Önce aşk konusuna az değinelim, sonrada
miraç konusuna dokunduralım. İnsanlık literatüründe elbette aşk vardır. Ama İslam’ın
literatürde ise, olay TEVEDDÜD tür. Birbirini Allah için sevmektir. Aşk ise tek
yönlü bir bağlanıştır. Bu tek yönlüde öyle bir bağlanmaktır ki, aklı ve imanı
devre dışı ediştir. Meczup ve metfun olmaktır.
Eğer ki âşık olan mecnun ve metfun olmamışsa, zaten bir kere aşık değildir. Kendisini aşk aşk diye diye avutuyordur. Akıl ve iman devre dışı kalıp kişi kendisini Karşı tarafta yok ediyorsa, ortada aşk vardır. Yoksa aşk yok aksine kendisini aşk diyerek avutma vardır.
İşte İslam bunu bize demiyor ve bizden bunu istemiyor. İslam’daki TEVEDDÜD tür. Bu kullar arasında olduğu gibi, kişi ile Allah arasında da oluşur. Allah-ü Teala’nın da seveceğini Rabbimiz kudsi hadiste şöyle belirtiyor; “Sırf benim için birbirini seven, benim rızam için toplanan, benim rızam uğrunda birbirini ziyaret eden ve sadece benim rızam için sadaka verip iyilik edenler, benim sevgimi hak ederler.” “Benim rızam uğrunda birbirlerini sevenler için peygamberlerin ve şehitlerin bile imreneceği nurdan minberler vardır”
Bakın hadisi şeriflere, işte birbirini Allah için sevmek ve Allahın kulunu sevmesinden bahseder. Burada metfunluk yok, aksine kendini biliş vardır. Demek ki akıl ve iman devrede olur. Çünkü İslam aklın korunmasını emreder. Aklı götüren her şeyi de yasak eder. Ha sen psikolojik olarak kendini adapte edip aklını kaybettin, ha madde kullanarak kaybedip sarhoş oldun. Akıl gittikten sonra, başı boş olursun. İşte bu vaziyet İslam’da yoktur.
Gene tekrar edeyim, aşk yoktur demiyorum. Aşk vardır ama İslam’ın benimsediği TEVEDDÜD tür. Teveddüd dönüşen muhabbettir.
Teveddüd kul ile Allah arasındaki sevgiye de deniliyor. Raziye ve marziye nefs basamaklarında oluşan ihtişama denilir. Bunlar nefsin kendisini tanıma yolundaki beşinci ve altıncı kademelerdir. Kul Allah’tan razı olur, Allah da kuldan razı olur.
İşte kul, VEDUD zikriyle bu iki makamın zikrini yapmış olur. VEDUD zikri birinci esma grubunun zikirleri içindedir. Günlük üç yüz defa okunması tavsiye edilir.
Miraç da Cebrail meleği geride kalıyor. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimiz ile Allah arasındaki yakınlığa hiçbir varlık eremedi. O müthiş sevgiye ve yakınlığa hiçbir kul şahitlik edemedi. O yakınlığa dünya gözüyle hiçbir varlık ulaşamadı.
Miraçta KABI KAVSEYN hali yaşanılıyor. Yani iki kaşın yakınlığı kadar bir yakınlıkla Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimiz Allaha yaklaşıyor. Hani bazıları miraca aşk hali derler ya, onlar yanılıyorlar. Eğer miraçta aşk olsaydı, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimiz Allah’ta yok olurdu ki, bu da muhaldir.
Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimiz Allah’a iki kaşın yakınlığı kadar yaklaşıyor, ama Allah’ta yok olmuyor. Kendi sahip olduğu yani kendisine verilen benlikle huzurda oluyor. Öylece seyri kendi adına yapıyor.
Miraçta bu ümmete farz edilen elli vakit namaz vardı. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimiz namazların vakitlerinin indirilmesi için Musa makamından insanlık içgüdüsünü seyir ederek durumu Allah’a arz ediyor. Burada Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimiz semalar arası gelip gitmiyor. Allah’ın huzurunda makamlar arası seyr ediyor.
Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimiz makamı mahmud sahibi olduğu için, insanların sahip olduğu tüm var oluş basamaklarını seyir ediyor. Öylece tüm alemleri seyrine alıyor.
İnsanın takatinin ne ölçüde olduğu seyir ettikten sonra, namaz konusunu Allah’a arz ediyor. Allah’ım ümmetim elli vakit kılamaz diye rica ediyor. Eğer ki miraç hali aşk hali olsaydı, o zaman akıl gidecekti. Allah’a bir sunumda sunamayacaktı.
Arşı alanın ötesine aklıyla, imanıyla, bilinciyle, bilerek ve hissederek Allah’a iki kaşın yakınlığı kadar yaklaşıyor. Tekrar dünyamıza geliyor ve yaşadıklarını anladığımız nispette aktarıyor.
Akıl olmasa hesap yapılmaz. Oysaki Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimiz kıyas bile yapmıştır. Kendisi Musa makamına gidip gelip insanlığın hallerini seyrine almıştır. İslam, Allah’ın düzenini akıl, mantık ve imanla donatılan hem bilinç dolu olan anlayış ile idraktir.
Bazısı bunu Hz. Musa ile görüştü diye anlar. Yok, öyle değil. Kalem suresinde de sert bi şekilde uyarıyor Allah “mecnun” olmadığını yani aklının gitmediğini apaçık söylüyor. Makamı mahmud tüm makamları kapsadığı için istediği makamdan insanlığın seyrini yapabilir durumdaydı.
Yoksa ta kabı kavseynden semaya in Musa ile konuş geri git Allah’la konuş, tekrar gel Musa ile konuş, tekrar çık Allah’la konuş olayı değildir. Kabı kavseyn halindeyken Musa makamından insanlığa bakar ve durumu arz eder.
Hızır makamını da kapsar makamı mahmud. Dikkat edin, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimiz hızırla hiç buluşmadı. Zaten o makamı da barındırıyordu. Dolayısıyla onunla görüşmesine gerekte yoktu.