Yolun çok ötesindeki trafik bilgisiyle oraya odaklanarak arabanı süremezsin. Onun için de faydasız ilimden hakka sığın. Faydalı olanı alarak önüne ışık yak ve yürü. Zira uzaklardaki yol ışıkları senin önünü aydınlatmaz. Onun için de kişinin içsel âlemine yerleştirilen epifiz bezi olarak bilinin uzakları keşfetme gözünü Allah kapalı tutarak sadece ihtiyaçlarını gideren başın gözlerini faal etmiştir. Ama fehmen yüksek sezintilere ulaşan kişilere de epifiz bezi kalbe eşlik edecek ve mana yolculuğunda önüne nurları serecektir.
Bu kısa bilgiden sonra bilelim ki, kişiye ferdiyetini unutturan her duygu ve düşünce, İslam tarafından yasaklandırılmıştır. Zira insan Allah’ın hükmüne bağlı olarak yaratılan bağımsız bir bireydir. Allaha kulluk ise, kişiyi kula kul olmaktan uzaklaştıran temel insani felsefedir. Kişiyi özgürleştirmenin önündeki en büyük engel ise, aşk felsefesidir. Onun için de aşkı bir kenara koy. İlim, zikir ve teveddüd ile akıl ve iman ile yola revan ol. Yoksa kendini tanımazlar seni kullanır ve sonra atarlar.
Kişi manevi katmanlarında seyrisülüke başladıktan sonra öncellikle dünya ve ahretten geçer. Böylece fenafillâha ulaşır. Fenafillâh girdabı kişi için belki de en büyük gaflet kuyusudur. Buradan uyanan kişiler ise, çok enderdirler. Tasavvufi çalışmalarla özüne inenler, genelde burayı son bilerek buraya demir atarlar. Oysaki fenafillahta kalma arzusunu yenmek kişi için en büyük iş olmalıdır. Bu da ancak olayı bilen ve orayı geçen bir yol arkadaşının desteğiyle gerçekleşir. Yoksa kişi kimseye danışmadan tek başına buradaki girdapları geçmesi son derece zordur.
Kişi Allah’ın hükmü dâhilinde mutlak olarak bağımsızdır. Bu bağlamda fenafillâh hali kişi için zindandır. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimiz insan evladına fenaya ulaştırmak için değil, mutlak birimliğini kazandırmak için uğraş vermiştir. Zaten dikkat ederseniz hadisi şeriflerde fenafillâh hakkında herhangi bir hadisi şerif yoktur. Fenafillâh yol güzergâhındaki bir gölgeliktir ki, hiç ama hiç takılmamak gerekir. Tüm keramet diye bilinen olağan üstü haller buradan sudur eder. İman ehlinden sirayet edenlere keramet denilirken imansızlardan zuhur eden olağanüstü hallere istidraç denilmektedir.
Zaten fenafillâh olayını her aklı başında olan kişi az bir çabayla hemen anlar. Esas mevzu, fena içinde bekayı keşfetmektir. Zihni felç eden tüm olasılıkları ortadan kaldırmak için, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimiz öğretisinde aşk değil teveddüd yer alır. Hiçbir hadisi şerifte aşktan bahsedilmemiştir. Zira aşk sevgide aşırı ileri giderek aklı örterek ifrat derecesinde bir hale bürünmektir. İşte bu hal İslam da tasvip edilmemiştir. Zira akıl olmadan kişinin sağlıklı bir şekilde yol yürümesi mümkün değildir. Zaten İslam, aklımızı korumayı bize bir vazife olarak vermiş ve aklı ziyan eden her hali de haram kılmıştır.
İşte Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimizin öğretisi, ilahi öğreti olup, kula kulluğunu hissettirmek üzerine cari edilmiştir. Daha sonra türeyen sayısız sahte kişiler, İslam’ın hak teslimiyetini örtüp, onun yerine İslam’a ithal edilen aşk üzerine yordam çizerek kişinin ferdiyetini kaybettirerek güdülen varlık ettiler. İşte güdülen varlık haline getirildikten sonra da, birçok insan hem kendisini hem de çevresini afete götürücü bireyler şekline dönüştürüldü.
Zira akıl uyutularak insanlığın azmini kendi unsurlarının ve emellerinin peşine taktırıldı. Öylece de tarihte birçok örgüt oluşturulup insanların can ve malları tehlikeye attırıldı. Öylece rahmaniyet’in yolu tıkandırılıp, şeytaniyet üzerinden beslenen tipler dünyayı istila etti. Oysaki yol, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimizin öğretisinden feyizlenen yoldu. İşte o yolda fenafillâh olayı hiç işlenmedi. Zaten fenafillâh sarhoşluğuna kapılan kişi, artık öz kimliğini kaybetmiş demektir.
Fena olayını en iyi insanlara gösteren varlıklar ise, koyunlardır. İnsan koyuna bakarak Allah velisi olur. Birçok veli, koyun çobanlığı yapmıştır. Birçok peygamber de koyun çobanlığı yapmış, hatta hatta bazı rivayetlere göre her bir peygamber koyun çobanlığını illaki yapmıştır. Fena olayını en iyi yaşayan koyunlardır ifadesi şaka değildir. Hayatın realitesidir. Zaten fenafillâhtaki kişi veli değil daha yeni sıfır noktasına ulaşmıştır. Olayı bilmeyenler demesin ki koyunlardan veli çıkıyor diye. Zaten tüm hayvanlar şirk bakımından günahsız olup mahşere öylece geleceklerdir.
Ama hayvanlar külliyen günahsız olmayıp, onların dahi kendi aralarında konulan hukuka kendileri riayet etmek zorundalar. Yoksa dünyadayken bir birlerinin hakkına tecavüz eden hayvanlar hadi, kıyamet günü haklarını bir birlerinden alacaklardır. Nitekim bir hadiste Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimiz, “Her hak sahibine hakkını vereceksiniz. Hatta boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan kısas suretiyle hakkı alınacaktır.” buyurarak ahrette hiçbir haksızlığın karşılıksız kalmayacağını bildirirler. Tirmizî, Kıyâmet, 2
Deruna doğru kişi yol alırken sıfır noktasına kadar gelinilir. Sonra esas yolculuk başlar. Sıfır noktası fenafillâh halidir. Günah ve sevabın bittiği andır. İşte bu nokta hayvaniyet noktasıdır. Burasının ahalisi tesbih halindedir. İnsan hakkın sözünü kırdığında, hayvandan aşağı iner. Esfeli safiline iner. İman ve amelle de yükselişe geçer. İnsandan istenen ise, zikirdir. Bilinçli bir dokunuştur ve yükseliştir. Olaya üstten bakılarak anlaşılmaz. Az tefekkür ve tezekkür edilmesi gerekir. Olayı idrak etmek için Allahın yardımı istenilmeli ve hakka rücu edilmelidir. Yoksa olayı anlamadan inkâr eder ve hakikatinden mahrum kalırız.
İnsan sadece Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimizin dizi önünde oturacak. Tıpkı namazda onun dizi dibinde oturduğu gibi ve Allaha fena dairesinde değil, beka dairesinde yükselecek. Öyle özgür ve bağımsız bir kul olarak sömürmeden ve sömürülmeden hakkaniyet dairesinde yürüyecektir. İşte kurtuluş Allah’a kul olmaktadır. Gayrı yollar karanlıktır. Lütfen uzak duralım.
Koyun örneğini şeksiz şüphesiz bir birliktelik için verdik. Ama insan koyundan çok farklıdır. İnsana verilen ders ise, bak işte kimseyi bu şekilde koyun şekline getirme, eğer insanları koyun edersen, önlerindeki nereye giderse, tümü oradan intihara gider. İnsan ne güden ne de güdülendir. “la tekulu raina ve kulun zur na” ayetine idrakli bir ruh hali ile dikkatli olarak baktığımızda, insanları gütmenin yasaklanmış olduğunu fark ederiz.
Ama insanları yetiştirmek emredilmiştir. Sen insanı yetiştirirsin, ama onun iradesini bloke etmeden özgür bir birey olarak yetiştirirsin. İşte aşk melekesi iradeyi bloke eder ve kişiyi fenafillâha kadar yolcu eder. Ama ötesine geçiremez. Oysaki zaten amaç ötesiydi. Zaten her havyan kendi yaratılış hakikatinde fenafillâhı yaşar. İşte insan, zaten az bir tefekkürle ulaşacağı yerin fena için değil, bekaya yol almak için var edildiğini fark edecektir.
İnsan et kemik bedenin zevkleri peşine düşerek işlediği günahlar hasebiyle basireti kilitlenir. Hayvandan aşağıya düşerek fenafillâh olayını anlamaz olur. İşte Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimizden sonra birçok kişi, aşk melekesiyle insanları aşağıdan alıp fenaya ulaşmaya çalışmıştır. Belki de bunu iyi niyetleriyle yapmışlardır. Ama asıl tehlike sonra başlamış ve orada tıkanıp kalmışlardır. Birçok vahdet sohbeti yapanlar, işte bu noktadan yapar. Oysaki ötesi, artık vahdeti varlığı birlemek değil, yaratım içinde yerini tespit etmektir. Öylece her yaratılanın hakkını eda etmektir. Halkın hakkını veremeyenler ise, daha bekaya adım bile atmamıştır.