Öncelikle bilelim ki, insan robot değildir.
İnsan duygusal meleklerle donatılan bir varlıktır.
İçinde bulunduğu durum ve hale göre ilgili melekeler kendisinde baskın olur.
Tepkime gerçekleşir ve kişinin robottan farkı ortaya çıkar.
Duygusal haller dünyada olduğu gibi, ölüm ötesinde de devam edecektir.
Cennetteki sevinç ve mutluluk duygusunun doruğunu yaşarken, cehennem ehli, hüznün doruğunu yaşayacaktır.
Zaten insan demek duygusal varlık demektir.
Bazı öğretiler, insandan duyguları kaldırmaya dönük çalışmalar yaparlar.
Neymiş efendim, sevinç ve kederin bitecek ki eresiniz…???
İşte bu öğretiler, insani öğretiler değildir ve sonu felakettir.
İnsanın psikolojik vaka olmasıyla son bulur.
Zira eşrefi mahluk olan peygamberimiz sav dahi, sevinç ve hüznü hep görülmüştür.
Yorumsuz ve yargılamasız seyir ayrıdır.
Duygunun olup olmaması apayrıdır.
Hatta hatta ayette, zalimlere karşı savaşı bile Allah bize emretmiştir.
Peygamberimiz sav bile bizzat kendisi, üzerine saldıran zalimlere karşı bizzat kendisi eline kılıç almıştır.
Günümüzde bile Mehmetçik her an nöbettedir.
Kişi yorumsuz seyreder ama güzellik, kişinin içinde sevinç oluşturur.
Kişi yorumsuz seyreder ama çirkinlik, kişinin içinde üzüntü oluşturur.
Allah bile kullarının kendisine yönelimine sevinir der peygamberiz sav
Tabiki Allahın sevinci mutlak sevinç
İnsanın ise yaratılmış sevinç
Zira insan, tüm her şeyi ile mahluktur.
Örneğin benim gözüm önünde bir insanın zulmen öldürülmesi, veya savunmasız bir kişiye veya kadına zulmedilmesi gerçekten içime derin hüzün yansıtır.
Veya ihtiyaç sahibi bir kişiye iyilik edilmesi, benim içime mutluluk indiriyor.
Bir kere sen insandan duyusal alanını alırsan, taş gibi olur.
İslam da yok böyle bir şey.
Tasavvufta yok böyle bir şey.
Hakikatte yok böyle bir şey.
Hele marifette asla yok böyle bir şey.
Çünkü biz insanız ve duygusular meleklerle donatıldık.
Ama yargılamayı mutlak sahibine havale ederiz.
Çünkü, “el hamdu lillahi rabbil alemin” dedik.