Kur’anın kılıfında rafta asılı durup, ayetlerin TV ekranlarında, sosyal medyada veya başka yerlerde belli belirsiz kişilerin ağzında sakız olmasından daha iyi idi.
Çünkü o zaman Allah resulü Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellim efendimize gönül bağı ile yönelerek edilen bir iman ve teslimiyet vardı.
O zamanlar içki içenimiz dahi Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellim efendimize laf söyletmez ona canını kurban ederdi
Şimdi ise, Kur’anın işaret ettiği derinliksel anlam bilinmediği için, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellim efendimizi hafife alanlar imanlarından oldu.
TV’ler de olayın ruhundan uzak yetişmiş yüzeysel yaklaşan sözde okurlar, rabbul aleminin kelamına ve Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellim efendimize yakışıksız ve edepten uzak laf atmaya başladılar.
Olayın hakikatinden cahil olanlar da onlara kandı ve imanlarından oldu.
Bunun yazıyla veya sözle söylemesi arasında fark yoktur.
Oysaki daha önce imanları vardı ve kurtuluş ümidi yüksekti.
Ayetler ve Allah resulü Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellim efendimizin sünneti seniyyesi yüzeysel bakışla anlaşılmayacak kadar derinli ilim ister.
İman ile teslimiyet ister. zaten akıl her şeye ermediği için iman şart diye önümüze konulmuştur.
Hele hele günaha bulaşan akıl o ülvi hakikatleri potasında eritmesine asla güç yetiremez.
Onun için önceki ilim erbablarının Kur’an ve hadis okuyun ama hüküm çıkarmayın demeleri boşuna değildi.
Tüm ümmetçe tashih edilmiş ve görüşleri kabul edilen bir müçtehide tabiiyeti şart koşulması bizim içindi.
Ey kardeşim kendine gel, sen kafana göre hüküm çıkaramazsın.
Aklını başına topla ve dört mücteditten birini esas yol kabul edip diğer müçtehidlerin görüşerini de yabana atmadan Kur’an ve Allah resulü Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellim efendimize sarıl.
Öylece sağlam kalede kalırsın.
Yoksa ayağın kayar da kendini hala doğru yoldaymış sanırsın.
Ve kendine yazık edersin.