ZİKİR SANA CANDIR
“Birden açılmıştı meleke” ve “kişi öz farkındalığına ani bir sezişle yükseldi” diye mırıldandı bilge adam. İşte bu sözün izini sürerken anlaşıldı ki; manaya uzanan kapı ansızın açılır. Ama açmak için de, zihnin hazır olması gerekir. Ani bir şok veya kayıtsız şartsız teslim olduğun kişinin yanına uğraman dahi ansızın kapının açılmasını sağlayabilir.
Kapının açılmasıyla beraber semadan yağmur vasıtasız bir halde akmaya başlar. Ama semalar katman katman olduğu için, semadan inen her bilgiyi kayıtsız şartsız kabul etmek yerine, gelen ilmi sezintiyi Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin öğretisine müracaatla kabul veya red etmeliyiz. Yani kapı açılıp ilim indi diye, her inen ilim kişinin kurtuluşuna vesile olmaz. Zira en çok ilme sahip olan Ezazil, itaatsizlikte zirve yaptı.
İnsan ile seması arasında yer alan iki katmandan biri olan nari katman boyun eğmediği halde, nuri katman boyun eğmiştir. Kişi semalara doğru uzanırken, kendisi ile semalar arasında yer alan nari katman faaldır ki, her hal ve şartta kişiye inen ilhamı bulandırarak sunabilir. İşte bulantıdan kurtulmak için, mutlak rehber olan Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin öğretisine sarılmak zorundayız. Yoksa ilhamımızın derecesi ve baskısı ne kadar güçlü olursa olsun, kaybederiz.
Ameller daim ve sabit olunca, kapı ansızın açılacak ve sen ise bakakalacaksın. Bu tüm içsel bakışlarda böyledir. Öylece birden meleke oluşur ve kolayca görebilen olursun. Ama unutmayalım ki nari bakışı dahi melekeler oluşturmaktadır. Onun için de, şeytana melek diyenler vardır. Oysaki şeytan melek değildir. Nari katmanın kişide oluşturduğu hasletler, yani melekeler, kişi üzerinde baskılama yapıp kişiyi öylece yönlendirir ve bakışını sabitler. Derin bir hüzün veya derin bir yöneliş veya derin bir riyazet veya derin bir ani sessizlik ile kişinin içsel dünyasında meleke oluşunca, otomatik olarak kişide kapı açılmış olur.
İşte tüm bu oluşumlarda, kişide nefsi bir istek olmayıp, tümüyle terki terk denilen isteksizlik halinde kapı açılır. Kapı açılınca ise, artık kişi kalıcı olarak uyanmış olur. İşte bu durum, birden uyanma olarak izah edilir. Bu ani uyanma rüyada veya filhal kendinden geçmişken hâsıl olur. Bunun sonucu olarak da, vücutta titreme veya üşüme veya dışarıdan bakanların nazarında aklını oynatma gibi anlık tecellileri olur. Kişi bu ani uyanma anında asla korkmamalı ve bu halini afakta yaşayan kişilere kesinlikle anlatmamalıdır. Zira halini anlamaz ve kendisini şizofren olarak ilan ederler.
Ama bu halde direk alt yapı ilmi olmadan uyananlar, tüm hallerini çevrelerine anlatırlar. Sonrası ise malumdur. Genelde çevrelerince delirmiş damgası yer ve psikiyatri bir hastalık teşhisi konulur. Ve tekrar örtülmesi için ilaçlara başlanılır. Verilen ilaçlar ile açılan devreler tekrar kapanmaya dönük işleve tabi tutulur ve öylece o açığa çıkan aydınlık kapatılır. Uyanış melekeleri aniden oluşuveriyor. Ama meleke oluşmadan da ne yapsak boştur. Yani algılama melekeleri açık değil ki kendisine anlatılanı anlasın.
Yani esas mesele melekelerin uyanmasıdır. Bu her iş için aynıdır. Örneğin bebek, edindiği yürüme melekesi ile yürür. Yürüme melekesi gelişmezse, yürüyemez. Meleke açılınca yürür ve daha sonra da yürümeyi unutmaz. Çünkü artık meleke vardır ve yürüme unutulmaz. Çok ilginç bir olaydır ki genel de insanlar bundan gaflette olarak bir birini suçlar. Oysa ki meleke dirilmemiş ki, başarsın. Melekesi uyanan ve olayın farkında olmayan da, insanlar hakkında kınamada bulunur ve kendisini tahrip ederek günlerini geçirir.
Oysaki olayı anlasa, artık kimseyi kınamayacak ve melekelerinin uyanışı için de elinden geleni yapmaya başlayacaktır. İşte bu meleke uyanışı her işte aynıdır. Bu dünyevi veya uhrevi fark etmeksizin aynıdır. Mana ve içsel uyanış yolunda cehd eden kişi, RIZA-İ KALP ile yürümelidir. Hem, mana yolunun veraseti neseple babadan evlada geçecek şekilde nesilden nesile aktarılarak hâsıl olmaz. Bu iş okula veya ders çalışmaya benzemez. Asla ve asla zorlamayla da kimseye mana kazandırılamaz. Hele hele zor kullanmak suretiyle, kişiler üzerinde baskı kurup, dayak ve fiziki disiplin cezalarını uygulamakla hiç oluşmaz.
Mana yolundaki uyanış için de en etkili yol, zikirlerdir. Zikir en büyük etkendir, ama bununla beraber çok düşünmek ve merakı hep diri tutmak da çok önemlidir. Tasavvufta tam gönül teslimiyetiyle kapı açılır. Tam bir gönül hoşnutluğu ile yürünmelidir. Çünkü kişi, tümüyle safiyane bir yönelim ile madde ötesi hakikatini oluşturan öz idraklere ulaşır. Bunun başka çaresi de yoktur. İlgili konularda melekesi oluşmuş kişiler, melekesi açılmamış kişilere sürekli, “sen nasıl böyle bakamıyorsun” derler. Bu da çok büyük bir hatadır. Hâlbuki melekesi yok işte. Onun için de melekesi açılanla aynı nazariyeye sahip değildir. İşte meleke oluşunca, kişinin bakışı açılacak ve muhteşem perspektif onun şuur dünyasına doğacaktır.
Karşılarındaki insanları kınayanların ise, sonunda tüm meleki kuvveleri felç olur ve yürüyemez olurlar. İşte buna Allah’ın mekri derler. Çünkü karşısındaki kişiyi kınadıklarından dolayı o kınama başlarına gelmeden ölmezler. Bunun dayanağı ise, gene de kendileri olurlar. Yapmış oldukları kınama sonucu, kendi zuhur mahallerinin kapanması için lisanı hal ile dua ederler ve farkında olmadan, insanları kınamalarının sonucu olarak, Allah’ın mekrini üzerlerine çekmek için çırpınır dururlar. Farkında olmadan yapılan bu zımni dua kınama yapanı bularak mahrumlardan eder.
İşte işin acemileri işin perde arkasını görmediklerinden, her hoşlarına gitmeyen durum için bizzat fiili ortaya koyanı levmedip kınar. Sonra da kendi çarpılır gider. Zira kınadığı ortama kendisini mahkum eder. İşte tüm sınavımız da bu nokta itibarıyladır. Bakın, piyasaya, en çok insanları kınayan, en son kendisi kınanır olmuştur. Sır saklamanın önemini bilmek lazımdır.
Ortalıkta ve özellikle günümüzde sosyal medyayı kullanarak ileri geri yazanların yıllar sonrasını seyredebilsek, dudağımızı dişleriz. Tüm ermişler sıkıntılara omuz vermişler veya mağaraya çekilip kendilerini adamışlar ve öylece uyanış başlamış. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz de Hira’ya çekildi ve yıllarca yaptığı teveccüh sonucu aniden perde açıldı ve Cebrail ile buluşma nasip oldu. Evet, yapılan çalışmalar sonucu tüm kapılar aniden açılır. Çünkü meleke aniden oluşur ve kişilik kıyameti dahi ansızın kopar. Büyük kıyametin dahi aniden kopacağı gibi…
Kur’an-ı Kerim, her şeyi tek tek izah eylemiştir. Bu duruma da, kıyamet ansızın gelecek diyerek dikkatimizi celbetmiştir. İşte içindeki halin kıyameti de bu uyanıştır. Bu kıyamet, yeni halin başlangıcı oluverir. Onun için de ansızın kıyamet kopunca, kişi şaşıp kalır. Eşim ölünce küçük kıyamet kopar demiş ya, Nasreddin hoca. İşte bu da, eşin ölümü. Yani Nasreddin hoca, ölmeden önce ölmeye bir fıkra ile böylece işaret etmiştir.
Meleke açılmadan, açılmışların özel hallerini dinlemek faydasızdır. Zira kişisel meleke oluşmadan, melekesi açılmış kişilerin gördükleri güzellikleri, kendilerinden saatlerce dinlesek dahi, bu durum bizi daha çok üzecektir. Zira bir güzellikten bahsediliyor ve güzellik bize uzaktaymış gibi gelecektir. Ama meleke açmaya dönük yapılan kalbi muhabbetler ise, faydalıdır. Onun için de, ruhi tekamül için hak dostlarının sohbetinde oturup, onların kalplerinden dillerine akan nuru kalbimize akıtmak, nurumuza nur katacaktır. Bu husus Zariyat suresi 56. Ayette şöyle der; “Ama öğüt vermeye devam et, zira öğüt inananlara fayda verir”. İşte buradaki olay, sonucu anlatıp insanları duygulandırarak göz yaşı akıtmaktan öte, olayın sebep ve işleyişini hikmetle idrak ettirmek, öylece insanları iman ve amelde daim olmaya yönlendirmek, en büyük hizmet olacaktır.
Bu hikmete binaen, sohbetleriyle ağlatan ve güldüren kişilerden uzak durup, bize olayın hikmetini kavratan kişilerle dostluğumuza devam edelim. Sohbetlerinde bulunup nurumuzu tamamlamak için haktan yardım talep edelim. Bu gerçeklere binaen de, kişinin kendi öz halini ve ulaştığı mertebeleri millete anlatması, kişinin en ayıp ve mahrem yerini veya halini halka göstermesi gibi ayıp addedilmiştir. Çünkü o, kendi meselesidir ve halka arzı mekruhtur. Ama kendi iç haline nasıl ulaşmışsa, işte onun yolunu halka anlatıp insanlara yol aydınlığı olması ise, en büyük hizmet olacaktır.
Zikir ve zikre giden yol ile kalbi aynı olanların muhabbeti de kişiye ruhi donanım verir. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin sohbetinde oturan, sahabe olurdu. Kalbi muhabbet ile yükselirdi. İşte muhabbetten hâsıl oldu Muhammedi nur. Dünyada melekeleri açılmadan ölen ise, artık sonsuza dek mahrum kalacaktır. Onun için de, insan için dünya hayatı çok önemli addedilmiştir. Çünkü bu dünyadan ölen kişi, artık geri dönülmez olan yegâne ekim alanı kendisi için son bulmuş olacaktır.
Her konunun melekesi ayrıdır. Uyanış ölmeden evvel ölmektir. Meleke uyanmazsa, uykuda kalır. Sonsuza kadar. Duada ısrar da bu yüzden önemlidir. Meleke oturana kadar dua et. Yoksa Allah zaten sürekli veriyor. Sen aldığında dua kabul oldu diyorsun. Yani sende meleke oturduğunda iş bitmiş ve sende melekeleşmiştir. Hz Adem aleyhisselamın, cennetten kovulma meselesi de, Melekesinin örtülmesidir. İşte tüm olay Meleke örtülmesi veya meleke dirilmesidir. Bu nari katmanda da böyledir, nuri katmanda da.