Benlik tek olamaz. Eğer benlik tek olsaydı, o zaman insan bilincinde bir varlık var olamazdı. Mutlak vücud sahibi olan Allah tektir. Vücud ile benlik ise ayrı ayrıdır.
Olayın iyi anlamak için az biraz olayın köküne bir nazar edelim. Mutlak zat kendisine Allah ismini verdi. Kendisini öylece tanıttı yaratacağı bir notla olan nurundan var ettiği içinde yer aldığımız bu âlemdeki tüm mahlûkatına. Kim bilir ki mutlak zatın indinde olup bizim gaybımızdaki onun başka isimlerini ve oluşturduğu seyrindeki başka seyirlerini.
Mutlak zat yani mutlak var öncellikle kendi öz nuruna baktı. Dikkat ederseniz mutlak varlık demedim, mutlak var dedim. Çünkü varlık dediğimizde, o varlığın dayandığı başka mahal olmak zorundadır. Ama mutlak var dediğimiz, zaten yegâne var sadece o olur. Onun gibi veya onun dengi ikinci bir var olamaz ki onunla kıyas edilsin.
Biz insanlar hep varlıkları bir birine kıyasla seyir ettiğimiz için, Allah’ı da bir varlık olarak zannedip öylece sorular sormaya başlarız. Oysaki o varlık değil, mutlak vardır.
İşte mutlak var, öz nurunda olan sonsuz manalarını hudutsuz olarak seyretti. Buraya kadar tek Allah benliği vardır ki ikinci bir benlik oluşumunu yaratmamıştır. Sonra sayısız manalarını seyredince, istedi ki biri de onunla beraber seyretsin. Ama başka biri olamaz seyir etsin. Çünkü başka var, yok. Olsa şirk olur, hem onun ortağı olur.
Şöyle yaptı, kendi nurundan bir tutam diye tasvir edeceğimiz nurunu aldı. Yoğunluğunu düşürüp ona nuri Muhammedi dedi. Sonra Nuri Muhammedide olan ruha Ruhul Kudüs dendi. Nuri Muhammedide var olan bilince aklı evvel dendi. Nuri Muhammedi de olan hakikata hakikatı Muhammedi dendi.
Sonra tüm bildiğimiz veya bilmediğimiz âlemleri o nur ile var etti. En son zincir olarak ta insanı var etti. İnsana bir benlik verdi. Öylece insan, yaptığı eylemleri kendi adına işler oldu. Ama onun gücüyle işleyeceğini işledi. Çünkü o yanı sıra başka var yok ki ikinci bir güç var olsun.
Ama işlenen eylem varlık olan benlikle yapıldığı için, kişi mesul oldu. Mutlak benlik mutlak varla olduğu halde, sanal belik varlıkla var edildi. Eğer böyle olmasaydı cennet veya cehennem saçma olurdu. Hatta hatta cehennemin insana zulüm olurdu. İnsan yaptığını Allah olarak yapardı. Böyle bir şey olamaz.
Her birimizin bir benliği vardır. Her bir insanın bir faaliyet alanı vardır. Mülkü vardır. Emeğinin karşılığı vardır. Emek kutsal olarak addedilmiştir. Çünkü mutlak var olanın varlıklarının kişisel emeğinin karşılığıdır.
Eğer öyle olmasaydı, mülkiyet hakkı olmaz ve her insan diğer bir insanın emeğine el uzatabilecekti. Oysaki böyle bir şey mevzubahis değildir. Kimse hâşâ Allah değildir. Hem Allah, hâşâ kimse değildir. Bunu iyice kafamıza kazımalıyız. Her hâl ve şartta Allah’ın kuluyuz ve Nuri Muhammediden var olmuşuz.
Bu nuri Muhammedi, Hz. Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellem efendimiz değildir. Hz. Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellem efendimiz, nuri Muhammedideki tüm manaları kendisinde zuhur ettiği için, adı MUHAMMED oldu. Biz dahi salâvat okurken, Hz. Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellem efendimizin sahip olduğu nuru kendimizde zuhur etmek için okuruz. Yani kendimiz için salâvat okuruz. Hz. Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellem efendimizin salavatımıza ihtiyacı yoktur.
Ayrıca bilelim ki her salâvatta okunmaz. Hz. Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellem efendimizin bizzat okuyup önerdiği salâvatları okuruz. Çünkü bizim varlığımız nuri Muhammediden oluştuğu gibi, her varlıkta öylece oluşmuştur.
Cinler dahi öylece var olmuşlardır. Cinler insanın dahi sahip olduğu nari katmanın varlıklarıdırlar. Nari katman dahi varlığını nuri Muhammediden alır. İşte bunu bilen ifrit denen cinler, kendilerini bazı velilerin suretlerine koyup bazılarının rüyalarında bazı salâvatlar telkin edebilirler. Öylece o salâvatların tekrarı ile otomatik olarak nari katman faaliyete girer. Öylece kişi kendisini ermiş zannedebilir. Birçok hayalde kendisini görebilir.
Onun için, önerimiz, Hz. Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellem efendimizin önerdiği salâvatları okumaktır. Nuri Muhammedi ile melekûtumuzu, nimete eren kişiler gibi tasarımlamak ve öylece gıda edinmektir. Öylece benliğimizi güçlendirip, bencillikten arınmaktır.
Dikkat edin ki… Nari katmanın velileri! Çok bencil olurlar. Ama nuri katmanın konukları verici olurlar. Rahmet olurlar ve herkese akarlar.
İşte BENLİĞİMİZ vardır. BENLİĞİMİZ sanal benlik şeklidendir. Çünkü varlıkla var edilmiştir. Yani Allah ile kaimdir. Allah’ın benliği ise, reel benliktir. Yani kimseye muhtaç değildir.
Bu konu çok önemli bir konudur. İyice bilmemiz gerekiyor. Yoksa ayağımız kayabilir.