ZİKİRLERLE BİZDE OLUŞACAK DEĞİŞİM

ZİKİR SANA CANDIR

Zikir yaptığımızda bizde oluşan işlevler nelerdir?

Allah, insanı tüm varlıkların aksine içsel özelliklerini değiştirebilecek donanımla yaratmıştır. Donanımımız olan içsel özelliklerimizin tümünün toplamı, bizim rububiyet alanımızı meydana getirir. Rububiyet alanı, kişinin sahip olduğu terbiye alanıdır. Terbiyenin işlevselliği, insanın üzerine yaratıldığı fıtratı parelinde ise, mutluluk hissetmeye başlar.  Ama fıtrata uygun düşüncelerde ve amellerde ram olmazsa, mutsuzlukla iç içe olur.

Rabb-ul has olarak bilinen kişisel rububiyet alanı, kişinin terbiye edilebilir öz dünyasıdır. Bu da, insanın uhdesine bırakılmıştır. Şayet kişinin rububiyet kapsamı yani öz terbiyesi değişim sağlamasaydı, bunca peygamberlerin insanlıkla buluşması da anlamsız olacaktı. Demek ki kişinin içsel terbiye alanı şekilleniyormuş ki, bunca peygamber insanlıkla buluşup yaratılış fıtratını kendisine hatırlattı. Kişinin fıtratının vechullaha dönmesi için gerekli olan tebliği yaptı.

Allah, insanlığın sahip olabileceği rububiyet alanının tamirini Kur’an-ı Kerim ile hem Kur’an-ı Kerim’in içeriğindeki hakikatleri bizzat yaşam alanında uygulayan ve detaylandıran Hz.Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin örnek yaşamı ile bilfiil göstererek bizlere öğretti. İşte bu öğreti Rabb-ul Âlemin’in kopmaz ipi oldu. Kopmaz olan bu ipi tutup dar kuyu olan dünya zindanından çıkarak geniş sahaya ulaşabiliriz. Rububiyet alanımızı vahiyle bildirilen güzelliklerle tamir edersek, Allah karşımıza hep güzellikler çıkaracaktır.

Kader, kişiye özgü olan rububiyet alanıdır. Değişim her an sürmektedir. Rububiyet alanımızı nimete erenlerin alanı gibi şekillendirdiğimizde, güzellikler bize akacaktır. Dua, zikir, iyilik vs. ile halihazırda yazılan muallâk kaderi değiştirerek, mutlu yarınlara ulaşma imkânı, elimize verilen en büyük unsurdur. Emrimize verilen unsurları değerlendirerek, muallâk kaderimizde yeniden şekillendirmelerle, üzerimize mutlulukları çekebiliriz. Bu yeniden şekillendirme ise, yarın başımıza ne geleceğini bilmek değildir.

Olumlu, fıtrata uygun, yapılması halinde ruh dünyamıza memnuniyet veren pozitif tavırlarla kader üzerinde yaptığımız yapbozlar, yeni yeni çehrelere ulaşarak anne karnında ve doğum anında bize taalluk eden kader yazgılarını, irademizle değişim isteğinde bulunarak, yazılanın aksi başka başka türlerle, yeni yeni geleceklere kavuşma azmimizle, mutlu olacağımız güzelliklere ayna olabiliriz. Onun için de bilelim ki, testisinde suyu olan susuz kalmaz. Yani yaptığı çalışmalarla gönül dünyasını zenginleştiren kişi, fakirlik ve mahrumiyet yaşamayacaktır.

Genel olarak kişinin dünyevi ve uhrevi kayıtlı olan bir yaşam taslağı mevcuttur. Ama insanlara dünya yaşamı boyunca bu hazır taslak üzerinde yapboz kuvvesi, bizzat kendisine tevdi edilmiştir. İnsanların geneli ise, yapboz yapmaz ve yazılı olan taslağa kendisini mahkûm eder.

Dua kaderi değiştirir, zikir rububiyet alanını genişletir ve sadaka ise, ömrü uzatır. Ama insanların geneli bundan gaflettedir ve dolayısıyla yazılan yazgı önüne gelir ve yaşamaya mahkûm olur. Zaten Allah elçilerinin insanlığa gönderiliş amaçlarından biri de, bu gerçeği insanlara aktarmalarıdır. Ömür iyilik üzere ne kadar uzun olursa, o kadar faydamızadır. Tek bir defa ihlâs süresini okumak dahi, kişiye sayısız dereceyi ibraz eder.

Kişinin derecesi yükseldikçe cennetteki yaşamı daha kaliteli olur ve sonsuzluktaki namusu daha âli olur. Çünkü namusu âli oldukça, benliğinin hakkını daha kuvvetli şekilde ibraz eder. Bu kuvvete göre de korunaklı olması ve enfustan afağa doğru seyrin keskinleşmesi şekillenir. Onun için de ölümü istemek yerine, iyilik üzere uzun bir ömür dileyelim. Zira yaşam sürdükçe bu keskinlik süreci devam edecektir. Et kemik bedenin ölümüyle de son bulacaktır.

Yorum yapın