Allahın insanı sevmesi ne demektir?
Nefis mertebelerini sayarken, önce Raziye sonra merziye geliyor.
Yani Allahın kulundan razı olması için, öncelikle kulun ondan razı olması gerekiyor.
Ufak bir örnekle konuya başlıyayım… Güneş ve ayna….
Güneş ayna ile konuşup dost olacak kabiliyete haiz olduğunu düşünelim. Aynanın bir iradesi olduğunu kendi kendine çalışmalar yapmaya haiz olduğunu tefekkür edelim.
Ayna kir tuttuğunda, güneşe doğru tutulduğunda, ışığını net yansıtmaz.
Şimdi, güneş aynaya dese ki, kirini temizle ki seni seveyim yani senden ışığımı net yansıttayım.
Ayna da kendi üzerine bulaşan kirleri temizlerse, güneş ışığı aynadan net yansıyacak yani sen aynaya baktığında, güneşi Orada göreceksin.
Ve diyeceksin ki işte güneşin halifesi burda, aynı güneşi görüyormuşum gibi tüm ışığı bana aynadan olduğu gibi yansıyor.
İşte burada güneş aynayı sevmiş ve tüm ışığını kendisinden yansıttığı gibi, aynadan da yansımıştır.
Şimdi Konumuza dönelim….
Razı olmak sevmektir…
Şimdi de bu konumuzu kısaca yazalım…
İnsan yeryüzünde halife olma yeteneği ile yaratıldı.
Halife ne demek?
Halife, kimin yerine o görevi üstlenmişse, onun misali kabiliyet sahibi olmak demektir. Ama o olmaz.
Örneğin Hz. Ebubekir ra peygamberimizin sav vefatından sonra sahabelerin başına halife oldu ama yeni bir hüküm getirmeden, peygamberimizin sav çizgisini devam ettirdi.
Şimdi, insan Allah’ın yeryüzdeki halifesi dir. Ama Allaha rağmen ve Allahın çizgisinin dışında da bir şeye haiz değildir.
Peki bütün insanlar halife mi?
İşte burada duruyoruz….
İnsan yaratıldıktan sonra esfeli safiline yani bedensel dürtüler içinde gözünü açar halde yerde yerini almış ve öylece hayvani bir bakışla donatılmıştır.
Öz cevheri ve hilafet sırrı ise, kendisinde gömülü bırakılmıştır.
Bu gömüye ulaşımı da, TİN SURESİ nde zikretmiştir.
Bunu da iman ve ameli Salihe bağlı eylemiştir.
İşin başını iman çekmektedir. Kişi kendisinde var olan hilafet özelliğine öncelikle iman edecek yani kayıtsız şartsız Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğuna ve kulu olduğuna şeksiz Şüphesiz iman edecek ve bu uğurda gerekli ameli işlemeye devam edecek.
İşte bu noktada kişinin Allahtan razı olma serüveni başlıyacak.
Yani üzerine bulaşan tüm esfeli safilinin kirleri paklanacak ve aynası paklanmaya başlıyacak.
Aynası tertemiz olunca, beni gören hakkı görmüştür yani beni gören, hakkın insanda istediği fıtrat neyse, onu görmüştür.
İşte öylece insan kendisinden Allah nuru ışıldamaya başlar.
Öylece merziye nefis kişide devreye girecek ve yeryüzü halifeliği kendisinden aşikar olacak.
Öylece Allah’ın insanı sevmesi yerini bulacak.
İnsanın Allah’ın kulu hakikatı filhal zuhur edecek.
Çünkü her insan normal şartlarda tüm mahluklar gibidir. Yani Allahın mahlukudur. Yani fena dairesinin yaratığıdır.
Ama hilafet sırrını kendisinde bulan, yani şeksiz Şüphesiz iman edip imanına erdirici yolda hayırlı ameller işleyen ler, mahluklar içinde parıldamaya başlar ve kulluk mertebesine terakki ederler. Yani beka yolcusu olurlar.
İşte insan, Allahın kulu olduğu bilincine kavuşunca, Allahın kendisini sevmesi başlıyacaktır.
Öylece en alt mertebe olan salihler arasında yerini alacaktır.
Çalışmalarını devam ettirip ihtisaslaşmaya devam ederse, şehitler ve sıddıklar gibi olmaya devam edecek ve en sonunda ise, peygamberlere komşu olacaktır.
İşte Allahın kulu sevmesi, kulun arınmasıyla başladı. Yoksa fena dairesinde olan sayısız mahluktan bir mahluk olarak yaşamına devam edecekti.
Hatta hatta diğer mahluktan daha düşük seviyede yaşıyacaktı.
Çünkü kendisinde gömülü olan sıfatlarla, hayvani perspektifini daha daha aşağıya çekerek, hayvan altı bir merhalede yaşıyacaktı.
Tüm mahlukat fena dairesinde sıfır noktasında azabsızlık ile yaşarken, insan, sıfır noktasının altına inip esfeli safilinde kalabileceği gibi, sıfır noktasının üstüne çıkıp eşrefi mahluk da olabilir.
İşte eşrefi mahluk olan, Allahın beka dairesinde kulu olarak, aynasını tertemiz ederek, beni gören hakkı görmüştür sözüne eşlik eder.
İşte Allahın insanı sevmesinin izahı kısaca böyledir.
En doğrusunu Allah bilir.