SENDE CANLILIK NUMUNESİ VARDIR

Biz bu dünyada, gördüğü rüyasında ağacın ortasında takılı kalıp kolu yorulan, ağaç dibinde aslan, yanındaki denizde timsah ve ağaç üstünde de yılan bekleyen ve o halette çırpınan kişi gibiyiz ve derin bir uykuda çırpınıyoruz.

Tek kurtuluş ise rüyasından uyanıp iradesine sahip çıkmaktır… Yoksa muallâkta kalıp korkusundan dahi kalsa can verir.

Şöyle düşünelim… Bu halet işte dünya tasviridir. Bir tarafta nefis, yılandır… Bir tarafta ise aslan ve timsah onu bekleyen iki tehlike ki aslan bedensel girdap ZAN, timsah ise ruhsal girdap ZEN dir.

Biz arada bocalıyoruz. Oysaki tümü masiva… Gözümüzü mutlak zata çevirdiğimizde ise, Yılan kamçı olur, aslan binek olur ve timsah koruyucu olur. Öylece kişi tüm masivadan sıyırıp zata ulaşır.

Bir zat varmış ki, aslana binip elinde yılanı kamçı yapmış… Görenler şaşkınlıkla izlemiş… Bunu gören başka bir zat ta demiş bu da ne… Aslan da canlı… Yılan da canlı… Demiş…

Orada bir duvar varmış ve binmiş duvara… Bastonuyla dokunmuş… Duvar onu alıp götürmüş… Menkıbe işte…

Tüm âlemler cemadattır… Asli itibarıyla yaratılmış ve ölüdür. İnsana ise ruhullahdan üfleme ruh vardır. Yanı insan da canlılık numunesi vardır. İşte esas olan cemadatta canlılık oluşturup zata yürümektir.

O zaman şöyle diyebiliriz… Zahirden doğru bir bakışla bakarsak, Allah; batında da bize hakikati gösterir… Zaten zahir ve batın birbirine aynadır.

Bu yüzden seyir makamında, eğer öyle olmasa; ne aslanı binek ne de yılanı kamçı yapabilir, tıpkı kişinin denize düşüp Allah’ı tüm benliği ile hatırlaması gibi…

İnsan gerçekten muhtaçlığının idrakine vardığı an, işte o an seyir başlıyor…

Yorum yapın