VECİZELER “-I-İ-J- HARFİ”

-I-İ-J-

  • Hakta ısrar et de alay etmeyi terk et. Öğrenmek isteyen ısrar eder, samimi olan ısrar eder, benimsemek isteyen ısrar eder. Hobilerime bir hobi daha eklensin diyen alay eder, alayı kendine eder de hayatını kumar masasında kaybeder.
  • Arıya ilham eden Allah insana ilham etmez mi? Öğrendiğimiz şeylerin yüzde biri okuyarak ve dinleyerek ise, yüzde doksan dokuzu sezgi iledir.
  • İlminle amel et ki mürşidini bulasın. İlmiyle amel etmeyen insanın, Hz Âdem’e secde etmeyenden ne farkı var ki? Kitap yüklü eşek misali…
  • İmanın olmadığı ve nefsin en kabardığı an, kişinin yapmadığı kötülük kalmaz. Bu havaya kapılmadan yaşamak için nefsine ruhu tanıt. Ruhu nefse öncü yap ve hizmetine sun. Öylece yükseldikçe yüksel.
  • Huyumuz; karışımızdan gelen haykırışın hak haykırışı olmasını görmemizdir. Geleni severiz. Gideni üzmeyiz. Çünkü tümü bizi bize sunan ilahi nağmelerdir.
  • İrade konusunu hakkıyla anlamak, ancak tüm benliği ile hakka yönelene nasip olur. Diğerleri sözünü yapar ki, bu da yasaklanmıştır.
  • Allah ilmiyle seni kuşatmıştır. Allah kuşatması ilimle olur. Zaten ilim tüm manalara ferman olur. Deruni bilgiler ilimsiz zayıf olur. İlim ise, illa bir kapıdan olur.
  • İlim en büyük mürşittir. Hayatta en hakiki mürşit ilim ise, ilim ile bilimin arasındaki farkı fark etmemişsen, suçu kendinde ara.
  • İlimi kolay mı sandın ey talip. İlmi yazılardan okunan sanma. O yazılara sığmayacak kadar kocadır. Çünkü ilim asla yazılamaz. Yazılan ise giden yol işaretleridir.
  • İman gittiğinde kişiyi karanlık kaplar. İmanın olmadığı ve nefsin en kabardığı an, kişinin yapmadığı kötülük kalmaz.
  • İnsanlığa hizmete adanırken nefisten arınmalısın. Kuşları korkutmadan besleyen mimar olmalıyız. Projeyi titizlikle çizen mimar gibi olmalıyız. Mimar ve Mühendis gibi koordineli olmalıyız. Tüm insanlığa tüm gönlümüzü açmalıyız.
  • Bizler Anadaolu ahalisi olarak; kültürümüzü İslam’a değil, İslam ile kültürümüzü yoğurmuşuz. İslam bizim harcımız olmuş. Rengârenk olan coğrafyamızı İslam ile tek ve ayrılmaz yapmışız.
  • İslam bir bütündür ve muhatabı bizzat ferttir. İslam bütünüyle İslam’dır. Zahiri ve batını ile evveli ve ahiri ile. Şu grup şunu yapsın da bu da bunu yapsın ve birbirini tamamlasın diyen İslam’dan uzaktır. Hatta hatta İslam’ı gruplara bölen ziyandadır. İslam tektir ve muhatabı ferttir.
  • İçsel sükûnu elden bırakma ki huzurun daim olsun. İçsel sükûn deccal cehennemi gibi gözükürken, kargaşa âlemi deccalın cenneti gibi yansır. Hâlbuki durum tam zıttıdır.
  • Hayatını içten fetheden seni kazanır, gerisi kaybeder. İlham alırsın kurttan kuştan, nefsini unutmuşsun daha ilk baştan. Unutma ki dışarıdan gelen işgal eder hayatı, içten gelen doldurur hayatı.
  • İnsan çok tatlıdır. İnsan çok tatlıdır vallaha. İnsanı sevmeyen çatlasın kininden. Ki saçmasın zehrini başka kişilere.
  • Düşenin elinden tut. Tüm prensiplerinin üzerini çizip batağa doğru sürüklenen birinin elinden tutmak, en iyi iş olsa gerek. Bir insanın hayatının kararmasına vesile olan ise hiçbir âlemde iflah olamaz. Bir gencin elinden tutmak ve eğitip dine millete hayırlı bir insan yapma imkânı varken bunu tepen vebalinden kurtulamaz. Kıyamet günü iki eli yakasında olacaktır. Allah’ın da olacaktır. Ya kendi teperse, işte o zaman mesuliyet bitmiştir.
  • Kişide oluşan olağan üstü işler Allah ikramıdır. İkram sahibi de dışarıdan keramet sahibi diye bilinir. Sana ikram edilince, sakın ola ki ikrama takılma… Yoksa ikram sahibinden mahrum kalırsın.
  • İmanını yaşa ey kardeş. Tüm yarattığı düzenini ümmül kitap olarak yazan Rabb, kitabını yazan yazar gibi eserini takdim eder. Yazarın elçisi ise kitaptan insanlığı ilgilendiren kısımları insanlığa sunar. Akıl böyle bir şeyin olmasını kabul eder. Ama özünü kavrayamaz. İşte burada gönül ve kalp devreye girer ve kişinin gerekli şeyleri yapması için gerekli adımlar anımsatılır. Kişi resule iman edip gerekli adımları uygularsa kurtulur. Eğer boş verir uygulamazsa, sadece inancı ona ne verir ki, bir hiç ve kendine yazık eder.
  • Muazzamdır insan. Leb demeden leblebiyi anlar insan. İnsan bazı anlarda bazen anlamamışlıktan gelir. Çünkü canı konuşmak istemiştir.
  • İslam bütünüyle İslam’dır. Zahiri ile Batını ile Evveli ile Ahiri ile… Şu grup şunu yapsın… Bu da bunu yapsın… Birbirini tamamlasın diyen İslam’dan uzaktır. Hatta hatta İslam’ı gruplara bölen ziyandadır. İslam Tektir ve muhatabı ferttir. Fertlerin cemiyeti ile de toplum oluşur. Toplumun şekli ise, ferdin inancına göre şekillenir. Dolayısıyla fert değişmedikçe toplum da değişmez.
  • İşçi hakkı Allah hakkıdır el uzatılmaz. İman ve İslam bir bütünün ayrı anlatımıdır. İmanlı işveren işçisine asgari ücreti verip, kendisi işçinin emeği ile kazandığıyla keyif sürmez. İslam ile hemhal olup iman ile şereflenen kişi, asgari ücretle kayıtlanmadan işçisine kazandığına göre refah payı dağıtır. İşte İslam ahlakı bu ahlaktır. Yoksa İslam ahlakı, işçisini açlık sınırına mahkûm edip üstü parayla, şekilsel olan İslami prensipleri yapmak değildir. Örneğin; vicdanını rahatlatmak için bol yıldızlı otellerde umreler yapıp kendi nefsini insanlar nezdinde hoş gösterip tatmin ederek, kendince islami fantazilere girişmek değildir. Her şeyden önce kişi bilmelidir ki, İslam gönül eğlendirmek için öğretilmemiştir. İslam, insan ile Allah arasındaki deruni ilişkiyi düzeltmek için ve kulun fıtrat üzere sabit kalması ve fıtratını daha da güzelleştirerek meleklerin üzerine çıkıp yeryüzünde halife olmak için kendisine idrak ettirilmiştir. Ama her ne çare ki nefsimiz, mutlak iyiliği bize zor gösterirken, fantezilere girişmeleri sevimli göstermektir. Çünkü öze dönüşte rabbiyle hemhal olmak varken, dışsal fantezilerde bencillik ön plandadır. İslam bir yaşam şehridir. Her hakkı hak edilene sunma prensibidir. Sunmayan hakkı yerine getirmemiş olur ki, ölüm ötesinde haktan mahrum kalmaya mahkûm olacaktır.
  • İman et ama yaşa… Tüm yaratılan mutlak düzeni ümmül kitap olarak yazan rabb, kitabını yazan yazar gibi kitabını takdim eder. Yazarın elçisi ise kitaptan insanlığı ilgilendiren kısımları insanlığa sunar. Akıl böyle bir şeyin olmasını kabul eder. Ama özünü kavrayamaz. İşte burada gönül ve kalp devreye girer ve kişinin gerekli şeyleri yapması için gerekli adımlar anımsatırır. Kişi resule iman edip gerekli adımları uygularsa kurtulur. Eğer boş verir uygulamazsa, sadece inancı ona ne verir ki… Bir hiç… Ve kendine yazık eder.
  • İlmi hal edinen kul der ki, gönül oldu ayna gönlümüze, hal olsun ilim tüm hissimize, hisleşmeyen ilmi at denize, yesin bir balık yük olmasın bize.
  • Bil ki tek huzur islam’da… Güya meditasyon kişinin iç âlemine huzur veriyormuş, insana içten içe huzur doğurtuyurmuş, hem de insanı tanrısıyla buluşturuyormuş. Ya hu ya men hu hu… İslamla şereflenip Allah demek ne kadar da zormuş. Temiz ecdadın torunu, çağdaşlık adı altında gidip putperestliğin ibadeti olan bir sapıklıktan medet umuyor olmuş. Yazık ki ne yazık, günümüz gençliği dininden bihaber olmuş ve mededi ahrette kendisinden kabul edilmeyecek yollarda arar olmuş.
  • İnsanlar inanç bakımından ikiye ayrılır.

1-Kesin inanarak yaşayan. Bu inançla bakanlar ne olursa olsun kararlı davranır. İyi veya kötü…

2- Beyne beyne yaşayan. Kesin inancı yok. Kim güçlüyse ondan yana davranır. Bunlar en zavallı insanlardır.

  • Okumak… Bilmek… Sonra yanlışı doğruyu fark etmek… Doğruyu uygulayıp yanlıştan uzak durmak… Evet bunlar AKIL işidir. İMAN İSE BAMBAŞKADIR…
  • İlaç bilgisi hastaya yaramaz, O ilacı kullanmadıkça…
  • Gerçekten mananın tadını hissetmek istiyorsak, hep iyi olalım. Sürekli iyilik edersek, saygınlığımız ortaya çıkar. Bize yapılan kötülüğe karşı da iyilik edersek, insani kişiliğimiz kıvamına ulaşmış olur.
  • İslam öylesine bir hobi veya eğlence aracı değil, yegâne olan yaşam şehrinin adıdır.
  • İlmi ararken arı gibi olmak için, gerçekten arı gibi olmak lazım…Şifa ile zehri iyice tanımak lazım. Yoksa farkına varmadan zehri alıp zehirlenebiliriz.
  • Ağlayarak gittiğin evin hatıraları kalır düşlerinde…
  • İlme kulak verip ilimle bütünleşen dostlarla konuştuğun her kelime cana candır. Ama ilimden yoksun olanının sohbeti ise, soğan ve sarımsak kokusu gibidir…
  • Çimenler ve yeşillikler toprağın süsüdür. Hem toprağın örtüsüdür. Ne zaman ki insan kadem bastık bu süslü toprağa… Işıldadı toprak. Çünkü toprağın yerleşkesi insan meşalesidir.
  • İlim B harfi ile başlar; B harfiyle biter. B harfinin üç manası vardır. İSTİANE (yardım) MUSAHABE (beraberlik) MULABESE (giyilen elbise)… Bu üç manayı ismi Allah olana yönlendirip OKU’sana Besmeleyi. Gör bakalım karşına hangi portre çıkacak.
  • Ey nefsim… İyilik yap ama kendini yaptığına kaptırma. Kendini yaptığına kaptıranın semeresi ucub olur. Ucub yaptığın tüm ameli yakar. Çünkü yaptığına bencillik katar. Yaptığın saf ve som olmalıdır.
  • İman ruhsal bir teslimiyettir ki, zaten iman hareketlere otomatik olarak akseder. İslam ise, hareketlere otomatik olarak akseden fiilsel teslimiyete denir. Her mü’min müslümdür, ama her müslüm mü’min değildir. Zira iman etmeden de iman edilesi fiiller gösteriş için veya taklid bir vecihle işlenebilir.
  • Taassup insanı kör eder. Fışkıran Allah’ın ilim çeşmelerinden mahrum bırakır. İlim mu’minin yitiğidir. Çıkış mahalline bakmaksızın akan ilimden faydalan. Ama teraziyi de unutma… Zira teraziyi doğru tutmayı Allah emreder.
  • Kendinden rivayet ettiğin senindir. Eğer ki bir ilim ehlinden istifade edip kendinde buluyorsan aynı ilmi, o ilimde senindir.
  • Âlimlerin tüm yazdıkları kişinin o ilmi hissedip yaşantısına dökmesi içindir. Yoksa ezberleyip insanlara hava atarak anlatmak için değildir. Eğer kişi böyle yaparsa, ezberlediği sırtında yüktür.
  • Açan güle komşu olan gül ne kadar da şanslıdır. Onun da onun gibi açma sırası beklenmektedir. İlhamı açılmıştan alır. Etrafına güven verir.
  • İlim hava atmak için değil, huzura ermek için okunulur. Hava atmak için okuyan nahoş sesler çıkarır, çevresindekiler rahatsız olur.
  • İslam bizden; Tüm ırk ve kabilelerin birbirleriyle tanışmasını, gücü olan ile güçsüz olanın birbirleriyle tanışıp el uzatmasını, tek aile olup hep birlikte Allah’a ermek için tek bir duvar gibi olmamızı ister.
  • Herkes kendi iç âlemini yansıtır. Herkes sapıttı diyen kendi sapıtmış… Herkes Namazdan uzaklaştı diyen kendi uzaklaşmış… Herkes Kur’andan uzaklaştı diyen kendi uzaklaşmış… Yani biz âleme kendimiz kadar bakarız.
  • Deccal ilme bulaşan kişilere tek tek dalıyor. Sen Hak’sın diyerek Hak’tan mahrum ediyor. Oysaki hak olarak hak üzere yaratılmıştık, ama EL Hak değildik. Farkı fark et öylece içinde bulunduğun durumun hakkı eda et.
  • İlim, Allah sıfatıdır ve değişmez doğrudur. Bilim ise, aklın ilimden tespit ettiği kadarıdır.
  • Bilgi odur ki, insanı hakka erdire. Hakka erdirmeyen bilgi, bilgi değil ilgidir.
  • İlgi ile beğeni kardeştirler. Nasıl ki beğeni de aşk doğamaz. İlgiden de bilgi doğamaz. Aşk ve bilgiyi birleştirmeden İLME ulaşmayı unut.
  • İslam düşmanları; ümmet arasında ilahi ilme vakıf olup sevgi yayanları tekfir edip sapık (hakikattan sapmış) ilan ederler. İlimsiz olup sözde cihada çağıranları da; işte budur islâm deyip, müslümanları terör gibi gösterirler. Bakın Çevrenize ve şahit olun.
  • İslam; kavram olarak SELAM kelimesinden türemiş olup, kulun dünya ve ahiretinde, emniyyet ve güvenini tesis etmek için nazil olmuştur. Es SELAM Esma-i hüsnadan olup Allah’ın bir ismidir.
  • Hz. İsa as Allah ilminde öyle yoğruldu ki, rububiyet makamındaki teşbihin en üst versiyonunu yaşadı. Öylece tenzihin üst versiyonunu yaşayan kavmini uyardı ve kendi kendilerine kaim olmadıklarına onlara anımsattı. İşte bunu anlayamayan cahil ve cühelalar da, ona hâşâ Allah oğlu dedi.
  • İki kelime öğrendik diye allame mi olduk. İhlâs ile amel olmadıktan sonra allame olsak ne yazar.
  • Bir inşaat bir anda inşa edilemez. Ama bir anda toz duman edilebilir. İnsanlıkta da öyledir.
  • İnsan perdeye yansıyan objelerden öyle bir objedir ki, tümevarım olayı ile gelen ışık zerreciklerini değiştirme fırsatı kendisine verilmiştir. İşte budur insan farkı…
  • İlim vermek ipucu vermekle olur. Yoksa herşey tüm teferruatıyla anlatılsa, ehil olmayan, insanlığın başına bela olur. İpucu verildiğinde ise ehil alacağını alır. Ehil olmayan ise, kendisine göre anlam verip işin aslından daha değişik bir şey alır. Öylece örtülüp gider.
  • Birbirimizle sınavdayız. Hergün ayrı imtihandayız. Hayat ya tatlı tatlı gülümser veya acı acı ısırır. Tüm mesele arınışa göre verilen şerbetten di. Kul ise ödül ve ceza sandı. Oysaki kendi ruhunun sahip olduğuna kendisini ayna eylemişti. İşte buna, her gördüğün aslında sensin denilmiştir. Yani karşıda gördüğün kişi elbette vardır ama senin içsel fonksiyonunu sana canladırmıştır. Yoksa karşındaki kişi yoktur ama sen onu oluşturuyorsun, anlamında değildir.
  • İlim malumu var eder. Sonra kendindeki ilim ile var ettiği malum, onun ilmini seyr eder. Malum sonlu ve ilmin tezahürü kadar iken, iimin seyri ise sonsuz ve düşlemediği daha birçok mana da seyri uzar gider.
  • İlim maluma tabidir diyenler vardır. Bu panteist görüşüdür. Oysaki malum ilme tabidir ki, bu da vahdettir. Zira malum olmayan zaten mutlak zattır ki, bilinmesi muhaldir. Bilinen ise, ilme tabi olarak varlıkla şereflenir.
  • Önce İslam’ı nefsimize ve nefsimizin merkezi olan kalbimize hâkim kılmalıyız. İslam ile hemhal olan insan, yakınlarını aydınlatmaya başlar. Tıpkı Resulullah sav gibi. Üç yıl nebi kaldı ve nefsinde ve yakın etrafında deneyimleyerek uyguladı. Sonra da uyguladığı evrensel gerçeklerle, tüm halkı donattı.
  • İslam dünya siyaseti için değil, belki nefsi islah için açıklanmıştır. Nefsini islah etmeyen ne hisseder ki ne versin. Serap peşinde koşar geçer. Nefsinde islamın güzelliklerini yaşayamayanlar, zannederler ki dünyada ismi islâm olan bir yönetim olsa mutlu olacaklardır. Aldanıyorlar… Resulullah nübüvvetten üç yıl sonra tebliğ yapmaya başladı. Önce nefsinde uyguladı. Çünkü nefsini tanımayan ne tanıtır ki. Sonra on yıl Mekke’de tebliğ etti. Bazı arkadaşlarını da Habeşistan’a yolladı. Dini en güzel şekilde nefislerinde uygulamaları için. Ortalıkta hiç de İslam adında siyasi bir devlet yoktu. Peygamberimizden otuz yıl sonra gene de İslam, sinelere çekildi. Amel eden kurtuldu. Gerisi kendisini oyalayıp durdu.
  • İslamı yok etmek için Habil’den şimdiye kadar hak-batıl mücadelesi sürmüştür. Aynı oyunlar milyondan fazla yıldır kılık değiştirerek sürüp geldi. O oyunları çevirenler dünyadan kaybolup gittiler. Şimdi torunları iş başında… Onlarda gidecek… Ama İslâm baki kalacak. Çünkü İslâm Allah’ın dinidir. Allah bakidir.
  • İslâm Selamettir. Herkese yağmur gibi yağmaktır. Taş yağmuru kabul etmezse, yağmurun suçu nedir? Yağmur çeker gider başka mekânlara. Kimseyi incitmeden…
  • İnsanı inciten insanlıktan nasibini almamıştır. Velevki ben iman ehliyim desin. Velevki Allah’u ekber desin. Velev ki kılıcının ucuna Kur’an sayfası geçirmiş olsun. Çünkü yeryüzündeki ve gökyüzündeki en kutsal varlık insandır.
  • İnsan müthiş bir varlıktır. Güçlü olan nasıl olur da güçsüzü ezer veya sömürür. Sömüren nasıl olur da yatağında rahat uyur. Kişi karşısındaki kişinin hakkına tecavüz etmedikçe, kutsaldır ve inancı ile âmeli kendisinedir. Eğer ki kişi insanlık haklarına tecavüz ederse, iman etmişim demesinin hiçbir ehemmiyeti yoktur.
  • İman kardeşliği başkadır. İnsanlık hakkı ise bambaşkadır. Her biri dokunulmazdır.
  • İrade-i cüz’ümüz bölünmüş bir irade olarak anlaşılmasın. İrade-i cüz, külli iradenin birimden “birimin kader-miktar-kapasitesine göre açığa çıkana denir”. Yoksa ayrı ve tümüyle bağımsız hem mutlak olarak özgür olan ikinci bir irade değildir. Allah’ın hükmü dâhilinde olan ve içinde seçenekler bulunan yaşama bakış alanıdır.
  • Her hal şartta akıl sonsuz idrakleri çözmeye yetmez. Çünkü beş duyunun ötesinde uzayıp giden hudutsuz bir deniz vardır. O yüzden muhtacız hem Kur’ana hem de Kur’anı beyan eden Hz. Muhammed Mustafa sallehu aleyhi ve selem efendimize.
  • İmânın hakikatlerini akıl ile kavramak mümkün değildir. Çünkü akıl beş duyu ile görünen şeyleri birbirine bağlayarak sonuca ulaşır. beş duyu algılanması mümkün olmayan şeyleri illa akılla tespit edeyim diyen kaybeder. Çünkü akıl eremediği için inkâra sapar. Akıl, kapasitesi dışında kalan şeyleri hissedemez ve aklı zorlamak akla zulüm olur. o yüzden Resulullah sav teklifi iman iledir. İman Allah’ı hissederek aklın alanına sokar. Cennet cehennem ve öldükten sonraki tüm haller de öyledir.
  • Her insanın aslına yakın kişinin hüviyetine, yani sanal benliğine ikiz ruhu vardır. Ama çoğu ikizini bulmadan dünyayı terk edecek. Bulanlar dahi bu dünyada ona ulaşamaz. sadece ondan istifade eder. Çünkü adı üstünde ikiz yani kardeş… Ama ahrette birlikte olacaklardır. Hatta bir ruh ikizi kendisini kontrol edemezse, ayrılığın üzüntüsünü yaşar. Ama kontrol ede bilse çok istifade edebilecek.
  • İçsel sükûn deccal cehennemi gibi gözükürken, dışsallığımızdaki kargaşa âlemi deccalın cenneti gibi yansır. Hâlbuki durum tam zıttıdır.
  • Bir insana destek verilir o kişi ayağa kalkana kadar. Kişi ayaklandıktan sonra kolundan tutmaya gerek yoktur. Ama ayaklanmadan iki kolundan tutup kaldırırsan, bıraktığın anda düşer. Ona iyilik yerine kötülük yapmış olursun.
  • İlham alırsın kurttan kuştan. Ama nefsini unutmuşsun daha ilk baştan. Oysaki aynı ilamı nefsin de sana her an haykırıp durur.
  • İnsan ile hakikati arasındaki merhale, yedi metrelik kuyuya benzer. Kuyu dibinde insan nefs-i emareden tırmanışa geçer. Kuyunun üstüne çıkan selametle safiyete merhaba der…
  • İçki satan yerden alış-verişin dinen hükmü nedir? Haram diyen vardır. Helâl diyen vardır. İkisini diyen de hata eder. Helâl ve haram koyma yetkisi Allah’a aittir. Allah’ın haram ettiği, içkiyi alıp satmaktır. Allah demiyor ki; içki satandan bir şey alıp vermeyin. Kafamıza göre de helal ve haram demeyelim ki, bilmeden günaha girmeyelim.
  • Hızır makamı öyle bir makamdır ki, o makama eren kişinin et kemik bedeni saydamlaşır. O makamın hakiki sahibi Hızır as dir. Onun için ölüm İsrafil’in birinci sura üfleyişe bırakılmıştır. Dua için derin Yönelişe erende hızıriyet makamıyla ve dolayısıyla Hızır as ile iletişime geçebilir.
  • [Her bir makam Allah’ın ilmindeki bir noktayı temsil eder. Hızır şahsı geçmişte yaşayan kişidir. Var olan Hızır makamına kadar çıkmıştır. Tıpkı Hz. muhammed sav gibi. Resulullah sav efendimiz makam-ı mahmuda kadar yükselmiştir. “Mesela diyelim ki…(varsayım) konuya yaklaşım için…” Eğer Hz. Hızır as hiç yaratılmasaydı gene de o makam olacaktı veya Hz. Muhammed sav hiç yaratılmasaydı gene de makam-ı mahmud olacaktı. Ama o makama kadar yükselecek olan Hz. Muhammed sav yaratılacaktı ve o makamdan âlemleri seyir edecekti. Şimdi biz dua edip Hızır la buluşalım derken o makamla irtibata geçeriz ki, o makamla irtibata geçince o makamın asıl ereni Hz Hızır as ile de görüşebiliriz. Tıpkı makamı mahmudun seyrine dalanın efendimizi rüyasında veya zahiren evet zahiren görmesi gibi. Örneğin, tarihin derinliğinden gelen haberlere göre efendimizin elini zahiren öpen kulların varlığı rivayet edilmiştir. Hakikatini Allah bilir.
  • Duanın gerçekleşme noktasına Hızır denir. Makamın asli sahibi de adını bu makamdan alır. Dolayısıyla Hızır, bir şahsı manevidir. O manayı yakalayan onunla iletişime girer. Örneğin mazlum birisinin duası kabul olur. Yani mazlumun zihni öyle bir derin kuyuya girer ki Hızır’la iletişime geçer. Asli makamın sahibini ise, zihninin düşünce kurgusuna göre karşısında bulur. Aslında bulduğu da gene kendidir.
  • Gel de gitme hacca… Her anımız gaflet ile kavrulur. Zihnimiz çoğu zaman gayrına kayar. Gözümüz yaratan yerine yaratılana döner. Gafletimiz başını alır gider. Hac tüm bu gafleti bir anda siler. Kabre kesinlikle gireceğiz. Kabrimiz bazen toprak altı, bezen su, bazen hayvan midesi, bazen yanan toz… Hayattaki kirli kayıtlarla birlikte capcanlı bir ruh… Hac tüm bu kayıtları bir anda siler. Kurtulmak yerine haram edilene bulaşırız. Nefsin emrine boyun eğeriz. Sonsuz saadete sanki kör oluruz. Dünyayı ebedi sanırız. Hac tüm bu günahı bir anda siler. Cehennem günahkârı yakıp kavurur. Azap kalbin içine içine dokunur. Yüzün yanmasıyla sanki kişi gülen olur. Ruhun iflasına insan bizzat şahit olur. Hac tüm bu azabı bir anda siler ve kişiye kendisini takdim eder.
  • İstediğin kadar ilmihalden muamelat kısmını tüm haşiye ve teferruatıyla öğren. Ne eline geçecek, kadı mı olacaksın? Arada sırada birisi hobi olarak bir şey sorar sonra gene bildiğini yapar. Sen ise biliyorum diye biraz hava atarsın, bu arada biraz daha nefsin kibir yükleyerek yükünü daha da ağır edeceksin. Kardeşim ilmihalden muamelatı ihtiyacın kadarını al ve nefsine dön. Yoksa yazık edersin.
  • Suyunu içip hayat bulduğun çeşmeye ihanet edip tahrip eden, tahrip ettiği çeşmeden mahrum kalır.
  • Çok dikkatli olmalıyız. Şeytani düşüncelerden uzak durmalıyız. Biri der ki Kâbe benim içimde, kabeye gidip araba para yedirmem. Diğeri haşa Hak benim içimde namaz kılmama gerek yok. Bilmez mi ki, Hakka hülul olamaz. Nasıl ki, dışımdadır diyen hata yapıyorsa, içimdedir diyen de hata yapar. Hatta der ki Kur’an da namaz yok, Kur’an salat der. O da dua demektir ve zaten hayatım dua der. Ve daha nice saçmalıklar… Ve daha neler neler… Şeytan bir sağdan yanaşır bir soldan. Bir ileriden bir geriden. Bir alttan bir üstten. Baktı olmadı insanın içine girer. Çok dikkatli olmalıyız. Girdaplara kapılmadan hakka yürümeliyiz.
  • Her birimize düşen, sırrına vakıf olduğumuz her bir şeyin hikmetini sezdiğimiz kadar söylemek veya yazmak. Çünkü erdiğin ilim artık insanlık malıdır. Onu saklayıp sunmamak çok büyük bir vebaldir. Sonrası bizi ilgilendirmez. Herkes kendi yolunu seçmede özgürdür elbette…
  • İçten içe mırıldanıp diyelim ki… Ey haramı mesken edinmek isteyen nefsim… Seni istek anının nefesinde boğarım ve atarım firkat ateşine… Öylece kısılır nefesin. İşte ayık olup nefsimizin bitmez ve tükenmek bitmeyen isteklerini tek tek terk ediş ateşe atıp yakalım ki, o istekler bizi sarıp yakmasın.
  • Ben ilim ehliyim ilmimle erdim demekle maksuda erişilmez işte. Bilfiil tasdik etmelisin her sözünü, öylece rabbine yürümelisin.
  • İman insanı ilimle bütünleştirir.
  • İlme başlayınca… İlmi tahsil edince… İlimden icazet alınca… Tek gayen Allah rızası olsun. İşte o zaman kazanırsın.
  • İlim hizmeti olsun maksadımız… Gayriye olmasın takatimiz.
  • Hani derler ya yeryüzü halifesidir insan… Halife olunca acep başına kavuk mu takar.
  • …İST …İZM gibi ekle isim alanlar, nereden bilsinler İSLAMIN muazzam ruhunu da onunla ruhlansınlar.
  • İslam, aklı hür ve vicdani hür olan kulluğu icra etmek için sunulmuştur. Sadece ALLAH kulu olup hür olan kullara selam olsun.
  • İkiyüzlü olup çiftetelli oynayan, oyunu içinde boğulacaktır.
  • Peygamberler dışında hiçbir insan ismet sıfatına sahip değildir. Sakın ha sakın, söylenen her söze hemen doğru deyip kendini kayıtlamayın… Peygamberler dışındaki kulları “ismet”leyen gerçeğe ulaşmaktan mahrumlaşır. Biri iki kelime doğru dedi diye her kelimesi doğru olamaz. İşte onun için kulları “ismet”leme.
  • Benim dinim bana, senin dinin sana esası, kâfirlere söylenen bir sözdür. Sen birinin anlayışını din ve onun kitaplarını da kitabın kabul edersen… O zaman kelime-i şahadetini de ona göre uyarla. Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduHU ve rasuluHU deyip dil üzerinde Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimiz söyleyip, ama yaşamda onun sünnetini değil de, kafasına göre oluşumlar söyleyenin peşine takılırsan, yok kardeşim öyle olmaz. Müslüman’ım dersen, yolum Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimizin yoludur dersen, yolunda olmak zorundasın. Ha Müslüman değilim dersen, o zaman ineğe dahi tapana diyecek bir şey yok. Sadece dini İslam’ı mubinin temel prensipleri hatırlatılır ve dinlemezse, leküm dinukum veliye din, der geçersin.
  • İpin ucunu kaçırtacak kişilerden uzak durun. Yoksa siz de ipinizi salıverirsiniz. Ne din kalır ne de iman.
  • Rahatsız olmaz hiçbir insandan Allah’ı tanıyan kul… Hatta hatta ayetten ilham alarak yüzünü ekşitmez bile…
  • Allah’ın kuvvet ve kudretinin bize yansıyan ve bizde dokuma yapan her bir şulesine bir isim verilmiştir. Bu şulelerden insan için mutlak olarak zihinde ve yaşamda diri tutulması istenilenler ise, 99 güzel isim diye bize sunulmuş.
  • Hakikat namazıymış ve hakikate geçen artık toplum içinde maruf olan namazı kılmazmış veya ister kılar ister, kılmaz kendi bilir demiş, garibanın teki. Ne diyelim… O zaman Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimiz sizin bildiğiniz hakikati(!) galiba bilemedi. Vefatına kadar namaz kıldı. Hem Vefatına kadar camide cemaatle kıldı. Son birkaç gün hastalıktan mescide geçemedi. Galiba hakikate(!) geçemedi de onun için namaza devam etti. Hakikat(!) dediğiniz bu ise, işte bu; olsa olsa şeytanın kulağa üfürmesi olur. Allah ıslah eylesin…
  • KIDEM VE BEKA ile EZEL VE EBED kavram içerikleri karıştırılınca, İlim ehli birçok konunun künhüne ulaşamaz oldu.
  • Ey insan duy lahuti sesi… Odur sende Rabbin nefesi… Et kemik bedenin zevki nefsin hevesi, senden yükselsin hakikatinin gür sesi…
  • Allah ilmini her kuluna bir bahane ile ulaştırır. Kişi ya uyanır değerlendirir. Veya reddeder bahaneye sığınır.
  • Sende ilimden bir katre varsa, sen bu katreyi saklayıp sunmazsan, öylece ölürsen kul hakkına girmiş olarak dünyadan göçersin.
  • İlmi boş vakitlerine sığdırmak yerine, tüm dünyevi işleri boş vakitlerine sığdırırsan, işte o zaman doğru yoldasın.
  • Şeytan ve nefis ilimle ilimleşmeyi zaman kaybı olarak sana telakki ettirmek için savaş halinde hazır beklemektedirler.
  • İlim Allahın en büyük sıfatıdır ki, en güzel boya ile boyanandan zuhur eder.
  • İlim derken, maksadımız; genel halkın anladığı manada beş duyusal olarak keşfedilebilen bilim değildir. Bilime ilim adını takmakla bilim ilim olmaz.
  • İlim derken amacımız, seni sana sunan peygamberimizin sav Rauf ve Rahim desturuna götüren ilim şehrinin yapı taşlarıdır.
  • Elbette eşine, çocuğuna ve evine hem kendine zaman ayıracaksın. Ama ilim yolunda ilimle hallenmeyi değil de bunları birinci sıraya bırakırsan, kaybedersin.
  • İki kelime hak yolunda ilim öğrenmeyi zaman kaybı olarak telakki edersen, senin zaman kaybı olarak görmediğinle Allah seni imtihan edecektir.
  • İlim isteyin… İlim öğrenme yolunda utanma olamaz, çünkü ilim malımızdır ve insan malını isterken utanmaz.
  • Ne varsa iman ehlinde var. Yeter ki önü açılsın.
  • İnsan evladı çok değerlidir. İnsan evladını incitmek yakışık olamaz. Sakın ha haksızlık etme. Cennet ehli ile cehennem ehlini karıştırma. Biri noktanın nüktesi olmuşken, diğeri noktanın melezi olmuştur.
  • İrfan insanı insan eder… İrfanı olmayan on üniversite okusa ne eder… Hatta on dalda Prof olsa da bir hiç eder.
  • Kişi Rabbimin sonsuz ilmi ile kuşatıldığını anlayınca… Kulda kalmaz dert veya elem.
  • Her insan, vicdanını yitirmeyen diğer insanlar tarafından çok sevilir. İnsanı ve insanlığı sevmeyen ise, vicdanını yitirmiştir.
  • Her insan bir can… Ne olur can insanlar. Sahip çıkalım piyasaya çıkmasın canavarlar. İnsanlığı sömürmek isteyen haysiyetsiz tüccarlar. Almasınlar insanlarımızı, etmesinler heveslerine kurban. Ne olur yetkililer insanlığı sömüren insan tüccarlarına göz açtırmasın. Ne olur anneler babalar, sahip çıkalım evlatlarımıza, onlara ulaşmasın canavarlar. Her insan hak yüzüne açılan bir pencere, bu zehirlerle kapanmasın yüzümüze ey can. Ey ehli irfan… Ne olur sahip çıkalım her an.
  • İrfan ehli ilim ehlinden bir adım önde yol alır. Onlar marifette zengin oldular. Sonra ilim ve irfanı birleştirenler hakikatte mest oldular.
  • İlham ilhamı doğurur… İlim derununda oturur.
  • İyilikler sırf Allah için yapılmağında değersiz kalıyor. En az bire on sevap oluşturmuyor. Dolayısıyla kişiye gerekli arınmayı sağlamıyor.
  • İhram Arap kıyafeti değil, Allah’ın giymemizi istediği ve onunla bizi pak etmek istediği takva örtüsünün somutlaşmış halidir. Kibirsiz ve mütevazi…
  • Esas ilim sadırdan sudur edendir. Diğeri satırların dedikodusudur.
  • Komik bir haldedir insanlık. Kimin kimin adına savaştığından haberi yok. Sakalım yok ki dinleteyim. Onlara açıklayayım ki ne olduklarını anlasınlar.
  • Olayın mahiyetini çözemeyen, olayla ilgili iddia ortaya atamaz. Atarsa iftira eder.
  • İsmin değişmesiyle müsemmanın içeriği değişmiyorsa, tüm amaç; çekici bir isimle halkı müsemmaya ulaştırmak içindir.
  • İnsan sonsuzluk abidesidir. Bunu unutup dünyayı sonsuz sanır. Bomboş planlar yaparken halkın hakkına girer. Sonra iki metre yere bedeni terk eder. Kendisini sonsuz azaba duçar eder.
  • İslam olmak ile İslam olduğunu zannetmek ak ile kara gibidir. İnanıyorsak uymak zorundayız… Uymuyorsak inançta veya itikatta bir sakatlık var demektir.
  • İnsan fare değil ki terkibi sabit kalsın. Dolayısıyla oyunda sadece bir karakter olarak kalsın. Yoksa insanı ıslah çalışmaları gereksiz olurdu.
  • Her şeyi Allah irade edip yapıyor, insanın elinde hiçbir irade yok diyene bir Osmanlı tokadı vurun. Deyin ki, Allah irade edip vurdu. Bakın tavrı ne olacak. Yoksa o da Allah’tan başka parça olup karşılık mı verecek. Allah hatırına komik olmayın ve varlıkları Allah yapmayın. Yoksa şirke girip müşrik olarak dünyayı terk edersiniz. Biliniz ki, Allah her günahı affedebilir ama şirki affetmez.
  • İnsani ilişkilerden doğan münasebetler nedeniyle, konuşulan bir iki olumsuz cümle nedeniyle içinde bulunduğu ilim meclisini terk edenler, akan güzelliklerden mahrum kalırlar. Bu terki bile nefsi emmareleri onlara fısıldamıştır.
  • İlim okumak, kişinin iki kelime dilbilgisi öğrenip ibare okuması değildir. İlim okumak edep ehli olmaktır.
  • İslam dünya siyaseti için değil, belki nefsi ıslah için açıklanmıştır. Nefsini ıslah etmeyen ne hisseder ki ne versin. Serap peşinde koşar geçer.
  • Nokta olan ilme yaklaş kardeşim. Sana ne ilmin dedikodusundan, zaten cahiller çoğaltmıştı. İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı.” Hz.Ali kv… Zaten cahiller çoğalttı, çoğalmadığı ana baksana kardeşim. Belki kendinden haber alırsın ey nefsimmm…
  • Nefse ve onu en güzel bir biçimde şekillendirip fücur ve takvasını ilham edene yemin ederim ki, nefsini arındıran muhakkak kurtulmuştur. Onu kirleten de, hüsrana uğramıştır” buyurur. (Şems, 91/8-10) Bu âyet işte nefsi bize tanıtır. Bir Kur’an okusak herşeyi çözeriz.
  • İlham alırsın kurttan kuştan. Ama nefsini unutmuşsun daha ilk baştan. Oysaki en büyük ilham, nefsinin derunundan…
  • İstediğin kadar ilmihalden muamelat kısmını tüm haşiye ve teferruatıyla öğren. Ne eline geçecek, kadı mı olacaksın. Arada sırada birisi hobi olarak bir şey sorar sonra gene bildiğini yapar. Sen ise biliyorum diye biraz hava atarsın bu arada biraz daha nefsin kibir yükleyerek yükünü daha da ağır edeceksin. Kardeşim ilmihalden muamelatı ihtiyacın kadarını al ve nefsine dön.
  • Önce İslam’ı nefsimize ve nefsimizin merkezi olan kalbimize hâkim kılmalıyız. İslam ile hem hal olan insan, yakınlarını aydınlatmaya başlar. Tıpkı Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz gibi. Üç yıl nübüvvetten sonra resul olup tebliğ ile görevlendirilirdi.
  • İslam dünya siyaseti için değil, belki nefsi ıslah için açıklanmıştır. Nefsini ıslah etmeyen ne hisseder ki ne versin. Serap peşinde koşar geçer.
  • İman kesin ve nettir. Asla ve asla şüphe kabul etmez. Allahın biz koruyacağız dediğini acaba gerçekten koruyacak mı dahi deyip şüpheye düşmek imana dokunur. Tartışılması dahi imana dokunacak şeyleri münazara konusu etmek art niyetliliktir.
  • İnsan ağzıyla kan kussa ama gene de kimseye muhtaç olmadan yaşasa, bu onun için büyük bahtiyarlıktır.
  • Her hakkında konuşulan büyük insan değildir. Küfründe büyüyenler de haklarında konuşulur. Firavun vb… Velhasıl küçük insanlar konuşur; büyük insanlar ise, konuşulur.
  • İşte iman tüm vesveseyi bitirmek içindir.
  • İlmi münazaralarda inat olamaz. Hak ne ise, o. Söylenen fikirlere gülmek yerine, haklılık payını analiz ederim. Haklı ise eyvallah derim. Haksız ise, hayır olay öyle değildir derim. Şeffaf ve net bir çizgiyi severim.
  • Her insan İslam fıtratı üzerine doğar. Demek ki her insan kendisini İslam’ın içinde bulmuştur.
  • Eczacı da olsan… Hastalandığında ilacı kullanmazsan, iyileşemezsin. Dolayısıyla ilaç bilgisi hastaya yaramaz, O ilacı bizzat kullanmadıkça…
  • Müslüman olmayan işveren yanında çalışmaya mecbur kalan ve insani haklarını kazanması için mücadele verip hakkına kavuşan… İŞÇİYİ KUTLARIM. İmanlı kişi, işçisini evladı gibi görür. Asla zulüm etmez. O yüzden Müslüman olan fertler arasında 1 Mayısa gerek kalmaz.
  • İman başkadır. İslam başkadır. Beraber olarak kişide icra olursa, kişi hakikatinin tadına varır. İmanlı işveren işçisine asgari ücreti verip, kendisi işçinin emeği ile kazandığıyla keyif sürmez. İşçisine kazandığına göre refah payı dağıtır.
  • Müslüman zaten zulüm etmez ve zulüm görmez. Müslüman zaten işçisinin hakkını alın teri korumadan verir. Müslüman zaten işçisini köle olarak görmez. Eğer bir kişi ben Müslümancım deyip aynı zamanda işçisine zulüm ediyorsa ve işçisinin hakkını yiyorsa, zaten İslam deryasının tadına varmamış ki… Biz Müslümanlardan bahsediyoruz… O yüzden 1 Mayıs Müslüman’a işlemez.
  • 1 Mayısta bayram yapanlar Avrupa’da zülüm altında ezilen ve köle olarak görülen işçinin ayaklanması ve belli haklara kavuşmasını kutlamasıdır. Müslüman bu haklara ve daha fazlasına 1400 küsur yıl önce kavuştu. Ve bayram olarak RAMAZAN ve KURBAN bayramlarını seçti.
  • O kadar şartlanmıştı ki, her ilim anlatanı kendisine çağırıyor zannediyordu. Oysaki Mutluluğu ilimden aldık. İlmi sevgiden aldık. Segiyi huşudan aldık. Huşudan mutluluğa erdik.
  • Evlenmek için eş arayanlar mallarına ve mevkilerine değil, imanlarına güvensinler, kısa zamanda eşlerine kavuşurlar.
  • İslam’a inanmanın dava adamlığı ile alakası yok diyeni Allah ıslah etsin. Peygamberimizin sav hiçbir davası yok muydu? Davası olmasaydı peygamberimizin sav, insanlığın refahı için Hıra’ya çekilip çözüm için tefekküre dalar mıydı? Davası olmasaydı peygamberimizin sav, Mekke’de çırpınır mıydı? İnsanların maddi ve manevi refahını sağlama yönünde hedefi olmasaydı peygamberimizin sav, kendisine ve arkadaşlarına yapılan onca zulme ve işkenceye rağmen, Mekke’nin fethinde herkesi affeder miydi? İslam, hem nefsanî amel etmek, hem de enfüsi insanlığın hayrı için odaklanmaktır. İnsanlığın selameti için kolları sıvazlamak, dava adamlığıdır. Davası olmayan kişinin ne kendisine, ne de insanlığa hiçbir hayrı kalmamıştır. İşte dava adamlığı, hakkı halk nezdinde seyir edip insanlığa hak yolunda en güzel şekilde hizmetkâr olmaktır. İşte bu din hadimliğidir. İşte insanlığa maddi ve manevi hizmetkâr olmak, her imamın gayesidir. Bu din hadimliğine dil uzatan kişi ne hakkı bilmiştir, ne de halkı tanımıştır. Davası olmayanı zaten ölülerden say gitsin. Çünkü mezardakinin hiçbir davası kalmamıştır.
  • Kalbi irşat, bambaşka bir kuvvedir. zahiri ilimlerin sunumuna benzemez. Zaten bunun tarifi yoktur. Lisana dile bakmaz ve hiçbir şeye sığmaz. Direk kalbi muhabbet ve sohbet doğar. Öyle, ben sen o hakız demekle de olmuyor bu işler. Olağan üstü haller ortaya koymakla da olmuyor, gerisi afaki ganimet…
  • İlim yolunda şahsi şeyler değil, ilmi yollar sorulur. İlim yolunda olan yol arkadaşına; eriştiği mertebeyi sormak yerine, mertebeyi verecek yolu sorsa, çok daha istifade edilir. İşte öyle dost ne güzel dosttur.
  • İman, geçmişindeki şakiden ibret alıp, gelecekte Said bir yaşam inşa etmektir.
  • İnsan Allah’ın sırrıdır. Allah insanın sırrıdır. Sır kişiden görünmeyen ama kişice bilinendir. İşte, Allah insanın sırrıdır yani Allah insana ruhundan üflemiştir. Kendisinin özelliklerini insana bezemiştir. Öylece insan, Allah’ın halifesi olmuştur. İnsan Allah’ın sırrıdır ise, Allah 18 bin âlemin çekirdeğinin çekirdeği olan insanı, tüm varlıklar içinde anılır edip kendisine halife etmiştir. Ama bu halifeliği 18 bin âlemin tümünden gizlemiştir. Öyle ki Ezazil bile onca ilmine rağmen bu sırrı çözememiş ve ona secde etmemiştir. Ve lanetlenmiştir. Yani kendisinin tüm kuvveleri ve daha daha muttali olmadığı kuvvelerin sahibi olan insanın hakikatini bilememiştir. Kendi hiçliğine insan ile nazar edememiştir. İşte insan, Allah’ın sırrı olarak hala 18 bin âlem içinde gizemliğini koruyordur. İnsanların ekseriyeti bu sırrına muttali olamadan dünyadan göçüp gitmektedir. Olayı bilmeyenler ise, ya kendilerini Allah olarak görmüş veya Allah’ı içine hulul etmişler ve müşriklerden olmuşlardır. Unutmayalım ki, Allah her günahı affeder ama şirki asla affetmez. Bu ayetin kesin emridir.
  • İnsanda irade yok verilene razı ol söylemleri insanı köle etmek isteyenlerin uydurmasıdır. Öyle diyenlerin ayağına bas bakalım, ne kadar razılar.
  • İslam’da mülkiyet hakkı vardır. Zengin birçok sahabe vardı. Hatta hatta peygamberimiz veda haccında 100 deve kendi malından kesmiştir. 100 deve bir sürü para eder. İslam sahiplenmeyi yasaklar diyen İslam’ı anlamamıştır. Ama İslam, tümünün Allah tan geldiğini öğretir. İslam, güçlü mümin zayıf müminden hayırlıdır demiş. İslam’da her şeyini Allah’a vereceksin diyenin eli altında her şeyin olması ise, düşündürücüdür. Madem vereceksin diyorsun, o zaman önce sen vereceksin.
  • İlahi muhabbet barındıran huşu ve huzur ile akıl, iman ve ilimle yönelenlerin takıldıkları bir nokta da kalmayacaktır.
  • Bak hele bak… İradesini kurda kuşa yem eden de çıkmış “ben oyum” diyor. Ya de git işine ya. Millete yoksun diye diye olayı bilmeyenin tüm iradesini yok edip köle ettiler. İraden var aziz kardeşim, yok diyene aldanma.
  • Hep iyilik işlensin ve kimsenin kusuruna bakılmadan seyir edilsin deriz… Ama biri bize dokunursa onu dokuz köyden kovalarız. Çünkü tüm tavsiyelerimiz başkalarına. Kendimizi hep unuturuz. Aslında komik-iz…
  • Dimi İslamı mübine Arap masalı deyip aklın uydurduğu sözde bilimi esas sananlar; sandıklarıyla baş başa kalacaklardır.
  • Ey inananlar, seslerinizi, Peygamberin sesinden daha üstün bir tarzda yükseltmeyin ve onunla, yüksek sesle konuşmayın, birbirinizle konuştuğunuz gibi, sonra yaptıklarınız mahvolup gider de anlamazsınız bile. (Hucurat suresi 2) Hadisi şerif paylaşıp altına (Hz. Muhammed sav) yazmak saygısızlıktır. O Allah’ın rasulu dur. Bir birimize hitap gibi onunla hitap edemeyiz. Bu Kur’anın emridir. Ebep başa taçtır. Gönle miraçtır.
  • İki kemik ve iki parça etin hesabıyla yaşamak, kişi için en büyük zulümattır. Sen et kemik beden içinde gözünü açan insansın. Ama bu et kemik beden değilsin.
  • Tek yönlü iletişim ile murid-mürşid veya öğretmen-öğrenci ilişkisi olamaz. Eğer kişi yönelirse ve iletişim iki yönlü açık ise irşad ve talim oluşur.
  • İnsanları kendi ekoluna köle etmek isteyenler, “ya atalarınız hata yaptıysa” hitabını iman ehline sunup, böylece iman ehlinin geçmişiyle ilişkisini kesip, keyfi ideolojini rahatlıkla enjekte ederler. İman ehli olan ceddimiz hata etmedi ve sımsıkı dinine bağlıydı. Şimdiki sahte ekollerin çok büyük kısmı, İslam’ı olduğu gibi kabul etmeyip işine geleni alır, işine gelmeyeni ise tevil ederler.
  • İlmi muhteşem olanın seçtiği kelimeler de seçici olur. Yoksa dışı gibi içi de cıvık olup, ondan bir cacık olma.
  • İnsan çok yönlü çalışabilen buzi kumaş türüne benzer makine gibidir. Hangi yöne çeksen gider. Sen Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin yoluna çek.
  • İşte gece ile gündüz bir birine karışmadığı gibi, iman ile küfür de bir birine karışmaz.
  • İslam’ı kabul etmeyip inkâr edenler için cehennem rahmet değil Gazap yurdudur.
  • İlmin hakikatinden yüz çevirenler, ….izm uzantılarıyla oluşan isimleri veya başka başka ayıraçlı kavramları kendilerine yaftalayıp zihinsel saçmalıklarına sürüklenmişlerdir.
  • Kendisini bilim adamı gösterip dinin insana işlenen derin analizinden mahrum olanlar, dini yobazlık olarak addetmişlerdir. Oysaki din; ilmin ta kendisidir. İlmin ne olduğunu bilmeyenler, aklın ürettiği bir kaç teoriyi ilim sanmışlardır.
  • İslam derken; ne anlayacağız? Sırf zahiri bir yaşamı ön gören bir din mi? Ayetlerde zekâttan önce salât/namazın geçtiğini unutacak kadarda mı yol şaşırıldı? Mana giderse Kur’an bir KPSS kitabı gibi olur. Âlemlerin rabbinden gelecek ama bir test kitabı olacak. Öyle mi… Hakikatine yolculuğun olmadan sosyal bir varlığın hakkını vermenin bir değeri olmayacaktır. Çünkü hakikatine yolculuk senin rotandır. Tüm iyiliklerin ise rotana ulaşım için yakıtındır. Hedef rıza-i baridir.
  • İki kelime öğrendi diye allame kesilen, kendisini kesmiştir. Kendisinden bahsedenden uzaklaş… Her söz ve fiilinde Rasulullaha sav götüren ise, Odur yol bilen ve sana yoldaş.
  • Garip ve çaresiz insan, daha kendi sıratını geçmemiş ki milleti sırattan geçirsin.
  • İlim ehli olsun veya olmasın herhangi bir insana iftira ederek eleştiren, onun taraftarını da kendine taraftar etmek için bunu yapıyordur. Ama yolu bozuksa, bozuk olan yerler; sünneti seniyye çerçevesinde delilleriyle hatırlatılıp ikaz yapılır. Gayrı herhangi bir kişi hakkında yapılan her türlü nefsanî dedikodudan uzaklaşılır ki, hakka vuslat tamamlansın.
  • İlmi derinlik deyip ilmine dalarken, dikkat et ki; içindeki gediklerin birinden düşmeyesin. Zira tüm derinliklerde türbülans bulunur.
  • İnsan kurbağa değil ki buzlanıp çözüldüğünde canlansın. Buna ancak insan bedeninin maymundan geldiğine inanan aldanır.
  • İman, amelle buluşmak için kayıtsız şartsız şarttır. Sonra işlediğin amelle varılan hedefi ve amelin içeriğini yargılamaksızın hikmetini anlamak üzere aklı donatırsan, iman ve akıl birleşir. İşte buna ilim ile yürümek denir. Artık şeytan sana tuzak kuracak kabiliyeti kaybeder.
  • İlmi olmayanın tüm bilgisi delikli sepette depolanan su gibidir. Hep sepet boş kalır. İlim, dindeki ahlakla ahlaklanmaktır…
  • Sağlam itikadı artık, sağır olup ömrü sekseni geçen ve tüm yaşamını en ücra mezrada geçiren nineden öğrenme vakti geldi.
  • İtikâdını bozup sapıtan ve saptıranları Allah islah etsin de… İman ehlinin imanlarını bozmasın.
  • İslam, kişiye vahdet denilen tüm varlığı birleme zevkini verme ilmi değildir. İslam, kişinin İradesiyle Allahın sünnetine teslim olma yoludur. Zaten teslimiyetini fiiline indirgeyene Allah, vahdetin tüm zevklerini yaşatır. Olayı bilmeden amelden uzak vahdetin zevkini zevk edinene ise, ölümden sonra bir nasip yoktur.
  • Bil ki her ilim veya öğreti nimete erenlerin yoluna götürmez.
  • Tüm ilahi uyarılara rağmen inat edip uyanmayı seçmeyen, helak olup uyanmamak üzere dünyayı terk edip sonsuzluğa yolcu edilir.
  • İlim bilgi yükü değil yaşam alanıdır.
  • İn“şae” ile iradeyi bir birine karıştırarak ayetlere meal verip sapık yol olan cebriyecilik mezhebine kayma. Sonra yazık edersin.
  • İslam’ı fırka fırka bölen tüm bölücülerin aksine bakış açımız şöyledir: Tek rabbımız vardır ki adı Allah’tır. Tek düzeni vardır ki adı İslam dır. Tek kitap var adı Kur’an-ı kerimdir. Tek lider vardır ki adı Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizdir. Onun sünneti yani sözleri ve fiilleri bizim için vazgeçilmez ana esaslardır. Tek kardeşlik vardır ki tüm iman eden erkek ile kadınlardır. Bunun dışında kendine özel ad takıp İslam’ı bölenin ve kafalarına koydukları isimlendirmeleri asla ve asla bizi bağlamaz.
  • Karşındaki kişiye yaptığın her iyiliğin Allah’ın yaptığını bil ve kendini arada görme. Çünkü varlığın sadece bir gölgedir. Böylece yükselirsin… İşte bu Allah’ın sırlarından bir sırdır.
  • Al şakiden ibret… Hayatı etme dünyadan ibaret… Her anına eyle hayret… Rabbine olma namert… İşte o zaman bırakırsın velayete namzet.
  • İyilik yapmaktır senin karın elinde sermayen. O dur ancak varlığın hakkadır tüm risalen… Öleceksin sen; yarın hazır ol ona binaen… Anla vaktin bu vakittir, senin piyasen.
  • İlim kelime hazinesinden ortaya çıkmaz. Kelime hazinesi ilme göre şekil alır.
  • İlim sonsuz olduğu için, ilim yoldaşlığı da sonsuzluğa uzanır. İlimde yoldaş olan aziz kullar Allah’ın olanlardır. Hakkın rahmeti onları kuşatır.
  • İlim ile bilimi sakın karıştırma. İlim oluştur, bilim ise doluştur.
  • İmanın gerekleri akıl tarafından seyir edildiğinde tövbe kapısı kapanacaktır.
  • İSLAM’daki saadet; anlık uyuşturmaların verdiği fikir-ilaç gibi değildir. İnsanın ta genlerine kadar işler ve sonsuz bir huzur sağlar.
  • İslam’ı kendisine yol seçip İslam gemisine yolcu olanda asla ve asla büyüklenme olamaz. Merhaba diyenin elini havada bırakmaz.
  • İman edenler LA İLÂHE İLLELLAH diyerek Allah yanı sıra düşünülen her ilahı LA diyerek ulûhiyet, rububiyet ve melikiyet alanından çıkarır.
  • Şimdiki insanlar fıtratın teorik yanını anlatırlar da anlatımı yani sadece bilgisini deruhte ederler. Deruhte edilen bilgi ile kişide bir bilgi bankası oluşur. Bu bilgi bankasının sonucu toplumda doyum doruk noktasına ulaşır. Ama irfan yani fıtratullahın bizzat yaşamı olmadığı için, bir türlü gereken yaşam alanı oluşmaz. İşte onun için de teorikten öte pratik yaşam alanı elde edilerek çevremize deruhte edilmelidir. Yoksa bol bol seminer ve konferanslar verilir de, özlem duyulan yaşam alanı yaşamın vitrinine çıkamaz.
  • Eskiler irfan ile örnek oldular. Tüm huyları deruhte ettiler. Çocukları fıtratullah yaşamı ile fıtratlandırdılar.
  • İslam’ı karaborsa edip insanlardan gizleyen kişilerin dil ve dudakları kıyamet gününde ateşten makaslarla kesilip hor hakir olarak cehenneme atılacaklardır diye hadisi şerif işaret ediyor. Onun için sakın İslam’ı soranlardan gizlemeden bildiğimiz hakikatleri anlatalım.
  • İslam bütünüyle İslam’dır… Zahiri ile Batını ile Evveli ile Ahiri ile… Şu grup şunu yapsın, bu da bunu yapsın ve birbirini tamamlasın diyen İslam’dan uzaktır. Hatta hatta İslam’ı gruplara bölen ziyandadır. İslam tektir ve muhatabı ferttir.
  • Ölen insan irfan ehliyse, ölümünden sonrada himmet yayması devam eder.
  • İlim yolunda elbette rekabet olur. Ama kıskanma asla olamaz. Kıskançlık girdi mi kişiyi bitirir.
  • İnsanlığa hayat hakkı tanımayana ilahi azap inecektir.
  • Tam bir itminanı kalb hali zuhur etse Aslan bile kedi olur.
  • Kim ki islam’ı sadece Kur’ana indirgesse o şarlatandır. İslam Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz olmadan okunamaz. Sünnetullah ancak; peygamberimizin yaşam tarzı ile somutlaşır.
  • Her fenaya ereni imanlı mı sandın? İman, sarsılmaz bir yönelişle Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimize inanıp yaşamı öylece düzenlemektir.
  • İman etmeyen kendi yanar. Allah azabı ise ekberdir ki daha çok yakar. Allah dini hakkında yalanı yayanı da o azap bulacaktır.
  • İnsanların gönlüne fitne tohumunu ekmek isteyen ve insanları İslam’ın dillendirdiği şiarlardan uzaklaştırmak isteyen kişiler, Mina’daki şeytan büstlerine dil uzatıp Mekke’de şeytanın ne işi vardır derler. Var aziz kardeşim var… Hatta hatta Kâbe’nin içinde dahi şeytaniyet melekesi faaldir. Kâbe’ye yerleştirilen 360 putu ne de çabuk unuttuk. Oraya o putları yerleştirenler de insandı. Kâbe’de aynı Kâbe idi… Olayı bilmeyenlerin oyununa gelip hakikati inkâr etmeyelim. Hem olayı sulandıran fitne ehlinin seline kapılıp sadık iman ehlinin kalbine şüphe tohumları ekmeyelim. Bunun vebali Allah indinde azimdir…
  • İman, aklın eremediği hususları -akla rağmen- güvendiği birine inanıp gerekli çalışmayı yapıp, yaşam alanına sokup, sonucu elde edip aklın önüne sermektir. Kâfirlerin Müslümanlar üzerinde ilk yaptığı operasyon, ilim adamlarına güvenlerini yitirmek için itibarsızlaştırma operasyonudur. Çünkü ilim ehline güven yoksa onların derin ilim ile insanlığa sunduğu aklın eremediği hususları, onlara güven olmadığı için yapışıp işlenmez. Bu da kişiyi geri bırakır. Bu hususta en büyük operasyonlardan biri, yaşayan tüm ilim ehlini itibarsızlaştırıp onlardan uzaklaştırmak için gereken telkin de bulunmalarıdır. Bir çiviye vururken bir de tahtaya vurup sandviç yöntemiyle tatlı gösterip arada ama deyip uzaklaştırırken tekrar süslü gösterip fitne tohumunu dinleyicinin içine atıp, onun gönlünden ilim sahibine karşı güveni gönüllerinden çekip alma oyunudur. Zaten güvenin kalpten çıkmasıyla iman havada kalır. İmanın havada kalmasıyla akıl boşlukta kalır. Ve böylece kişi yutulmak için apaçık hedefte kalmıştır.
  • İçki içenin aklı gittiği için o an imanı da gitmiştir. O halde ölen kişi imansız huzura varır.
  • Kendine ilahi vasıfları veren kullara bakıyorsun ve hayret ediyorsun… Deve kuşu misali… Uç dersin deveyim der. Yük yüklen dersin kuşum der. Allah ıslah etsin.
  • İnsanlar iki çeşit mutluluk narası atıp enerjilerini boşaltır. Ya ZAN’sal/bedensel veya ZEN’sel/ruhsal. Sen ikisinden zevk almayan ol. Uzaklara dalıp ötelerde olan âlemsizlik âlemi olan tanımsızlığın adamı ol…
  • Geçici makam sahipleri ile sahte ülfet kurup dünyalığa göz dikenler, imanın tadını almayan acınası durumda olanlardır.
  • İpin ucunu kaçırtacak kişilerden uzak durun. Yoksa sizde ipinizi salıverirsiniz. Ne din kalır ne de iman.
  • Çevresine emniyet dağıtmayanın İslami kimliğe bürünüp İslam’ın adını halk nazarında itibarsızlaştırmasına hakkı yoktur.
  • İslam dini, Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ile insanlığa açık ve net olarak anlatımı tamamlanmıştır. Dinde fakih olan âlimlerin yapacağı iş ise, hakikatleri günün insanlığının anlayıp seyir ederek uygulayacağı bir tarzda sunmasıdır.
  • İnsan yeryüzünde öyle bir halifedir ki, kendi öz tohum cevherini değişebildiği gibi, yeryüzünde var olan tüm varlıkların da tohumunu değiştirebilir.
  • İslam dini olan yaşam alanımıza göre ırk, dil, renk ve benzeri özelliklere dayalı ayrımcılığı şiddetle reddederiz. Hucurât suresinin 13. ayetinde de belirtildiği gibi, bütün insanlık bir erkek ve bir dişiden var edilmiş ve ama farklı farklı topluluklara ayrılmıştır. “Ey insanlar!” diye başlayan bu evrensel hitabın dikkat çektiği hususların başında gelen diğer önemli bir husus, farklı ırklara ve topluluklara ayrılmış olan insanlar arasında ancak takvanın diğer bir insana karşı bir üstünlük vasfı teşkil edeceğidir. Takvalığın miktarını da ancak Allah bilir. O yüzden kimseden ne aşağı ne de yukarıyız. Eşit kullar olarak yaşam mücadelesi veririz. Dolayısıyla bazı kişi veya grupların ırk, dil, renk gibi kişinin kendi tercihi ile sahip olmadığı bazı özelliklere dayanarak gerçekleştirdikleri dışlayıcılık bu ayetin açık bir şekilde reddettiği bir tutumdur. Ayeti red eden ise, çoktan İslam yaşamından uzağa düşmüştür. Artık kurdun önüne yem olmuş veya ayıya azık olmuştur.
  • İlme ulaşma yolunda anlayışına göre kimi sana basamak yapacağına Rabbulalemin karar verir. Sen yürümene devam et. Gerisine karışma…
  • İnsan renksiz ve mekânsız olandır. Saf ve som ol… Herkese rengiyle boyan onunla ona destek ol.
  • İlminde ve desteğinde samimi olan kişi kimseye pabuç olmaz, hem kimsenin pabucuyla da yürümez. Zaten Allah onu yükseltir.
  • Kişinin iman ettiği rabbini izah edememe olay şu… İnsanlar bilerek ve yönelerek Allaha inanır. Ama iman, akıl ile beş duyuya indirip anlatmak ise, yetenek işidir. İşte onun için iman edenlerin büyük çoğunluğu bu iman ettiği kalbi yapısını, izah edemez durumdadır. Bu onun imansız olduğu anlamına gelmez. Bilakis iman ve irfan doludur.
  • Her gördüğünün hak üzere olduğunu görmen veya bilmen ayrı… Senin nimete erenler gibi hakka göre yaşaman apayrı… Biri iman iken diğeri İslam’dır.
  • İslam tümüyle insancıl olan değişmez ve değiştirilemez bir eda ile tüm âlemlerde nakşedilen Allah’ın tek dinidir.
  • Amelsiz tüm ilim insana zihnen hayali bir yaşam olur. Lakin ruhunun derinliklerine nüfuz etmez. Tıpkı sanal gerçeklik gözlüğü takıp da hayalen bir şeyler yaşayan gibi. Fiziksel veya biyolojik olarak hiçbir şey yaşamamıştır. Gözlüğü takarak sadece zihinsel bir tatmin yaşamıştır.
  • İslam’ın mihenk taşı insandır. Her insan bir âlemdir. Bir insanı öldüren tüm insanları öldürmüş gibidir. İnsana nefsi müdafaa dışında saldırı yoktur.
  • Bir tane garibim dedi ki İslam hümanist bir din değildir. Eee o zaman hayvanist bir din midir? Galiba hayvanları terbiye edecek. Onun için de evini köpeklerle dolduruyor. Köpeğe değer verdiği kadar insana vermiyor.
  • İlim sadece satırdan okunmakla değil sadırda bulmakla oluşur. Ama sadırdakine ulaşmak için satırdan istifade etmek gerek.
  • Sen istediğin kadar ilmi cem et… Sonsuzluğa göre hiçsin… Yani kısacası cahilsin…
  • İnsanları, yaşayan tüm mana ehlinden uzaklaştırıp ortada bırakmak en nahoş prensip olsa gerek.
  • “Ey iman edenler! Içki, kumar, dikili taslar (putlar) ve fal oklari seytan isi birer pisliktir. Bunlardan kaçinin ki, kurtulusa eresiniz. Maide 90” Şeytan işi pisliği yapan şeytan gibi pisliğe bulaşır. Arın ki kurtulasın…
  • Biz mecburuz ki İslam’a uyalım. İslam bize muhtaç değildir. Allah dininin mutlak koruyucusudur.
  • Kişi İslam’a uymayarak kendisini Allah’tan mahrum bırakır.
  • (“Ey iman edenler! (Resul’e) “Bizi güt!” demeyiniz, “Bizi gözet!” deyiniz ve onu dinleyiniz. İnanmayanlara acıklı bir azap vardır”. Bakara 104.) Demek RESUL dahi çoban değildir ümmete. O sadece ÖĞRETMENDİR bize ve bizi gözetendir. Hani sınavda gözetmen olur ya. Öyle bir şey… Hata yaparsak uyarır. Doğruyu telkin eder. İnsanı en mutlu sona hazırlanmada yardımcı olur. İnsanda akıl ve mantık vardır ve bu iki meleke ot diye yaratılmadılar ve bize verilmediler. Ot olmayalım. Koyun da olmayalım. İnsan olalım insan…
  • Sidret-ül münteha ceberut âleminin ta kendisidir. Orada melekût bitmiş ve öz cevher ile halk buluşmuşlardır. Sıfat ve esmanın tekvinde buluşma noktasıdır. Hem tekvinin çıkışı melekût başlangıcıdır. Ötesi lahutidir. Geçişi insanın seyri için müsaadeye açıktır. Bu seyir ise sana senden yakındır.
  • Mana içre mana… Hak içre söz… Nur içre a’ma… Halk içre ima… Nerden bilsin garibim… Denizi vuslatı sunsun… Hak cereyan eder… Halk sukut eder… Muamma bir deniz… Gel de içre yüz… Yüzemez isen… Alamazsın yaldız… Kanımca kadarınca… Vuslat şuurda buluşunca… Arif anlar gibi… Şair hisseder gibi… Nakkaş nakşeder gibi… Ressam tasvir etti bile… Hakikat derundan öte… Sen derununu vardım bilme… Can bedende oldukça… Kan damarda dolaştıkça… Hakikat hakla seyir eder… Can ayrılınca… Ruh süzülünce… Şuurun yorulunca… Kalem kurumuş demektir… Allah isminin müsemması… Seyir eder halkı… İnsan isminin müsemması… Halk eder halkı… Sahibi hazineyi dizer önüne… Bu böyle biline… Resim olunca Allah kelamı… Görürsün o an cemalimi… Dünya bir handı… İnsan ona kandı… Ahirini unutup dert yandı… İkazları düzmece bilip… Narına daldı… Uzatıp giderken kelamlar… İnsanı kâmile selamlar…
  • Subhanellah… İnsana şunu yap bunu yapma deniyorsa, demek bir iradesi varmış. Bazılar yok dediler de çoğu kişiyi üzdüler.
  • İman ehlinin kalbinde asla kin ve nefret olamaz. Ama aynı çukura da iki defa aynı yerden de düşemez.
  • Her imam arkasındaki cemaatten mes’uldur. Cemaatin hatasını her namaz sonrası cemaatine anlatmak zorundadır. Yoksa vebalinden sıyrılamaz. Hem imam olacaksın hem de ne halin var gör diyeceksin… Bu imam olana yakışmaz. İmam cemaatinden özellikle de müezzininden sorumdur.
  • İçki aklı götürür. Akıl yoksa imanda yoktur. Çünkü iman akıllıya teklif edilir. Dolayısıyla kişinin aklı başına gelene kadar sadece namaz değil, insanın hiçbir ibadeti kabul olmaz. Sadece sarhoşken karısının talakını verenin karısı boşanır. Kendisine ceza olarak… Aklı başına iade olunca ibadetine geri dönebilir. Tabi dönebilirse… Gerçi dünya sarhoşluğu aklımızı almış…  O ayrı mesele.
  • Biri birine iftira içeren bir kelam etmişse, iftirası dolayısıyla içine hüzün iner. Bu hüzün seneler geçer de geçmez. Bak kalbine ve bu kelamın haklılığını gör.
  • Tüm ilimleri satırlardan arayan sadırdan mahrum kalır. Oysaki kitabın sendin… Okuyucu da sendin… Güneş balçığa battı da doğumunu bekleye durdun… Balçığı ayıkla güneşine er. Yoksa zulkarneynin gelmeden karanlığından kurtulamazsın. Çöz işte mecazı be kardeşim…
  • Her ilmî yazıyı dünya siyasetiyle açıklamaya çalışmak, ilim erbabının meşgalesi olamaz.
  • İlim ile kırk yılda erişilen yol aşk ile kırk günde varılır. Ama ilim ile erişilen yol bekadan yolculuk olup sonu huşu olurken, aşk ile erişilen yolun güzergâhı fenada olup sonu yokluktur. Tüm hayvanlar da fenada sonsuzluğa uzanıyorsa, yoluculuk için huşuyu değil de aşkı seçenler, aynı güzergâhta ilerleyenler ile sonsuzluğa uzanır. Sen beka ile yolculuk et ve huşu ile huzura var. İşte insanlığının icabı tam da budur.
  • O kadar şartlanmıştı ki, her ilim anlatanı kendisine çağırıyor zannediyordu.
  • Kendisine bir ilim sorulup da bunu gizleyen kimseye kıyamet gününde ateşten bir gem vurulacaktır.” (İbn Mâce, Hâkim). Hadisi şerifi mucibince yazılarımı paylaşırım. Allah’a karşı mesuliyetten kurtulmak için. Yoksa gizlenir ve günümü gün etmekle ölümümü bekler dururdum…
  • İlim, sırf biliştir. İlim salt okunuştur. İlimle ilimleşmek som oluştur.
  • Aklını bir kenara bırakıp sırf iman ile âşık olanlar, hatayı görmez olurlar. Bu hal, Yusuf süresinin 30. Ayet gereği yerilmiştir. Lakin sonu ise, bin bir türlü eziyeti beraberinde getirse de, vuslattır. Oysaki istenilen, akıl dâhilinde ve imanın sonsuzluk nazariyesiyle her an vuslatın yaşanılmasıydı.
  • Kişi Allaha iman yüklü bir zihinle doğar. Allah’ı rab bilme üst bilinciyle dünyayı merhabalar. Tıpkı bir bebeğin annesinin sütünü içecek bir zihinle yüklü olarak doğması gibi. Bebeği anne babası kayırmazsa direk Allah’a kulluk ile yaşar. Ama anne baba veya çevre çocuğu kayırır. Tıpkı bebeği kayırıp süt vermeyen anne gibi… Zorla mamaya alıştırılır. Sonra süt kurur ve bebeğin süt emme melekesi örtülür. Zaten kâfir örtmek demektir. Kâfir mutlak yokluk ile şekillenmek değildir. Titanic gemisine binerken tanrı bile batıramaz dediği gemi, batarken tanrım kurtar bizi diye dua eden şahsi hatırlarsınız. Tanrıyı inkâr eden ve zaten Allah’ı hiç bilmeyen kişi bile sabah karşılaştığı arkadaşına Günaydın der. Günaydın duadır. Karşındaki kişi için aydınlık bir gün geçirme isteğidir. İstek ancak birinden istenir. Bak ki senin vicdanın yaratıcını haykırmaktadır. Eğer örtülü olan üst bilince yüklenen zan gibi, tanrı yoksa o zaman karşıdaki kişinin gününü aydın edecek olan kim? Kardeşim… Bil ki tanrı diye bildiğin Allah yanı sıra bir güç sahibi zaten yok… Madem öyle; o zaman mutlak güç ve kuvve sahibi olanı idrak et ki, onun adı da Allah’tır. Kesinlikle bil ki, İslam’ın girişi “(la=Hayır) (ilahe=tanrılara)” sonra kalpte yerini yegâne ulûhiyet sahibi olan Allah’ın haykırışı dirilir ki; onun sedası da “sadece Allah” olarak seyredilir. İşte Allah’ı idrak et ki, günaydını ağzına getirenin Rabbin olduğunu bil. İşte kişiye çevresi tarafından rabbi olan Allah unutturulur. Bilinci birçok şeyi rab sanmaya başlar. Bu sanma olayı on beş yaşından sonra katmerleşmeye başlar. İşlenen her günah bu katmerleşmeyi yoğunlaştırır. Zift misali olur da milletin ayakyolu olmak için malzemeye yapışkan olmaya başlar. Oysa özgür bir kulluk için dünyaya gelmişti saf ve arı. Tıpkı melek gibiydi. Ruhu ve bilinci saf ve arı idi…
  • Saygısı olmayanın ilimden de payı yoktur.
  • İman ehline müşrik diyen şirk batağındadır. Aynada gördüğü kendisine müşrik demiştir.
  • İslam diyarlarında ve Müslümanlar arasında İslam şiarları olan hususları kaldırmak için çabalayandan daha zalim kim vardır? Arıyorum da bulamadım.
  • İçi aşure çorbası olanın dışı pilav da olsa sırıtır.
  • İrfan insanı insan eder. İrfanı olmayan on üniversite okusa ne eder. Hatta on dalda Prof olsa da bir hiç eder.
  • 3.göz hatta hatta belki duymamışsınız duyun 4. Veya 5. Göz… İman ve basiret olmadıktan sonra beş kuruş etmez.
  • İnsanı insan, insan şekline sokar. Hayvandan insan suretinde varlık epey vardır ki onlardan dost olamaz. Dost ancak insanı insan yapandır.
  • İman ve amel bir elmanın iki parçasıdır.
  • Hayatını ipotek altına almak isteyenlerin ruhunu ipotek altına almazsan, “ip” gibi olur, “ot” gibi yaşar ve kendine bir şey “ek”leyemezsin.
  • Zihinsel bir egzersiz.. Ben sende, sen bende… Dur dur; burada ikilik var… İkilikte teklik bulunamaz ki… Sadece O… işte bu düşünce zihinsel bir zevk halidir. Dışarında bunun bir geçerliliği yoktur.
  • İslam apaçık olandır. Zahiri ibadet, batını tarikat, evveli hakikat ve ahiri marifet olan Rabbul âleminin değişmez kurallarıdır.
  • İslam dini rüya veya hayal dini değil, hayatın gerçek sikkesidir. Sahte sikkeler karşılık olmadan hırsızların bastığı paralardır.
  • İmanın hakikatlerini akıl ile kavramak mümkün değildir. Çünkü akıl beş duyu ile görünen şeyleri birbirine bağlayarak sonuca ulaşır. Beş duyu algılanması mümkün olmayan şeyleri illa akılla tespit edeyim diyen kaybeder. Çünkü akıl eremediği için inkâra sapar. Akıl, kapasitesi dışında kalan şeyleri hissedemez ve aklı zorlamak akla zülüm olur. O yüzden Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz teklifi iman iledir. İman Allah’ı hissederek aklın alanına sokar. Cennet cehennem ve öldükten sonraki tüm hallerde öyledir.
  • İman güven ve teslimiyet kadardır. Güven iman ve teslimiyet kadardır. Teslimiyet iman ve güven kadardır. Gördünüz mü, birbirine bağlı olan kavram…
  • İzzeti nefsi korumak bireysel olduğu gibi toplumsal yani kolektif olarak da mevcuttur. Korumayan kırılır…
  • Mü’min halim olur… Ama izzeti nefsini korur.
  • Doksan yaşında olup kulakları yarı sağır olmuş ninelerinizden temiz itikadı dinleyin. Onların itikadı en sağlam. Doksan yaşlarındaki yarı sağır ninenin anlattığı fitri itikat üzre derinleşen anlatımların doğru anlatım olduğunu bilin.
  • İlim ehli olan insanlar birbirine tahammül edip eksikliklerini tamamlamak üzere bir mecliste toplansalar ve nefislerini ön plana çıkarmadan gerçekleri tartışsalar ve hakikatte karar kılsalar, meleklerin duasına mazhar olurlar.
  • İlmin söylemi nefse gelir tatlı, ama ilmin yaşantısı gelir acı. Sen hakkı et baş tacı hem yaşamında et hakikati aracı.
  • İşkembesini doldurmak için kafa çalıştıranlar, burakla secdeye varıp refrefiyle buluşup miraç ile halveti nasıl bulsun ki…
  • Miracı atmosfer tabakalarında sanan zaten işkembe uğruna gününü gün eder.
  • İlim yolunda olan talebelerin en büyük girdabı, öğrendikleri bir kaç mukaddimeyle kendilerini muallimlerinden daha üstün görme hissiyatlarına bürünme çabalarıdır. Gerçek muallimler alçak gönüllü olup tüm üstünlük taslama kabiliyetlerini yerle yeksan etmişlerdir. Zira tüm önde olma hissiyatları şeytani olup, kişiyi mutlak teslimiyetten uzaklaştırır. Ayrıca şeytani hissiyat, yanlış bilgi yönelimleriyle itikadı konularda da talebeyi yönlendirip asli hedeften uzağa düşmesini hedefler. Öylece onları asli vazifelerinden geride bırakır.
  • Eski âlimlerimiz bize Allah’ın yaratım fıtratında ve var oluş düzeninde olması gereken her şeyi kendi zamanlarının lisanıyla söylediler. Bizim üzerimize çöreklenmek isteyenler, önce eski âlimleri itibarsızlaştırdılar sonra saldırdılar. Oysa her şey anlatılmıştı. Tek lider Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizdi. Bize seçilen isim ise İSLAM idi.
  • Eskiler demişler ki ilim iki kişi arasında oluşur. İlim partnerini bulup ilmin derinliklerine doğru kulaç açanlar, nasiplilerin ta kendileridir.
  • Bizden görünen yani hüviyetimizden yansıyan her manaya bir isim takmışız kendimize göre. Örneğin hastalığı tedavi edip insanı rahatlatan manayı şafii olarak isimlendirmişiz. Gelen rızık taksimatını görüp rızkın ulaşmasını sağlayan manaya Rezzak demişiz. Her isim böylece isimlendirilmiştir. Başka dillerde başka isimlerle anılmışlardır o hüviyetin yansıttığı manalar. Hüviyetin yansıttığı manalara en orijinal isimler Arapça da konulmuşlardır. O yüzden de Allah kulları Arapçaya a”rab”ça denilmiştir. Allah ahir zaman ümmetine, en mükemmel dilde hüviyetinden yansıyan yani kendisinde yarattığı manalarına orijinal isimlerini öğretmiştir ki, bu ümmet o isimlerin zikriyle zirveye kadar çıksın.
  • Hz. İsa as kendisine ihanet edecek kişiyi çok iyi tanıyordu. Hem de hain, onun sofrasını paylaşıyordu. Çünkü sofrasında bulunması gerektiğini de biliyordu. Zamanı gelince ise, her haini perçeminden yakalayacak kişi seyir halindeydi. Çünkü Hz. İsa teşbihte en uç kenarın izahını yapan ve öylece insanları şirke girmemeleri gerekli izahların yükseldiği makamı temsil ediyordu. Bunu fark edemeyenler, Hz. İsa’ya tanrının oğlu dediler. Öylece ifrat ve tefritte kalarak gerçeğe eremediler.
  • Dolunay molunay hikâye… Her şey kişide başlar ve kişide biter. Az iradesini kullanan kişi… Ay ve burçlar dahi hükmüne girer. Çünkü tüm evrenin mikrosu kişide mevcuttur. Nasıl ki oda kadar büyük olan bilgisayar ile dizüstü bilgisayar aynı işi yapar… İnsan ve evrende öyle… Evren koca bir bilgisayarsa… İnsan aynı bilgisayarın mikrosudur.
  • Cenab-ı ALLAH insanı tarif ediyor… “Ben insanın sırrıyım insan benim sırrım” Bu sırrı ortaya çıkarmak için insanı yarattı. Kendi suretinde yarattı. Bir tutam nurunun derununda ve zahirinde oluşturduğu nakış ve dokumalarıyla; İlâhi Esmaların Vahdetten kesrete açılan menevişlerinin bir araya gelmesinden olduğu için İlâhi Esmaların birleşmesinden dolayı kendi suretimde yarattım buyruluyor. Esmaların toplanması insan şeklini almıştır. Yani Batından Zahir oldu. İnsan şeklinde… Yunus söyler ya… “Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm” Gül tohumunun batınında, yeşil renk ve koku vardır. Gül açtı mı zahir olur. Tohum yok olur. Amma gülde yine evvel ki tek batın var… İnsan da aynı… Yok iken var olduk. İçinde ki yok mu oldu? Bunu niçin düşünmüyorsun? Utanmak lâzım… Bu mukaddes muhafazanın içine (HAY) ile yayıldı. “Nûr-u Resûl” ile “HAYyı” donattı. Ve cesetle bunların arasına Gönül denilen güzel nesneyi koydu. Birçok cihazla süsledi. Göz, kulak, tad, koku, his uzuvlarıyla Esmaların tecelli menfezlerini açtı. Buralardan harfsiz, sessiz, sözsüz, kelâmını sevk ederek konuştu. “Semiğ” ile işitti ve işittirdi… “Bâsir” ile gördü ve gördürttü… İlââhir… O halde Gönlün elinden tuttu. Bunun kademelerine Resûlleri oturttu. Bunların hepsini muhtelif mâsiyetlerle gizledi. Bu perdelerin arkasındakini göstermek istemedi siz bulun… Fakat bulmanın yollarını da öğretti.
  • İhlâs süresi; Kur’anın en müciz sürelerin başında gelir. Sondan başa doğru her âyet bir önceki kelimeyi açıklar. şöyle ki… “قل deki” “هو O mutlak zata işaret eder.” “الله mutlak zat” bu ismi bize ayna yapmış yani kendine özel isim seçmiştir. “احد bir-tek” tir. “الله الصمد Allah samedtir” yani bize kendini Allah ismiyle tanıtan zata ne bir ekleme ne de bir eksilme olmaz. “ لم يلد Allah ikinci bir varlıktan türememiştir”. “ولم يولد Allah’dan ikinci bir varlık türememiştir” “ولم يكن له كفوا أحد onun dengi misli benzeri yoktur” dolayısıyla bir-tek tir.
  • İlim iki ucu ifade eder. Rahmani olana ulaşıp insanlığa seren, kıyamete kadar pozitifinden alır. Şeytani olana ulaşıp insanlığa seren, kıyamete kadar negatifinden alır.
  • İlim eskimez bilim eskir. O yüzden ilme ulaşıp insanlara ulaştıran, süresiz Sadakaya imza atarlar.
  • İnsan güzeldir ya… Kıyılır mı insana? Çanakkale şehitliğinden sadece 100 yıl önce… Tüm ümmet olarak tek millettik. Rasul yolunu terk edip tefrikaya düştük. Düştük döşeli zulüm bitmedi. Milyonlarca insan katledildi. Şimdilerde artık unutulan; sadece İran ve Irak savaşında 1.500.000 kişi katledildi. 1.5 milyon ne demek ya. Şimdi dedelerimiz mahzun mahzun bize bakıyorlardır. Ve sonrası saysız ölüm ve hala ölüm, hala ölüm…İşte tefrikanın sonucu ey kardeşim…
  • Zaten tüm mesele inanma kuvvemizin çok çok zayıf olması ve her ulaşan ilme şüpheyle bakmamızdandır. Sanki mübarek olan iman melekesini doğuran ilahi lapı kapanmış gibi. Anlaşılmadı gitti…
  • İslam Allahın mübarek dinidir. Evvel’den sona kadar tek ve değişmez ilahi fıtratın ve yaratım düzeninin adıdır. İnsan da bu ilahi fıtrat ve yaratım düzenine tabidir. Kur’an ile Allah, bu yaratım fıtratında ve var edilen düzeninde insanı ilgilendiren kısmı, insana talim etmiştir. Bu çerçevesinde biz hayatımızı dizayn ettiğimiz oranda sulh ve barışa yaklaşmış oluruz. İslâm bize dayatılan ve uygularsan cennete uygulamazsan cehenneme diye bir diktatör dayatması değildir. Kimse de İslam’ın bekçisi değildir. Her birimiz imkânımız ölçüsünde Allah’ın dinini insanlara duyurmakla mükellefiz. İslam buna cihat demiştir. Ne yazık ki bu günkü İslâm âleminin çoğu İslâm’a bu şekilde bakmamaktadır. Dolayısıyla her biri kendisini dinin temsilcisi sanmakta ve kendince İslam’ı uygulamaya ve uygulatmaya dayatmaktadır. Hâlbuki din Allah’ın değişmez olan kanunlarını ihtiva etmektedir. Bunun adı da ilk günden son güne İslam’dır. Bir olay topluma dokunmayana kadar, kimsenin kimseyi bir gram zorlama hakkı yoktur. İslam’ın toplumu ilgilendiren esasında bir gevşeme varsa, o zaman ikrahın önü açılır. Ferdi ilgilendiren kısımda asla ikrah olamaz. Örneğin namaz Ferdi ilgilendirir ve ikrah edilemez, edilir diyen yanılmıştır. Ama zekât toplumu ilgilendirir ve vermeyen toplumdaki Fertlerin haklarını gasp ettiği için ikrahla o hak alınıp ihtiyaç sahiplerine dağıtılır. Bunun örnekleri devrisaadete mevcuttur.
  • Derin Sulara dalmak bir istekle başlar. Sonra gerekli adımların atılmasıyla yol devam eder. En son derinliklerdeki hazineye ulaşılır. Sonra o hazineyle insanlığın içine döner. Ve kalın kalın olarak başlayan hayat, yumuşacık olur.
  • Bir defasında birkaç arkadaşla oturup sohbet ediyorduk. Yanımızda olan üçüncü şahsa övgüler dizen arkadaş… Üçüncü şahıs ayrıldığı gibi, birlikte olduğumuzun 180 derece tersini söyledi. Dondum kaldım. Ya tek yüz olmak çok mu zor? İnanın ki dostlar, kalbi ve dili aynı olmayan kurtulamaz. Baktın zarar verecek, konuşma… İkiyüzlü olmaya ne hacet. Yoksa cehennem ateşimiz sönmez…
  • İmansız bakan tüm felsefi duygular insanı felakete götürür. İnsanı çevirir dolaştırır nefsin etrafında karar kılar. Ötesine akıl ermez ki seyre dahil olsun…
  • Bir ilimle tanışsak… Her gördüğümüz ayrı mana alır. Asla elimizden zulüm sadır etmez olur.
  • Her insanın işlevi ayrıdır. Zaten Allah’tan habersiz bir şey yok ki… Zaten şey diye bilinen her bir eşya dahi, onun ilmiyle var…
  • İslam dini tüm dehşetiyle insanlığa açıklandığı için, bu son ümmette helak veya kalım ferd düzeyine inmiştir. Artık toplu helak değil de, genelde ferdi helak söz konusudur. Çünkü kıyamet sürecine kadar başka NEBİ olan RESUL gelmeyecektir. İyiler ve kötüler ferd düzeyinde ayırt edilecektir.
  • Eğer insan iradesi olmayan homojen bir kütle olsaydı… Resul, nebi ve sayısız ilim erbabı niye bizi uyarsın ki. Niye Allah Zariyat suresi 55’te desin ki “: Hatırlat! Muhakkak ki hatırlatma iman edenlere fayda verir!” Ama dikkat edersek hatırlatma da fayda iman ehlinedir. Gerisi zaten kendini şirke salıp içinde boğulmuştur… Fayda alması için öncellikle sudan çıkıp nefes gözeneklerini boşaltmalıdır ki içine hava girsin ve hayata dönsün…
  • Kendisine bir ilim sorulup da bunu gizleyen kimseye kıyamet gününde ateşten bir gem vurulacaktır.” (İbn Mâce, Hâkim). Hadisi şerifi mucibince bildiklerimizi paylaşırız. Allah’a karşı mesuliyetten kurtulmak için birbirimize el uzatmak zorundayız. Yazı ile ilmi iletmek, paylaşımın sadece bir yönüdür.
  • “ilim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen, Etiyin kuru bi emektir. Yunus Emre”… Bu mısraların anlamlarını “tümevarım”la çözebiliriz. Bize göre “tüm” ceberut âlemine kadardır. Ceberut âlemi arşın üstüdür. Rahman oraya istiva etmiştir. Ötesine ise lâhut denir. Orada kavramlar düşer. Melekût âlemi, Esma-i hüsna isimleriyle işaret edilen manalarının ef’al âlemine doğru gelgitlerin oluşturduğu âleme denir. Ceberutta ise sıfatlar konuşur. İşte ilim sıfata girer. İşte kısa bu notlar ışığında bu mısralara bakarsak, olayı çözeriz diye umarım. Şöyle ki; Bireysel olarak bizler, bilgiden yola çıkarak ilme nazar etmeye çalışırız. İşte nazar ettiğimiz ve kendimizde bulduğumuz ilim pırıltılarını, tümel de seyir edersek, ilmi bilmişiz demektir. İlmi bildiğimiz anda, bu ilmi bakışla kendimize nazar ederek Allah ilminden başka, hayatımızın olmadığını tespit edersek, hızla ceberuda yönelimimiz başlar. İşte burada Yunus der ki… Sen kendini bilmezsen, yani sen kendini ilim boyutunda seyir etmezsen, yaptığın tüm emekler boşa gider. Yani bir yere varamazsın. Yani daha rotanı belirleyememişsin ki varasın…
  • İlim yolunda kıskanma olamaz. İlim yolu, tamamlayıcı olanların yoludur. İlim yolu, kibirsiz yürüyenlerin yoludur. İlim yolu, edebin ta kendisidir.
  • İslam, kişi karşısındaki ferdin hakkına tecavüz etmediği müddetçe, kişiye sınırsız özgürlük vaat eder. Maddi veya manevi bir tecavüz varsa, orda dur der.
  • İslam, sadece belli ritüellerden oluşan bir din değildir. İslam, Allah’ın çalışma düzeninin ve yaratma fıtratının değişmez adıdır. Bu, tüm yaşam alanlarını kuşatır. Uyan mutlu olur. Uymayan ise kendisine yazık eder.
  • İslam’ın yanında demokrasi, eşeğin ayak çukurunda biriken suyun okyanusa oranı gibidir. İslam, tam özgürlüğün olduğu yerin adıdır. İslam’ı yanlış yorumlayandan bana ne!
  • Tüm yazılanlar sadece ilhamdır. Bilinç serbest bırakılınca gelir. Bilinç sahiplendiğinde ise tüm ilham kesilir. Bu tüm ilimler için aynıdır. Hatta bazen çok önemli kayıtlar rüyada ilham edilir.
  • İlimden ışıltılar hiç eskimez. Ama bilimden çok şey eskir. Fark Rabbul âlemin ile birimin rabbi gibidir.
  • İlahi muhabbete dalmak için geldik dünyaya. Gel gör ki ilk iki kardeş kavga etti. Ya koskoca dünya nelerine yetmiyordu. Demek mesele yetip yetmemek değildir. Mesele aşkı terk etmektir. Mesele gözü kara olmaktır. Yeter artık diyelim. Narin narin bize sevgiyle gülümseyen bulutlardan ilham alalım. Tüm insanlığa rahmet olalım.
  • iman edenin milliyetçiliği imanının önüne geçemez. İman Allah ile kul arasında bir ahdleşmedir. Bu ahde uymayan, kim olursa olsun kaybeder. Bu ahde uyan, kim olursa olsun kazanır. Bu ahdleşmenin hakikatini kimin kimden doğduğu ve dünyaya geldiği değiştirmez
  • İsa gelmiş ve tüm haşmetiyle Allah’ın birliğini tebliğ etmiş ve Allah‘a yükselmiştir. Onun anlattığı tevhidi tüm teferruatına kadar yenileyen Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz gelmiş ve anlatımı taptaze ortada duruyor. Buna rağmen bizde Hıristiyan’lar gibi İsa beklersek daha çok bekleriz. Bekleme ey kul, amel et ve gününü değerli kıl. Bil tarih boyunca hep beklenildi. Lakin tüm bekleyenler dermansız olarak dünyaya veda etti.
  • Her insan rabbe açılan bir kapıdır. Her bir insandan ayrı bir cevher parlar. Rabbe ermek için, kimseyi küçük görmemek şarttır.
  • İmanlıya laf çok… Gelişmemiş ve gerici! Gözünü kırmadan çoluk çocuk ölüme dahi terk edilebiliyor bu karanlık olan dünya mekânında… Fasık olana laf yok! Gelişmektedir ve gözü açık bir insan! Hatta hatta kâfire dokunma, dur orada! O çok çok medeni! Ne garip bir adalet ve eşitlik bilinci! Eşitlik ve adaletten anlaşılan bu ise, bu adalet ve eşitlik yerin dibine batsın der gönül…
  • İlim erbabında ilmini unutmak olamaz. Çünkü ilim Allah sıfatıdır. Allah’ın sıfatıyla özdeşleşen bir daha ebediyen mahzun olmaz. Çünkü veli olmuştur. Ama şunu unutmayalım. İlme erenlerin ilmiyle BİLİMLENEN’lerde unutma her an olabilir. O yüzden ilimle ilimlenelim.
  • İnsan kendisi mıknatıs gibi alan oluşturur. Hatta hatta tüm burçların etkisinden de kurtularak. İnsan mikro âlem değil mi? Yani insan tüm her şeyini özünden üreterek ve kimseye dayanmadan tüm kâinata meydan okur. O yüzden halife değil mi ki?
  • İlim salt olandır. İlim katıksızdır. İlim kesindir. Bilim ile ilim kesiştiği anda ilmel yakin olur. Bilim geride kalıp ilmi kendimizde hissettiğimiz anda aynel yakin hali oluşur. İlim geride kalıp hakk ile buluştuğumuzda ise hakk-el yakin gerçekleşir.
  • İlimle bilimi karıştırmayalım. İlim Allah sıfatıdır. Bilim ilimin değişik basamaklarıdır. Asla ikisi bir değildir. Birçok yasak edilen fiil,  ilimle ilimlenmeğe engeldir. Ama -her ne kadar yavaşlatsa da- bilime engel değildir. İslam ile haram edilenden el etek çekmeyen kişi, ilim ile tanışmaktan mahrum kalır.
  • İmansız yapılan her amel nefse mal edilir ve gitgide nefsin firavunluğunu güçlendirir. Bilirsiniz firavun şahıs ismi değil lakap veya makam adıdır. Ebu Leheb’in şahıs ismi olmayıp lakap olduğu gibi. İman ile yapılan eylem kesinlikle başarıya ulaşır.
  • Tüm mesele iradenin sahibi olmandır. Kendini korumaya al ve gereksiz tüm dış etkilerden korun.
  • İman kardeşliği başkadır. İnsanlık hakkı ise bambaşkadır. Her biri dokunulmazdır.
  • İnsan müthiş bir varlıktır. Göçlü olan nasıl olurda güçsüzü ezer veya sömürür. Sömüren nasıl olurda yatağında rahat uyur. Kişi karşısındaki kişinin hakkına tecavüz etmedikçe, kutsaldır ve inancı ile ameli kendisinedir. Eğer ki kişi insanlık haklarına tecavüz ederse, iman etmişim demesinin ne ehemmiyeti vardır.
  • İnsanı inciten insanlıktan nasibini almamıştır. Velev ki ben iman ehliyim desin. Velev ki Allah’u ekber desin. Velev ki kılıcının ucuna Kur’an sayfası geçirmiş olsun. Çünkü yeryüzündeki ve gökyüzündeki en kutsal varlık insandır.
  • İslâm Selamettir. Herkese yağmur gibi yağmaktır. Taş yağmuru kabul etmezse, yağmurun suçu nedir? Yağmur çeker gider başka mekânlara. Kimseyi incitmeden…
  • Sadece iman ehli olanlar bizim kardeşimizdirler. Olmayanlar ise kardeşimiz olamazlar. Kur‘an emri budur. Çünkü kardeşlik, aynı düşünceye sahip insanlar arasında oluşur. Lakin iman ehli olmayanlar ise, bize zulüm etmedikleri sürece hilkatte kardeş olarak birlikte yaşaya biliriz, dinen hiçbir sakıncası yoktur. İmansız ile alış-veriş yapılabilir ve işlerinde işçi olarak çalışabiliriz. Eğer ki kâfir, zulüm ederse ve gücümüz onlara yetmezse, hicret eder ve dinimizi yaşayacağımız daha emniyetli yere göçeriz. İslâm’da terör estirmek kesinlikle yasaklanmıştır. Resulallah sav Mekke’de onca işkenceye rağmen terör estirtmemiş, bir grup iman ehlini, dinlerini daha rahat yaşamaları için, ehli Hıristiyan olan Habeşistan’a göndermiştir. Bu da gösteriyor ki din ferde bildirilmiştir. Daha sonra Medine halkı Resûlullah’a sav kucak açmış ve oraya göçmüşlerdir. Medine’de bulunan Yahudilerle anlaşmalar yapmış ve epeyce birlikte yaşamışlardır. Daha sonra anlaşma hükümleri uygulanmıştır. Mekke’ye döndüklerinde ise tüm Mekke halkını affetmiş ve onları asla azarlamamıştır. İslam’ın ahlakı işte tam da budur.
  • İslam’ı yok etmek için Habil’den şimdiye kadar hak-batıl mücadelesi sürmüştür. Aynı oyunlar milyondan fazla yıldır kılık değiştirerek sürüp geldi. O oyunları çevirenler dünyadan silinip gittiler. Şimdi ise torunları iş başında… Onlar da gidecek. Ama İslâm baki kalacak. Çünkü İslâm Allah’ın dinidir. Allah bakidir.
  •  
  • Nefsinde İslam’ın güzelliklerini yaşayamayanlar, zannederler ki; dünyada ismi İslâm olan bir yönetim olsa mutlu olacaklardır. Aldanıyorlar… Çünkü yönetim ne olursa olsun, İslam’ın güzelliğini yaşayan ferdin ta kendisidir. Ferdin ta kendisi İslam’dan uzak ise, yönetim onun zihnini İslam ile süsleyemez. Resulallah sav nübüvvetten üç yıl sonra tebliğ yapmaya başladı. Önce nefsinde uyguladı. Çünkü nefsini tanımayan ne tanıtır ki.
  • İslam dünya siyaseti için değil, belki nefsi ıslah için açıklanmıştır. Nefsini ıslah etmeyen ne hisseder ki ne versin. Serap peşinde koşar geçer.
  • Önce İslam’ı nefsimize ve nefsimizin merkezi olan kalbimize hâkim kılmalıyız. İslam ile hemhal olan insan, yakınlarını aydınlatmaya başlar. Tıpkı Resulallah sav gibi.
  • Aslında insan mikro uzaydır. Her bir yıldız ve burcun nanosu bizde mevcuttur. İnsan; varlık planımızdaki ruhu kullanarak halifetullah olacak insan, burçların etkisinden kurtulur. Ama öncülerin üzerinde etkileri bitmiştir. Çünkü iradelerini ellerine almışlardır.
  • İyi insanlar faydalı radyasyon yayarlar. Yakınlaşmalıyız… Kötü insanlar da menfi radyasyon yayalar. Uzak durmak lâzımdır.
  • Her insan etrafına kendi ışığını yansıtır. Etrafımızı iyi seçelim.
  • Kıyamet günü önce iman sorulacaktır. Sonra sıra amele gelecektir. Çünkü çok kişi var ki iman gönlüne girmemiş ama iman ehlinin amelini işler durur. Eğer ki iman kalbine girse ameli boşa gitmeyecektir der Kur’an. Ya iman kalbe girmeden ölse… İşte o zaman tüm ameli boşa gidecektir
  • İnsan diğer varlıkların aksine kendisini terbiye edebilecek kapasiteye sahip dünyaya gelir. Diğer tüm canlıların sahip olduğu içgüdülerin yanında iç dünyasını istenilen forma sokabilir.
  • İlim vermek ipucu vermekle olur. Yoksa her şey tüm teferruatıyla anlatılsa, ehil olmayan, insanlığa bela olur. İpucu verildiğinde ise ehil alacağını alır. Ehil olmayan ise göre değişik bir şey alır
  • İnşallah ilim tüm insanlığa nakşolur. Tüm insanlık “oku”mak ile tanışır. Temennimiz elbette o. Ama gel gör ki bir karar verilmiş taa ezelinde… Cennet ve Cehennem ikisi de dolacaktır. Ezelini ebedine tahvil eyle… Öylece canı cehennemden azat eyle…
  • İblis nasıl âlim oldu? Hakikaten, hiç soran yok. Neyi nerden öğrendi veya ne biliyordu? Kimden ders aldı? Veya şöyle diyelim… İlim nedir? İlim nasıl öğrenilir? Bilmem… Değişik duygular işte.
  • Bir inşaat bir anda inşa edilemez. Ama bir anda toz duman edilebilir. İnsanlıkta da öyledir.
  • Ayranımız ve çayımız dururken; kapital sistemin yönlendirmesiyle tertemiz bedenlerimizi sentetik içecek ve asitlerle doldururuz. Bu et kemik bedenimiz, ruhumuzu geliştiren tek sermayemiz. İsraf etmeyelim. Allah israf edenleri sevmez.
  • Bazı insanlar öyle güvensizdirler ki, Cami değil Kâbe’yi altından inşa etseler, kalbin onlara bir sigara izmariti kadar güvenemiyor… Hayret… Niye sigara izmariti dedim? Çünkü sigara vücut için zehir saçıyor. Güya izmarit, sigaradan akan zararlı şeyleri hapsediyor. Oysaki yalan… Dumanla ısınan izmarit, bedeni daha da zehirliyor… İşte onların bakışları bile seni zehirliyor, uzaklaş ondan ve oradan…
  • Hz. İsa aleyhisselam; Allah ilmiyle ve nuruyla öyle bir yoğruldu ki ona ruhullah dendi. Öylece teşbihin en üst versiyonunu yaşadı. Öylece tenzihin tüm basamaklarını seyretti. Bunu anlayamayan cahil ve cühelalar ise, ona hâşâ Allah’ın oğlu dedi. Oysaki sadece Allah’a kuldu…
  •  
  • İnsanın rabbi insanı izler. Sanki kaderi insan çizer. İnsanın iradesini bir irade izler. Tüm istekler ondan süzer.
  •  

Yorum yapın