Kelime-i şehadet getiririz. Dikkat ederseniz, bu şart İslamın temel şartıdır. İslam ise, elle tutulur gözle görülür olandır.
İşte Allah’a şahitlik ediyoruz demek, Allahın emirlerini bilfiil yaparak insanların bunu bizden görmesi olayıdır. Çünkü burada apaçık bir şehadet söz konusudur.
İşte müslüman oluyorsun demek, İslamın emirlerini yaşamında uygularken, insanlar bu yaşamına şahit oluyor demektir.
Allah’ı gördün mü diye sorana Allah zatıyla görünmez diyeceksin.
Çünkü Allah zatıyla asla görünmez ama fiiller alemindeki seyr ettiğin, onun sıfat ve esmalarının tecellileri olduğunu görürsün.
Allah zatıyla görünür diyen, bunu diyerek bir çok ayeti de red etmiş olur.
Hangi ayeti dersen, bunun malumatı geniş izaha muhtaçtır. Çünkü ayetler iki meal yapılarak anlaşılamaz kadar derindir.
Her an Allah ile beraberiz. Çünkü onunla kaimiz. Bu Allahın rububiyeti itibarıyladır. Çünkü tüm varlığımız onun esmaları ile işaret edilen mana terkipleri ile ayaktadır.
Ama onun melikiyet ile sen onun emrine amadesin. Onun uluhiyeti karşısında ona boyun eğmişsin.
Ondan başka varlık yok derler, diye tasavvuf ehlinin itham edenler vardır. Bu olay mutlak zat itibarıyladır. Çünkü onun misli dengi benzeri yoktur. O ehad ve samettir.
Tasavvuf ilminin inceliklerini bilmeyenler, kesinlikle tasavvufi yazıları okumamalıdırlar. Çünkü olayın uzandığı hakikatı bimediklerinden gafletle inkâr edebilirler.
Ama bizler ef’al aleminde sanal benlik sahibi olarak Allah’tan ayırıyız. Biz asla Allah değiliz ve onun adına hareket etmeyiz.
Ama biz, onunla kaim olduğumuzu bilip onun adıyla hareket ederek yaşamda olduğumuzu biliriz. Bunun için de besmele ile yaptığımız fiile başlarız ki, onunla kaim olduğumuzu hatırlayalım diye.
Çünkü o yaratandır ben onun yaratılanı. Zaten zat makâmı itibarıyla düşünemiyoruz ki. Çünkü onun zatı tefekkür edilemez.
Biz ef’al aleminde var olduk. Varlığımız bilfiil hakikattir, somuttur ve gerçektir.
Kim ben yokum derse, o Allahın yaratım sıfatını inkâr etmiş ve dini İslamı mubinin akaidini terk etmiştir.
Şirkin en büyük günah olduğunu biliyoruz. Çünkü uluhiyette melikiyette ve rububiyette yegâne kaynak olarak Allahı bilir, bu üç önemli ve temel konuda ona ortak tanımayız.
Ama fiiller aleminde her bir insanı ayrı bir varlık bilir ve onun hak hukukuna riayet ederiz.
Allahın kul hakkını ancak kulun affetmesiyle afedeceğini söylediğini biliriz.
Bu gerçeğe gündelik yaşamda riayet ederiz.
Eğer fiiller aleminde kul yok ve sadece Allah var olsaydı, o zaman kul hakkı diye bir şeyde olmazdı.
Herkesin malı ortaktır diyen batıl zihniyetler sahih olurdu. Oysaki İslam da mülkiyet hakkı temel prensiptir.
Bizler, ef’al aleminde bilfiil var edildiğimiz için, O Allah, ben de kulum diyerek ikilik yapıp, her şey Allahtır diyenler gibi şirke düşmeyiz.
Dünya yalan tek gerçek ahiret hayatı ve sonsuz yaşam diyerek, esas lezzet ve zevk yeri olarak ahireti bilip, dünyayı ahirete tarla biliriz.
Saçma sapan ruhi zevklere dalıp ibadeti terketmez, amel işler ve helal haram çizgisinden çıkmayız.
Biz dünyayı fazla ciddiye alıyoruz. Çünkü yegâne amel tarlası olarak dünyayı biliriz.
Çünkü biz Hz.Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellem efendimize iman etmişiz. O son güne kadar namaz kıldı. Vefatına bir iki gün kalana kadar da camiye gidip imamlık eyledi.
Ahirete göç etmekten korkuyoruz. Çünkü tam hazır değiliz. Dünyada az daha kalıp amel etmek isteriz.
Evet biz bu gerçeği görmekten kaçmıyor ve gerçekle yüz yüze olduğumuz için, Allahın havfundan içimiz titriyor ve yolundan çıkmamak için gayret ederiz.
Günah işlemişsek, tövbe eder ve hakka boyun eğeriz.
İşte biz böyleyiz.