Beklentilerin tümü dünyevidir. Çünkü et kemik bedende gözü açan insan, et kemik bedenin dürtülerini ancak alarak tatmin olur. Onun için de sürekli almayı isteyerek büyür. Oysaki kişi dünyevi isteklerle Allah’a yakınlığı yakalayamaz. Beklentisiz ve sırf bir kulluk şuuru ile kişi kendini yaşama adandığında, işte o zaman yola girmiş olur. İşte bu yol, halktan daha çok yükselme değil, halka hizmet yoludur.
Bu yokluk başka yokluktur. Dünyevi yokluk veya varlıklara benzemez. Hele fark et, o zaman anlarsın bu yokluğun dayandığı sırf var olan varlığı. Bu ancak kalbe doğar. Öyle bunun ilmini alayım öğreneyim diye bir şey mevzubahis olamaz.
Beklentisiz çalışmaya devam ederek burada kast edilen yokluğa ulaşılır. Yoksa bu yokluk, bizim halk arasında bahsedilen, bir şeyin tükenmesi anlamında bir yokluk değildir. Bu yolda çalışırken torpil yoktur. Hem mana yolunda yürürken gelinecek bir yer yoktur. Yok, öyle bir yer. Varayım öyle bir yere diye bir şey yoktur.
Beklentisiz yaşam, olunmak yolunun şifresidir. Yüceler yücesi olan Allah, bunu bir sınav noktası olarak önümüze koymuştur. Öylece gayret edip etmeyenler bir birinden ayrılsın diye. Çalışkanla tembel bilinsin diye. Hak ile batıl fark edilsin diye. İşte biz buna takılıyoruz. Önümüzde bir set gibi duruyor.
İnce sırları istiyorsan beklentisiz olacaksın. Bu kadar basit, yok bir makam. İstiyorsan, onu da Allah versin. Çünkü her elinde var olan, bir isteğinin sende tecelli bulmasıyladır. İşte bunun istek şekli de beklentisiz bir beklentidir. Hakikatini ise ancak beklentiden soyutlanan anlar. Gerisi asla anlayamaz. Bu ilmi ancak, kulluğa devam ile içine doğacaktır.
Kişi diye bilir ki; demek ki ben onun her şeye güç yetiren Kadir bir Mevla olduğuna yürekten iman etmişim ki ondan bekliyorum. Doğru her şeyi veren yegâne güç sahibi yalnızca o. Beklemeye devam edeceğiz. Ama beklemenin adap ve usulünü bilerek beklemeye koyulacağız. Köy yolunda uçağın inmesini beklersek, daha çok bekleriz.
Bize uzanan elin de Allah’tan uzandığını fark edeceğiz. Bir kıssa ile konuya devam edelim; izole yaşayan kendini Allah inancına dayamış bir adamcağız varmış. Kimseyle görüşmezmiş. Bir gün sel olmuş; evinin çatısına çıkmış, ağzında sürekli zikir varmış ve Allaha dua edermiş. Bir sandal gelmiş amca gel bin demişler, yok ben bir tek Allah’tan yardım diler yardım alırım demiş. Bir müddet sonra yine bir sandal gelmiş, bizim yaşlı yine aynini demiş. Adamı görüp yardıma gelen üçüncü sandalı da geri çevirmiş. Sonra kaçınılmaz son kapıyı çalmış ve ruhunu teslim etmiş. Demiş ki Allah ona; ey kulum ben sana üç kere sandal yolladım sen hepsini ret ettin.
Sana yanaşan tekneye atla ve onun sana Allah’ın kudret eliyle geldiğini bil. Evet, işte başka kapımız yoktur. Sel kalkmış ve her taraf suya gömülmüştür. İşte bak demek ki beklenti varmış ama beklentinin adap ve erkânı da varmış. Gerekli çalışmayı yaptığımızda onun hesabına gelince, verecek. Onun hesabı ise, bizim içsel alanımızın isteme derecemize göre inşa edilmesidir. Sen içsel âlemini istenilen şekilde inşa edilecek ortamı dilemezsen, içsel yapın da gerektiği gibi şekil almazsa, sana akacak bir şey de olmayacaktır.
Asla beklemeyelim ve beklentimiz de olmasın. Ama önümüze gelen sandala da binmeyi bilelim. Görünmez ve hayali bir elin bizi sandala atmasını beklemeyelim. Mana yoluna girildiğinde asla hiç bir şey beklemeden girelim. Gelen ikramları da iade etmeyelim. Yoksa ev sahibi bize darılacaktır.
Kişi mana ilmine cahil olduğunda, hep bekleye durur. Keramet ister, uzakları görmek ister, tayyi mekân veya tayı zaman yapmak ister. O demiyor mu isteyin vereyim, ben de diyorum ki bana şunu şunu ver diye dua eder durur. Oysaki zaten rahmeti rahmana ram olursa, her şey onun olacak. İşte bu ince ayrıntıyı kaçırıp adını duyduğu birkaç nimetle tatmin olmanın yollarını arar durur. Saatlerce çaresini arar ve yolunu arar. Bunun hakkında yazılan kitaplar okur ve sonra anlar ki, beklenti bu yolun en büyük girdabıymış Ve beklentisiz yola devam etmek Allahın yardımını diler.
Mana yolu öyle, ama madde yolunu isteyebiliriz. Girdap yok Allah demiyor mu isteyin vereyim, bizde olabildiğince madde yolunu maddi sezgilerle isteye biliriz. Madde yolunu istemek haram değil, sizin hakkınız ve istediğiniz şeyi en teferruatına kadar isteyebilirsiniz. Nitekim her birimiz bunu istemekteyiz. Ama mana yolu beklentisiz hizmet yoludur. Beklentisiz çalışarak manayı hissetmeye çalışırız.
Neden olmuyor? Ben neden ermiyorum? Ben neden veli olamadım gibi düşüncelerle istek oluşursa, bilelim ki bunların tümü dünyevi istekler. İşte dünyayı ister gibi manaya erinmez. Ama istemekle de bir şey kaybetmeyeceğiz diyenlere de derim ki, istemeye devam et belki bir gün olur, her ne olacaksa, onu da bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum. Bildiğim şu beklentisiz bir kullukla varılır hak divanına. Bilip izah ettiğim vecih böyledir. Çünkü yolu öyledir. Başka bildiğim yolu da yoktur.
Çünkü hakikat yolu istek yolu değil seyir yoludur. Bu yol beklemek değil beklentisiz yol alanların varacakları güzellikler diyarıdır. Bu anlattığımız hakikati görmezden gelip istemeye devam edeceğim diyenlere derim ki; bakın işte yıllarca istiyorsunuz, olan bir şey yok, işte neden? Demek ki yanlış yoldasınız. Yolu izah ediyorum, yok öyle şey diyorsanız, bil ki bildiğim yol bu, başka yol yok. Vardır diyen, bana da haber etsin.
Bunu izah ederken bilmemiz gereken bir konu da istek ve beklentinin ayrı ayrı şeyler olduğudur. Burada hem isterseniz, ama bu isteğin sadece beklentisiz bileceksin. Çünkü istek yoksa amel de olmayacaktır. Ama istek ve amel oldu diye de beklenti olmayacaktır. Bunu iyice fark edelim. Ne demek istediğimizi anlayacaksınız. Dünyanın birçok yerindeki mana ehlini araştırın, tümü beklentisiz çalışma diyecektir.
Ne demek bu? Artık tek kelime yazmam, adı üstünde beklentisiz çalışma. Beklentiye girmeden çalışma. Beklentiyi silin ve öylece çalışın, Bir teşekkürü bile beklemeden çalışmaya devam. İşte o zaman açılır onun manası. Kalbe doğacak inşaallah. İşte akıl almaz ki anlayasın. İmanla yürüyüş istenmiş, iman işte burada devrede olacak, işte bu anlatmaya çalışıyoruz, kalbe doğacaktır. Çünkü tanımsızdır. Tanımsız olan bir tek Allah’tır. Geri kalan her şeyin bir tanımı vardır. İşte mana yolu Allaha gittiği yol olduğu için tanımsızdır. İman edip yürünmelidir.
Her yolun bir tanımı vardır. Çünkü tanımsız yola girmez. İnsan dünyada bile bilmediği yola girmek istemez. İşte mana yolu Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimize teslimiyet yoludur. İşte bu yola iman yolu denilir. Yolun yürünmesi için tanımı vardır, ama ancak yürüyen kişi, güzellikleri göreceği için içeriği tanımsızdır. İslam’ın özüne giden yol olan ve adına tasavvuf denilen yolun temel terakki şartı, iman edip çalışmaktır.
Bazılarının hissiyatı 7 ayda bazısının 70 ayda bazısının da 70 yılda. Ne bileyim işte kişinin yönelim istidadına hem iman ve teslimiyetin derecesine göre yol devam eder. Burada üzülecek bir husus yoktur. Çünkü bizden istenilen hak yola iman edip çalışmamızdır. Kirlenen nefsimizi temizlememizdir. İşte olay, fıtratımızın üzerine indirdiğimiz molozların temizlenmesidir. Öylece hakka varıp rahmeti rahmana ulaşmamızdır.