VECİZELER “C-Ç- HARFİ”

-C-Ç-

  • Kudret ve rahmeti birleştir ki göresin. Babasız doğmaz kudret. Annesiz hiç gelmez rahmet. İkisi birleşince, her taraf oldu cennet.
  • Cüzi iradeye yok diyemem. Esas hata olan, cüzi irade ve külli irade olarak iradeyi bölüp tamamıyla bağımsız iki irade hayal etmektir. Esas olan ise, kulun iradesine göre kulda değişkenlik göstererek külli iradenin var oluşudur. İş o ki, değişimin gücüne kavuşasın.
  • Hani cüzi iraden yoktu; pısırık pısırık oturan kişiye, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz, selam bile vermedi. Dönüşte toprağı çubukla eşiyordu, selam verdi. Dikkat et dostum; pısırık pısırık olan kişiye selam vermemek sünnettir. Hani iraden yoktu. Niye o zaman pısırık pısırık oturan kişiye selam vermedi Allah resulü. Olayı anlamadan çok defa komik oluyoruz. Lak lak ederek tükeniyoruz.
  • Nasiplenmek için her gün en az bir vakit camide namaz kıl. Öğle ile ikindi normaldir ki herkes işinde gücünde… Ya sabah, akşam ile yatsı… Sadece kendimizi kandırıyoruz. Unutmayalım ki, cenazemiz camiden kaldırılacak. Zorunlu olarak camiye girmeden önce, gönüllü olarak kendimizi camiye adayalım. Yoksa yazık ederiz.
  • Cemaat camide olur. Onun dışında cemaatleşmek, dinde yasak edilmiştir. Ve ilk mescitleri olan mescid-i dirar, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz tarafından yıktırılmıştır.
  • Cami, ezan-ı muhammedinin sedalandığı yegâne yerdir. Sohbet camide olur. Namazın efdalı camide olur. Ders camide olur. Toplumsal sorunlar camide konuşulur. İhtiyaç sahibi camide bilinir ve yardımına koşulur. Camiyle irtibatını kesenin vay haline… Kısaca cami hayatın merkezinde olur. Yoksa bina yapıp binanın heykeliyle öğünmek bidat olur.
  • Her hal ve şartta yolculuğumuzda ciddi olalım. Çünkü sadece ve sadece ciddi bir şekilde hedefine yönelen kişiyi Allah, ciddilerle karşılaştırır ve hedefinde muttali eder.
  • Camiler Kâbe’nin şubesidir. Ama Kâbe değildir. Allah korusun ikinci Kâbe yapmaya kalkışmak veya taklidini başka yüzlerle inşa etmeye gayret etmek, EBREHE’nin akıbetine talip olmaktır.
  • Her an hayat bir sınavı önüne getiriyor. Her sınav bir tekâmülle doluyor. Her tekâmül seni bir derece yükseltiyor. Her derece seni azaptan uzaklaştırıyor. Her azap duyduğun şey seni geri bırakıyor. Her geri bırakan şey sırtına yük oluyor. Her attığın yük seni cennete yaklaştırıyor.
  • Dosttan hediye mısralar… Nasibin kadar seversin… Sevgin kadar yanarsın… Yandığın kadardır vuslattan nasibin… Hasret olmasa, vuslat olur mu ey can…
  • Ama cahil olan da; bilene anlatmak için fırsat vermelidir. Yoksa bilen çeker gider. Çektim gittim dendikten sonra da, dönen az olur. Ama her ne hikmetse, cahilliğini kabul eden de pek azdır. Hatta hatta azın da azıdır. İşte onlar; çok muhterem olan kullardır.
  • Zeka, iman ve aklı örter ve teslimiyet melekesini tümüyle kapatır.
  • Balık avlanırken balığı kandırıp avlamak, balığın etine manevi zarar verir. Balık sudan çıkarken bu kandırmayı görür. Güvensizlik, aldatma ve avlama gibi bir sürü negatif enerji onun bilinci tarafından üretilir. Balığın bilincinde oluşan bu manevi hasar tüm vücudunda yayılır. Balığın eti negatif yükle yüklenmiş bir şekilde kasada yerini alır. Bunu yiyen insanda ise, manevi alanda hafıza kaybı ve rüyalarını unutma gibi bir sürü manevi yan etkisi kendisinde husule gelir. Ama balık kendi gelmişse, bu sorunlar olmaz.
  • Cehennem soyut bir isim olabilir ve her ortam cehenneme dönüşebilir. Hayat kesintisiz devam edeceğine göre buradaki cehenneme dönüşen ve yakan rabb ölüm ötesinde de bulunduğun mekânı cehenneme dönüştürür ve kat kat fazla yakabilir. Hani derler ya cehennemdeki ateş yetmiş defa yıkanmış ve dünyaya gelmiş. Yani buradaki sıkıntı “öleyim de kurtulayım” demekle bitmeyecek ve kat kat artarak devam edecektir. Allah azabı ise bambaşkadır.
  • Mevlana ceberutu yaşadı ve yıllardır ruhuyla içimizde yaşıyor. Öğrettiği tekniği ile, özümüzü özle öz eyledi. Hakkı bize ip eyledi. Hala bulut bile etrafında dönüyor… Ya ötesine geçim nasıl bir marifet verir. Onu da yaşayan bilir.
  • Ceviz çok mübarek bir varlıktır. İçi beyin için şifadır. Ceviz içinin ortasındaki kılçık ise, kaynatılıp içilirse akciğerler için şifadır.
  • Can hayat verir, varlığını ruhul kudustan alır. Ruh varlık verir, varlığını kişiye “Allah’ın katından üfürülen ruhtan” alır.
  • Cehennemden çıkmak için sağlam bir itikat şarttır. Onun için günahkâr olan cehennemden kurtulacağı halde, yanlış itikatla ölen ise o sonsuz dehlizden çıkamayacaktır. İşte sen de çıkmak istersen o dehlizden, Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimiz gibi bir itikada bürün.
  • Cumada cami dolu isimsiz kahraman olur. Ön planda İmam hutbe okur. Asıl güç ve nur isimsiz kahramanlardan yükselir. İsimsiz kahramanlar her zaman kârdadırlar. Çünkü onların bencillikleri uyanmaz. Allah, ilmini isimsiz kahramanlarla yükseltir. İsmi ön planda olanlar sadece numunelerdir. Sen de isimsiz kahraman ol.
  • Sakın ruhu olmayan kelamı telaffuz etme, çünkü ruhsuz kelam ölü olarak doğar. Ölü doğanın cenaze namazı bile kılınmaz.
  • En değerli cümleler, kalbinden doğal olarak akan cümlelerdir. Onlar işte seni resmeder.
  • Cenaze olacak bedeni terk et, o seni terk etmeden. Yani onun için olma, o senin için olsun. İşte bunu başar. İşte o zaman en büyük mücahit olursun. İşte bunu başarmak için zikir ihsası şarttır be kardeşim… Gayri cihatlar ise, işte bu cihadı kolayca yapman için gerekli olan ortamı oluşturman içindir. Sen o ortamı bulunca, sakın başka cenk meydanını arama…
  • Bedenin ölünce ruhun ismini dahi alıp götürür ve ortada cenazen kalır. Artık Ayşe Fatma Ebru Mehmet Hasan Nazım gitmiş, adına cenaze denen ceset kalmıştır. O zaman bırak cenaze olacak bedeninin peşine takılmayı, esas varlığını geliştir.
  • Eriyen mumdan ibret al. Ondan bir nefes al. Kibriti çaktın mı fitiline, emirle dersin ki; fenaya yol al. Mum gibi erimeyen, doğayla bütünleşir mi? Suyu toprağa… Ateşi havaya karışır mı? Ey dost; fena âlemini dışarıda arama, o sendedir. Beka âlemini hiç sorma, o senledir. Hakikat dediğin ise özündür. Allah hududu ise, bunda karar kılmaktır. Ey dost; eğer Allah’ın hududunu aşarsan… Özündeki hakikate sırt verip batıla kayarsan…. Beka âlemini terk edip fena ile avunursan… Öz malını hayale tercih edersen… İşte o zaman ettiğini eksiksiz bulursun.
  • Sen kendini ne sanırsın ey insan evladı. Hani ceddin ve atan. Sen de ced ve ata olacaksın alt kuşaklara. İşte hayırla yâd et ki, hayırla yâd edilesin. Yoksa ölümünle terk edilirsin.
  • Bilelim ki cennete sadece imanla girilir. İmansız ise cennetten mahrum kalır. İyi amelle imanını güçlü edersin. İmanın güçlü olunca cennete çabuk ulaşırsın. Kötü amelle imanının gücünü zayıf edersin. İmanın zayıf olunca cennete geç ulaşırsın.
  • Ey Can, illaki mürit mi mürşidini ziyaret eder? Çocuklar gibi olan müritler… Kimi sessiz, kimi şımarık, kimi çekingen, kimi atılgan… Kimi hep bana, kimi de kapıda bekler çekinir içeri girmeye. Boynu bükük öylece bekler. Bir seda duymayı… Kim bilir belki de bekleyenin güzel bir söze çok İhtiyacı vardır. Benden bana bir iç seziş işte…
  • Bir olayın Allah’ın yaratım planındaki hakikati neyse odur. Cezbeye gelen kişi için başka, normal yaşayan kişi için bambaşka olamaz.
  • Cami çökerse din de çöker. Yani… İbadet yaşantısı olmazsa din de kalmaz.
  • Cehennem ateşini, sadece iman nuru söndürür. Onun için Cennet’i kazanmak için değil, Cehennemden çıkmak için geldik dünyaya. Sabah ve akşam namazından sonra üç veya yedi defa “Allâhümme ecirnâ minennâr” yani “Allah’ım beni ateşten koru” deriz. Zaten ateşten kurtulan kul, sonsuz cennet yaşantısına kavuşur. İman nuru ateşi söndüren Allah’ın rahim isminden yansıyan merhametidir. İman nuru ile Cehennemden çıkıp gülistan olan cennet yurdu kazanılır. Cennet yaşamı sadece iman ehline nasip olur. Cennetten de beni koru deyip Allah’ın cemalinin yegâne seyir mekânını istemeyen ise, artık Allah’ın mukaddesatına yaptığı saygısızlığın bedelini ödemeye hazırlansın. Ben Vahdet ehliyim cennet ve cehennemi neyleyim diyen uçuk kaçıklarda uçmaya devam etsin.
  • Cehennem dünyayı kuşattığında, tüm yaratılmışlar gibi insanlar da kıyamda hazır olurlar.
  • Cin değildir insana secde etmeyen… İnsana secde etmeyen şeytandır… Farkını fark et.
  • Cennette ona ulaşınca… Cemalle buluşunca… Nazar oluşunca… İşte o zaman özlem bitecektir… Ama bazısı özlemin verdiği zevkin devamını tercih edip sonsuzluk deryasında da vecihe bakmaktan hayâ edecektir.
  • Cehenneme yolladığın, ya senin cennetin için gönlünü vermişse, işte o zaman gönlün sahibine dokunursun.
  • Kim ki cami ve mescitleri küçümsüyorsa, ondan uzaklaşın. Çünkü o gizli vampirdir.
  • Soru soran cahil değildir. Çünkü öğrenmiştir ki genişletmek ister.
  • Keskin bıçak misali, cesaret sahibi olmayan, eti kıyma yapamaz.
  • Bazısı cübbemin içinde Allah’ın dışında başka bir şey yok dedi. Bazısı da ben hakkım dedi. Bazısı da başka başka şeyler dedi. Yaa “la ilahe illallah” diyen Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz, ne dedi. Esas önemli olan futuhat-ı Medine’nin sahibinin söylemidir. İşte İslam’ın orjinal söylemi budur. Gerisi anlık girdap halleridir.
  • Cahil inatla cehlini savunan kişi değildir, böyle olanlara ahmak denir. Cahil, bilmeyen kişiye denir.
  • Bu can, sana bir kere verildi. Bu cana ihanet etme…
  • “Beşikten mezara ilim öğrenip uygulayınız” sözü boşuna mı dendi? Eğitim ile insan tohumu istenilen yön ve karakterde değişir. Velev ki bu tohum açılmış olup, yetmiş yaşında bile olsa…
  • Eskiden camiler döküktü… Ama içine nuru döktürürdü… Ama şimdi altın varaklı, lakin içinde bulamazsın adam akıllı bir varlıklı…
  • Cehennem sanıldığı gibi kırmızı ateş ile dolu olmayıp, kapkara yani zifiri karanlık bir yer olup, içten içe yanan ateş ile doludur.
  • Cehli seçenler gözü en çok açık olanlardır.
  • Allah’ın boyasıyla boyalanan Allah’ın sadık ve salih dostları, Allah namına besmele getirip kendisine yönelen sadık öğrencilerine Allah namıyla dokunur.
  • Sakın Cehennemi hafife alma… O yolumuzun güzergâhındadır. Hazırlık yoksa… Vallahi yutar da gözünün yaşına bile bakmaz.
  • Sakın ha cenneti küçük görme… Cemalullah oradadır.
  • Cennete ilk girenler âlimlerdir… Tefekkürü doğuran zikirdir. Zikri doğuran ilimdir. Onun için âlimin mürekkebi şehidin kanından efdaldır, denilmiştir.
  • Cennet ve cehennem burada diyenlere biraz kaba bir örnekle yazayım… Zaten öleceğine inanmıyorsun ya… O zaman daha somutu yazayım da belki gözünde canlanır…  Şimdi senin deden öldü diyelim, o zaman yok mu oldu. Yoksa başka bir platformda yaşıyor mu…. İşte eğer yaşıyorsa, yaşadığı yerin adı cennet veya cehennem. İçeriği ise gidince görürüz, ne var… Ne yok… Lakin ölen dedenin başka bir platformda yaşadığına inanmıyorsan, o zaman iş farklı. O zaman zaten senin islam olmadığının kanıtı.
  • Cenazeler gözü önünden süzülüp giderken, kendi bedenine baktı, tiksindi ve sende bir gün böyle olacaksın dedi.
  • Cemal ve Celali boşalan kalp, hüzün dolmuştur. Onun bir nazarı âlemleri titretir. Sakın o kalbe zarar verip dokunma. Bir ters bakışı okyanusu kurutur.
  • Cehli mutlak a’ma ya ulaşmaktır. Bunun yeri ise, arşın üstüne ulaşmışlara nasip olan bir devlettir.
  • Sabırla cemalini koruyanın cemalini tüketirsen, Celal devreye girer de kalbi kırık olur. Artık içe dönmüştür o kalp…
  • Cemalı Celal ile buluşturan kalplerdeki hassaslığı bil. Sakın ha o kalpteki sabırla cemalini koruyanın sabrını tüketme. Bir daha toparlanamaz.
  • Cennete laf atmak büyük günahtır. Çünkü iki yer vardır; Ya cehennem, Ya da cennet. Üçüncü mekân yok. Mekânsızlık istiyorsan cennettedir… Allah muhabbeti istiyorsan cennettedir… Allah likasını istiyorsan o da cennettedir. Cenneti istemeyene salt mahrumiyet yeri olan cehennem onu bekler.
  • Cihattan kaçmak büyük günahlardandır. Karınca kararınca hem kadarınca…
  • Mesele memleketse herşey teferruattır. Ecdadın ecnebi ile cihadını şimdi başka şey aldı. Cihada katılmak ise farzdır.
  • Cemal ve Celal sıfatları var. Laftan anlamayanın hakkı kötektir. Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimizin onca hadisini inkar eden zaten ondan mahrumdur ki inkar ediyor. Biliyormusunuz… Bir güruh türedi ki, sadece Kuran meali der ve Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimizi yeryüzünde bir hoparlör gibi görür. Materyalist bir anlayışla İslam’ı değerlendirir. Birçok ayeti mana kapsamı dışına sürerek, tüm hadisleri de inkar ederek hem helak olur, hem de helak eder. 1800 lerde vahhabiliğin doğuşuyla mana erlerine savaş açıldı ve tüm mana erleri diskalifiye edilmek istenildi. Mana erleri terk edilince, müslümanlar suyun üzerindeki köpük gibi hafifleşti. Sonra her biri diğerini tekfir edip milyonlarca insana kıyıldı. Hem de bu işlem kendisini müslüman gören kimselerin birbirlerinin elleriyle gerçekleşti. Vuran Allah ekber dedi, vurulan Allah ekber dedi. Çünkü bildiler ki; direk savaş açılsa, tüm islam alemi birlik olup onları yerle yeksan eder. İşte bu işte galip olmaları için, islam ümmeti içine fitne fesat tohumu atılarak yapıldı. Bizim safiyane düşünen islam alemi de, sanki fersatini çöpe atmış gibi, onların oyununa geldi. Şimdideki söylemin doğuşu ise, 1950 lere kadar dayanıyor. Rasûlullah’ın söylemleri ve sünnetti seniyye diskalifiye edilmek istendi. Olayı bilmeyen yeni nesilin kafası, saçma sapan hurafelerle dolduruldu, hadis ve sünnet yerine. Manadan uzak ve Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimizden uzak büyüyen nesil, mealden de bir şey anlamadı. Ve günümüzde artık bu ayetler bir birine terstir deyip, Kur’an tartışılır hale getirildi. Piyasada kendilerini pek belli etmezse de sayısız mealzede yığıldı ki, Kur’ana şüpheyle bakar oldu. Niye bebekler öldürülür deyip, Allah buna niye müsade ediyor deyip, gençliğe Allah’a karşı kindarene bir vehim yüklendi. Tek amaçları… Direk İslamla baş edemiyen küffar, içten içe kemirip islamı yeryüzünden silmektir. Ama küffar unutmasın ki, bu dinin sahibi Allah’tır. Ve koruyacaktır. Her kim islam dini ile oynamak istemiş ise, Allah onu karanlığı içinde bırakmıştır. Ve elim azap onu beklemektedir.
  • Allah’ın celaline düşen kişiyi hiçbir Risale kurtaramaz. Çünkü semaya kazığı çakılır.
  • Cüzi irade dediğimizde, hemen kafamızda canlanan şu oluyor. Bir külli irade var ve bende de bu külli iradenin bir cüzi yani parçası var. İşte yanılgı noktası burada başlar. Hâlbuki olay kısaca şudur; külli irade, Allah ismiyle müsemma olan ve Hu isim zamiri ile kendisine işaret ettiğimiz mutlak zatın, kendisini tanıtmak için tecelli ettiği ve kendisinde kendisini seyir etmeye başladığı ve Rahman ismi gereği ile istediği manalarını bir tutam nurun dâhilinde veya haricinde, bireyin yaratılış rızkıyla açığa çıkarmaya başladığı mutlak iradedir. Cüzi irade ise, rahmaniyyetten tecelli edip rahimiyyette oluşan ve diğer tüm esma manaları gereği, nurundan bir tutam nur üzerinde şekil alan her bir birimin, külli iradenin resmedildiği kişisel rububiyet alanlarından her birinde, kendi rububiyet dairelerinin özünde var olan kıvam nispetince, her bir sanal benlikte zuhur edip yönelebilen kuvvesine denir. Burada bir parçalanma olmayıp her bir esma bileşkesinin oluşturduğu nakış gereği, kendi bünyesine göre özünden aldığı iradeye denir. Her bir birim, özünden aldığı irade kadar, yaratım nakşını oluşturan diğer esma bileşkeleri üzerinde etkileşim yapar. Esma bileşkeni dâhilinde güçlü olan, esma bileşkeni dâhilinde zayıf olanın üzerinde etki eder. Dolayısıyla da, güçlü olan güçsüz olanı baskılar. Bununla beraber biz insan olarak, bize verilen özellik gereği, esma bileşkelerimizde değişiklik yapma yeteneğimiz vardır. Tüm esma değerlerinde olduğu gibi, irade sıfatımızda da değişiklik yapıp daha üst iradeye çıkabiliriz. Bu olayı anlarsak, cüzi iradenin parçalanmış irade olmadığını, aksine yansıyan irade olduğunu keşfederiz. Birçok olayı fark edemeyişimizin başında şu gelir. Birçok anlama gelebilecek bir kelimeyi, hafızamızda sabitlediğimiz bir mana ile olaya bakmamızdandır.
  • Var dostum var, cennette var, cehennem de var. Kabirde yaşam da var. Ama o kabir şimdi gözle gördüğün kabir değil işte. Alemlerde her şey bir plan iledir. Burada bu yazılımı okumanız ve resimlere bakıp iç çektiğiniz tüm paylaşımlar da bir plan iledir. Bir elma çekirdeğinden büyüyüp ağaçta meyve vermesine kadar tümü planladır. İnsan bedenindeki biyolojik reaksiyonlarından diliyle uyumlu tüm gıdalar bir planladır. İki koyun için çoban tutup başıboş bırakmıyorsan, sen kendini dünyada başıboş mu sanırsın? Kendini başıboş sanan boş boğazlar, her şeyin hesabını rabbine fitil fitil vereceklerdir. Allah var deriz de, var olan Allah’ın var ettiği bizlerden ne istediğine kafa yormayız. Düşmüşüz vücut reaksiyonlarının peşine ve şeytanı kalbimize musallat ederiz. Şeytanı kendine musallat eden kişi iflah olmaz. Akşam kafasını yastığa gönül hoşluğuyla koyamaz.
  • Canan olduğumuzun, en azından o yola girdiğimizin farkında olursak, hak bize koşarak gelir. Canan canın özüdür.
  • Can cananın canındaki canıyla canlanır. Bu can başka yerde değil sende senle oluşur. Fark et bu canı ve canlan hak yolunda.
  • Tüm canlara candan muhabbetlerimi sunarım. Her can candır canandır. Hakka hayrandır. Her ne kadar bazısı farkında olmasa da… Aynı bahçenin çiçekleriyiz. Bunu böyle bilelim ebeden. Çünkü zaten böyledir.
  • Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize bir sürü günah sıralanır ve Müslüman bunları işleyebilir mi diye sorulur. Efendimiz işleyebilir der. Peki, iman ehli yalan söyler mi diye sorulduğunda, rengi gider, oturduğu yerden ayağa kalkar ve der ki; Müslüman asla yalan söylemez. Acaba; buna göre yaşayan kaç Müslüman var? Mercek ile ara bakalım, canını cananına adayan kaç can var…
  • Özler can öz cananını… Çünkü onla bulmuştu yaradanını… Onda görmüştü Rahman’ın nazarını… Onla duyurmuştu figânını.
  • Kâbe’nin önünde dostla hakka selam vermek… Hakkı derununda hissedip canla buluşmak… Canı canana verip orda hakla buluşmak… Özünden gelen manan ile muallâda defin olmak… Nasip olsun sana ey zata talip olan Allah kulu… Mekke’de zata talip olan hakka teslim olur… Medine’de ise sıfat daha basık olur…
  • Bir can kardeşin olsun. Bir canan dostun olsun. Bir postun olsun. Gerisi hülya olsun. Dünyan saadet dolu olur. Ahret cennet olur.
  • Tatlı insan… Yolun Kur’an… Terbiyen rahman… Olsun çaban… Ol yol alan… Suyun olsun akan… Bir araya gelsin yakan… Atan gibi ol hakan… Hem ol şeytanı yakan… İnsanlara rahmetle bakan… Olma kibre takılan… Hevesine kapılan… Her zaman hakka dayan… Sonra deme el aman… Hem ol canan hem de can… Yolda kalmışa ol taze kan…
  • Hakka özlem duyan, bıkmadan yönelir cana. Can içinde canı seyr eder, gönül verir canana. Hayat düş olur gözünde, yönelir yaradana. Kucaklaşır mana ile özle öz olur yan yana… (TA ت  harfinin seyri)…
  • Gönül sırdaşlarına ithafen… İki gönül bir olunca… Tüm uzaklıklar hayal olur. İki can bir olunca… Derunu cananla olur.
  • Canan, rab ile kendini bulan kişidir. Yaşamında bir tane dahi bulursan… Büyük hazineylesin. Bir canan dostun olsun ki hazinen diri kalsın.
  • Ey didarı gönül hakla olsun nefesin. Nefsinde nefsin olduğunu bilesin. Hayal içe hayal gibi kulluk göresin. Öylece karanlığını geçip nura kayasın. Hak senle seninle sendedir ey didarı can. Bir can var o da senle zahir olur ey canan. Canan hakla canı seyredendir her an. An içre an seni boğmasın ey canı canan…
  • Bazen cinlerin kedi sureti üzerinden insanlara arkadaşlık ettiğini biliyor muydunuz? Arkadaşınız kedi varsa, korunma duasını eksik etmeyin derim.
  • Cehennemden kurtulmak için… Ya imanla mutlak zata yönelip kulluk edeceksin ve böylece sağdan kitabı verilenler arasına katılacaksın. Bu şekilde çalışma yapana manevi rehber gerekmez. Ya da imanını yakine ulaştırıp ilmel yakin, aynel yakin ve hakkel yakin merhalelerinde seyri sülük yolunda çalışmayı bilinçli bir şekilde yaparak öncüler arasında yerini alacaksın. Bu şekilde çalışana rehber gerekir.
  • Cehennemden kurtulmayanlar; fıtrat yaşantısından sapanlardır ki, bunların kitabeleri soldan verilenlerdir. Bunların rehberleri dahi uyur haldedir.
  • Cin suresi 18. Ayette rabbimiz der ki; “Muhakkak ki mescitler Allah’ındır, Allah ile birlikte başka bir-tek çağırmayın”. Acaba burada ne denmek istenmiştir? Eğer maksat camide Allah yanı sıra kimseden bahsetmemek ise, ezan dahi okunmaması gerekir. Çünkü içinde Muhammed-ün Resulullah geçer. Tahiyyatta dahi nebi ye selam veririz. Bu ayette fark etmemiz gereken bir şeyler var. Ayette kullanılan ifade, dikkat edersek ulûhiyetten bahseder. Eğer mescitte Allah yanı sıra her şeyden bahsediş yasaklansaydı, “min dunihi” kavramı kullanılacaktı. Hâlbuki çoğu dönemde camiler adeta günümüzdeki Valilikler gibi dünyevi işlerin dahi görüşüldüğü mekânlar olmuşlardır. Camide gereksiz konuşmalar hoş karşılanmamıştır. Ama dikkat edersek ulûhiyet itibariyle mescitte Allah yanı sıra kimsenin adı anılamaz. Çünkü ulûhiyet itibarıyla Allah yanı sıra kendisine sığınılan ve secde edilen biri yok. La İlahe illallah demişiz. Taa işin başında… Allah yanı sıra bir ilaha yalvaran, olmayan şeye yalvarmış olur. Çünkü Allah yanı sıra başka ilah yoktur. Dolayısıyla, mescitte Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz adına naatlar okumak, başka ilâhı çağırmak değil, belki bizi bir-tek olan Allah’a çağıran Allah dostunu ve resulünü anımsayıp onun öğretisine daha bir muhabbetle sarılmak içindir.
  • Cihad cehttir Allah yolunda. Savaş ise savunmadır düşmandan. Bunları karıştırdık karıştıralı dünyaya huzur gelmedi.
  • İnsana kıyılır mı ya? Allah halifesi ya… En mükemmel yaratılan ya… Ebedi yaşayacak ruha sahip ya… Ebedi cehennem hayatını göze alan kişi kadar bedbaht biri var mı? Lanetlenmiş olarak ebedi âlemde göz açmak… En sıkıcı şey olsa gerek…
  • Cennet ve Cehennem Allah’ın tasarrufundadır. Kimse kimseyi bir yere gönderemez. Tıpkı rızık gibi… Ama rızkına ulaşman, çaban oranında şekillenir.
  • Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizden şöyle rivayet edilmiştir: “Şüphesiz Allah’u Teâlâ kibirli ve mizacı sert olan, fazla yiyen, pazarlarda tartışan ve bağırıp çağıran, geceleri leş gibi serilip uyuyan, gündüzleri merkep gibi dünya işlerine kendini kaptıran, dünya işleri hususunda alim ve bilgili olup, ahret işlerinde ise tamamen cahil olan kimseye buğz ve nefret eder.” [beyheki; sunenıl Kübra] İşte bu hadis, yeryüzünü istila eden çok korkunç bir durumu haykırmaktadır. Haydi, yeter bee nefsim… Yeter de, hem yeter diyerek “AN”ının hakkını hakkıyla hak eyle…
  • Şeytani cinlerden Allah’a sığınmak gerekir. Cinler insana ilhamı verip derler ki, “nasıl olsa bir daha dünyaya geri geleceksin. Zevkine bak ve eğlen bir daha ki dönüşte kendini düzeltirsin”. Bunun için en büyük silahlarından biriside reenkarnasyon zırvasıdır. O yüzden dünyaya kesinlikle geri dönülemeyeceğini bildiren ayetlerinden hemen önce, cinni ilhamlara aldırış edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Mü’minun süresi  97. Ve 98. Ayete önce kulak verelim; (“Ve de ki: Rabbim, şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. ” “Ve sana sığınırım Rabbim, çevremde bulunmalarından.”) Bazı insanlardaki reenkarnasyon aşkını ise şeytanlar insana ilham ediyor. Şimdi de Mü’minun süresi 99. 100. 101. 102. 103. Ayetlerine kulak verelim; (“Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde dedi ki: “Rabbim beni geri döndür. Tâ ki uygulamadığım şeylerde sonsuz geleceğime yararlı çalışmalar yapayım!”… Hayır! Öyle bir şey söyler ki geçerliliği yoktur… Arkalarında yeniden bâ’s olunacakları sürece kadar, bir berzah vardır. Sur’a üflendiğinde, o gün aralarında nispetler olmayacak, sualleşmezler de. Kimin ölçüm değerleri ağır gelirse, işte onlar kurtulacakların ta kendileridir. Ölçüye tartıya konacak değerdeki amellerinin, sevaplarının kefeleri hafif olanlar, işte onlar da kendilerini ve birbirlerini hüsrana uğratanlardır. Cehennem’de ebedî kalırlar.”) Bu ayetler tetkik edildiğinde akıp giden hayatın olduğu ve dünyaya geri dönüşün olamadığı vurgulanıyor. Dolayısıyla bu ayetlerde vurgulandığı gibi; akıp giden bir hayat vardır ve dünyaya tekrar geliş mümkün değildir.
  • Reenkarnasyon batıl bir inançtır. İnananın çantası boş kalır. Bedenimizin ölümüne bizzat şahit olacağız. Kabirde yalnız konulan bedenimizi seyir edeceğiz. Tüm yaşantımız gözümüzün önünden geçecek. Taksiratımız Nekir isimli bir melekten, amellerimiz doğrultusunda şekillenip bize gözükecektir. Doğru yaşantımız ise, Münker isimli melekten, amellerimiz doğrultusunda şekillenerek bize sunulacaktır. Şekilleri amelimizin misli olarak gözükecektir. Her insana şekli farklı olacaktır. Sorgu sonrası derin hayat başlayacaktır. İsrafil’in suru bizi kendimize getirecektir. Sonra kıyamet saati başlayacaktır. Üryan/çıplak bir diriliş vuku bulacaktır. Rable yüz yüze kalınacaktır. Her şey ortada olacaktır. Sonra cehennem sırat cennet safhası gelecektir. Cehennemde kalanın vay haline… Sırattan geçip cennete ulaşanın ise, üzerine selam verilecektir. Bunlar evet bunlar ve hatta hatta daha fazlası önümüzdedir. Tüm bu merhalelerde bilincimiz şu anki gibi apaçık bir şekilde yaşıyor olacaktır.
  • Kur’an cenneti anlatırken, cennetin misali şöyledir der. Akıl kendisine sunulan örneğin somut örneğini arar. O yüzden cennet dünyaya benzetilerek anlatılmıştır. Başka yerde der ki; cennet öyle bir şey ki ne olduğu insanın hatırına bile gelmemiştir. Sakın ha misale takılma, yoksa aslına asla varamazsın…
  • Cehennem soyut bir isim olabilir ve her ortam cehenneme dönüşebilir. Hayat kesintisiz devam edeceğine göre buradaki cehenneme dönüşen ve yakan rabb, ölüm ötesinde de bulunduğun mekânı cehenneme dönüştürür ve kat kat fazla yakabilir. Zaten imansız olarak ölen kişiye, semanın kapılarının asla açılmayacağını, ayeti kerime bariz bir şekilde izah eylemiştir. Hani derler ya cehennemdeki ateş yetmiş defa yıkanmış ve dünyaya gelmiş. Yani buradaki sıkıntı “öleyim de kurtulayım” demekle bitmeyecek ve kat kat artarak devam edecektir. Allah azabı ise bambaşkadır.
  • “İradeyi cüz”ümüz, Allah’ın mutlak iradesine alternatif olacak minvalde cüz’i bir irade olarak anlaşılmasın. İrade-i cüz, külli iradenin birimden kendisindeki rabbı hassı çerçevesinde ve rububiyet alanına göre birimden ortaya çıkışına denir. Yoksa Allah’a rağmen ikinci bir bağımsız veya özerk herhangi bir irade mevcut değildir. Mahlûkattaki her bir sıfat, Allah’ın hükmü dâhilinde mahlukatın yaşam planında yaratılarak yer almıştır.
  • İrade-i cüz’ümüz bölünmüş bir irade olarak anlaşılmasın. İrade-i cüz, külli iradenin birimden “birimin kader/miktar/kapasitesine göre açığa çıkana denir”. Yoksa ayrı ve tümüyle bağımsız hem mutlak olarak özgür olan ikinci bir irade değildir. Allah’ın hükmü dâhilinde olan ve içinde seçenekler bulunan yaşama bakış alanıdır.
  • Dinde bize anımsatılan sünneti Resulü kabul etmeyen, Allah’ın sünnetini hiç kabul etmemiştir. Külli ve cüz’i irade misali. Aslında tektir de, benliğimizin hüviyetinden dolayı bize iki görünüyor.
  • Cennet derece derecedir. Cennete giden herkesin yeri aynı değildir. Lakin isteyen kişi istediği kişiyi misafir eder. Misafir olan kişi ise, cennetlerinde meşk halindedir. Dünyevi akıl ve idrak; bunun nasıl olacağını asla çözemez.
  • Cennetin en alt mertebesinde olan kişiye 72 zevç/beden verilecektir. Dilediğinle dilediğin şeyi üret ve yaşa. Bunu anlayamayanlar ise, her erkeğe 72 kadın verilir diye anladılar. Sonra da dünyalarını cennete taşıdılar. Daha sonra da kadına ne verilecek diye ikilem başladı. Ya hu erkek ve dişi bedenleri dünyayla alakalıdır. Sadece neslin çoğalması için bir sebep ve etkendir. Cennetin değerleri ise, bu dünyada insanın hayaline bile düşmemiştir.
  • Cehennem yedi kat yerin altındadır denilmiştir, o da bizde gömülüdür. Yedi kat yer anlaşılırsa, işte o zaman daha dünyadayken cehennemden çıkarız. Her kavrama sadece zahiri mana ile bakılırsa, işin içinden çıkılmaz olur.
  • Üniversite sınavında ilk sıralara yerleşip güzel bir bölüme geçmek, bedava ve yatarak olmuyor. Gece gündüz çalışarak hedefe erişilir. Mana âlemi de öyle… Küreğin kadar kayığın yol alır. Kendini kandırma ey nefsim…
  • Yakan rabb imiş. Allah’ın azabı ise ekber imiş. Acaba ne demek istenmiş? Rabb ne ve nasıl yakar? Allah azabı ne? Ya cehennem? Arka arkaya bağlantılı konular.
  • Vücudun çakraları gibi yeryüzünün de çakraları vardır. Ana çakra Kâbe’nin altındadır. Zemzem suyu ana çakradan geçer. Ana çakranın bir kolu Arafata uzanır. Bir kol Medine’ye, bir kol da Mescidi aksaya kadar gider. Bunlar çakranın şahdamarları gibidir. Birde daha küçük damarlar yeryüzüne yayılır. Bu küçük damarlardan iki tanesi Anadolu’dan geçer ve İstanbul’da birleşir. İki tanesi de Kıbrıs’tan geçer. Bu küçük damarların kılcal damarları ise yayılırlar. İşte bu küçük ve kılcal damarların geçtiği yerlerde huzur ve sükûn vardır. Geçmeyen yerlerde ise ne huzur bulursun ne de sükûn… Bunun bir de zıttı olan zülmet dolu çakraları da vardır. Bu çakra noktaları üzerinde yapılan keskin köşeli yapılar, o nuru yatay olarak yeryüzüne yayarlar. Zulmette de durum aynıdır. O yüzden de tarihin derinliklerinden günümüze uzanan bir serüvende, bir çok anıtlar inşa edilmişdir.
  • Çay işte güzel içecek. Çay her insana arkadaştır. Yolcu insanlara yoldaştır. Dervişlere haldaştır. Sultanlara sırdaştır.
  • Çay demlerken, nefis hemen suyun kaynamasını ister. Nefis çok acelecidir. Hızlı ısınan su, hızlı soğur. Çayının tadı olmaz. Sen suyunu yavaş ısıt ki çayın güzel demlensin.
  • Yeni çay demlemek için eski çayı dökmelisin. Eski çayı dökmeden üzerine yeni çayı demlersen, çayın rengi ve tadı bozuk olur.
  • Çay öğretir sana işte sırrı… Haykırır ve der ki sana; sırrı ilahi özünde… Tıpkı şekerin tatlılığı şekerin özünde olduğu gibi ve çayı özüyle tatlandırdığı gibi…
  • Çay çaydır ki unutursan soğur… Kesinlikle sılay-ı rahim şarttır. Yoksa soğuma başlar ve terk ediş oluşur. o yüzden de sadece selam vererek de olsa, unutulmamak gerek…
  • İlimsel olarak zihni hareketlendiren alimlerde hayr vardır. Gerisi eskinin tekrarı, seni geçmişinle ketmeder. Zihin dünyası öyle hareketlensin ki; hem de çayın içindeki şekerin hareketi gibi. Sonra zihin dünyası tatlılaşacak, tatlılaşan çay gibi. Yoksa yerinde say say say, bir yere varılamaz. Marş marş varsa, bir yere varılır.
  •  
  • Ayranımız ve çayımız dururken; kapital sistemin yönlendirmesiyle tertemiz bedenlerimizi sentetik içecek ve asitlerle dolduruyoruz. Bu et kemik bedenimiz, ruhumuzu geliştiren tek sermayemiz. İsraf etmeyelim. Allah israf edenleri sevmez.
  • Akşam çayını siyah beyaz kamera siyahlaşmış gösterir. Kamera orijinal ise tavşankanı olarak gösterir. İşte hakikatlere bakışta öyledir.
  • Kupkuru olan ancak çerez olur. Çocukların cebinde atıştırmalık olur. Bazen büyüklerin dahi çayında tadımlık olur. Dişlerinde sıkışınca kürdanlık olur. İşte tadımlık olan, bir muhabbetlik olur ve unutulur. Sıdk ve rahmet ile dolan ise, baki olana bakacak bir sedayla, her an candan öte sevda güneşi olur. Öylece Hayy ismine ayna olur.
  • Biri dedi ki bu dünyaya niçin geldik? Hala öğrenememişse… De ki ona, çay içmeye… Bak nefsine dostum… Dışına, semalara hem yere bak… Bak yaşlanan bedenine, hem aynı kalan ruhuna. Dünyaya niçin geldiğini öğrenirsin.
  • Çağdaş bilimin evrene sınırsız demesi, olayı bilmeyenleri evreni yaratıcı olarak görmeye götürür. Oysaki evren, Allah’ın ilminde sınırlı ve minnacıktır…
  • Eğer çocuğun çalışması için ödül verilecek ise, çocuk ödül için çalışır. Eğer çalışması ceza almamak içinse, ceza almamak için çalışır. Ve istenilen sonuç elde edilmez. Oysaki edindikleriyle bütünleşmesi için çalışmalıydı.
  • Bil ki kişi, her başını kaldırıp üzülme hissi duyduğunda, cenneti kapsayan çınarın yapraklarından saçılan koku, burnunun tütsüsü olur.
  • Çınarın, senin tüm mana dünyanı teşkil eden ve asırlardan asırlara taşınan gölgeliğindir… Onun kökü sekiz cenneti içine almış ve yaprakları taa dünyana kadar uzanmıştır. İşte buna tuba ağacı denilir.
  • Sen iman ile bakındıkça çınarın kesilmez. Çünkü gönlün onu kesmene müsaade etmez. Çünkü iman ile dolu olduğun müddetçe, o her zaman capcanlıdır yanında.
  • Dostum bil ki, çınarın gölgesi senin üzerini gölgeler. Çınarın, senin onu sulamana ihtiyacı yoktur. Zaten kökü taa derinine dalmıştır.
  • Sen çınarı kökten kesmedikçe, oracıktadır. Çınar kesilince artık yerinde rüzgârlar eser de, çınardan iz bile kalmaz.
  • Çınar olduğu yerde durur yüzlerce yıl. Üzerine çizik çizenlerin izleri ağaç ile ebedileşir. Hayatta iz bırakanlar, çınarlarının üzerine çizik atanlardır. Buna sadaka-i cariye derler
  • Kimsenin çekim alanına girmeyeceksin kardeşim. Yoksa gözün kör olur da onun hatalarını görmez olursun. Kurtulmak istersin de elin ayağın birbirine dolaşır. İşte birinin çekim alanına girmeye aşk derler. Oysaki akıl ve iman senin en kıymetli cevherindir. Seveceksin ama kendini kör etmeyerek. Hataya hata diyeceksin. Doğruya doğru diyeceksin. Yoksa kaybedenlerden olursun… Kur’an bu hakikate akleden kalp olarak işaret etmiştir.
  • “Doğrusu, insanın uğrunda emek sarfettiğinden başkası kendisinin değil” söyler Necm 39. ayet Evet kardeşlerim… Hani hibe ve çalışılmadan makamlar veriliyordu. Aldatıcı kimseyi aldatmasın der ayet. Evet bedavadan insana bigıdım su bile verilmez. Kimse kendisini kandırmasın. Ve bedavadan kendisine bir şeylerin ulaşmasını beklemesin.
  • “Geceden de sana mahsus fazla bir namaz olarak uykudan kalk, Kur’an ile teheccüd kıl, yakındır ki rabbın seni bir makam-ı mahmud’a ba’s ede… İsra 79” Bakınız kardeşlerim… Hz. Muhammed Mustafa sallelahu aleyhi ve sellem efendimize dahi bedavadan hiçbir makam verilmiyor. Zira kendisine verileceği makama ulaşması için gerekli olan amel ile donatılması, onun üzerine farz kılınır. İnsanın üstten iki kelime okuyup kendisini bir şey sanması kadar düşüncesizce bir davranış olamaz. Bilelim ki çalışmadan hiç kimseye bedavadan bir makam hibe olarak asla ve asla verilmez. Bu peygamber dahi de olsa…
  • Çekip giden çok şeyden mahrum kalacaktır. Çünkü su akıyor ve her an yeni ve berrak su subaşından cari olup iniyor. Lakin akım yerinin boyasının dökük olduğuna bakıp sakın aldanma, verdiği hayata bak. Çünkü adam vardır ki üstünde elbise yok. Çok elbise de vardır ki içinde adam yok.
  • Zaten tüm çabalar derunla aynı dalgada birleşip yokluğa adım atmaktır. Adım atan birim hep olacaktır. Yani ben, sen, o hep olacaktır. Yoksa seyir eden olamaz ki. A’ma, a’ma olarak kalır. Yoksa âlemlerin bir yaratım esprisi kalmaz.
  • Çok uçuk şeyler konuşmak veya yazmak insanları çalışmaktan geri bırakır. Her makamın sözü ayrıdır. Bir makamın sözü diğer makamda/boyutta geçersizdir. Elbette Allah’ın dediği olur. Ama Allah derken acaba nasıl Allah deriz? Allah bu boyutta, yani et kemik ve yüzde 80 civarı sudan yaratılan ve bu görülen bedenimiz olan bu varlığa sahip, yani beş duyu organları ile bizzat gördüğümüz bu somut bedenimizin içinde yaşadığı bu boyut için der ki… “İnsana sadece çalışması vardır”

Yorum yapın