Bakara Suresi Ayet 33. Ayette der ki; “Rabbin dedi ki ya Âdem; onlara onların isimleriyle isimlenerek haber ver. Ne zaman ki onlara onların isimleriyle isimlenerek haber verdi; o zaman rabbin meleklere dedi ki, ben size demedim mi muhakkak ki ben göklerin ve yerin gaybını bilirim. Hem açığa çıkarttıklarınızı da bilirim ve gizlediklerinizi de bilirim.”
Hz. Âdem’e yeryüzünde halifelik makamı verilince, Allah Âdem’e dedi ki; meleklerde ve cinler de olan hem onlarda oluşturmadığım ve sende olup senin varlığını onlarla donattığım esmaların dokumalarıyla ve varlığını o kuvvelerle resmedilmiş bir halde haber et.
Burada Adem aleyhisselam, kendi deruni varlığında oluşan bileşim dokumasının muazzamlığını ortaya çıkararak meleklere adeta meydan okuyor.
Melekler ise, Allah’ın kendilerini yarattığı işleme yatkın olarak gerekli olan kuvvelere haizdiler.
Hz. Adem aleyhisselam ise, tüm her bir meleğin sahip olduğu kuvve yanı sıra meleklerde zuhur etmeyen daha nice nice kuvvelere haiz olarak yaratıldı.
Ayrıca insana ruhundan üfleyerek sonsuzluk hissi ile donatıldı.
Artık insan, insanlığının farkına varınca, istediği kuvveyi fena dairesinde değil, beka dairesinde seyrine sunup sonsuzluk hissini yaşayarak kuvvelerin seyrine dalabildi.
Örneğin; rahmetle nazar edince insan, sadece belli bir iş için ramet dokuması yapmaz, genel bir platformda tüm zerreleriyle rahmeti karşı karafa aktarabildi.
Veya insan; herhangi bir konuda gazabını ortaya dökerse, tümüyle merhametten uzak bir bakışa bürünerek sonsuz bir nazariye ile gazabını dökebildi.
Melekler ise, sonsuzluk nazariyesi onlarda olmadığı için, fena dairesinde, kendilerine verilen rızık kadar işlevlerini ortaya çıkarıyorlardı.
İşte kendisine emanet edilen hilafet görevi ile, Hz. Âdem de özünde bulduğu tüm manaları sonsuzluk nazariyesi ile aktif olarak fiiliyata döküp istediği melekeyi bilfiil melek olarak zuhur edince, Allah meleklere der ki; size demedim mi semaların ve yerin gaybını bilirim, hem bilirim açığa çıkardığınız şeyleri, hem de bilirim kıstığınız şeyleri.
Meleklerden kısılan sayısız kuvve mevcuttur. Bu kısılan kuvvelerin tümünü de Adem meydana getirdi.
Ayrıca Adem, harislik melekesini de ortaya çıkardı. Ve daha isimlerini dahi belki duymadığımız nice nice kuvveyi izhar etti.
Yüzeysel olarak baktığımızda sanki karşılıklı olarak konuşulan bir ortam…
Başka izah şekli yok ki. Bir de bu ayette sadece meleklerden bahseder, nasıl oluyor da sonraki ayetlerde şeytanın da secde etmesi bekleniyor?
Bununla beraber şeytan melek midir, cin midir kavgası başlayıp gidiyor. Bir takım âlimler bu ayete bakar ve der ki; şeytan meleklerdendi.
Bir takım insanlar da başka ayetlere bakar ve der ki cinlerdendi.
Olay şu…
Nur katmanın tüm melekeleri Adem’e secde ederken, Nar katmanın melekeleri ona boyun eğmedi. Yani onu rahatsız edecek tarzda yaratıldı.
Onun için de sürek racim olan şeytandan yani nari katmanın varlıklarından Allaha sığınılması ayetle üzerimize farz edildi. Onun için de euzu ve besmele ile ayetlere başlar öylece Kur’ana dokunuruz.
Racim; taşlanmış, Allah’ın huzurundan kovulmuş olan anlamına gelir.
Bizim literatürümüzde ise şu anlama gelir. Nari katmanın içinde mahpus kalmış melekûta sıçramasının mümkün olamayan demektir.
Aynı bu şekilde olan insanlar da vardır.
Kendilerini nari katmanına kitler şeytani vesveselerle diğer insanları etkilemeye çalışırlar.
Burada bizler, Allaha sığınıp, nari katmanı taşlayıp, ötesindeki melekuti âleme geçiş sağlarız.
Onun için de , euzu de BİLLAHİ diye sığınırız Allaha…
Yani bende Allahın kuvvet ve kudretinin izharını isteyip, yani rububiyet alanımızı o şekilde aşılayıp geçmeye çalışırız.
Rububiyet alanımızın aşılanması çok önemlidir.
Bu konudaki tüm istek dualarının başın B harfi gelir. Öylece gerekli olan korumayı rububiyet alanımıza indiririz. Artık korunaklı oluruz.
Euzu Billahi mineşşeytanirracim deriz. Allaha “B” harfinin içeriği ile sığınırız. Aşımızı olur ve serbest dolaşıma çıkarız.