-D-
- Dünya çok garip başladı ve garip bitecektir. Ne garip bir dünya! Kabil ve Habil ile başladı bu derya. Kabil Zorbalığa başladı. Kabil ilk katli işledi. Taa günümüze kadar uzandı. Ya hu, çok mu zor, zulüm etmeden yaşamak?
- Din, Allah’ın yaratım fıtratının taa kendisidir. Duydum ki hala dinin, dışarıdan verilen ve uyulması gereken kurallar olduğunu sananlar varmış. Duymadın mı ki, Allah indinde din İslam’dır. Yani İslam, yaratılan düzenin ta kendisidir. Uyarsan kazanırsın. Kafana göre davranırsan kaybedersin. Hepsi bu…
- Dinin ne olduğunu bil, sonra dinden konuş. Çoğu kişinin dinin D’sinden haberi yok. Yapar din hakkında birkaç tanım. Ya hu… Din tanımsızdır be kardeşim. Din Allah’ın değişmez fıtratının taa kendisidir. Bir ırkın veya mezhebin tekelinde değildir. Kim İslam’ı fırkalara bölerse, o en büyük azabı tadacaktır. Kelle ve felleleriyle kurtulduk zannetmesinler. Zannın bir kısmı günahtır.
- Bir dokunuş her şeyi değiştirir. Kur’anı ezberle… Ne bileyim, fıkıh ilimlerinin her şeyini bil… Ama bir dokunuş ve bir an işte… O dilemezse ne çare… Ne dokunulan olur ne de “an”da oluşan hal…
- Derunla bakarsan duan ulaşır hedefe. Derunu hissedip dua edenin duası makbuldür. Derundan bihaber edilen dua beyhudedir. Dua eder de niye kabul olmaz diye başı derttedir. Derdi de taa sinededir. Oysaki, o sine onun derunudur.
- Deniz üzerinde kuruludur dünya tahtın. Denizi izlemek insana huzur verir. Dal dalgalara… Tüm sıkıntıların kayboluverir.
- Dünya ayrıştırmak içindir… Sende iyilerle ayrış. Zoru başarıp “HU”ya ermek asıl mesele… Kolay olsaydı, herkes ererdi… İyi ve kötü nasıl ayırt edilirdi… Dünya yaşamı da neyin nesi olurdu…
- Allah dostları gizlenirler. Allah dostları gizlenmek için, şakacı veya vakit geçirten biri gibi görünüyor olabilirler. Ama öyle kişiler, karar vermede ve bir işe veya bir kişiye kefil olduğunda, çok ciddi kararlar alırlar. Ciddi olmayan işe girmez ve ciddi bir durum yoksa kefil olmazlar. Belki herşeyi dile getirmede biraz utangaç olabilirler. Ama bir işin içindeyseler, gayet ciddi olurlar. Her ne kadar dış görünümleri bazen ciddi gözükmese de… Bir işe karar verdiklerinde, Allah’a güvenirler ve sonuna kadar sebat ederler. Ciddi ve Allah’a dayanan bir kişiyi kıranın vay haline…
- Dünya işte… Ne garip bir dünya… Kıran kırana bir mücadele… Sanki bir hülya… Şeytan gülmesi gibi bir rüya… Kimse yaşayamadı doya doya…
- Onun emri olmadan ağaçtan yaprak bile düşmez. Emrin saati gelince bir milim dahi şaşmaz. Hiç bir şey O’nun emrinden kaçmaz. Duydum itaat ettim demekle huzurun kaçmaz. İtaat etmekle mutlu olasın… İçin umutla dolsun. Rab’bin dileği ile, bu duam kabul olsun…
- Sırf ve katıksız olmayandan arkadaş seçebilirsin. Ama arkadaşlıkta müşterek menfaat bitince, arkadaşlıkta biter. Dostluk öyle değildir… Nimette veya külfette hep beraberlik vardır. Fark budur işte… Dostlukta sırf sevgi vardır. Asla ve asla maddi veya manevi bir menfaat söz konusu olamaz. O yüzden de dostun sırf ve katıksız olarak, gönül verenlerden olsun. İşte öyle dostlar, seni Allah ile buluşturur.
- Birbirini Allah için seven dostlar, kıyamet günü arşın gölgesinde gölgelenirler. Sırf ve som olan insan, isan-ı kamil ismiyle bilinen, Nur-i Muhammedi’deki hüviyetin seyrine mahal olmuştur. Sırf ve som olamayandan dost olamaz. Fark budur işte…
- Mutlak dostluk sırf ve som olmalıdır. Sırf ve som olan dosta cevabımız ise, sırf ve som olsun. Öylece dostuluğunuz baki bir surete bürünür. Ölüm sonrasında ise, arşın gölgesiyle şereflenir.
- Her duygusal konuşana inanmayın… Dünyada iki milyar civarı Hristiyan bulunur ve tanrıyı üçe bölerler. Papazların yaptıkları duygusal hipnozlar sayesinde o kadar taraftar bulurlar… Uyanan ise, hızlıca uzaklaşır.
- Dünya bize mezar sandukası… Mezardan çıkıp dirilme şansımız sadece bu dünyada… Yoksa yerimiz kendi sandukamız…
- Dünyamız, yumurta kabuğunun içindeki besini yeyip kendi dünyasında yaşayan civciv gibidir. Dışından haberimiz yok. Haberi olana durmak yok. Ne düşenin dostu olur ne de ayakta olanın dostu… Çünkü tek dost Allah… Allah biriyle sana nazar edip rahmetini lütfederse, herşeyi teslim eder. İşte tek dostu dost bil, öylece kulluğunun haddini bil. Had bilmeyen ise, sınıra tecavüz eder. Öylece kendine yazık eder.
- Ah dostlar ah… Erdiği gerçekleri gerçekten sevdiklerine anlatamayan kişi en mutsuz insandır.
- Kişi dostuna benzer. Sadık dost, insan olandır. Allah boyasıyla boyanandır. İşte ancak sadık olan dost, insanı insan yapandır. İnsanı insan, ancak insan şekline sokar. Hayvandan insan suretinde epey varlık vardır ki, onlardan hakka erdirici dost olamaz.
- İnsan iki gözlüdür. Bir gözü zahire bakar, diğer gözü ise manaya bakar. Mana gözünü kör eden, maddede iskan kılar. İşte Deccal de tek gözlü olacak, yani insani mana kendisine kapalı tutulacak. Ve ona tabi olanların bakışları da öylece kemikleşecek. Ruhları körelip cennetten mahrum kalacaklardır.
- Dünyanın sonuna yakın insanların büyük çoğunluğu, Deccal’ın sofrasında olacak. Deccal onların imanlarını alacak. Kendini tanrı ilan edecek. Cinlerin çoğu ona destek verecek. Ezazilin torunları yarım kalan hesabı görecek. Az bir kısım ise, Deccal’ın cehennemini seçecek. O cehennemini seçenler, o cehennemin aslında cennet olduğunu görecek. Ve ebedi kurtuluşa merhaba diyecek…
- Düşüncelerini kontrol eden kâinata meydan okur.
- İki âlemi birleştiren kullar iki âlemden en iyi hitap edendir. Bunlar şeriat ve tarikatı birleştirip hakikat ve marifete adım atmışlardır. İşte bunlar karanlıkta parıldayan dostlardır.
- Karanlık ortamlarda göz dostlarını arar. Allah’ım… Kıyametin karanlığında bizi sadık olan dostlarınla buluştur. Kalbimizi nuruna kavuştur. Özümüzü özün özüyle buluştur.
- Dünya dedikleri bir gölgeden ibaret… Dünyada cemali görmek büyük keramet… Ahiret dedikleri tam bir saadet… Cennette cemali görmek saadet içre saadet…
- Yaşam dizilir hece hece. Dünya hayatı bir oyun bir eğlence. Var bunda bir bilmece. Her şey hayaldir deyip, gerçek bir hayat yoktur diyenin aklı olmuştur hece hece.
- Dostum dediğin kişinin gönlünde de bazen fırtına eser. Sakin olur ne yazdığını bilmez. Susar çünkü ne kelam edeceğini bilmez. Ses ve harfin dokunmadığı bir serzeniş akmaya başlar.
- “Allâh dilemedikçe (şae fiili gelmiş) siz dileyemezsiniz! (şae fiili gelmiş) Muhakkak ki Allâh Aliym ve Hakiym’dir.” (İnsan süresi 30) Peki bu ayette, Allah’ın iradesini kendinizdeki istek ve yönelime göre dileyen durumuna getirin, demek istemiş olamaz mı? Yani cebriyeci bir anlayış değil de; insanda Allah’ın iradesini, insanın dileğinin ortaya konulması için, şekillendirecek duruma getirin.
- Sadık dost asla küsmez. Bir arıza görse vardır bir bildiği der. İşte sırf sevmek budur. Gerisi avunmadır.
- Birisinden dua istemenin sırrı şudur ki; O kişiye sevgi beslemeniz ve o kişiye yaptığı duanın aynısının ona ulaşmasını istediğiniz içindir. Dua ettiğimiz kişiden bize bir yansıma olur. Biz kime ne dua edersek, dua ettiğimiz kişinin bilinç gücü ve ruhaniyeti oranında, dua ettiğimiz şeyin aynısı veya daha güçlüsü bize de yansır. Bedduada da durum aynıdır.
- İçimizi kemiren bir şey varsa; bu vesvese değildir. İşte bu, doğruyu bulmamışız demektir.
- Allah dostuna iftira edip savaş açan, Allah’a savaş açmıştır. Karşılığı çok ağırdır. Dünya ve ahirette rezil olmaktır.
- Dışsallığa takılıp bitirilen manevi dostluklar, kişiliği en çok etkileyen anılardır…
- Dünyalık tüm met’a-lar nedir ki? Bu düşünceler dünyaya dalanlara cazip gelir.
- Derunu duyamayan derinle uğraşır. Özü hissedemeyen izde arar. Kendinde bulamayan başkasında arar. Her ne hikmetse serapta geçer gider.
- Birisi hakkında karar verdiğimizde etine, butuna veya üstündeki elbiseye hatta konuştuğu cümleye göre olmasın. Yanılırız ve ondan mahrum kalırız. Çünkü Allah dostları gizlidirler.
- Bu devir öyle bir devir ki, beş duyunun ötesine inanmayan bir insanlık peydahlandı. Öylece Deccalın cennetine adım adım…
- Bu dünya harikaları cennete göre ne ki? Burayı oraya tercih etmek akıl kârı değildir.
- Dünya gözüyle dışa bakarsan gerçek dost bulamazsın. Çünkü dünyevi dostlar, sana değil sendekine gelirler. Ama Allah nuruyla bakan kişi, o nurdaki ışıltıları görür. Kendi ışıltısıyla kesişenleri sezer. Birlikte aynı kuşların göçü gibi yol alırlar. Derken kesişenler teker teker katılır ve renkli görüntüler ortaya çıkar.
- İnsan diğer varlıkların aksine kendisini terbiye edebilecek kapasiteye sahip olarak dünyaya gelir. Diğer tüm canlıların sahip olduğu içgüdülerin yanında, ayrıca kendi iç dünyasını istediği forma sokabilir.
- Eğer bu dünyanın varlığını anlamadıysak, ölümden sonraki yaşamın varlığını da aynı şekilde anlamamıza imkân olmayacaktır. Çünkü “dünyada a’ma olan ahirettede a’ma olur, hatta hatta daha da şaşkın” der ayet… Bir anlasak… Artık hiçbir sevginin bizi Allah yolundan alıkoymaya gücü yetmiyecektir.
- Gıyabında dua yaptığın kişiden, onun bilinç düzeyinin gücüne paralel olarak dua sana geri döner. Sessiz ve sözsüz dua etmeye çalış. Boynunu bük ve Allah’a bak… Annesine doğru boynunu büken çaresiz çocuk gibi… Sonra seyret tecelliyi… En makbul yöneliş budur… Yöneliyorsun… Boynunu büküyorsun… Ve umutla bekliyorsun… İşte bu… Maşallah… Seyret tecelliyi… Müthiş enerji akar… Ve buna şahit olacaksın…
- Üzülmeyin dostlar, dost uyardı diye. Kırılmayın canlar; can, can oldu diye. Küsmesin hiç kimse; kimse, kim oldu diye. Sataşmasın kimse kimseyle, heves oluştu diye.
- Dost gönle dokunandır. Hatırlandığında kalbi titreten dostlardır, sana ebediyete kadar dost olanlar. Aynı kaşıkla yemek yemeden çok, aynı gönle dokunacak dost gerek. Bunların buluşma yeri beden değil, Ruhun taa derinlikleridir.
- Beden ruha kaledir dünyada. Ruh bedene deryadır dünyada. İkisi aynı anda yaşar bu dünyada. En sadık dostlar bunlardır bu dünyada. Bunları ayırdın ayıralı, huzur bulmadı seni dünyanda. Sanki bedenin ayrı yaşadı dünyanda. Ruh bile apayrı kaldı dünyanda.
- Dünya kemaldedir be dostlar. Öyle bir devirdeyiz ki, kedi bile artık fareye dokunmuyor. Eski düşmanlar, adeta dost olmuş. Hayret…
- Tüm erenlerin içtikleri su aynı deryanın damlaları… Ağızdan inen damlalar aynı tatlılıkla hayat sunmaktadır.
- Ey nefsim… Fena âlemini dışarıda arama o sendedir. Beka âlemini hiç sorma, o da senledir. Hakikat dediğin ise özündür. Allah hududu bunda karar kılmaktır. Ey nefsim… Eğer Allah’ın hududunu aşarsan… Özündeki hakikate sırt verip batıla kayarsan… Beka âlemini terk edip fena ile avunursan… Fena âlemini hayale tercih edersen… Ettiğini eksiksiz bulursun. Dileyen nefsimle beraber dinler.
- Kur’an ve hadis “data”dır. Yani objektiftir. Mutlak ilim olarak tarafsız bilgidir. Herhangi bir ilim tarafsızlığını yitirirse “data”lığını kaybeder. Ondan faydalanın ama bağlanmayın. Birisine birşeyler aktaracaksan da “data” olarak aktar. Yoksa zulüm edersin. Belki de ilim aktardığın senden daha geniş yeteneğe sahiptir. Sen yeteneğinle sınırladığın “data”ya zulüm edersin. Örneğin; 120 inç bir ekrana yansıyan “data” ile 7 inç ekrana yansıyan “data” aynıdır. Ama her “inc”in görüntüsü farklı olur. Sen 120 “inc”in bir köşesine 7 “inç”lik görüntüyü yansıtır ve diğer ekranın tümünü kara edersen, 120 “inç”lik ekrana zulüm edersin.
- İlmi “data” olarak aktaracaksın. Aktardığın kişi aklını kullanarak ve imana yapışarak kendisine yol çizmelidir. Yoksa sana göre bir çizgiye girer ki, taklidi bir yaşam sürer. Dikkat edilirse Kur’an “data”dır. Yani mutlak ilimdir.
- Dili sana Allah vermiş. Onunla tat alırsın. Yemeğini çevirirsin. Bebekken meme emmek için boru gibi büzersin. Ağzında evirip çevirirsin. Kimse sana dil veremez. Olsa olsa dilini sömürür ve seni otlatır. Sen Allah Resulüne kulak ver ey nefsim… Gütmeyen ve gözetleyen insanlarla beraber ol. Onlar da sadece rukuda Allah huzurunda eğilen insanlardır.
- Doktor, hastasıyla ilgilenmesi sonucu eğer mikrop kaparsa, en fazla dünya ile ilgili hastalık kapar ve en kötü ihtimal ölür. Din ilmiyle ilgilenip insanlara doğru istikamet vermeye çalışan kişi ise, ortamdan bir manevi hastalık kaparsa, ebedi hayatına mal olur. Çok dikkat edilmesi gerekir.
- Yapılan dua icabet bulunca, kula seyri kalır.
- Damla deryayı bulduğunda artık bedensellikten geçer… Gör deryayı ki; deryada damlaya bireysellik ve bedensellik kalmadı. Sen de deryanı seyret bedensizliğini seç. Öylece zihnen mutlak deryana dal. Bu demek değildir ki bedenin hakkını vermekten vazgeç. Aksine bu; her ortamın hakkını ver, der sana…
- Tüm düşünce dünyası; iki parça tenekeden oluşan aracı ile iki taştan oluşan evinin hikâyesi olanlar, seni anlayamazlar be gülüm.
- Aslan da olsan yanında öz dostun yoksa düşmana yemsin.
- Hey gidi boş dünya… Her şeyin ulaşılmaz bir hülya… Nicelerine oldun boş sevda. Vakti gelince ettin elveda. Lakin kendini sana kaptıran edemedi veda. Seni resmetti kalbine içinde oldu geda. Özüyle sözünü ede ede günlerini eyledi eda. Öylece kendi semereseni boşa eyledi feda.
- İki türlü dua beraber olmalı… Kavli duaya fiili dua eşlik etmeli… Hem isteyeceksin rabbinden hem de çalışacaksın her an hikmet göreceksin sebebiyetinden… İşte olacak o zaman işin kendiliğinden. Ben istedim Allah’tan ve sırt üstü uzandım ile olmaz. Çiftçi ister Allah’tan elini açarak. Tarlasını çift sürer hiç bıkmayarak. Evet doğru, Allah kulun isteği doğrultusunda hükmünü inşa eder. Ama bu inşasını sebepler dairesinde icra eder. Sebep için de çaba sarf etmek şarttır. Kendini salıp olmasını beklemenin ise, gerçeklikle alakası yoktur.
- Dinin gerçeklerini anlattığında, sana gelenekselci diyorlarsa, bırak kendileri reformcu olsun. Bırak kendi sapkın lakırdılarında oyalansınlar. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizden bize kadar ulaşan şaşmaz gelenek, başımızın tacı gönlümüzün miracıdır.
- Demek ki varmış dosta hacet ki, onun için de kişi yanında dostlarını görünce mutlu olur.
- Eşrefi mahlûkat dahi, “kadir gecesi veya cuma günkü duanın kabul anı” “işte şu an” dememiştir. Genel bir çerçeve içerisinde aramamızı istemiştir ki, hem kulluk daim olsun, hem de şevkimiz kırılmasın. Bilelim ki; Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin yolunu terk eden, terk edilir.
- Saat belirtip şu saatte dua kabul olacak diye zaman vermek çok büyük bir hatadır. Çünkü duanın kabul olması için kalbin hazır olması gerekir. Vatandaşta o saatte dua edecek, eee bakacak ki olan bir şey yok, o zaman itibar sarsılacak. Dikkat edersek, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz, hiçbir zaman kesin saat vermemiş, ama zamanın belli kısmını işaret etmiştir. Cuma günü yapılan dua için veya kadir gecesi için hep belli bir zaman dilimini esas alarak ferman eylemiştir.
- Çoğu kişi siyasi birliktelik ile bireysel birlikteliği ve dostluğu bir birine karıştırıyorlar. Devletler arası olan “dostluk kelimesi” ülke çıkarları doğrultusundadır. Bu dostluklar şahsi dostluk ile karıştırılmamalıdır.
- Sen, sen ol yegâne dost olarak Allah’ı seç. O dostunu hiç dövmez. Hep sever… En acı dövülme en yakın dostundan aldığın darbelerdir. İşte bundaki yaralar bir türlü kapanmaz. Fiziki dövmenin yeri iyileşir ve unutulur ama dil ile dövmenin incittiği kalp iyileşmez, hep ağlar. Döveni affetsen de kalbinde ona karşı bir kırılganlık kalır. Sen, sen ol sakın ha kimseyi dövme.
- Dervişin dövene elsiz, sövene dilsiz olması gerekir de; ama dervişe döven ve söven, dervişin gözünden düşer.
- Dosttan öte bir hiçlik, candan öte canlılık… Ruhtan öte beraberlik, kalpten öte sadakatlilik… İşte öylece kalbin hakla bulsun ferahlık… İşte özünden kaynayan bu ferahlık, sana layık…
- Bazen gayrı ihtiyarı ağzından cümleler dökülür. İşte onlar kabul olan dualardır.
- İçimdeki denizi gördüğümde, o denize dalmak için kolları sıvadım. Ama gel gör ki kol sıvamakla denize girilmezmiş. Üryan olmak gerekmiş. Bende üryan olmaya başladım ki, bir ses dur dedi. Sen giyinik yaratıldın. Duymadın mı baban Adem bile üryanlaştığında cennet yapraklarıyla örtündü. Utandım yeniden giyinip yerime oturdum. Huu
- Dostunun çadırına her uğradığında sana bir tokat vuruyorsa, artık uğramazsın o çadıra. Çekilip uzağa ayrı bir çadır kurarsın.
- Dengeyi tutturamayanlar ruhbaniyete kaydılar. Oysaki dinde ruhbanlık yoktur der ayet. Aklını tümüyle yok edenler meczup veya meftun olurlar ki, bu Allah’ın razı olduğu bir yol değildir. İşte dengede olmak, Allah yolunda revan ettirir.
- Dengede olmak Allah yolunda revan ettirir. İrfan ehli ilim ehlinden bir adım önde yol alır. Onlar marifette zengin oldular. Sonra ilim ve irfanı birleştirenler hakikatte mest oldular.
- Derdinin dermanını Allah ulaştırmıştı. Gafil olan ise, doktordan bilmişti.
- Bazen bir selam vereyim dersin, derdinin dermanını orada bulursun.
- Bu ne başlamaz derya… Her şey kalıyor hülya. Kâbe dahi işlemezse içine… Çok engel yapmışsın biline. Açılmaz olur gül, ne çare… Ne yüz kaldı ne hayâ… Yüz kalmadı baksın ayaya… Ya Rab nedir bu hal, kalp döndü kayaya. Hem ayak kalmış yaya.
- Dağ gibi günah ile huzura varmak, ne de zordur. Affedici Rab olmazsa, ne yüzümüz olur ki…
- Yüksek makam erleri, dağlık yerlerde insanlıkla buluştular.
- Yaptığımız tüm çalışmalar bizde değişimin oluşması içindir. Sen çalışmanı Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin yaşamına endeksle ki, sendeki tecelli seni mutlu etsin.
- Denizde bir an da yüzemezsin… Yüzmek için öncellikle suyu görüp az yutmak gerekir ki; kişilik melekesi oluşsun.
- Değişmediğini gördüğünle arana hendek aç. Salyaları senin elbiseni kirletmesin.
- Dostlukla yoğrulmayan dost olamaz.
- Yeri bir döşek gibi yayan Allah’a hamd olsun. Bu döşek üzerinde gerekli çalışmayı yapana Hızır yoldaş olsun. Toprağın rehavetine kapılıp amelden yoksun kalana yazıklar olsun. Hakkın dergâhında ümitle boyun bükenlere selam olsun.
- Yetmiş yaşına yaklaşmış hâlâ masada oturup, al kızı ver papazı diyor. Hayret bir şey… Biraz kendine dönsene be dostum… Bu satırlar asla bir kınama olarak değil, sadece yaşamdan bir hayıflanma olarak yazıldı…
- Bir deli kuyuya taş atmış, insanın sayısızı ise, attığının mantığını aramış. Kırk akıllı birleşip; “taşı deli atmış, ne mantığını arıyorsun” diyememiş.
- Dünya son elli yılda değil, insanlık yaratıldığından; yani Âdem’den beri Mehdiyet ilmiyle çalkalanıyor. Tâbî olanın her anı bayram ola…
- Dünya işte. Sonu ölüm… Kabrimizin baş ve ayakucu taşları eğilince, çoktan unutulmuşuz demektir. Seni unutacakları şimdiden unut ki, RABB’i bulasın ey nefsim.
- Dini İslami mubini daha iyi anlamak için Kur’an ve hadislerin hikmetlerini araştırırsın. Ama iman ve teslimiyetinden taviz vermeksizin… Eğer araştırman seni inkâra götürüyorsa, o zaman araştırmanda sakatlık var demektir.
- Dinde temel esas Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin bizzat uygulamasıdır. Burada içine sinme veya sinmeme devre dışıdır. Çünkü ona iman ettik ve içine sinmeme ve vesveseyi devre dışı ettik.
- Delillere rağmen inat edip hakka dönmeyen kilitlenmiştir. Kilitli kapı anahtar olmadan açılmaz. Ya anahtar da kilitli olmuşsa, o zaman durum vahimdir.
- Din, aklı başında kişinin anlayacağı bir düzendir. Din meczupluk olmayıp, akıl ve iman ile anlaşılıp gereğini yapmaktır. Meczupluk ise, kişisel zevk halidir. Geneli bağlamaz.
- Hey dost… Üç günlük bir beraberlik için, günü olmayan sonsuz beraberlik feda edilmez. Üç günlük dünya içinde ahiret feda edilmez. Tek günlük ahiret için de, cemalullah feda edilmez. Yalnız şu da var ki; günü olmayan sonsuz beraberlik için de buradaki üç günlük bu hayat değerlendirilir. İşte ahiret için de üç günlük dünya değerlendirilir. Cemalullah için de ahiret değerlendirilir. Öylece terki terk ile mutlak seyre revan olunur.
- Bir dua… Düşümüzde düş olan dostlara selam olsun. Tüm günlerini nur kuleleri kaplasın. Tüm soyut ilimler bilinçlerinde somutlaşsın. Amin…
- Kişi özellikle değer verdiği yakın dostunun ayağının kaymasına daha çok üzülür.
- Her tasavvufa dem vuranın ermiş olduğunu mu sanırsın… Velev ki diplomalı olsun… Eminliğine emin olmadığına emniyetle gönlünü teslim eyleme…
- Devir değişti. İnsanlık şaştı. Daha önce amel için ilim öğreniliyordu. Şimdi ki öğrenmeler ise, fantazi cinsten. Öylesine hobi…
- Her şeyi net yaz der dostlar… Yaz yaz sonu gelmez ki… Konu konuyu açar… Bilgisi olmayan kaçar. İlimden kırıntı alan coşar. İlim ile ilimlenen ise susar.
- Derviş mürşidine rütbe biçmeye başladı mı, o murşidin kalitesi düşer ve o murşit, dervişlerinin elinde oyuncak olur. Zira derviş, mürşidini kendi gözünden seyreder ve kendi biçtiği kaftanı giyinmesini bekler. Oysaki esas olan, mürşidin dervişine rütbe biçmesiydi ve dervişin haline göre onu yönlendirmesiydi. Derviş de dört gözle murşidine teslim olup güzergâhını ayarlasaydı.
- Derviş kesmişse sana kaftan, onu parçala ki; o seni onunla eylemesin üryan.
- Dua engelleri kaldırır… Kişiyi maksuduna ulaştırır.
- Kişi dünyevi ilimlerde ihtisaslaşmak için yıllarca okur, sonra alanında söz sahibi olur. Ama uhrevi ilimler hakkında bakıyorsun ki, sağdan soldan iki cümle öğrenenler, Kur’an-ı hakim hakkında kendisini ahkâm sahibi zanneder… Hem kendisini hem de kendisine inananları helake sürükler.
- Konuşunca; öze dalıp önüne yakutlar çıkaracak bir dostun olsun ki, sohbetinden zevk alasın. Enfustan afağa yazılabilecek her şey yazılıp konuşuldu. Dolayısıyla kelama gelip konuşulacak tek bir kelam dahi kalmadı. Bir konuşulamayan konuşulmadı. Şimdi gören ve yaşayan bir dostu bul. Onunla onsuz ve sensiz konuş. Kalbini aç ve pür dikkat odaklan. Sakın onunla konuşunca, sen veya ben olmasın. Yoksa gene de perdelenirsin. İşte bu, seni sana verecek olan en iyi hediyedir. Yaşanılacak bir hal ve anı olmadığında ise, tüm bilgiler sana yüktür bilesin.
- Dünyaya yön ve ses veren özüne bağlı bir tane Müslüman bilim adamı göze görünmüyor. Çünkü sahneyi gösteren kamera kâfirin elindedir. Şecaatli ol, al kamerayı eline ve göster dünyaya; tarihin derinliklerinden günümüze ışık tutan Allah dostlarını, elini tutan mı var? Unutma ki şecaatli insanlar hep kazanır.
- Doğum günü geldi diye sevinmek mi? Yoksa ölüme biraz daha yaklaştı diye üzülmek mi? Yoksa vuslat biraz daha yaklaştı diye yakınlık sevinci mi? Neyin kutlaması, bir türlü anlamadım…
- Dürzîlikte tanrı liderlerinin bedeniyle görünür. Hala öyle düşünen kişiler varsa yazık ederler. Çünkü Dürzîler kimseyi dışarıdan içlerine almazlar.
- Adam ben deistim diyerek tanrıyı göklere atmıştı. Ama başı sıkışınca “aman tanrım yardım et” der. Hani tanrı dünyaya karışmıyordu. Demek ki, değil tanrının dünyaya karışması, tanrının onun hayatına karışması hoşuna gitmemişti. Nefsinin esiri ve şeytanın oyuncağı olmuştu.
- Dinleyenlerden merak edenler çıkar diye, anlatan anlatmaktan bıkmaz. Merak edip yönelen ise, sıfırdan başlayıp sıfırı seyreder.
- Dünyevi sermayenin sonu yok… Ulaşacağım diye heveslenme, sonu gelmez. Ve ömür biter…
- Duasıyla kendine geldiğinde, dua edilen mahalden selam almayı dahi esirgersen, mahrumiyet doğabilir. Bu değişmez esastır.
- Dünya gezgin falan değil, yerinde durup insana mekân olur. Güneş, ay ve yıldızlar ise, gezgindirler. Lakin unutma ki; içindeki insanlar ise daldan dala gezerler. Ruh çekilince ruhsuz kalırlar.
- İmanı gönle inmemiş kişide her şey dilde kalmış… Dilden aşağı bir şey inmemiş… O yüzden de din, onun üzerinde ağır bir yük olarak kalmıştır.
- Gıyabında kardeşin için gönülden yaptığın dualar, elbette yerine oturan taşlar gibi, yerine oturur.
- Dostluk, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin yolundaki tüm fertleri tek fert yapar. Aynen duvarın taşları gibi bir birine bağlar. Çünkü iman, harçlarıdır onların. Hikâye değil bu yazılanlar. Bizi anlatır bizi… Çünkü biz iman etmişiz. İman edende yalan bitmiştir. İman edende dolandırıcılık bitmiştir. İman edende riya bitmiştir. İman edende dedikodu bitmiştir. İman eden tek yüzlüdür. İman eden sendedir, sen onda. İman edenden dost olur. Çünkü iman eden aynada olayı seyir etmiştir.
- Bakî bir yaşamın olduğu âlemde dostluğunu devam ettiren aziz insanlar, en bahtiyar insanlardır. Hiç bir dostu olmayan insan ise, bu âlemde en garip insandır. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz ile Hz. Ebubekir es Sıddık’ın (ra) kalplerinin birbirine bağlılığı gibi. O demişse doğru demiştir deyip, aradaki ülfete zarar dokundurtmaz.
- Dünyanın dört bir yanındaki her bir öğretide, dini rengi ırkı ne olursa olsun, elbette ki herbirinde bazı doğrular vardır. Bazı doğruların ise; içi bambaşka şeylerle doldurulmuştur. Esas duruş ise; dedikodudan uzak bir hal alıp, yanlışı ıslah etmektir…
- Dehre sövmek haramdır. Çünkü dehr diye bildiğin tüm zaman akışındaki fiiller, onun mana kuvvelerinin terkipler halinde bir katre nurunun üzerinde oluşturduğu seyir halinin değişik görüntüleridir. İnsan da; katre nurunun payına düşeni üzerinde irade sahibi olarak değişim yapma gücünü elde eden, bu görüntülerden sadece bir görüntüdür. Yoksa mes’ul olmazdı. Yap doğru dürüst bir değişim ve küfretme kaynağından akana…
- Depremzede veya doğal bir felaketle …..zede olmak kolay geçer. Ya kişi âlim-zede olursa, yani yanlış bilgi ile yönlendirilirse, işte onun tedavisi yoktur.
- Deryada yüzen ancak kıyıdakilere yüzmeyi öğretmek için kıyıya gelir. Kıyıdaki onu orada kuma batırmak isterse oradan uzaklaşır.
- Din, sırf ilimdir ve sadece iman ile o devlete varılır. Bilim ile dini ilimler açıklansın da sonra iman edeyim denilemez… Çünkü din, mutlak doğru iken, bilimin en son ulaştığını, başka bir bilim tezi çürütebilir. Lakin bilimin ulaştığı zirve haller, ilmi esintilerle buluşur.
- Eskiden dervişler hep gezerdi… Erenler bildiğini bildirirdi… Şimdi ise dervişler mayıştı… Hazır lokma alıp doymak istedi… Oysaki insana ancak çalışmasının karşılığı verilecektir.
- Deneyim sahibi olan tüm yönleriyle pişer. Onun için de, çok gezen çok okuyandan daha çok pişer.
- Dünyadaki herkesle aynı anda konuşabilseydim, onlara diyeceğim şey… Ne olursun nefsini tanı ki özgür insan olasın. Böylece dünya ve ahret için gerekli tedbiri alasın.
- Dünya yaşamı iyi veya kötü; ne olursa olsun, hangi hizmet veya ıslahatta bulunursa bulunsun, kelime-i tevhide iman etmeyen kişi cennete ulaşamaz.
- Dünya bu işte… Tüm kaygıların kökeni olan dünya mal ve sevgisi… Sellenmiş olan bir tutam suya bakar… İnsan ise, garip garip seyreder.
- Ama sen; dost diye sandığın, kendi menfaati uğruna seni ekiyorsa, sen ona rahmetle yanaş…
- Biri sana senle bakan dostluğu iliklerine kadar indirmişse, sen ona gayrısın olarak bakma. Sonra üzersin can dostunu.
- Elmas olan dostlar Allah’ın emaneti olan dostlardır. Sakın kırmayasın, çünkü kırılan elmas bir daha tutmaz.
- Sen ey ceberutu hayal eden dost… Suretten sıyrıl ki buluşasın.
- Allah’ı dost edineni, Allah dost edinmez mi? Bil ki, sen Allah’ı nasıl bilirsen Allah’ta seni öyle bilecektir.
- Yapacağın çalışmaları velayet beklentisi ile yapma. Allah’ın dostu olduğunu düşünerek yap.
- Dostun sana cehennem için dua etse de, sen onun cennete ulaşması için yalvar da dur.
- Hem nalına hem mıhına vurursan olmaz ki be dostum… Atın ayağını incitirsin.
- Dine hizmet etmek isteyen, hiçbir cemaate bağlanmadan sırf Allah için insanları aydınlatmalıdır. Çünkü her cemaatin bir bilinçaltı vardır ve bilinçaltı bağlamında kişiyi fırkasına köle eder. İşte kişi tarafsız davranıp sırf Muhammedi olarak İslam dinini yaşayıp yaşadığı güzellikleri insanlara ulaştırmalıdır. Yoksa yaşam ve anlatımı orijinal İslam olmayıp bağlı olduğu fırkanın saçmalıkları olur.
- Sakın ha bizzat tanıdığın dostunu, kalbe gelen vesvese kuruntularına feda etme.
- Dünyada karışamaz denizler bir birine… Ayrıdır insanlar benzemezler bir birlerine… Bağımsızsın kimse girmez kimsenin inine… Her insan rabbine hesap verecek biline…
- Bir çok düşünür varlığı birledi; ama Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin öğrettiği gibi iman etmedi, dolaysıyla da cehennemden çıkamadı.
- Allah dostlarıyla arkadaşlık, hele hele dostluk; nefse çok ağır gelir. Ancak nefsine gem vuran kişiler, buna katlana bilir.
- Her kişi ayrı bir telden çalıyor, sentez bir türlü kafada şekillenemiyor. Aziz olan insan evladı ise, kime inanacağını bilemiyor. Elini attığı dal elinde kalıyor. Güvendiği dağlara su yükseliyor. Dağla beraber suyun dibine gömülüp gemiye binmekten geri duruyor. Oysa ki çıktığı dağ da acizdi kendisi gibi…
- Bir şarkıcı varmış, bir de sazcı varmış. Şarkıcı sazcıya demiş ki, çal sazı da milleti eğlendirelim. Şarkıcı hangi şarkıyı söylediyse sazcı bambaşka tellere dokunuyormuş. Şarkıcı öfkelenmiş ve demiş ki, ben ne söylüyorum sazcım ne çalıyor. Bu gidişle milleti eğlendiremeyiz demiş. Ve çekip gitmiş. İşte genel bakış açısı ve anlatım perspektifi böyledir. Her kişi ayrı bir telden çalıp duruyor. Kimse kimseyle pek ahenkli olamıyor. O yüzden tek ses çıkmıyor.
- Dünya malı sırtta yüktür. Olmadığında kişi; zanneder ki olsa huzur artar. Oysaki oldukça meşakkati de artar. Nimetlerinin yanında külfetleri de diz boyu…
- Her bir dersin kuralı vardır kendine göre. Fen, matematik, Coğrafya… Edebiyata ise kafiye… Her biri hayata açılan birer nizamiye. Nizamiyelerinden dal hayatı seyre. Göreceksin rabbi âliye.
- Ders veren senin için veriyorsa onunla devam et. Ama kendisi için verdiğini sezdiğin anda ondan uzaklaş. Boşu boşuna deneme.
- Dostunuz çok olsun, çünkü Rabbiniz kerimdir. Kıyamette dostları arasında bulunan kuluna azap etmekten hayâ eder.
- Dualarımızda olumsuz ekini kullanıp sonra olumluya çevirmeyelim. (Örnek: Yanlış isteme: Allah beni kimseye muhtaç etmesin). (Doğru isteme: Allah’ım bana lütfundan ver. Rahmetinle beni kuşat). Tüm dualarımız da olmasını istediğimiz şeyi cümle edelim. Yoksa bir belirsizlik oluşur. Duada sonsuz güç ile iletişime geçen ruh, kendisine lazım olan şeyi bulamaz. Belki bir şeyler def olur, ama maksat hâsıl olmaz. Aslında bunun sebebi, kişi olumsuzluklardan korktuğu için, öncellikle olumsuzlukların kendisinden uzak olmasını ister. Oysaki güzellik gelirse, otomatik olarak olumsuzluklar kaybolacaktır.
- Derviş tüm benliğini mürşide teslim etmezse maksadına eremez. Çünkü mürşit onu kapsar ve tüm zaaf noktalarını seyreder.
- Allah’ın bize gösterdiği dua şekli şudur ki; Dünyayı da isteyeceğiz… Ahreti de isteyeceğiz. Sadece ahreti iste diyeni dinlemeyin.
- Doğrularla beraber olun der ayet. Yalancıya da Allah lanet eder. Allah’ın lanet ettiği kişi ise, insanların gözünden düşer. Yalancı noterden belge de alsa, gönle giremez asla. Allah bizi doğrularla haşretsin.
- Sözümüz senet olsun ki, makamımız cennet olsun. Hangi makamda olursak olalım, işin ucunda parça parça olmak dahi olsa… Asla yalan atmayalım. Çünkü yalan seni özden eder.
- Sessiz ve isteksiz dua, miraç halidir. Secdeye varıştır. Bu duanın en alt mertebesi fenafillâh halidir. Bu duaya ulaşan, sadece O’nun isteğinin oluştuğunu seyir eder. Sessiz ve isteksiz duaya varanın selamını almak nasip olsun.
- Dengeyi kaçıran dengesiz olur.
- Dikkatli bakarsan bağ olur. İnatla bakmazsan dağ olur.
- “Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir uçucu yoktur ki, sizin gibi bir ümmet olmasınlar. Biz Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra onlar rablerine toplanacaklar. (En’am 38)” Hayvanlar da başka bir âlemde ve kendi evrelerinde, yaşamları sonsuza dek devam edecektir. Allah, hayvanlar da sizin gibi bir ümmettir der ayette. Demek ki onların da bizim gibi sonsuz hayatları vardır. Olmasaydı, bir hayvan kendisine yapılan iyiliği unuturdu. Hâlbuki yıllar geçse de unutmuyor.
- Dost mu? Ayağına basılana kadar… Demek ki dost dediğin yok denecek kadar azdır. O zaman tek dostun olsun, o da Allah olsun… Allah’tan gayrı dost arayan ve ona nefsani duygularla kayıtsız şartsız güven duyan, pişman olmuştur. Lakin kişinin tek dostu Allah olunca, Allah onu sevdikleriyle hemhal ettirir. Öylece pişmanlıklardan da uzak kalır.
- Kimse ile durup dururken karşılaşmadın dünyada. Tekâmülün için yazıldı bu cihanda. Bu yazı dahi, amelinle çizildi ukbada.
- Dağa tecelli edince Hz. Musa aleyhisselam bile bayıldı. Hz. Musa aleyhisselam en büyük üçüncü varlık iken bayılmışsa, dünyada kimsenin haddine değil görmek.
- Devrik cümle yazmayı çok severim. Çünkü sırlar öyle yazılarla akar kişinin fehmine. Düz cümle oldu mu, okuyup geçersin ve anlam üzerinde hiçte düşünmezsin. Çünkü sıradan olan şey basirete takılmaz. Basiret farkındalıkla açılır, sıradanlıkla asla açılmaz.
- Arkadaş demiş ki bu fakre, için için. Anlamsız ve devriktir cümlelerin senin. Dil bilgisinde cahilim çalışmıyor beyin. O yüzden devriktir cümleleri kardeşinin.
- Duydum ki ulvi sedadan… Gülerek günah işleyen ağlayarak cehenneme girermiş… İnsanların gıybetini meslek edinen… Gerçeği anlamaktan mahrum kalırmış…
- Dağ ile bostanı ayır. Bostana sahip çık ki dağ olmasın. Dağa bak ki bostan olsun.
- Sırf Allah için olan ve devam ettirilen dostluklar sayesinde kişiler, kıyamet günü arşın gölgesinde gölgeleneceklerdir. İşte onlar, hak yolunda gönlü bir olan dostlardır. Öyle dostlarımız olsun aziz canlar.
- Kişi dostuna asla ve asla kıyamaz. Renginin dışında bir renkle asla boyanmaz. Dostu ona kıysa bile… Kıyan ise, daha dostluğun ne olduğunu bilmiyordur.
- Dost bildiğin ayağına basılınca belli olur. Yoksa genişlikte herkes kapsama alanına dâhildir.
- Allah için olan yönelimlerde ve dostluklarda asla ve asla; nefsii dalgalanma, kişiyi kalbi muhabbetten geri koymamalıdır.
- Her dini olguya metafor dersen, nar meteor olup semandan üstüne yağar.
- Her şeyi dışsallıkta arayıp tatmin yolunu tuttuğumuz gibi, dini gerçekleri de dışsallıkta arar olduk. Bulamayınca ise, insanlar üzerinde tahakkümü denedik.
- Elbette bu dünya ve diğer dünyalar olarak işaret edilen ayrı ayrı sezgi ve duyuların olduğu âlemler haktır. Yoktur diyen daha rüyadadır.
- Dersin ki bu ne der… Oysaki sendekini kendinden der…
- Dünyaya dönüp haktan rucü etmenin sonu ne mi oldu? Hele baksana asr-ı saadetin hemen ahirine… Canlar canı susuz bırakıldı Kerbela’da… Şehit edildi can Hüseyin bu edna olan dünyada… Onu şehit edenler helak oldular fezada… Sebep olanları sardı ateşi Huda… Rahman’dan ebeden kaldılar cüda…
- Farz edilen veya haram kılınan Allah’ın emirlerinden herhangi birisine “öyle bir şey yoktur veya günümüzde bu emir değiştirilmeli, artık çağımıza uygun değildir” diyenin, dini kisvesi yok olur.
- Ey âdemoğlu, duâ senden icâbet benden; istiğfar senden, bağışlamak benden, tevbe senden, kabul etmek benden, sabır senden fazlasıyla vermek benden, yardım dileme senden, yardım benden… Ne istedin ki benden, sana vermedim. İşte mealen böyle buyuruyor Allah Teâlâ bir hadis-i kudside. Acaba bu isteme nedir ve nasıl oluyor?
- Ey aziz insan… Allah insana değişim kuvvesi vermiştir. Yoksa dünyada olması saçma olurdu. Şu ayete bakın… (Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: «Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı, hiçbir şeyi de haram kılmazdık.» Onlardan önce yalanlayanlar da böyle söylemişlerdi de sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: «Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz.» Enam 148) Demek ki insan değiştirme kuvvesine haizdir. Aksini düşünen ise, ayet gereği saçmalıyordur.
- Duyduğun bir kelamdan dolayı içine hüzün iniyorsa, bil ki yaptığın kelâmın iftira barındırır. Hızlıca tövbe et ve iftirayı yaptığın aynı ortamda özür dile. Ve o sesi sustur veya oradan uzaklaş ki ruhun kirlenmesin.
- Dini okuyanlar ve gereğini uygulayanlar veli olur. Dini okuyup uygulamayanlar felsefeci olur. Dini okumayıp sadece iman ile yönelenler dindar olur. Dinin hakikatini okumadığı gibi, dini anlatana da inanmayan kişiler ise, kâfir olur.
- Kim ki… Şeriat (zahiri fiiller) ve tarikat (batıni makamlar) diye dini islamı mubîni ikiye ayırırsa, ben ondan beriyim. Ey bu cümleleri okuyan kul; sen de beri ol..
- Dostluk en yakın birlikteliktir. Ötesi Allah’a vuslattır.
- Dane ile samanı ayıklamak için kevgir icap eder. Ve esen bir rüzgar…
- Sürdün mü donelerini ileri; işte o zaman dondurur yaban elin yanan ateşini. Artık ateşi yakan düşünsün.
- Dille denmesi kolay, bir çok şeyin. “Dildekini yaşama alanında sergilesene”; denildiğinde ise, olduğu yerde vehmen canlandırdığı ve gerçek sandığı hayali bir kayaya tos… Neden? Cevabını arar tarihten günümüze tüm mürekkep yalayan veya yalamayanlar. Tek cevabına ulaşmış olanlar ise; ilahi sedaya erenlerdir.
- Dildeki kelama bakarsan, kalpteki kemalden uzaklaşırsın. Sen istifade için kelama değil, kalpteki kemala yönel… İşte o zaman istifade edersin. Zira bazen dil takılır tek düz cümle dizemez olur. Ama kalp, olduğu gibi capcanlıdır.
- Deve kuşu görünmemek için değil, vurulduğu anı görmemek için başını kuma gömer. Deve kuşu misali başını kuma gömersen, seni vuran avcıyı görmez olursun…
- Dil ile değil hal ile öğretmen olmak… Onun için de Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz; 23 yıl didik didik yaşam alanında rehber olarak tebliğ etti. Rehberliğinde kullandığı argüman ise, Kur’an oldu. 23 yıllık yaşamı ise, Sünnetullah’ın insan kisvesinde zuhuru oldu. Bu zuhur ise, sünneti seniyye olarak izah edildi.
- Neyle uğraşırsanız uğraşın ama, dinle uğraşıp dil uzatmayın. Dine dil uzatanın dilini Allah çok acı bir şekilde keser. Geçmişte hep öyle oldu. Allah’ın sünnetinde değişiklik yok. Kur’anda verilen eskilerin hikâyeleri de onun içindir. Der ki; yaratım sistemimde hiçbir değişiklik yok ve kendinize dikkat edin. Yoksa sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelir.
- Allah’ı dost edinen bu dünyada yalnızdır. Yalnız kalan üzülmesin. Onun dostu Allah’tır. Allah dostunu yabana atmaz…
- Huzuru kalp ile dua yapılırsa getirisi acilen bize döner. Kişi huzuru kalp ile yönelir ise bilinçaltı devreye girer. Tüm varlıkların bilinçaltı aynı havuz olduğu için, dua edip yönelen havuzdan gerekli noktayı harekete geçirir. Böylece kişinin ihtiyacını hangi birim yerine getiriyorsa, o birimin iç dünyası bunu hisseder ve o dua eden kişinin ihtiyacı, o birim vasıtasıyla giderilir. Dua sonucu bazen bir taş gelir, bazen bir kurt. Bazen bir bulut gelir, bazen bir insan. Ve gerekli olan ihtiyacı veya malzemeyi tevdi eder. Duanın kabulü için ise, konsantre olmak gerek ki, bilinç altı devreye girsin ve gerekli ihtiyacımızı bize ulaştırsın. Şimdi… Bilinçaltı; Allah’ın ilmindeki yapılanmanın 18 bin âlem dediğimiz öz cevherden bir sonraki alana denir. Öz cevher, varlığını Allah’ın ilmiyetinden alır. Allah’ın subuti sıfatı olarak bildiğimiz ilmiyet ise, mutlak zatın zati ilimle kendisinde seyir etmek istediği gizli hazinenin husule gelmesi için oluşturduğu gölge alandır. Tümü Allah’a ait olduğu için, duaları kabul eden Allah’tır deriz. Yoksa haşa Allah’ın sihirli değneğini arayıp, o değnek ile dokunup, senin duana icabet edip havadan üzerine birşey yağdırmaz. Gerektiğinde elbette havadan bile oluşum olup husule gelen bir şeyde olabilir. Ama genel çerçevede; sebep var edilerek oluşur. Çünkü Allah, her şeyi sebeplerle husule getirdiğini söyler. Hani ayet-i kerime der ya; Allah perde arkasından konuşur yarattıklarıyla. İşte her sebep bir perde ve sebep ardından sana dokunan ise, HU’dur. Öylece yapılan dua ile ulaşılmak istenilen hedefe kavuşmak için, sebep oluşturma yoluna girmiş ve ihtiyacını gidermek için gerekli olan vaziyet meydana gelmiştir.
- Şüphesiz ve kayıtsız yapılabilecek dualar, bizim bilincimize indirgenen Allah kelamı ve Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin sünnetindeki dualardır. Gerisi yapacağımız dualar, kendi duamız olsun…
- Kendisini aşka kaptırıp akıl ve iman melekelerini devre dışı ederek hissettiği dua ile dua eden kişinin duasıyla dua eden kişinin başı menfi hallerden kurtulamaz.
- Kur’an ve sünnet; teveddüd dâhilinde akıl ve iman ile anlayışımızı revize edip yükselişe geçmek için, gerekli duaları öğretir. Öylece bizde dünya ve ahret mutluluğu oluşur.
- Bilmem hangi velinin hangi aşk halinde terennüm ettiği duayı ben nerde ve nasıl kendime uyarlayayım. Onun ruh halini bilmiyorum ki o perdeden bakayım…
- Sen kimin hangi ruh haliyle dua ettiğini bilmiyorsun ki, onların sahip oldukları ruh dünyasına bürünüp öylece dua edesin.
- Kur’andaki ve hadislerdeki tüm dualar; kendi dualarımız olarak, gönül hoşluğu ile sorunsuz bir şekilde yapabileceğimiz mutlak dualardır.
- Çok aşkın kişiler o aşkınlıklığa kadar bir çok sınavı geçirmiştir ki, o duayı hissetmiştir. Sen onun hissettiğini direk istersen, onun geçtiği nefs terbiyesine kendini sokmuş olursun. Bu ise, senin duanın kabulü için, yani senin o duaya kavuşman için, meşakkata talipliğini doğurur. Bu taliplik, senin hoşlanmadığın bir çok fiille seni karşı karşıya getirebilir. Bu defa dersin ki, “ben dua ettim iyiliğim için, ama bir çok kötülük önüme geldi”. Aslında o kötülük gördüğün, senin iyiliğin içindi. Yani senin yaptığın duaya kavuşman içindi. Ama nefsin, iyiliği et kemik bedenin zevkleri sandığı için, olanları kendisine kötülük olarak gördü. Onun için derim ki, duan sana özgü olsun. Zaten özgü olan duan, senin için gereken potansiyele seni hazırlar. Zaten ayet; kendimize dua ederken dünyada da güzellik, ahirette de güzellik istememizi öğretmiştir. Yoksa insan zayıf kalır.
- Senin dilinle sana konuşanın sana öğrettiği dua senin malındır. Çünkü senin pencerenden sana bakarak talim etmiştir.
- Bazı duaları çok aşkın kişiler yaptığı için sende onu taklit edersen, üzülebilirsin.
- Her insan ayrı bir kabiliyettedir. Dolayısıyla her insanın duası da ayrıdır. Yöntemi bil ve kendi duanı et.
- Dua etme usulümüz şöyle olsun; önce hamd edelim Allah’a, sonra üç salâvat okuyalım Rasûlullaha, sonra içimizden geldiği gibi dua edelim, sonra üç salâvat okuyalım Rasûlullaha, sonra da hamd edelim Allah’a ve elimizin ayasını bir birine sürtüp yüzümüze sürelim. İşte bu şekilde duaya devam, icabeti getirecektir biiznillah. Hem de yüzümüz nurlanacaktır.
- Kitaplarda ki yazılan hazır dualar yerine kendimiz kendi duamızı oluşturalım ve öylece yönelip yalvaralım. Çok daha etkili olur.
- Biri destan yazdı diye onunla övünmek yerine onu örnek alalım. Tarih ile övünmek yerine tarihten ders alalım. Ve emin olarak geleceğe bakalım.
- Geçmişini unutup ders almayan, geleceğinde destan yazamaz.
- Emin ol ki vehmi tetikleyen vesveseler bertaraf olsun. Kendinden emin adımlar ile yürüyemeyen, destan yazamaz.
- Halka fransız olanın nefsi azar… Halk osmanlı tokadı ile destan yazar… Tüm hayallerini yıkar planları bozar… Artık değmesin ülkeme kötü nazar.
- Manadan destan yazmak, mutlak olarak beklentisiz çalışanlara nasip olur. Nasip olan destanları bilmek ise, senin hakkındır.
- Kalpler birbirlerini suçladığında aralarındaki ülfet ziyan olur. Allah muhabbetiyle dolan kalpler, artık bir birini suçlamak yerine bir birine destan olur.
- Hakkın erleri dillerde destan… Yolları bizlere kutlu destan… Bilmeyenler yazar uzun uzun destan… Bilenlerin yaşamı ise, olmuş zaten destan.
- Her destan yazan emin adımlarla hakikatini sezenlerdir. Onlarda korku kalmamıştır ve mahzun da olmayacaklardır. Şefaatleri hazır ola…
- Hangimizin daha iyi amel işlemesini sınamak için değil miydi dünya? Demek ki dünya atölyemiz.
- Dünyaya atölye çalışmasını yapmamız için gönderildik. Atölyede çalışmadan usta olunsaydı, tüm öküzler tren ustası olurdu.
- Dost acı söylemez. Dost sırf tatlı konuşur. Dostun üzerine gidilse de, dost üzerine gelmez. Acıyı söyleyenden asla dost olamaz. Seni sevmeyen acı söyler ve kalbini hep kırar. Dostun sana söyleyeceği her söz ve sana karşı davrandığı her davranış, senin canını acıtmayacak şekilde tatlı olmalıdır.
- Bazı dostlar sen olur, sende o olursun. Hem de bu oluşa hayran kalırsın. Görüşemesen dahi, var olduğunu bilip huzur dolarsın.
- Din sonsuz bir derya olduğu için, kendilerine bin bir isim koyarak adlandırıp etiketleyenler ve dolayısıyla kafir olanlar dahi, din düşmanlığı üzerinden kendilerine bir alan açarlar. Çünkü sonsuz olarak sohbeti yapılacak başka da bir olgu var edilmemiştir. Bu bile dinin kesinkes hak olduğunun bir başka kanıtıdır.
- Tüm dünyada İstanbul apayrı güzel, denizi yansır senden sana masmavi… İnsanı alır götürür Anka kuşu misali… Kaf dağının damarlarını içinde barındırır, hem âli… Eyüp Sultanla kâmil olmuş hem manada hep cari… Bunu gören insan, olur ilham mahalli… Onun içindir ki İstanbul’da manaya dalıp hükmedenin dünyaya hükmü olur besbelli.
- Deniz mana yüklü… Tutanağını Hay’dan alır… Ruhu konuşur insanla… Yüzmesini bilen içinde tatlı tatlı yüzer… Karışır suya… Denizde katre olmasını bilenler ise, başkalarına artık olmuşlardır ayrı bir deniz.
- Dünyayı, cenneti, cehennemi, kabri, berzahı ve hayatın tüm aşamalarını; kıyamet gününe gore, bir güneş batımı kadar olan dünya yaşamına sığdırmaya çalışan kişi, mahrum kalır ilelebet…
- İslami kavramlar o kadar yanlış düşünce yollarında kullanıldı ki, her söylediğin sözün altında bir niyet aranır oldu. Sırf ve som İslam hakikati anlatılamaz ve anlaşılamaz oldu. Yani garip gelen din, tekrar garipleşti…
- Devran icabı dost gözüken kişi, işi bitince seni senden eder ve gider. Sen sen ol, devrandan ayrılacak ile dost olma. Dünyadan ayrılan insan içini acıtır ama akabinde geçer. Devrandan ayrılan insanın acısı ise sonsuza dek devam eder. İşi biten gider dünyadan veya devranından yani dünyandan. Saygınlığını egoya çeviren ise, terk edildiği için terk edildi.
- Ders vermekte lillâh olmak çok önemli… Asla araya benlik girmemeli… Şahsi heves içine karışmamalı… Som ve sırf olunmalı… Yoksa boşa kürek çekersin. Denize kürekle birlikte düşüp boğulursun.
- Allah’ın sünnetinde yolculuk dört mertebede oluşur. Ef’al âleminde oluşan yolculuk… Burada iman edip etmemesi önemli olmayıp, bu basamak her kişiye açıktır. Bunlar tüm insanlara, hayvanlara ve yaratılmışlara adalet içinde yönelirler. Bunlar iman ehlinden olduğu gibi iman etmeyip yeryüzünde adaleti tesis etmek üzere uğraşanlardan da olmuşlardır. Örneğin Nuşirevan ve Ebutalip gibi. Bunlardan iman edenler ölüm ötesinde nasiplenirken, İman etmeyenlerin nasibi sadece dünya ile sınırlı kalır. Esma âleminde oluşan yolculuk… Bunlar sadece iman ehli arasında olanlarda oluşan bir hâldir. Bunlar tanınırlar. Her toplumda bulunurlar. Toplumun veli diye gördükleri işte bunlardır. Sıfat mertebesinde oluşan yolculuk… Bunlar kısmi örtülüdürler. Zat mertebesinde oluşan yolculuk ise, Allah’ın kubbesi altındadırlar. Onları tanıyabilene aşk olsun.
- Dünya çok değişik bir şey; bin bir çaba ile yaparsın, yaparken zevk alırsın…. Miladını dolduranı yıkarsın, yıkarken de zevk alırsın…. Ey dünya… Sen ne değişiksin… Velhasıl dünyaya aldanan aldandı…
- Her bir birimdeki tüm danışmanlar, tarafsız bir şekilde kendini mana âlemine adayanlardan seçilmelidir. Mana ehli arka plana itilirse madde âlemi çöker. Manaya düşman olan maddeyi yönetemez.
- Güller dikenler arasında bulunur. Sakın deme dostum, etrafım diken… Kim bilir, o dikenler olmasaydı belki de sen olmazdın. Haline şükret… Rabbini bulduğuna hamd et.
- Dost sohbetlerinde ağızdan çıkan sözler çok değerli olur. Aman silip yabana atmayın. Anlık sana hediye olarak sunulmuştu…
- Derunda olmayan muhabbet, hikâyedir. Derundan gelen ise Rab’ledir. Rab’de buluşan sevgi mutlak muhabbet adını alır. Tüm dostlarla derunda ilahi muhabbet ile buluşmak ümidiyle…
- Ey derin denizlere dalıp yükselmek isteyen dost. Gönlünü çevir dosta ki dost sadece Allah’tır. Allah seni dost edindi mi… Kendisine dost olanla tanıştırır. Tanıştırdığında ise, hedefe ulaşmak için tüm içini ona dök. Çünkü derdini söylemeyen hasta, hekimden dermanını alamaz.
- İki yönden bir dua… Buyurun, alt perdeden bir arz… Nur olsun zamanımız. Hak olsun zannımız. Hakka olsun nazımız. Kabul olsun niyazımız. Buyurun, üst perdeden bir arz… Yakınlık duygusu bizle ayan olsun. Hayat akışımız bu yakınlıkla aydınlık olsun. Verdiğimiz tüm kararlar nokta isabet olsun. Bireylere dokunuşumuz hak nazarıyla olsun. Bütünleşsin hem tüm dilekleriniz, onun olsun.
- Bal arısından da mı ders almıyoruz. Ana arı tek olur ve tüm arılar onun etrafında toplanır. İslam’ın bir büyüğü vardır. O da Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizdir… O’nun etrafında toplanmayan kurtlara yem olmuştur. O yüzden Muhammedi olalım her birimiz.
- Dua yönelmektir. Kur’anda salat direk namaz manasına kullanıldığı gibi, başka başka anlamlarda da kullanılmıştır. Salâtın bir manası duadır. Bir manası zikirdir. Bir manası da rahmettir. Üç manada da yöneliş vardır. O yüzden namaz dahi yönelerek kılınır. Dönüş zahiri olarak Kâbe’ye ama esas yöneliş vechullahadır. Bundan gaflette olanın yoktur namazı. Semaya varmadan melekler, buruşuk bir elbise gibi kişinin yüzüne vurur. Lakin boynundaki farziyat kalkar ve cehennemden azad olmaya aday olur.
- Dostluğun ne olduğunu öğrensek… Dostlar o kimselerdir ki yüzlerini aynada görmüşlerdir. Onlar tek yüz olmuşlardır. Onlarda asla ihanet olmaz. Çünkü onlarda ikilik yoktur. Dostluk Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin yolundaki tüm fertleri tek fert yapar. Aynen duvarın taşları gibi bir birine bağlar. Çünkü iman harçlarıdır onların. Hikâye değil bu yazılanlar. Bizi anlatır bizi… Çünkü biz iman etmişiz. İman eden de yalan bitmiştir. İman eden de dolan bitmiştir. İman eden de riya bitmiştir. İman eden de dedikodu bitmiştir. İman eden tek yüzlüdür. İman eden sendedir sen onda. İman edenden dost olur. Çünkü iman eden aynada olayı seyir etmiştir. Duymadın mı Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizden, mümin müminin aynasıdır. Sen önce aynaya bakmaya çalış. Tüm isleri yok et. Ayna berrak berrak olsun. Kendi yüzünü önce bir gör. Ayna ayna derken gözün cam parçası aramasın. Ayna Allah ismi ile işaret edilendir. Onun boyasıyla boyan. Boyandıkça aynan berraklaşır. Ama cam olan ayna boyandıkça bulanıklaşır. Cam ayna dışındadır. Ama bu ayna sendedir. Boyasını kendine süreceksin ve sürdükçe aynan berraklaşacak. Birde bakmışsın ki dostunla yüz yüzesin. Sonra… Aynayı kaldıracaksın ve bir dost olarak insanların arasına tenezzül edeceksin. Aynasını berraklaştıranlar, berraklaştıkça karşılarına dikileceksin. Arayan seni bulacak. Dost dediklerinde lebbeyk-buyur diyeceksin. İman kemale erecek ve yakine ulaşacaksın. İşte böylece yükselen dostluklarla sahabelerin devrisaadeti yaşanacaktır.
- Madde ve mana ilimlerindeki bakış açıları, birbirine göre tam zıt kavramlarla birbirinden ayrışır.
- Arkadaş ve dost ayrı ayrı kavramlardır. Arkadaşınla anını paylaşırsın. Dostunla tüm sırlarını… Bak hayata kaç dostun var?
- Deliye her gün bayram derler yaa. Bizde deriz ki; yaşam ilmini ilahi muhabbete çeviren kişiye her an Leyle-i kadr’dır. İşte bunlara da deli derler! Çünkü toplum normlarının üzerine çıkmışlardır.
- Allah; din anlayışını ilk günkü safiyetine ulaştırması için kademe kademe yenileyicilerini gönderir. Perdeli olanlar, Allah hükmünü göremeyenler ise, gördüklerini asıl sanırlar. Seyre dalanlar da; “mevla görelim neyler neylerse güzel eyler” derler.
- Daha önceki ümmetler açık delil istediler. Bu delilleri helak olması pahasına kabul ettiler. Delil gelince ise, iman etmemekte direndiler ve helak oldular. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz zamanında da açık delil istediklerinde, Allah bu isteklerini kabul etmedi. Çünkü bu ümmet son ümmetti ve helak olunsaydı büyük kıyamet kaçınılmaz olurdu. Allah mühlet verdi. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin “helak olma” veya “iman edip yaşama devam etme” türü mucize değil de, iman edenlerin imanlarını takviye edici birçok mucizesine sahabeler şahit olmuşlardır. Hatta müşriklerden de Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin mucizelerine şahit olup iman eden veya inatlarından dolayı iman etmeyen birçok kişi de olmuştur.
- Din; insanı Allah ismi aynasına götüren yegâne yoldur. O yolun adı da İslam’dır. Başka yol arayanın araması onu bir yere götürmeyecektir.
- Ne zaman ki din yaşamdan çıkıp doktrin oldu… Tüm alanları terk edip gitti ve kimseye laf geçiremez oldu, adı üstünde doktrin oldu. Tatmin eden birçok dokrinlerden biri işte. Ey nefsim… Bismillah de ve dini yeniden tüm yaşamın yap. Ne güzel söylenmiştir… “Millî kültür bir doktrin değil, yüzlerce eserden mürekkep bir kütüphane ve müzedir.”
- Her düşünce mahsulü olan eser ayrı bir muhteşemdir. Doğal olanı haktan bize ikramdır.
- Birisine söylenilen “duanızı bekleriz” den kasıt… İşte, onu sevdiğiniz için öyle demişsiniz… “Hani sen birini sevip onun için bir şeyler yapmak istiyorsun ya”, işte “sevgi sonucu muhabbetle karşınızdakine dua ettiğinizde”, işte “sevgi ve muhabbet sonucu yaptığın dua makbul olur ya”. Dolayısıyla “yaptığın kabul dua”dır. İşte bu dua on kısma ayrılsa, dokuz kısım duayı yapana iade olur. Bir kısım da karşıdaki insana ulaşır. İşte siz sevdiğiniz kişinin menfaat görmesi için “duanızı bekleriz” demişsiniz. Siz, siz olun kendiniz için oluşmasını istediğiniz şeyi, sevdiğiniz insanlara ulaşması için dua edin. Kazanan siz olursunuz.
- Bazı düşüncesi kıtlar Allah’ı, varlığa uzaktan kumanda eden bir siyasi başbakan gibi düşünürler. Melekleri de onun bakanları. Peygamberi de onun emrini bize ulaştıran postacı gibi bilirler. Diğerlerini de vatandaş. Kendilerini de muhalefet partisi gibi. Komik değil mi? İnan aynen böyle.
- Halkın davranışlarına bakıp, “İslam’da kul hakkı budur işte” deme. İslam’dan uzak yaşayana bakıp “budur İslam” sakın ha sakın deme. Yani İslam’ı şahsa gore değil, şahsı İslam’a gore değerlendir. Bu değerlendirmeye de ilk once nefsinden başla.
- Allah yanlış veya doğru yapmaz. O dilediğini yapar. Bu iki kavram bize göredir. Allah bir fıtrat ve düzen yaratmış ve ölümsüz olan insanın o yaşam fıtratı içinde bir basamak olan cehennemin dünyayı kuşatma safhası ve sonrası cehennemi boyuttan kurtulması için bazı öneriler sunmuştur. Allah’ın önerileri ise, bize farz ile helal ve haram olarak bildirilmiştir. Bu önerileri yapan cennetlere geçer ve istediğini yapar duruma gelir denilmiştir. Yapmayanların ise, cehennem ortamında kalıp eziyetler çekeceği bildirilmiştir. Bunların tümü bize gore olan olgulardır. Allah’a göre ise, sadece yarattıkları vardır. Ve tüm bu kavramlar düşer.
- Sırf Allah için düşündük tüm münasebetleri bu güne dek. Yürürken bir lütuf dahi ulaşmışsa, Rab’den bildik bu güne dek. Hiç bir iş için el açmadık hiçbir kula bu güne dek. El açtığımızda zaten mahrum döndük bu güne dek. Aynı hataya bir daha düşmemek için gayret ettik bu güne dek. Gözümüz Allah’ta olacak ölüme dek. Gayri düşünceleri terk ettik ölüme dek. Onun için kudret elini gördük bu güne dek. Bizi yanlış anlayan kendine baksın ölümüne dek.
- Dini tüm simgeler ve şirke girmeyen tüm ata yadigârı değerler mukaddesata girer. Mukaddesatıma uzanan dilin sahibi gözümde sıfır olmuştur.
- Dünya hayatı bir defa verildi. Kalbin fiziken ölümü ile ruh ebedi ve geri dönülmez hayata geçiş yapar. Buradaki bir yanış kat kat katlanarak sonsuza dek sürecek. Tekâmülün yolu ise ebeden kapanacaktır.
- Bir insana destek verilir o kişi ayağa kalkana kadar. Kişi ayaklandıktan sonra kolundan tutmaya gerek yoktur. Ama ayaklanmadan iki kolundan tutup kaldırırsan, bıraktığın anda düşer. Ona iyilik yerine kötülük yapmış olursun.
- Gecenin sessizliği, dünyanın insansız halini anımsatıyor. Dünya sadece bizim için var olmamıştır. Biz kendimizi dünyada bulmuşuz. Kendini içinde bulduğun yerin doğasıyla uyum sağlamak zorundasın. Yoksa o doğanın doğal sakinleriyle uyumsuzluk yaşarsın da, içinde var olduğun doğanın kıvrımları arasında ezilirsin.
- AVM koridorlarında Deccal’ın sahte cennet sofraları fark edilir… Dikkat ettiyseniz, oralarda, ruhani baskılama sıfırlamaya yakın oluyor. Hipnoz müzik ve ışıkları cabası… Ya var ya… Mahalle bakkaliyesi en güzel olandır. İhtiyacını al ve çık…
- Allah’ın dostları lekesiz şeffaf cam gibidirler. Sessiz ve sözsüz… Cam şeffaf ve tertemiz olunca yok mu oluyor? Hayır, cam orada kapı gibi duruyor. Ama renksiz ve pürüzsüz… Ondan güneş ışını orijinal olarak yansıyor. Allah’ın bizdeki güneşi Kur’andır. Eğer Kur‘an bizden, bizim nefsi şeklimiz bulaşmadan âleme yansıyorsa, onun dostu olmaya doğru adım atmışız demektir.
- Allah dostları ne demek? Allah dostlarının ne demek olduğunu bilmek için, önce Allah’ı iyice bilmek gerekir. Ehad olan, Samed olan, doğmayan ve doğurmayan, misli, dengi, benzeri olmadan bir-tek olanın dostu nasıl olunur?
- Allah dostları kesinlikle gizlidirler. Allah dostlarına götüren “görünen kullar” sadece birer basamaktırlar. Her toplumun düşüncesine bürünüp onlardan gözükerek bir şeyler verirler. Yoksa ulaşılamazdılar.
- Allah dostları O’nun perdesi altında gizlenmişlerdir. Görünenler ise, gizlenenleri tanıtmak içindir. Görünene takılıp gizlenenden mahrum kalana yazık olur.
- Dostla mesafenin kısalacağı anı hasretle beklerim. Dostla oturup sessiz ve sözsüz sohbet etmeyi özlemle beklerim. Dostla bir bakıp daha yüksek nurla nazar etmeyi heyecanla beklerim. Dostla A’la illiyyinde buluşup birlikte salata durmayı umarım.
- Nasıl ki dünya hayatımız için aklı kullanıyoruz da kimse bizi kandırmasın diye ince eleyip sık dokuyoruz, işte aynı hassasiyeti ölüm ötesi için de göstermek zorundayız ki, aldatılmış olmayalım.
- Özellikle dikkatleri üzerine çekmek isteyen, farkında olmadan kendini ateşe atıyor. Dikkat çekici dediğimiz şeyde, zaten burada kişisel şuur kendisini herkese tam açar. Çok tehlikeli bir durumdur. Düşünsenize, kişisel şuur zihnen der ki, ben tüm kişisel şuurlardan üzerime dikkatleri çekeceğim. Burada da bir sır daha var ki, insanın hangi konuda dikkat çekilmek istediğidir.
- Diyelim ki evden çıktınız ve işe gidiyorsunuz… Deseniz ki; ben bu gün işyerinde sadece işim için ne gerekliyse onu yapacağım. Bunun dışında herhangi bir kişiyle herhangi bir alış veriş yapmayacağım. İşte bu durumda, kişisel şuurumuz otomatik olarak kendisini kitler ve iş gereği olan ihtiyacından başka, herhangi bir şeyi iş arkadaşlarından almaz. Ama siz kişisel şuurunuza sınır çizmeden işe giderseniz, her gördüğü kişiden etkilenir. Öylece mutsuzluk yüklenerek akşamlar.
- Deseniz ki, ben şu şahısla sadece şu konuda birlikte olacağım. Bu durumda kişisel şuurumuz sadece o konuda o kişiyle alış veriş eder. Ama siz sınır bırakmazsanız kişisel şuurunuz bilinçaltınızı devreye alarak, tümüyle onun alt bilinciyle iletişime geçer. İstenmedik bir sürü bilgiyi belleğine akıtıp, senin belleğini çöplüğe dönüştürür. O yüzden yapılan her işe niyet son derece önemlidir. Niyet; kişisel şuurun bir işe odaklanması için, en hayati meseledir.
- İnsan biriyle konuştuğunda veya birini düşündüğünde ikisinin “kişisel şuur odak merkez”leri, farkında olmadan alış veriş yaparlar. Tabi ki her insan, elinden geldiği kadarı ile mesuldür. Eğer ki, kişinin niyeti günah yüklü kişiyle, sadece ihtiyaç kadar beraberlik ise, kişisel odak noktası kendisini korumaya alır ve ihtiyacı dışındaki verileri görmezden gelir. İnsanın “kişisel şuur odak merkez”i değişik bir şey, çözmek ve ona göre hareket etmek gerekir ki, olumsuz hallerden etkilenmeyelim.
- Danışıklı dövüşteki her iki horozda oyuncudur. Danışıklı dövüş ile yapılan dövüş sonrası birilerini kahraman ilan edip diğerini küçümseyip öylece yol aldıranlar, her iki tarafı oynatan senaristlerdir. Ödülü ise senaristler alır. Oyuncular ise az bir yemle yetinir.
- Döngü döner de durur. Özün özü bambaşka bir şeydir de denilebilir. Ötesine geçeyim dersen en fazla miraç oluşur. Buna kabıkavseyn denilmiştir. Her hal ve şartta sen varsın ki, zaten senin mutlak olana nazaran hayali de olsa, var olman bir zorunluluktur. Tüm mesele şu ki, gizli hazine seyir edilsin.
- Bu dünyanın tüm gözde harikaları dahi cennete göre ne ki? Burayı oraya tercih etmek akıl kârı değildir. Zira burası zamansal bir zevk alanı iken, sonsuzluk zevki ise, zamansız bir zevk halidir. Sonlu sonsuzun yanında anılır bile değildir.
- Her devrin bir üstadı elbette olur. Yaşarken pek tanınmazlar. Göçtüklerinde ise, boşluk hissedilir. Onlar hayattayken onları tanıyıp yardımcı olanlar parlamaya başlarlar. Onlara köstek olanlar ise hayıflanıp, keşke onların yanında yer alsaydık derler. Bu Allah’ın yarattığı fıtratın değişmez bir yasasıdır.
- Birisi hakkında karar verdiğimizde; etine, buduna, üstündeki elbiseye hatta konuştuğu cümleye göre olmasın. Yanılırız… Ve ondan mahrum kalırız… Çünkü Allah dostları gizlidirler.
- Allah’ın dinine göre yaşayıp, yaşadığımız güzellikleri insanlara ulaştırdığımızda dünya siyaseti asla karışmamalıdır. Yani yaşantımızdaki alanı siyaset değil, öz değerlerimiz ortaya koymalıdır. Çünkü dünya siyaseti gelip geçici iken, Allah’ın yolu mutlak olarak ebedidir.
- Duyduklarımızla konuşursak, dedikodu yapmış oluruz. Üretici olursak, Rahim tecellisine şahit oluruz.
- İçimizi kemiren bir şey varsa (vesvese değil) doğruyu bulmamışız demektir.
- Hayatını yalan üzerine inşa edenden dost olamaz. Çünkü Allah katında yalancı diye yazılmıştır. Yeri gelince seni de satar.