Allah için bir yerdedir diye düşünemeyiz.
Bu zatı için ne ise, sıfat esma ef’alı içinde aynıdır.
Rabbimiz için ise, a’ma-daydı demek Allahın sonsuz ve sınırsız esma kuvveleri biz yaratılmadan önce, bizi var eden esma kuvvelerimiz a’ma da idi.
Yani tüm yönleriyle sonsuz ve sınırsız olan gizli hazinedeydi.
Sonsuz ve sınırsız olan bilinemez, ama terkip altına girince bilinmeye başlar.
Rububiyet alanımız ve bizi var eden kombinasyonumuz, bize ve birbirimize göre zaman ve mekan kapsamına alınır. Yoksa zaten A’ma dan görünürlüğe inmez.
İşte bu inişe nüzul denir. Yani Rabbulaleminin görünürlük alanına koyduğu mana terkipleri görünür olmaya başlar.
Nüzulden önce her mana sonsuz ve sınırsız olup A’ma-miyyeti devam eder.
Şu an dahi durum aynıdır.
Örneğin nur dediğimizde, nur ismi dahi bir esma olduğundan sonsuz ve sınırsızdır. Dolayısıyla a’ma dadır.
Kişiye sirayet eden ise terkipleşmiş halidir. Bu her özellik için aynıdır.
Onun için de kişinin terkibi altında zuhur eden hiçbir manaya beş duyusal isim veya net tanım takılamaz.
Çünkü her mana senin cevherinin cevherinin cevherinin cevheridir.
Sen daha birinci cevherini doğru düzgün tanımamışsın.
Zaten ikinci üçüncü dördüncü cevherleri akılla yani beş duyu ile çözüp anlam vermen muhaldır.
Ancak aklı imanın peşine takarsın, ve akla göre bilinmez iken aklın alanına sokarsın.
Aklın alanına soktuğunda ise bu sadece sana özel olur ki gördüklerini asla görmeyenler gösteremezsin.
Örneğin dilinin aldığı tadı sen kimseye bizzat tadı gösteremezsin. Ama dili tarif edersin ve dilin zevk duyduğu yiyecekleri tarif edersin. Adam da gider çalışır para kazanır ve yiyeceği alır ağzında çiğner ve tadına ulaşır.
İşte kimseye havadan verilmez. Sadece tarifi yapılır ve gerisi kişinin çalışma alanına sunulur.
Zaten ayet der ki insana yalnızca çalışması vardır.
Er ol çalış ve er dostum.