KURTULUŞUMUZ NEYE BAĞLI?

Allah’ın emir ve yasaklarına riayetle kişi cehennemden azat olur. Gayrı tüm BİLİNÇTEki değişimler, hissi olup, eğer ki emir ve yasaklara riayet yoksa, ölüm ötesinde bir kurtarıcılığı yoktur. Vardır diyenler, kendilerini aldatıyorlar.

Mana ilmiyle az çok deruni his elde eden kişi, bu konuları anlatanı duyduğu an, nerden ve kimden konuşuyor, hemen anlar. Yerinde olmayan sözler adeta kalbi tırmalar ve hemen rahatsızlık doğar kalbine.

Önecllikle bilelim ki, B ب harfi üç manaya gelir

1- istiane…

2 –mülabese…

3 –musahabe…

Bu üç manayı iyice anımsayıp öylece B ب harfinin geldiği kelimeye anlam vermeliyiz. Kişinin şirkten arınması için en az, İSTİANE anlamını baz alıp öylece yaşama bakmalıyız.

O da şöyle….

Hali hazırda yaptığım fiili Allahın bende ortaya çıkardığı güçle yapmaktayız. Ben kimim peki? Onu da Nur suresi 35 ayettte izah ediyor yüce yaratan…

O da şu…

Allah’ın nurudur yer ve gök… Demek ki… Varlığımız onun zatından değil, onun nurundandır. İşte İSTİANE anlamını aldığımızda, deriz ki… Bende ortaya çıkan bu kuvvet, Allahın beni var ettiği nurundan bana yansıyan güç ile yani varlık planı ile ortaya çıkarmaktayım. İşte bu olayı iyice anladığımızda, artık varlığımızın kökeni olan Allah nurunu anlamış oluruz.

Öylece Allahın mutlak zatını tenzih eder, kendi varlığını ise, nurundan yaratıldığı için, Allah ile kaim olduğunu idrak ederek yaşam alanında yerinin farkındalığına erer.

Yani bizler Allahın zatından değil, onun nurundan var edildik. Dolayısıyla bizden Allahın hululu yok. Dolayısıyla Allah, zatı olarak her yerde değil, her yer onun nurundan var edilerek, onun İlmiyetinden yer alan ilmi suretlerdir.

Yani biz böylece iman ettik ve öylece Rahman olan Allaha dayandık. Yani hulul veya bizZAT zuhur olamaz. Niye bunu yazıyoruz, olay yanlış anlaşılmasın diye…

Zira Allah her günahı affeder ama şirki affetmez. Bozuk olan itikadı affetmez. Kişi huzur ve huşu duyuyor diye de yolu doğrudur denemez.

Örneğin Bir hindu kişi, ineğin etrafında huşu içinde tavaf edip etrafında dönerek idrarını hürmetle içti diye ve bundan zevk aldı diye yolu doğru olamaz.

MA RAMEYTE İZ RAMEYTE VE KİNNELLAHE REMA olayı da şu…

Kişi tümüyle benliğini perdeler ve asla orada kendi adına tek bir his bırakmadan yöneldiğinde, işte o andaki kişisel bilinç hali kişiden öylece tecelli eder ki, bu hal ise tümüyle kişisel hazdır ki, tüm insanlar o bilinçle o şekilde düşünüyor diye bir şey söz konusu değildir.

Zira aynı hissi biri hissederken, diğeri hiç de hissetmeye biliyor. Yani bu tümüyle kişisel bir haldır ki, gören göz duyan kulak yüryen ayak tutan el hissi, işte bu… ZATİ seyir zevk halini yaşayan ferde ait bir sekr halidir.

İşte bu hal, ya aşk ile veya huşu ile kişide tecelli hali oluşur. Aşk ile olanda sekr olurken, huşu ile olan ise, sekrden uzak olarak tecelli eder.

Huşu, mutlak zati ilimle ilimlenmek varlığa bakışla gerçekleşir. Bu çok ülvi bir mertebedir. Bu mertebede artık kesret tümüyle gözden kaybolma ile ve mutlak zata nazar etme ortasında bir duruşla gerçekleşir.

İşte bu hal, insanı kâmilin halidir.  Böyle bir hal vardır diye de bunu topluma empoze etmeye çalışmak ve bu ulvi hale ulaşmayan kişiyi şirkle yaftalamak da, çok ağır bir ithamdır. Zira bu hali yaşayan kişiler belki yeryüzünde elin parmaklarını geçmez.

Onun için de, tüm anlatımlarımız dengede olmalı, içinde bulunduğumuz grubun en fazla bir tık üstü olmalı ki faydalı olalım…

İşte aziz kardeşim… Hal ilmi kişisel bir hazdır. Tümüyle kişiyi bağlar. Cennet ve cehennem ise, sonsuzluktaki iki duraktır. Bu iki duraktan biri kesinlikle bizim mekânımız olacaktır.

Ruh hazzın en üst mertebesinden bir kaç ışıltı hissettik diye, kesinlikle Allahın hiçbir kulunu küçük görmemeliyiz. Kendimizi her zaman aciz bir kul olarak bilmeliyiz. Zira kendisini diğer kullardan ulvi olarak gören kişi, artık KİBİR VE UCUBA girmiş ve manevi tırmanışını kaybetmiştir.

Ve…

 Hz.Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin zahiri yaşam alanından da zerre taviz vermemelidir ki sonsuz yaşam alanında külfete maruz kalmış olmasın. Zira kesinlikle bu et kemik beden ölecek ve bu beden olamadan yepyeni bir yaşama gözümüzü açacağız. Artık orada et kemik beden elimizden çıktığı için, CD bilgisayardan alınmış gibi artık ona bir ekleme yapılamayacaktır.

Artık dünyadaki serbestiye bitmiş ve kul ameliyle baş başadır. Zira dünyada kişi Allaha küfretse de, tövbe eder diye Allah onun yaşamasına engel olmaz, ayrıca nimetini de üzerinde devam etmektedir

Ama ölümle birlikte artık et kemik bedeni ölmüş, artık EL ESMA-ÜL HÜSNA nakşının kişi üzerindeki yapboz etkisi de bitmiştir. Artık sebepler dairesi son bulmuş, artık mutlak kudret zuhuru ortaya çıkmıştır.

Bizim kitaptan aldığımız bir sayfa işte bu şekildedir.

Neden şu dünya hayatında kan dökülür savaşlar olur? Allahın küsursuz yaradılışı bumu? Neden her şey madde şeklindedir?

Olay şu…

Her kişi kendi dünyasına göre haklıdır. O yüzden de çatışmalar başlar. Oysaki hak ve doğru birdir. İşte eğer HZ.MUHAMMED MUSTAFA SALLELLAHU ALEYHİ VE SELLEM EFENDİMİZE tümüyle gönül verip onun dizi dibinde oturup tüm fırkalaşmaya son verirsek. İşte o zaman tüm savaşlar biter. Ki bu da muhaldir.

Taa… KABİL İLE HABİL den bu yana devam eder. Tüm dünya nelerine yetmiyordu? Ama kişisel hırs ve sahiplik düşüncesi yani ego, işte savaşa sürükledi. Ben üstünüm düşüncesi hep savaş çıkarır.

Oysa ki sen de kulsun, ben de kulum, gel beraber eksikleri tamamlayalım dersek, işte o zaman savaşlar biter…

Yorum yapın