Kadınlar erkeklere göre velayete ulaşanlar erkeklerden kat kat fazladır. Ama onlar setr ehli olduklarından perde arkasındadırlar ve tanınmazlar. Allah onları aşırı mübarek yarattığı için, perde arkasında olmalarını istemiş ve açılıp saçılmalarını hoş görmemiştir. Ayrıca Allah, rahim esmanın tecellisi olan kadınlara mahremiyet açısından hep gizleyerek sahip oldukları nuraniyetin inişe geçmesini istememiştir.
Kadınların hayâ örtüsü ile örtünmeleri halinde, rahim esma tecellisinden yükselen üretkenlik nurları içlerinde saklı kalacağından, hakka doğru yükselişleri çok suratlı bir şekilde gerçekleşir. Bedeni namahreme karşı örten dış elbise ise, hayâ örtüsüne bürünmelerini sağlayan ana araçtır. Onun için de Kur’an, kadınların evlerinden dışarıya çıkmaları halinde cilbab yani bol olarak vücutlarını örten bir dış elbise giymelerini emretmiştir.
Kadınlar sahip oldukları nurları eğer korumaya almazlarsa, içsel melekuti katman olan nur tecellileri sönük kalacak ve insanın yapısının yüzeysel katmanı olan nari katmanları devreye girecektir. Öylece öze gitmekten vazgeçip dışsallıkta zirveye koşacaktır. Dışarıya saçtıkları enerji dalgaları ile de, üzerlerine etrafın negatiflerini yükleyecek ve öze doğru yolculuktan geri kalıp, kendisine dalıp bakanları da öz yolculuklarına varmaktan geri bırakacaklardır.
Cenneti nimetlerin zuhuru için gerekli olan rahim esma tecelli özelliği, dünyada kadınlara aşikâr olarak verilmiştir. Ama ne yazık ki ekseriyeti bunun farkında değildir. Nurlarını sağa sola dağıtıp bu üstün özelliklerini örten kadınlar, nuraniyet potansiyelleri düşmüş ve öylece dışsallık üzerine inşa oluşturan nari katmanın enerjisi ile dünyada birçok yerde tellal olmuştur. Birçok iş yerinde kasiyer veya reklam için ön planda olmuş ve hızlı bir şekilde kendisinden yansıyan enerji potansiyelini başka yerlerde heba ederek birçok dünya tüccarının ekmeğine yağ sürmüşlerdir.
Kadınların kalpleri erkeklerden çok daha yanıktır. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz Uhud da kadınların gizli olan nurani gücü tüm insanlığa göstermiştir. Uhud savaşında tedavi ve yemek hazırlamak için savaşa eşlik eden kadınlar vardı. Hz. Nesibe ra annemiz de bunlardan biriydi. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz bakıyor ki ordu dağıldı. Kılıç ve zırhı annemiz Hz. Nesibe’ ye verir. Annemiz giyer Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin etrafında pervane gibi cenk eder. Onda gizlenen iman ve cesaret tüm sahabeye örnek olur. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimiz ona der ki, bu yaptığına karşılık ne istersin? Der ki, cennette sana komşu olmayı isterim. İşte kadınların büyüklüğünü temsilen Hz. Nesibe ra bu ümmete örnek olmuştur.
Tarihin derinliklerine baktığımızda, birçok mübarek kadınla buluşacağız. Örneğin, Hz. Sara, H. Hacer ve Hz. Meryem gibi muhterem annelerimiz, Cebrail ile görüşmüş hanımlardır. Kadınlar, ruhaniyeti çok yüksek olan kullardır. Yeter ki ruhaniyetlerine sahip çıksınlar ve bu ruhaniyeti gereksiz yere sarf etmesinler. Bunlar asrısaadette veya tarihin derinliklerinde kalmadı. Bugün de Allahın aziz kulları olan kadınlar vardır ve kıyamete kadar da var olacaklardır.
Bir erkek eğer kadın zulmederse, o kadın kalbinin sessiz derinliğinde onu affetmezse, Allah o kişiyi affetmez. Çünkü kadın rahim sahibidir. Öyle ki, kadının doğurganlık organına Allahın isimlerinden RAHİM ismi verilmiştir. Rahim üretkenlik anlamını içerir. İşte kadına zulmeden, kendisindeki üretkenliği kapatır. Bu da onun RAHİM esmasından mahrum eder. Yani cennete ulaşmasına engel olur. Ölümden sonrasına RAHİM isminden mahrum olarak geçenler, cennete ulaşamazlar.
Dünya sınav yeri olduğu için, zulmeden kişiler, belki tövbe eder diye mühlet verilir. Ve kadına yüklenen şefkat penceresi nedeniyle, erkek özür dileyip affını isterse, kadın tüm zulmü unutup affeder. Tüm affedicilere selam olsun.
Rahman ve Rahim Allah’ın iki büyük sıfatıdır. Allah rahman ismi gereği yarattığı mahlûkatını ebede kadar yaşatacaktır. Kişinin bir şeyler yapması ise RAHİM isminin tecellisine bağlıdır. Kişi dünyada iken, iman etse de, iman etmezse de, RAHİM isminden de faydalanır ve üretir. Dünyasını Farkında değilse de “Allahın inşası ile” inşa eder. Ama et kemik bedenin ölümüyle birlikte, sebepler âlemi bitmiş ve kudret yeri devreye girmiştir. Eğer ki, imansız bir halde RAHİM esma tecellisinden mahrum olarak dünyadan çıkmışsa, artık üretkenliği son bulmuştur.
Kişide MÜMİN esması RAHİM esmasıyla beraber çalışır. Bundan mahrum kalmanın sonuçları insan için çok korkunçtur. Rahim esması kapalıysa Mümin esması da kişide çalışmaz. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz, cennet anaların ayağı altında diyerek bize adresi göstermiştir. Anne rahim sahibidir. Çocuğu ile beş duyu ile göremediğimiz ama içten içe içini kemiren görünmez bir bağla bağlı bir bağlantısı vardır. Bebek anneden dünyaya gelinde, göbek hortumu kesilir ama rahimin manevi hortumu kesilmez.
Eğer ki anne, çocuğunu haklı sebeplerden dolayı helal etmezse, çocuğunun rahim esması kilitlenir. Ama haklı sebep varsa, bu da ancak, eğer ki anne çocuğunu Allah ve rasulellahtan uzaklaştırıyorsa, çocuk annesini dinlemekle mesul değildir. Çocuğun annesini dinlememesinin tek haklı sebebi budur. İşte o zaman dinlemez ve Allahın emrine boyun büker. Ama anne ve baba dünyevi olarak muhtaç duruma düşseler, dünyevi olarak gene de destek olur.
İşte Rahim esması kapalı kalanlar cennete ulaşamazlar ve Cemalullah’tan mahrum olurlar. Buna ulaşmak ise, ancak iman ehli olarak dünyadan çıkmakla gerçekleşir. Dikkat edilmeli ve kadına zulüm etmekten imtina edilmelidir.
Üretmek için bir örnek verelim, geçen yaz tarım mahsulleri vardı, buğday başak verdi, bu sene gene de başak verdi. Ekilen tohumlar mahsulü yeşertti. İşte bu mahsulün devamı, üretmekle gerçekleşti. İşte insan sürekli üretir. Üretmesi ise, rahim isminin tecellisi ile oluşur. Rahim ismi kesilirse, devam da biter. İşte insan Allah’a iman ettiğinde, rahmandan gelen rızık rahimle devamını dünyada devam ettiği gibi, ahrette de onun için devam edecektir. Ama imanı yoksa Allaha, ölümden sonrası için rahman ismin tecelli mahalli olan rahim kapanacak ve ölümden sonrası için sahip olunan rızık potansiyeli kişiden tecelli etmeyecektir.
Rahman genel rızık potansiyeline denir. Rahim ise, rızık potansiyelinin çıkış mezrasına derler. Dünya sebepler dairesi olduğu için, kişi iman etmediği halde üretebiliyor. Ama ahrette tüm sebepler yok olacaktır. Kudret devrede olacaktır.
İşte cennete gidenlerde RAHİM ismi tecelli eder olayı da buraya dayanıyor. Cehenneme gidenler, RAHİM isminden mahrum oldukları için, rahman potansiyeli olacak ama RAHİM olmadığı için, potansiyel kapalı kalacaktır. Onun için de denilir ki, cehennemde olanlar ne ölüdür ne de diridir. Diridir çünkü rahman onda da tecelli eder. Ölüdür çünkü rahim tecellisi kapanmıştır ve bir üretim yapamıyordur. Örneğin evli olan bir çift, eğer kadının RAHİM’i arızalıysa, erkeğin spermi işe yaramayacak ve çocuk oluşmayacaktır. İşte aynı bunun gibi iman yoksa ölüm ötesinde bir yaratımın devamı kişiden sudur etmeyecektir. Onun için ne edelim edelim dünyadan iman ile göçelim.