Vahdette esas dualite yani kul ve rab ilişkisidir. Kul Rabbinden ister ve önünde secdeye varır.
Vahdeti vücut aslında asli vücut bakımından söylenen bir sözdür. Ki bizim vücudumuz asli değil, gölge vücuttur.
Aslımız Allah nurundan var edilmiştir. İşte benliğimiz var. Bu benliğimiz inkar edilemez. Her birimizin benliği de ayrı ayrıdır. Ali veli Mehmet Ayşe Fatma Zehra…
Her biri ayrı bir ben sahibi… Her birinin hesabı ayrı… Her birinin bir mülkiyet hakkı var… Her birinin ayrı bir seyri var…
Ama esas vahdet, işte Ali veli Mehmet Ayşe Fatma Zehra nın sahibinin Allah olduğunu bilmek.
Tümünün onun nurundan birer Şule olduğunu benimsemek ve asli bir vücut kokusu bile almadığını betimlemek
Öylece secdeye varıp ALLAHU EKBER demek…
Eğer kendisine sanal benlik verilen insan olmasaydı, ALLAHU EKBER diyecek biri de olmayacaktı…
Unutmayalım ki, İslam nidası ALLAHU EKBER dir…
İşte en büyük vahdet, bu duailetede gizlidir.
Peygamberimiz sav en büyük teslim ehliydi. Bedir’e giderken sahabeler, ellerini öyle kaldırıp dua ediyor ki, abası omzundan düşüyordu dediler…
Demek ki iş sadece o histe bitmiyor, elleri açıp istemek, en büyük kulluk özelliğidir.
Elbette bilir ne lazım ne lazım değil, ama esas olan kulun kendisini buna adaması.
Onun için de bizi uyararak “Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin.” (Ravi:Enes, HadisNo:1784) Böyle buyurmuştur.
Her hal ve şartta kul olduğunu unutmamak, hiçbir zaman ilahık davasına kalkışmamak veya Allah ile bütünleştiğini düşünmemek esastır.
Rabbimin emriyle” kısmını da biraz açaşım…
Kişinin sahip rububiyet alanının sahip olduğu idrak kadardır kişi için rabbinin emri. Her sözümüz rabbin emriyle olur.
Örneğin birinin veya kendisinin ayıbını veya herhangi bir yönünü setretmek veya ortaya dökmek, sahip olduğu Settar esmasının nakşının yoğunluğuna göre değişir.
Bazısı sır saklar, bazısı hiç saklayamaz. İşte bu, rububiyet alanındaki nakşın konumlaması ile ilgilidir. Bu tüm esma nakşı için, yani rububiyet alanımız için geçerlidir.
Her şey kun feyekun ile olur her an… Düşmesi, yürümesi, suyun dalgalanması vs… Kun fe yekün de her an tecelli eder.
Bu emir fiillerimiz içinde geçerlidir. Emir derken oluşum reaksiyonunu kast ederiz. Yoksa birine emir kipiyle emir vermek manasına değildir bu…
Mesela son nefeste aslında kişi, hesabinin görüntüsünü görür. Kişi iman gücüne ve yaptıklarına göre o süreyi geçirir.
Kimi ölümü çok sıcakta bir sıkılma gibi hissederken, kimi de çok güçlük çeker.
Olay şu, dünya hayatının tümü, ölüm anında gözden film şeridi gibi geçecek.
O anda Azrailin her iki kanadı (kanatlar ne ise) açılacak, biri üzerinde cennet canlı yayını, diğerinde cehennem canlı yayını gözükecek.
Cennet ehli ise, gözü önünde cehennemdeki yeri imha edilip öylece Canı teslim edecek.
Cehennem ehli ise, cennetteki yeri yıkılıp dünyadan öylece ayrılacak
İman gücüne göre kabir hayatı başlayacak.
Bazısı göz açık kapayana kadar bir bakacak ki kıyamet başladı, ikinci göz açıp kapayıncaya kadar da hesap bitecek ve cennete ulaşacak.
Bazısı eğer uzun zamanlar geçirecek… Yani tümüyle göresel bir durum.
Örneğin hasta olana gece bitmez… İyi olana uyku vakti yetmez…
Ve ölüm anı, bazısı yağdan kıl çeker gibi ruh teslim edecek… Bazısı da yünden dikenli dalı çeker gibi olacak… Allah hepimize yardım eylesin…
İman ehline göz açıp kapayana kadar geçer… İşte o kadar… Göz kapa aç, kıyamet… Amele ve imanın kuvvetine göre vakit katlanır… Göz kapa aç, Kevser havuzu başı… Hemen geçer…
Ölüyoruz ya… Hemen ölümden sonra… Hemen sonra… Bir bakmışsın kıyamet başladı… Allah senin gözünde hemen geçirir… Nasıl geçti bilmezsin… Gece uzanırsın yatağa, bir bakarsın sabah saat 9 ve hemen geçer.
İşte bu da öyle… Kıyamet kopacak… Kâfire çok uzun geçecek… Binlerle yıl… Azap ehline geçmek bilmeyecek…
O yüzden de Allah der ki, aman ha aman, iman ile ölün… Yoksa kendinize yazık edersiniz… Sıkıntıdan çatlıyoruz… Dünyada zar zor 70 yılı bitiriyoruz.
İşte burası cehenneme göre cennet… Ama burası cennete göre cehennem… En lüks içinde olanlar da sıkılıyor.
Neden dersin, tüm zenginler genelde sükûnet için hap kullanır… Var git gerisini sen düşün. Trilyonluk sanatçılar uyuşturucu kullanır.
Kahvaltı İstanbul da… Öğlen Paris te ama sıkılıyor. Uyuşturucu müptelası oluyor. Demek ki sanıldığı gibi dünya mutlu etmiyor. Çünkü kalbe bakar bizde sonsuzluğa bakan ruh var. Kalp ise, ancak Allah ile tatmin olur. Sonsuza ererse tatmin olur. Ruh onunla bütünleşir… Ruh onunla bütünleşik olur.
Kalp sonsuzla hemhal olunca, mutlu eder. Sonlu ile tatmin olamaz. Ruh Allah indinden nefh edilmiş. Tatmini sonlu da arar ve mutlu olamaz. Olay budur.
Nokta (.) Arapça’da SIFIRDIR… Birde bu taraftan bakın. Sıfırdan çıkar bir… Sıfır temel rakamdır. Bunu bilmez genel halk… Sıfıra etkisiz eleman derler.
Oysaki 0x1=0 olur… Sıfırın tüm katları SIFIRDIR… Sıfırı kaldırınca ise, sayılar ortaya çıkar. Sen sıfırı bil ve öylece hayata anlam kat. Sıfır, ortaya çıkılmamış varlık. Varlık ortaya çıkınca, olayı bilmeyenler, ayrı ayrı sandı.
Yani il… Sevmek, mutlak sevmek… İşte sevmek her anın hakkını hak etmekle olur. Öylece ne ezilir ne de ezer. Sırf ve som yaşar. İşte ayık olmak için de, 99 esmayı İHSA etmek gerek.
99 dan Lokal grup zikirleri ile de, kişide bazı noktalardan bilinç parıldamaları olur da, bu da kişiyi huzursuz edebilir.
Pişmeden aş yenilmezmiş. Yoksa tadı anlaşılmazmış. Yavaş yavaş pişen çayın tadı güzel olur. Hızlıca kaynayan su ise, erken soğur. Aşkın zikirlerle aşkını yükseltip seyre ermek isteyenler, yükseldikleri gibi inerler.
Zaten üç tür var… Melek cin ins… İnsan, toprak boyutunun en zirve varlığı. Cinler, nar boyutunun en zirve varlığı. Melek, nur boyutunun en zirve varlığı.
Toprak boyutunda insan dışında da birçok canlı mevcutken, nar boyutunda da ve nur boyutunda da durum aynıdır.
Örneğin nar boyutunda çok güçlü ifritler var. Normal güçte olanlar var. Ayrıca her ortama göre ayrı ayrı var edilenleri var. Örneğin toprak boyutunun içinde kurtçuklar, toprak boyutunun üstünde kurtlar, suyun içinde balıklar, hepsi toprak boyutunun mahlûkatı…
İşte bunun gibi de nar boyutunun türlü türlü mahlûkatı var, hepsine cin denilmiş… Çünkü en gelişmişi cin..
Toprak boyutunda hep insandan bahsedilir. Diğer hayvanlarda pek bahsedilmez. Oysaki kıyamet günü, boynuzlu koç bir boynuz boynuzsuz koça vurmuşsa, hakkını alır denilmiştir.
Demek ki onların da yaşamı devam edecek… Yoksa hakkını alsa ne olur, almazsa ne olur.
Bunun yanında denilir ki, kesilen kurban, sırat köprüsünde sahibi için burak olacak… Demek ki yaşam devam edecek… Ama zirve varlık olan insanın adı hep anılır.
Örneğin ceblisa ceblika kavimleri var, Yecüc mecüc kavmi var… İşte tüm bunlar ve daha bilmediklerimiz, toprak boyutunun varlıkları…
İnsan tüm toprak boyutunun en zirve mahlûku olduğu gibi, nar boyutunun da en zirvesindekinden daha güçlüdür.
Aynı zamanda toprak boyutunun en zirve mahlûklarının zirveleri olan peygamberler, tüm zirve meleklerden de güçlüler.
Peygamberler dışındaki insanlar ise, eğer ki fıtratının hakkını verirse, has melekler dışındaki diğer tüm meleklerden üstündürler.
Ama fıtratını terk ederse, nur, nar ve toprak boyutu varlıklarının tümünden aşağıya inerler.
İman ve amel-i salih, insanın yegâne azığıdır. İnsan istediği kadar yüksek bir algıya ulaşsın, eğer ki Allaha iman ve amel-i salih yoksa, et kemik bedenin ölümünden sonra, hiçbir ilmini kuvveden fiile çıkaramaz olur Çünkü RAHİM esma nakşı kendisinden alınacak ve edenden kuvveden fiile hiçbir düşünsel kuvvesini zahir edemeyecektir.
Rahim esmasının nakşı, ancak Allah’a Hz Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin belirttiği itikat üzere iman edende belirir.
Peygamberimizden önce ise, her devrin peygamberine uyanlarda belirirdi. Tabi ki her isimle tanıtılan öz kuvvesiyle, insan üzerinde ayrı bir nakış işler.
İşte rahim, rahmandan sonra bunların başını alır. Rahman en baştır. Allah ise ismi celaldir. Rahman isminin nakşı ile her varlık rızıklanır ve yaşam edinir. İman edip etmemesine bakılmaksızın… Hatta hatta cehennem de bile rızık verilir… Hamim… O dahi rızıktır…
İşte tümü Rahmanın mutlak rahmeti ile tecelli eder. Bu dünya sınav yeri olduğu için, iman etmeyen den, rahim isminin nakşı alınmaz. Ölüme kadar kuvvesini fiile getirir. Ölümden sonra işte imansız, mahrum olur.
Burası sebepler dâhilinde nakşını zuhur ederken… Ölümden sonrası, kudret ile zuhur eder. Ol der oldurur.
Allah lafzı zati yönden bakılınca bütün esmaları kaplar, ama Allah ismi mahlûkat yönünden bakılınca, bütün esmaları kapsamaz. Öyle olsaydı, diğer isimlerin de İHSA sı istenmezdi.
Mutlak zat, kendi zatını bize ALLAH الله ISMIYLE tanıtır. Mutlak zat kendisini Allah ismiyle tanıştırdıksan sonra, özelliklerini de diğer isimlerle bize anımsatır.
Öylece hem Allah isminin sahibine hitap edelim ona secde edelim. Hem de diğer özellikleri ile yaratımımızdaki yaratım nakşını seyredelim.
Allah lafzı harici diğer esmalara mana verilebiliyor. Onun için de sadece Allah ismini anımsamak yani zikrini yapmak yetmez, aynı zamanda diğer özelliklerini de anımsamamız gerekir ki, öz varlığımızın hakikatine doğru yolculuk edelim.
Çünkü Allah ismi mutlak zata bakar. Tüm manalar düşer. Dikkat ederseniz, RABBİN KİM denilerek bizim terbiye alnımız sorgulanacak.
Celal, büyüklük manası… Cemal, güzelliği yansıtıcı manası… Allah; Ekber’dir. Büyüklük ululuk anlamına gelir.
Adem عدم lik, A(dem) ادم mi sever. Çünkü a(dem) ادم, Adem عدم liğini hissedebilen ve öylece hepliği idrak edip sezen yegâne mahluktur.
Öylece tutan eli, yürüyen ağı, gören gözü, duyan kulağı olarak, mutlak zati seyr zevk haline erer.
Adem عدم yokluk seyri iken Adem آدم kanlı bir bedene sahip olan insan evladına hitaptır.
Dem دم kan demek، آ. Elif ise, nida edatıdır. Ey kanlı vucutta yokluğunu hisseden ve öylece seyre eren insan, kendine gel bencillikten sıyrıl.
Sahipliği bırak… Her şeyi sahibine ver… Kimse Allaha karşı galip değildir.
Mutlak kader devrede ve yaşam mutlak bir sistem üzere devam ediyor. Ve kıyamet de ansızın gelecek.
Komplo teorilerini üretenler, hayalleriyle insanları meşgul etmeye devam ediyor. Ve insanlar da onlara bakıp bekleyerek vakitlerini heba ediyorlar.
Afaktan bekleyiş nefse kolay gelir. Ama enfusa dalış her zaman ötelenir. Çünkü bizzat amelde bulunmak nefse çok ağır gelir.
Onun için de her böyle afaki hayallerle kendisini avutup zamanını doldurur.
İşte bu kardeşiniz olaya kısaca böyle vakıf oldu. Hakikatini Allah bilir.