Vahdet ve kader sırrını anlamak için iki adımı iyice derk etmemiz gerekir. Bu adımları teker teker idraklere sereceğiz. Umarım faydalı olur ve duaya muhtaç bu kula duanızda yer ayırırsınız.
BİRİNCİ ADIM “HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet” için hiçbir sıfat yoktur.
Düşünsenize, sıfatsız, esmasız ve hatta tüm kavramların düştüğü ve sadece HU yani O diyeceğimiz mutlak zat…
Önce bunu hafızamızda oturtalım.
Sonra; “HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet” istedi ki; özündeki gizli hazineyi, yani kendi öz hüvviyetinde olan ve hiçbir mana olarak seyri oluşmayan kendi benliğini seyr etsin.
Sonra bunun için; Hüvviyetinde asla manaya dönüşmeyen ve salt kendi olan tüm özelliklerinin seyrini oluşturmak için Allah adını seçti.
Bu ismin bünyesinde seyri oluşan tüm manalar bir birleriyle etkileşim haline girdi ve sayısız alem oluştu.
“HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet” bu etkileşimlerin hiçbirisi asla olamaz.
Çünkü o, kendi öz hüvviyetinde Allah ismini varlığına ayna yaptı.
Aynada görülen şey asla şeyin kendisi değildir.
Ama görünen de ondan gayri değildir.
Sonra; Allah ismiyle işaret edilen aynada “HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet” kendisini seyr etmeye başladı.
Şimdi düşünelim; Allah ismiyle işaret edilen ayna, tüm isimlerin bileşimi olarak zerre den kürreye bir etkileşim ve oluşum içinde “HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet”e seyr mahalli oldu.
Bu yapının her bir noktası “HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet”e eşit mesafededir.
Allah yapıyor dediğimizde; hangi noktada bir oluşum oluyursa olsun işi yapan Allah’tır.
Çünkü tüm seyr alanını bir okyanus gibi düşünsek, okyanusun her noktasına da okyanus denir.
Şu noktaya dikkat edelim; Allah ismiyle işaret ettiğimiz, “HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet”in seyrin oluşması için ortaya çıkardığı tüm manalar veya bu seyr sonucu oluşan herhangi bir nokta, asla ve asla “HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet” değildir.
Tümü “HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet ” in seyri dahilindedir.
İKİNCİ ADIM “HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet” Seyr ettiği tüm âlemlerde istedi ki, biri onun adına alemleri seyr etsin.
önce cin denen varlığı sınırlı iradeyle varedip yerin hilafetini cüz’i olarak onlara verdi.
Daha sonra istedi ki sınırı kaldırıp tam olarak hilafet yapacak bir varlık varetsin. ve insanı varetti.
Şimdi düşünelim… “HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet” âlemlerde seyr edip istediği tasarrufu yaparken, İstedi ki, kendine bir halife yaratıp onun adına seyr edip onun adına tasarruf etsin.
o yüzden cinler sınırlı iradeyle, insan ise tam iradeyle Allah adına tasarruf etmektedir.
Daha sonra “HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet” Allah ismiyle işaret edilen seyr aynasında, tüm manaların birbirleriyle etkileşmesinde bir kural oluşturmuştur.
Bu kurala da değişmez sünnetim demiştir.
Bu sünnete uygunluğun şeklini, gene insanlar arasında seçtiği ve adına resul-nebi dediği kişiler vasıtasıyla tüm insanlara bildirmiştir.
Şimdi; Allah ismiyle işaret edilen seyr aynasında var olan cinler sınırlı iradeyle, insan tam iradeyle “HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet” adına seyr etmek yani tasarruf etmektedirler.
Her cin ve insan, kendisine verilen irade ile, seyrini sürdürürken, seyrin devamında huzurlu bir yaşam sürmesi için, Allah ismiyle işaret edilen seyr aynasında, tüm manaların birbirleriyle etkileşiminde var edilip asla değişmeyecek kurala göre iradesini kullanırsa, bu bedeni terk ettikten sonra rahat bir yaşam sürer.
ama kendisinde var olan iradeyi, Allah ismiyle işaret edilen seyr aynasında, tüm manaların birbirleriyle etkileşiminde var edilip asla değişmeyecek kurala göre düzenlemezse, bu bedeni terk ettiğinde mutsuz bir yaşama geçecektir.
cin ve insan, isterse var edilen sisteme uygun hareket etsin, isterse etmesin, her halukarda “HU adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet” adına hareket etmektedir.
Ve onun kuludurlar…