat et! İradeyi eline verdi. İradeyi saptırmayan takdirini elde etti. Kader deyip kendini yabana atma. Kaderin üstündeki kaderi sakın unutma. Ötelerden bir şeyin geldiğini sanma. Özündedir tüm cevher, sakın itirazda bulunma.
  • Kendi insani yapısından utanmayanı ne yaparsın? Dedi bir dost… Ona dedim ki; bir sigara eline verir onu dumanıyla baş başa bırakırsın.
  • Konumlandırıldığında basiti, sarf ettiği lafından tanırsın. Kendinden utanırsın.
  • Kuran’a ermek için okumak lazım. Okunmadan ermek hayalini terk etmek lazım… Var edilen fıtrata ve düzene göre yaşamak için okus pokus değneği hayalini terk etmek lazım.
  • Kader ne? Yazan kim? Nerede yazıldı? Nasıl yazıldı? Değişmez mi? Değişirse nasıl değişir? Kaderi yaz boz tahtasına çevirdik diyen nasıl dedi? Değişik şeyler…
  • Et kemik bedenin et kemik fonksiyonlarından gelen hormonik zevkler nefsi hakikatine doğru kör eder.
  • Sitem dolu bir hayat… Gel bekle gelsin memat. Nefse ağır gelir hayat. Kader vakti tecelli edince… Ne hayat kalır ne de memat.
  • Kim hortlarsa hortlasın, vekilin Allah ise hortladığı gibi bloke olur. Onun için gözünü ondan sakın ayırma.
  • Gam, keder, sıkıntı insanı insanlıktan çıkarır. Çünkü kadere iman eden, kederden kurtulur der Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz.
  • Bir kitap okumaya başlarken şu duayı yedi defa okyun… “Rabbi zidniy ilmen ve fehmen ve iymânen ve yakinen sadika” Kitap okumaya ara verirken veya kitap biterken yedi defa da şu duayı okuyun… “Ya Hafiz ihfez hazel ilme fissadri”
  • Biz kimseye kin gütmeyiz. Hata işleyenin hatasını görmezden gelir, kendi hatasını bizzat kendisinin görmesini arzu ederiz. Siz de öyle olun ki toplum şan ile şerefe ulaşsın. Zira bir elin nesi var, iki elin sesi var…
  • Hayali bir bakışla, malayani konuşup, “esas olan benliği kurban etmektir” deyip, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin bizzat eliyle kesip kurban ettiği hayvanı görmemek, en büyük körlüktür.
  • Kurbanla bütünleşmek güzeldir. Kurban yok diyenler olmasın kurban. Kurbanı bizzat kesmek İslam şiarıdır.
  • Kurban olarak kesilen hayvan, o hayvan için bir ödüldür. O hayvan bir üst tatmin noktasına sıçrama yaparak hayatını sürdürecektir.
  • Boynuzlu koç boynuzsuzdan hakkını aldığında, fena dairesinde daha tatminkâr bir sıçrama yapacaktır.
  • Bir kelebek gibi özgürleşen insan, bulunduğu ortamın rengine bürünerek kimseyi asla kırmaz. Çünkü onun gönül dünyası Nuri muhammediye dönmüştür.
  • Neden Kur’an orjinal anlamıyla bir türlü anlaşılmıyor? Çünkü Kur’ana Rab’ça diliyle değil, toplumun kullandığı (a“rab”ça)dan dilinden esinlenerek oluşturulan (arapça) diliyle bakıyoruz. Beşeri kavramlar ile derinliğine bakmaya çalışıyoruz. Sonra da içinden çıkamıyoruz.
  1. Allah resulunu hayatından çıkaran ve Kur’an yeterli diyen anlayışı kıtın İslam’ı nasıl tatbik ettiğini merak ettim. Sadece lak lak eder.
  • Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize dünyamızdan güzel koku da sevdirilmişti. Güzel kokular Allah’tandır. Kötü kokular ise nefsimizdendir.
  • Ten kokumuz güzel kokmuyorsa, bizde suni kokularla kokutmaya çalışırsak ve kendimizi kandırıp işte peygamber güzel koku severdi de bende sürüyorum dersek, sevsinler bizim sünnet anlayışımızı. O zaman Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz ne demek istedi? Güzel kokudan kasıt nedir acaba?
  • Kibrin kibriya olsun ey Allah kulu. Hani halifeydin… Yani her halin hakkını eda eyle…
  1. Allah en çok kulunun saf ve som bir yönelişle kendisine nimete erenlerin kulluğu gibi kullukla yönelmesinden memnun olur.
  • Okuduğun Kur’an meali Kur’an tercümesi değildir. Çeviri yapanın kendi anlayışı kadar Kur’an dan anladığıdır.
  • Kur’an Rabçadır. Kur’anın her kelimesi özümüzle iletişim aracıdır. Açık açık şer’i hükümleri bile beyan eden ayetlerin öz mana terkibi bile Allah kelamı olduğu için, onda manevi sayısız manalar mevcuttur. Sadece birebir meale bakıp bu ayet budur işte ve sen bu ayeti tekrar etsen ne yazar, etmezsen ne yazar diyen diyen kişiler maddeci bakışta gark olan düzenbazlardır. Maddeci bakış ile sırf bakış kişiyi mutsuz ve perişan eder. Özünden mahrum eder. Aziz kardeşim… Bu konuyu niye bu kadar irdeleyerek yazıyorsun diyebilirsiniz… Haklısınız, böyle bir şeyi gündeme bile almak ayıptır. Çünkü zaten Kur’anı okunuş amacı mutlak zikirdir. İşte o zikirden mahrum edip seni materyalist bir dünyanın elemanı yapmak isteyen deccaliyet ruhuna karşı gerekli uyarıları yapmak boynumuzun borcudur. İşte Kur’an a”RAB”çası okunuşu, öz hakikatimiz olan Allah’ın 99 esma cevheri ile bizleri buluşturuyor. O mana titreşimlerini beynimiz aracılığı alt bilincimizden üst bilincimize çekip getiririz. Bu tümüyle sistemsel bir düzen içinde oluşur. Bunun oluşması için sadece yürümen yani okuman yeterlidir. Ama dikkat edin ki para karşılığı okumaya kesinlikle karşıyım. Çünkü okuyanın düşüncesi orada Allaha ermek yerine dünyeviliğe ulaşmak içindir. Bu da gerekli açılımı veremez. Bir kişi yaşarken okuduğu bir ihlas süresinden aldığı nuru onun ölümünden sonra ona okutulan binlerce hatimden daha aydınlıktır. Çünkü yaşamında okuduğun ile sen bizzat bilinçaltından o manayı çekip getirmişsin dünyana… Ama ölümünden sonra sana okutulup gönderilen sadece bir rüzgar esintisi yanına gelmiş ve az serinletmiştir sıcak yaz günlerindeki bulut ve rüzgar gibi. Biri senin malın olmuşken diğeri malın olmamıştır. Sende dünyada açılım olmayan bir konuda ölümden sonraki yaşamda yeni bir açılım oluşamaz. Şefaat olayı da öyledir. Sende açılım varsa yani Rabbin el veriyorsa birinin hatırlatması işine yarayacaktır. Ama sen kop kuru bir hurma kütüğü isen, kim ne yapabilir diye tam yazarken, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem Efendimizin kuru ve yanmış hurma fidanını ekip mucize olarak yeşertmesi geldi aklıma.. Hala meyvesine peygamber hurması diye ulaşırız. Evet Allah’ın hikmetine akıl ermez. İman ettik ve yürüyoruz.
  1. Anlamını bilmeden bülbül gibi şakırdıyorsun Kur’anı der din düşmanları… Anlamını bilmeden okuyursun diye diye Kur’an okuyan bırakmadılar. Bunun hesabı ağır olacaktır. Kur’an Okuyan kalmadı ya… Kur’anlar mahzun kaldı raflarda. Belki duvardan indirdiniz ama bu defa rafa terk ettiniz. Camilere bakın kaç tane Kur’an açılıyor. Ya Allah tan korkun. Sen hiç anlamını bilmezsen de okuduğun her harf başı 10 sevap-derece elde edersin. Bunu Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz diyor. Anlamını zaten hakkıyla çözen olamaz ki. Çünkü o Âlemlerin Rabbinin sonsuz kelamıdır. Sen sonlusun be kardeşim. Aziz kardeşlerim okuyun okuyun zerre anlamını bilmezseniz de okuyun. Kalbinizin huzur dolduğunu göreceksiniz. İşte bu Kur’an okumanın öze doğru yolculuğa katkı yaptığının en büyük kanıtıdır. Kur’anı okurlar sevap tüccarları der bazı kendini bilmezler. Sen sevap için yaşamıyor musun kardeşim. Yoksa hayatın yalan dolan ve günah için mi? İki yol var önünde… Ya sevap… Ya günah… Ya cennet… Ya cehennem… Üçüncüsü yok be kardeşim… Kur’anın anlamını bilmezsen okuma diyen eblehlere kulak vermeyin kardeşlerim… Kur’an bizi bize aktarır. Kur’an kişiyi rabbine emanet ettirir. Kur’an arkadaş olur kabirde… Kur’an şefaat eder kıyamet günüde. Kur’anın insan üzerinde hakkıdır ki günde en az 100 ayet okuna…
  • Kulaklarını tıkayana birşey duyuramazsın. Gözünü kapatana bir şey gösteremezsin. Hele kalbin mührü. Hiç sorma… İşte o diskalifiye olmuştur.
  • Birçok hakikat iki kelime yazıyla anlaşılmayacak kadar içeriklidir. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizden sirayet eden her söz veya fiilin ruhunu iyi okumak gerekir. Yoksa olayı çarpıtanlara kurban gideriz.
  • Kur’an anlayışımıza inmiştir ve hadis o anlayışla hamurlanmıştır.
  • Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin buyurdu; “Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır: 1- Adil devlet başkanı, 2- Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç, 3- Kalbi mescitlere bağlı Müslüman, 4- Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan, 5- Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit, 6-Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse, 7- Tenhada Allah’ı anıp gözyaşı döken kişi.” (Buhari, Ezan 36, Zekât 16) – (Rikak 24, Hudüd 19) – (Müslim, Zekat 91) – (Tirmizî, Zühd 53) (Nesaî, Kudat 2)… Bu kadar hadis kitabına giren bir hadisi şerif… Haydi, kardeşlerim… Kolay gelsin.
  • İlim yolunda kıskançlık olamaz. Kıskanç olan ilimden mahrum olur. “At kıskançlığı giy melâmet hırkasını” o kadar basit.
  • Kalpten kalbe yol vardır… O yolu tıkama sakın… Yoksa mahrum olursun.
  • Silgi ve kalem elde iken kullan. Yoksa mahrum olursun.
  • Kuantum dedikleri bir enerji türüdür.  Nuri Muhammedîde var olan, kesif boyutun enerjisidir. Öz cevherle alakası yoktur.
  • Kalbi ölü olanın ruhu tanıtmaya kalkışması trajikomik bir haldir. Demiş diyen…
  • Kur’an bize yeter deyip Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizi inkâr edenler, dini İslamı mubini çoktan terk etmişlerdir. Dinsiz tabaka oluşturup namazsız, oruçsuz, hacsız, zekâtsız, zikirsiz ve sünnetsiz bir Müslümanlığı kurmanın peşindeler. Görevleri ve tüm çabaları bu yöndedir. Ama başaramayacaklar, çünkü dinini koruyan bizzat Allah’tır. Bilsin ki o tabaka, yedi yaşındaki yavrucak sahura kalkacak, teravihlerde arka saflarda yer alacak ve büyükler namaz kılarken onlar arka safta namaz ruhunu ruhlarına aldıkları için sevinç çığlıkları atacaklardır. Ey sünneti seniyyeyi inkâr edenler; Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizi inkâr edip ama buna rağmen Müslüman gibi görünmektense, direk Hıristiyan olsalar daha rahat ederler. Bakın namaz vs yok, oh ne rahat kimse de karışmaz. Aklınızı Başınıza alın ve İslam dininin kodları ile oynamayın. Bilin ki, İslam dininin kodlarıyla oynayanları Allah, Dünyada da ahrette de perişan eder.
  • Küçük insanlar konuşur… Büyük insanlar konuşulur… Lakin her hakkında konuşulan, rahmani yolda olan büyük insanlardan değildir. Zira küfründe büyüyenler de haklarında konuşulur. Firavun vb…
  • Korunmak istiyorsan, elbette bir yolu var demektir. Yeter ki gönülden iste, elbette kapısını Allah gösterecektir. Korunmak için gerekli olan tüm yolları gösteren rabbe hamd olsun.
  • Nasıl ki en ufak tehlikede göz kapakları hızlıca iner ve gözü korumaya alır. Kalp de aynen öyledir.  En ufak bir başkalaşım ve tereddütte ruhi akıntı hızlıca durur. Çünkü kalp, tehlike addeder ve perdesini hızlıca indirerek kendisini korumaya alır. Akıntının mutlak olarak devam edebilmesi için mutlak bir teslimiyet ve güveni bulması gerekir.  Onun için de, kalbin örtüsünü kaldırması için mutlak bir güven şarttır.  İşte bu işin teknik boyutudur. En büyük örnek ise, Hz.Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizdir. Mutlak bir sıdk ve emniyet sundu, karşılığında halk ona mutlak olarak teslim oldu.
  • Nasıl ki göz kapakları vardır iner. Güvenli olunca da açılır. Ve ışık hızından bile hızlıdır. Aynen öyle de kalbin de kapakları vardır, iner. Güven ortamında açılır ve ışıktan 33 kat hızlıdır.
  • Bir can kardeşin olsun. Bir canan dostun olsun. Bir postun olsun. Gerisi Hülya olsun. Dünyan saadet dolu olur. Ahret cennet olur.
  • “kul قل” diye başlayan her ayetin muhatabı bizzat ümmetin her bir ferdidir. Örneğin İhlâs süresinin başlangıcındaki “kul “قل fiili emir kipidir. Allah her birimizin kendisini tanımamızı ister ve bu tanımı dillendirmemizi emreder. Allah bize derki bu surede anlatılan her kavramı anla ve anladığını dile getir.
  • Kitabı anlamak için, Allah’ın rızık olarak verdiği şeylerden infak zorunludur. Kimse kendisini kandırmasın. Zengin olayım da vereyim değil veya Zenginin bir iki kuruş vermesi değil infak. İnfak şudur ki; zengin zenginliğine göre fakir fakirliğine göre infak etmek zorundadır. Tabi kitabı okumak isteyen… Sakın zekâtı infak sayma. Zekât toplumdaki müstahakkın hakkıdır zaten.
  • Maalesef Üzgünüm ki… elifllammim الم diye işaret edilen kitabının bizzat içeriği asla yazılamaz. Sadece şu yapılabilir… Kitabı görmek için gerekli ilim yazılır. Zaten Furkan, kitabı göstermek içindir ve okumak için ilk şartta olarak da takvalığı getirmiştir. İman edip rağbet edenin nasibinde olan, Furkan’da anlatılan ilme iman ederek kitabı görmeye yaklaşır. O zaman yapılacak olan şudur ki, kitabı görmek için Furkan’ı kelime kelime açıklamak olacaktır. Tıpkı öncekiler gibi. Demek iki KAP ilim buymuş. subhanellah… (not: Furkan Kur’anın elimizdeki baskılı kitap halindeki adıdır)
  • Kitabı okumak için ön şartların başında, takva sahibi olmak gerekir. Takva sahibi olmanın birinci şartı, ğayba iman gelir. Ama dikkat edersek hemen gayb kelimesinin başına ب harfi gelmiştir. Yani ب harfinin işaret ettiği manaları katarak okumalıyız. Yoksa ötelerde bir yerde ğaybı arar dururuz.
  1. Allah’ın bir sıfatı kelâmdır. Şimdi düşünelim… Konuşulan ne? Hayal ettiğimiz şeyler veya yaptığımız şeyler. İnsan Allah halifesi ise, o zaman Allah’ı anlamak için bir numunedir insan. Şimdi derinleşelim… ألم den husule gelen ve seyr alemine giren her bir varlık, “bu kitab” ın birer kelimesi dir. İşte ayet bu kitaba işaret ederek başlar.
  • Bu kitapta hiç şüphe olamaz. Bu ayet inince, Kur’an âyetleri toplanmamıştı henüz. Daha Mushaf şeklinde bir kitap da elde yoktu. o zaman ayet “bu kitap” işaretiyle neye işaret etmiştir? Bunu anlamak işin başıdır. Zaten bu ayet, yedi ayetten oluşan süreden sonra gelen ve EifLaaaamMiiiim diye başlayan ayetten sonraki ikinci ayettir.
  • Biz Kur’an derken gayemiz; Allah’ın kelamı ve Resulünün hitabıdır. Biz ikisini ayırmayız. Hatta bize İslam’ın sunumu itibarıyla ikilik görmeyiz. Çünkü o asla hevasından konuşmadı…
  • Kur’anı apaçık anlamak için iki şeyi bilmek gerek. Arapça ve a”rab”ça. Arapça, gramer ve lügat ilmi. a”RAB”ça ise, nefsini tanıyan bir şuur. Onun için de sahabeler önce iman eder yani rabbine iman eder ve sonra da Kur’an okurlardı. Öylece her Kur’an okumada imanları daha da artardı.
  • Kur’an elbette mubin yani apaçık kitaptır. Ama apaçık kitabı anlamak için apaçık Arabçayı bilmek gerekir. Çünkü Kur’anın lügat dili Arabçadır. Rabbimiz öyle dilemiş ve öyle indirmiş, teslimiyetten başka elden ne gelir ki…  Ayette rabbimiz ikisi için de (Kur’an ve Arabça) MUBİN kelimesini kullanıyor. Mubin olan ancak mubin ile özdeş olur.
  • İnsan-ı kâmil; insanın kemal derecesi, kişinin Allah ismi aynasında kendini seyr ettiği kadardır. Bu seyrin 100 de yüz 100 müşahedesine Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize miraç gecesi nasip oldu. O yüzden Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz en büyük insan ve ululazm olan nübüvvet sahibi resullerin en büyüğüdür. Sonrasında ise, Hz. İbrahim aleyhisselam, Hz. Musa aleyhisselam, Hz. İsa aleyhisselam ve Hz. Nuh aleyhisselam yer alır. Bu sıralama tamamıyla müşahedenin safiyetiyle alakalıdır. Daha önceki ümmetler en fazla kendi zamanında tabi oldukları peygamberlere ayna olabiliyorlardı. O yüzden en kıymetli ümmet bu son ümmettir. Çünkü bu son ümmet, tam olarak kendini aynada seyreden Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize ayna olacak kabiliyettedir.
  • Kur’an bir bütündür. Kur’an, Allah yaratış fıtratından ve yaşam düzeninden insanı ilgilendiren ve insandan okunanıdır. Herkes aynı düzeyde ve aynı ilim de değildir. Derece derece aşağı ve yukarı derecedekiler mevcuttur. Örneğin, Hz. Ebubekir ra ile bu fakirin Kur’anı aynı anlaması düşünülemez. Herkes anlar ama kapasitesi kadar anlar.
  • Rab, Nebi ve Kitap birbirleriyle bağlantılı üç kelimedir. O yüzden Kabirde bu üç kavramın mahiyeti bizden sorgulanacaktır. Yaşayışı dillenecek ve melek olarak gözükecektir.
  • Bazen karda dahi açar çiçekler. Üzerinde uçuşur kelebekler. Kardeşim tüm örnekler seni resmeder. Gafil olanı örnekler kahreder. Onlardan bitmez keder. Her şeye der ki kader. Bilmez mi ki kader üstünde var bir kader. O da insandan oluşur hasbelkader.
  • Kadir gecesi hakkında… Eğer Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz şu gecedir deseydi, kesin ve net bilgi olurdu. Ümmette bir gevşeme oluşur, yalnızca o gece tek ihya edilirdi. Ama İslâm ümmetinden herhangi bir ferdin bir tespitte bulunması, hata payını esas alırsak kesin ve net değildir. Manevi alanda ise kadir anı, kişiden kişiye değişkendir. Ayrıca aynı anda ve aynı yerde olan iki kişiden biri kadirin sıkışma anını hisseder ve zevkine erer. Diğeri ise kendi dünyasında oyuncaklarıyla keyif çatar.
  • Kur’an dendiğinde, sadece Mushaf’ı anlıyorsanız, bu büyük yanılgı demektir. Kur’an, insandan okunan Allah fıtratının ve var edilen düzeninin adıdır. Bunun içine Mushaf girdiği gibi Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin tüm fiilleri ve konuşması da girer. Allah ve Resulünü ayıran haktan uzaktır. İşte ayetten delil… Rahman süresinin ilk dört ayeti; Rahman Kur’an talim ediyor. Sonra insan yaratıyor. Sonra insana yetenek veriyor ki Kur’an ı anlasın. Eğer Kur’an derken sadece Mushaf anlaşılıyorsa, insan yaratılmadan önce KUR’AN kime talim ediliyor? O zaman şu ortaya çıkıyor… İnsan yaratılmadan önce Allah, insanın yaşam alanını âlemler içinde var ediyor. Sünnetinde yani fıtrat alanında insanın yaşayacağı ortamı var ediyor. Buna Kur’anın talimi deniyor. Sonra insanı var ediyor. Sonra insanın bünyesine akıl fikir ve ötesi iman kuvvelerini yerleştiriyor ki, onun yaşam alanından olan Allah yaratım fıtratını ve işleyiş düzenini çözsün ve ona göre yaşasın.
  • Bazıları vardır ki Kâbe’de tavaf yaparlar. Bazı şahsiyetler de vardır ki, manevi makamda, Kâbe ve etrafındakilerle beraber onların etraflarında, durmadan döner durur. İşte bu ilahi bir keyfiyettir ki, bu makam için; dilenen dilenir.
  • Kâbe’sine eremeyen Kâbe’ye gitse ne yazar. Ah be nefsim… Gidenleri kıskanırsın da söylenip durursun. Umarım gidenler gönül hanelerindeki Kâbe’yi görüp özlerindeki Kâbe’lerine ereler de mutluluk nağmeleri ile hak ile halk içine nüfuz ederler.
  • Tabi ki Kur’an OKU’mak sanattır. Ama birine ücretle OKU’mak Kur’ana ihanettir. OKU’rsun OKU’tursun ama karşılıksız. Hatta gözün Allah’ın vereceği şeyde dahi olmasın. Çünkü OKU’yan; zaten Allah ismi ile işaret edilen mühre ayna olmaya yaklaşır. Ama beklentisi olan beklentisiyle kalır. (Dikkat; kıraat ile tilaveti karıştırmayalım.) zira kıraat ve tilavet ayrı ayrı şeylerdir. Türkçede ikisine de okumak denmiştir. Ancak anlam cümle içeriğinden belli olur.
  • İnsandan okunan kıraat, kâğıttan okunan ise tilavettir. Kur’anı tane tane okuyup kendinde kıraati seyir ise, tertildir.
  • Kur’an o dur ki, insandan okunan. Zannetme ki, kâğıttan okunan. Kur’an Allah kelâmıdır insana sunulan. Sadece odur sende bulunan. Başka bir şey etmeyesin nan. Sonra kalırsın biferman…
  • Şuur dünyamızın çöplerle dolu olması ya Kur’anı dışarıda bırakır veya hobi olarak hobilerimize eklenen bir hobi olarak kalır. Hâlbuki irademizi elimize almalıyız. Şuur dünyamıza doldurduğumuz tüm çöpleri dışarı atalım. Eğer psikolojik sorunu olup tüm çöpleri evinde bekleten gibi olmuşsak ki insanlığın ekseriyeti öyle, o zaman belediye! temizlik işçilerini çağıralım ve şuur odamızı temizleyip dezenfekte edelim ve odada sadece Kur’an bırakalım. İşte o zaman gel gör sefayı…
  • Ehlullah olan birinin kabrini ziyaret, insana pozitif katkı sağlar. İmansız olarak ölen kişinin mezarında beklemek, kişiye negatif enerji yükler. “Ve içlerinde ölen birinin ebedâ namazını kılma ve kabrinin üzerinde durma, çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü tanımadılar ve kâfir olarak can verdiler. Tövbe suresi 84” İşte bu ayet birçok hakikati dillendiriyor. Ayrıca bu ayetle Allah; iman ehlinin kabrini ziyaret etmenin de önünü açıyor.
  • Kur’an insanı anlatır. İnzal olan demirde insana nazil olmuştur demektir. İnsan vücuduna demir, insanın semasından insanın vücuduna iner. Yani bize göre soyut olan semamız bize göre somut varlığı olan demiri, eğer şartlar müsaitse vücudumuza iner. Şartlar müsait değilse inmez hastalıklar baş gösterir.
  • Koni düşünelim… Tepe noktasındaki tüm varoşlara eşit uzaklıktadır ve her tarafı müşahede eder. Ama varoşun herhangi bir noktasındaki, tüm tarafı göremez. Allah ismi aynasında yüzüne bakan, koninin tepe notasında tümün seyrine ulaşan kişidir. Koninin tepe noktasına ulaşan, Allah namına hamd eder ve rabb-ul erbaba ulaşır. Rahman ismi manasını seyir edip Rahim ismi gereği tüm oluşumları seyir eder. Sonra tüm saltanatın sahibinin tek olduğunu müşahede eder. Sonra tüm varlıkların yüce saltanata boyun eğdiğini ve tüm güçlerinin kaynağının ondan olduğunu seyir eder. Sonra da gözü diker tekrar aynaya ve der ki; beni doğru yola ilet. O doğru yol ki; nimete erenlerin gittiği yol. Hiç yola girmeyen veya doğru yoldan yürürken yolunu kaybedenlerin yolundan muhafaza eyle.
  • Kişi en çok en yakınına karşı kördür. Çoğu zaman uyanık! En uzaktakine el uzatabiliyorken, en yakınına dokunamıyor.
  • Hey dost… Kimseyi sakın küçük görme, yoksa küçülürsün.
  • Bir teslim olup okusak Kur’anı; tecellilerini gün gibi görürüz… “anlamını bilmeden okumak bir şey kazandırmaz” diyen safsatalara kulak kabartmayın. Hatta onların defterini zihninizde dürün.
  • Kalbi Allah aynasına dönen kişide, Allah yanı sıra bir şeyin sevgisi araya perde olursa, bu mal olur veya çocuk olur veya karı olur veya koca olur veya beden olur, her olursa olsun Allah onu insandan alır. O yüzden denir ki “mü’minin musibeti bilmez”. Eğer perde olacak bir şey kalmazsa, musibette biter. Veya kişinin Allah ismiyle işaret edilen aynaya talebi yoksa gene de musibetten kurtulur, ama kaybettiğinin haddi ve hesabı yoktur. Ahrette ise mahrumlardan olur. Musibetten kurtulmanın yegâne yolu Allah yanı sıra her şeyden yüz çevirmektir. Çünkü bize ayna sadece Allah ismiyle işaret edilendir. Başka şeyler, halk veya hak insana ayna olamaz. İki perdeyi geçen aynaya yaklaşır.
  • Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırası varsa, bu hayatı bize sunanın hiç mi hatırı bizde olmaz ki onun emir ve yasaklarına göre amel etmeyiz. Bu durumda; ya ona inanmamışız veya onun ayetlerde anlayacağımız dilden yeminler ederek bize sunduğuna itibar etmemişiz. Veya nefsimizin istek ve arzularını ona likaya tercih etmişiz. Başka bir açıklamasını da artık bilemiyorum.
  • Kuyunun tam dibi, tüm ruhların buluşup tek nefsin açığa çıktığı salt noktadır. Batı buna bilinçaltı adını takmıştır.
  • Kapkaranlık ortamda bir beyaz nokta olana ne mutlu!
  • Kul hakkı, insanın kalbinin dirilmesini engelleyen en büyük engeldir. Ha bireysel, ha kamusal… Fark etmez. Ruhullah ile dirilmek isteyen, bir kürdan kadar da olsa; kul hakkından uzak durmalıdır. Kimse kendini kandırmasın.
  • Kalbin remzi ne de ağır bir kinaye… İçinde anılınca tecelli, özünde dirilir öz gaye…
  • Elmas gibi olanlar sırt çevirdiler mi, bir daha ulaşamazsın. İletişimde iken kıymetini bil. Kıymetini al. Kıymetlen.
  • Kafamızdaki tüm kültürlerden soyunup sadece ve sadece Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin öz kültürüyle tanışırsak, işte o zaman Bismillah deyip yola koyuluruz.
  • Tüm ak saçlı bilgeler kabıkavseyne giden yolu öğrettiler. Sonrasına ise kendin dal dediler. Öylece sonsuz seyre işaret ettiler. Tanım olsaydı, sonlu olacaktı. O yüzden de ayetler dahi açık uç bırakış ki; insanlık sonsuz basamaklarda gezinsin. Yoksa herkesin derecesi aynı olurdu…
  • Kıyamet günü Rabbin görüntüsü kişiden, kişiye göre değişken olacaktır. Görüntüyü oluşturan yine kişi veri tabanı olacaktır. Tıpkı Münkir ve Nekir’i veri tabanına göre oluşturduğu gibi. Kişiye rabbi kemalatina göre gözükecek. Rabbul âlemin mutlak olarak ve tüm ihtişamıyla asla bilinerek görünemeyecek. Çünkü hiç bir birim onu kapsayamaz. Lakin her kişi kendi rububiyet alanı kadar Rabbine nazar edecek. Ne edelim edelim… Rabbi hassımızı çepeçevreleyen öz terkibimizi oluşturan dokunsal nakşımızı Rabbul erbaba yaklaştıralım. Ki görüntümüz daha bir kaliteli olsun. Örneğin… 3gp görüntü ile 4k görüntü bir değildir. Görüntüyü daha kaliteli almak için… Cihazımızı yenileyelim.
  • Kadir gecesi enfusi bakımdan ferdin “uruc”udur. Her gece yaşanabilir. Sadece ramazana hasretmek hatadır. Fertle alakalı bir manadır. Yan yanda olan iki kişiden biri yaşar diğeri yaşamaz. Kadir gecesi öyle bir sır ki; bazıları her gece yaşarlar. Afakî bakımdan ise, yılda bir oluşur ki, o anda kalbi uyanık olan, tüm âlemlerde oluşan Kadir “an”ı ile mutlak bir nuraniyet elde edilir. İşte bu da, sadece yılda bir defa gerçekleşir ve tüm âlemler buna şahit olur.
  • Kur’an ı kafamıza göre okuyup ve istediğimiz şekilde mana verirsek hata yaparız. Kur‘an ancak, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin yaşadığı gibi ve nüzul sebebinin ruhuna uygun OKU’nulursa anlaşılır. Yoksa günümüzdeki gibi yüzlerce ve hatta binlerce fırka ortaya çıkar. Sonrasını ise, çatışma ölümler takip eder.
  • Kur’anın mana derinliği ve maneviyatı vardır. Okuyan kişi üzerine, okunan kişinin üzerine ve okunan mekâna rahmet iner.
  • Resulallah sav Kur’an ı açıklar… Kur’an, insandan okunan Allah’ın yaratım fıtratı ve yaşam düzenidir. Kuran her şeyi açıklar dediğimizde, Kur’an kavramından anladığımız şey, “Mushaf ve Sünnet”tir. Kur’an, Resulallah’ın sav tüm yaşantısına denir. Dolayısıyla Resulallah’a sav yürüyen Kur’an denmiştir.
  • Kur’an Allah kelâmıdır. Mushaf ise, yazılan sayfalar, sayfalardaki mürekkep, okunurken çıkan sesler mahlûkturlar yani insanla var edilmişlerdir. Allah kelâmı olan, Kur‘anın manasıdır. Manamızda Kur’ânın manasını keşfedersek, Kur‘anı okumaya başlamışız demektir. Yoksa tüm söylemlerimiz slogandan öteye geçmez.
  • Kur’an bizden okunan Allah sünnetidir. Mushaf ise, bizi Kur‘an a götürür.
  • Kur’an a iman etmişiz. Aklımız erdiyse ne ala. Ermediyse doğru olan Kur’andır deriz ve geçer gideriz.
  • Dünya kadınla başlar. Eğer oluşmasaydı Havva, olmazdı âlem. Muhammed sav hatırına yaratılmadı mı âlem? Havva olmasaydı, nerden gelecekti âlem? Havva olmasaydı, Âdem ağaçtan nasıl yiyecekti? Ağaçtan yenmeseydi nur Âdem de saklı kalırdı. Yasaklı meyvenin tadılmasıyla dünya başladı. Kadınla Âdem, dünyaya Merhaba dedi. Âdem cennette tek başına bin yıl yaşadı. Havva yaratılıp ona emanet edildiğinde, Cennette bir gün dayana bildi. Nefis onları dünyaya sarkıttı. Edep yerleri kendilerine göründü. Cennet yaprakları onları örtemedi. O meyveyle orucunu bozan, hala altmış gün Kefaret üzerine farz olur. Hac ihramındayken o meyveyi yiyen, haccını bozmuş olur. O meyveyi yiyen kişi öyle tahribat alır ki; üzerine boydan yıkamak farz olur. O meyve Adem’e cenneti dünya etti. O meyve olmazsa nesil olmaz. O meyve hem mübarektir hem de külfet. O olmazsa idi biz olmazdık. Artık anla meyveyi. O meyveyle birleş ama sakın çiftleşme dostum.
  • Her şeyi değiştirdik. Ecdadımız mübarek gecelerde kandil yakarak yanlış yapmadı. Çünkü O zamanlarda kitle iletişim araçları yoktu, kandil yakılarak mübarek geceler insanlara duyuruldu. İnsanlarda böylece bu geceleri riyazetle geçirirlerdi. Biz ise bol bol mesaj yazarak kandil kutluyoruz. Hatta Google’den hazır mesaj bulup gönderiyoruz. Gönderdiğimiz kişi sanki okuyor… Kutlama şudur ki; yaşadığın sevinç hissiyatını karşındakine hissettirirsin. Ama gel gör ki kutlamalarımız da her şeyimiz gibi naylon olmuştur. Naylonun yapısı süslü ama maddesi zehirlidir.
  • Kediler sadece Rahman’a bakar. Kendini aracı san’anı tanımaz. Bunu göremeyen gafil insan “nankör kedi” der. Bilmez ki kedi sebeplerden geçmiştir. Biz gafletten dolayı kendimizle Rahman arasındaki bağlantıları göremeyebiliriz. Ama kedi ise, bizim ile Rahman arasındaki bağlantıları en detaylarına kadar seyreder.
  • Kar ve dolu hakkında şöyle bir teorim var; kar nasıl oluşur? Aynı patlayan mısır gibi… Oluşan yağmur taneleri sert soğukla karşılaşınca dolu olur. Bu donmuş su; Eğer ki daha soğuk bir tabakayla karşılaşsa, don taneleri patlar ve kar şeklinde aşağı iner. İnerken yumuşak kar taneleri havadaki soğuğu da içine hapsettiği için hava ılık olur. Eğer daha soğuk tabakayla karşılaşmazsa olduğu gibi iner. Hava da soğuk olur. İşte mana ilminin halka yağması da bunun gibi bir şey… Kıyası da sen yap…
  • Tüm kargaşaların derununu, Allah‘ı hakkıyla tanımamaya dayanır.
  •  

Yorum yapın