RAB VE HAK

Selam ismi Celili hepimiz de tecelli etsin.

Tecelli etsin de huzurla dünyayı yaşayalım.

Tecelli etsin de kabirde yalnız kalmayalım.

Tecelli etsin de kıyamette darda kalmayalım.

Tecelli etsin de sıratı çabuk geçelim.

Tecelli etsin de cennette girerken selam veren meleklerle buluşalım.

Tecelli etsin ki hasretimiz son bulsun.

Tecelli etsin ki özümüz cemalullaha ayna olsun.

Tecelli etsin ki Hak yoldaşımız nur ışığımız olsun.

Bu gün başka bir gün.

Bir çok bilgiyi kendimizde bulma günü.

Rab ve hak her şeyimiz.

Rab mıyız bilmem, kul muyuz bilmem diyenlere bakmadan seyr edelim özümüzdeki manaları.

Bizim başımızın belası olan iki kavram, İfrat ve tefrite düşmeden.

Her bir varlık bir karışımla oluşmuş.

İnsan ve cin hariç.

Tüm varlıklar karışımlarının sonuçlarını zorunlu yaşar.

Esma boyutu açılımı derler buna…

Yerden göğe her varlık belli mana terkipleriyle can bulmuş ve can bulduğu manalar istikametinde yaşamak zorundadır…

Sıfat ve zat boyutunda kendini seyr eden ise değişim hakkına kavuşur…

Sıfat boyutunda kendini seyr sadece cin ve insanda mevcuttur.

Zat boyutunda ise kendini seyr sadece insanda mevcuttur.

Esma boyutunun sırf seyri meleklerde mevcuttur.

Ef’al boyutunda seyr ise diğer mahlukatta mevcuttur.

İnsan ve cin genelde üst boyut yaşamlarına dalmadan ef’al boyutunun zevk veya sıkıntılarıyla ömür tüketir.

İnsan ve cin eğer sıfat boyutunda insan kendini bulmazsa,  diğer varlıklar gibi kaderine yani esma terkibine mahkum kalır

İnsan ise, bir üst boyut olan zat boyutunda insan kendini bulabilir.

Bazı kişiler demişlerdir ki;

Biz kaderi yaz Boz tahtasına çevirdik.

Bu olayları tam anlamak için, Rab ve Rabb ul erbab kavramlarını iyice anlamalıyız.

Bu iki kavram dan ne anlıyorsunuz?

Bazısı Rab kelimesini eğitici olarak anlar.

Bazısı fıtratların oluştuğu boyut der.

Rab şu demek…

Her bir birimi (insan, cin, melek, hayvan, yıldız, yer,gök vs.) tümü esmalarla isimlendirip işaret ettiğimiz manaların bir arada blok oluşturmasıyla oluşturulmuştur.

Bu bloka Rab denir.

Terbiye kıvam demektir.

Yani her birim o manalarla kıvamda kalır.

Hani eti terbiye edersiniz de kıvamda kalır acısı tuzu baharatıyla.

Birde rabbul erbab vardır.

Rabbul alemin de denir buna.

Örneğin bir robot planlarsınız ve program yüklersiniz.

Program onun rabbi olur.

Siz onun rabbul erbabı olursunuz

İşte bizi terbiye eden yüce zat bizim rabbul erbabımızdır.

Bizim varlığımız esma terkiplerinin yüzde   1 ,2’lerle bir araya cem olmaları sonucu oluşmuştur.

Ama biz insan olarak, bu yüzdeliklere mahkum değiliz.

Rabbul erbab ta tüm esmalarla işaret ettiğimiz manalar yüzde yüz bulunur.

Biz ise sınırlı kullanırız ve çoğu defa cehennemde kalırız.

Bize sıfat ve zat alemleri de yüklendiği için değişim yapabiliyoruz.

Örneğin;

“Merhamet etmeyene merhamet edilmez” prensibi vardır.

Bize merhametin rabbul erbab dan yansıması için, merhamet kapımızın açık olması gerekir.

Biz, bize verilen sıfat özellikleriyle İRADE sıfatını açığa çıkarır ve merhamet edersek,

Rabları oluşturan asıl güç yani rabbul erbab bize rahmet edecektir.

İşte sıfat özelliğini kullanma yetkisi diğer varlıklar da yok

Cinde ise kısıtlı var.

Kudret te öyle…

Semi de öyle…

Onunla duyarım der Kudsi hadis…

Onunla görürüm der…

Basar sıfatı.

Sıfatlar bizden açığa çıkınca,

Artık devrede kadere mahkum bir varlık değil, kader üstünde bir kaderin tecelligahı olur insan.

İşte bu özellik bizi halife eder

Zat aleminde seyr edendir halife.

Herkes hilafeti yaşı yamıyor maalesef.

Evet düşüncesine hükmedemeyen kaderine mahkum kalır.

Kaderine melek veya cin hariç diğer varlıklar gibi mahkum olan halife değil ki…

Peki, nasıl olacak bu iş.

Nasıl sıfat âleminde kendimizi bulacağız…

Kaderine melek gibi mahkum olan halife değil ki dedik ya,

Yani hüvviyeti birkaç esma terkibiyle oluşup bunu değiştirme kuvvesine haiz olmayan demektir.

Melek gibi olan neden hani deriz ya, melek gibi insan

Melek gibi yani daha esma terkiplerinde bir değişim olmamış.

Fıtratı gereği ameller ortaya koyar.

Yeni fıtratlar oluşturma kuvvesi daha oluşmamış.

Aynı bebek gibi

Acıkınca yer.

Kimseye karışmaz.

Bir ağırdı mı ağlar.

Tıpkı bebek gibi.

Bebeklere melek gibi denmiştir.

Sıfat âleminde meleklik geride kalır

Artık Allah adına tasarruf eder.

Biz besmele okurken bunu hissetmeye çalışırız.

Zaten B-esmeleyi okumamızın sebebi de bu düşünceye ermek için egzersiz yapmaktır.

Sporcu antrenman yapar.

Yani egzersiz yapar.

Öylece maça çıkar.

Aslında sistem aynı sistem…

Zikirler de egzersiz görevi görür.

Aslında beyin, egzersiz makinesidir

Her zikir özdeki ilgili manayı devreye sokar.

Ama hak dediğimizde olay az değişir.

Yerde ve gökte her şey hak olarak yer alır

İnsanda cinde melekte Felekte dağda taşta hayvanda

Hakkın dışında bir şey yok

Hoşumuza gidene hak deriz

Diğerine de haksız gibi lakırdılarla geçiririz

Bir kıssa anlatayım

Olayın anlaşılması için

Bir gün Medine ye ganimet gelir

Hz ömer zamanında

Hz ömer milleti toplar ve der ki

Bunu Allahın adaletiyle mi dağıtayım

Yoksa ömerin adaletiyle mi?

Her kes Allahın der

Hz ömer de insanların çalışma kabiliyetlerine göre

Az çalışana az verir

Çok çalışana çok verir

Fırtına kopar

Hayır, örf adete göre yani bildiğin tarzda dağıt derler

O da katılanlara eşit dağıtır

Hak dediğimizde, zaten melek ve hayvanlar ne için var edilmişlerse onu yaparlar

Hak zuhuru göz önündedir.

Cin ve insanlar ise yaptığı kadar ve karşılığını alır.

Yaptığı onun hakkıdır

Tecelli edilendir ondan zuhur eden.

Yani Rabbul erbab tarafından onun rabbi olarak tecelli eder.

Rabbul erbaba ulaşmanın  en kısa yolu zikir yapmaktır.

Zikir en büyük ameldir

Tüm yollar zikre çıkıyor.

Kuran da Allah zikir için en büyüktür der.

Sahabeler gece gündüz zikir yaparlarmış

Hasan Basri derki

Ki Resûlullah sas den yaklaşık 100 yıl sonra yaşamış

Biz sahabeleri görseydik deli derdik.

Onlar bizi görseydi , bunlar iman etmemişler derlerdi.

23 yıllık risalet ve nübüvvet devirlerinde toplam nübüvvet savaşları 2 ay

Geriye kalan 22 yıl  10 ay ne yapılmış.

Siyer anlat dediğinde, hemen savaşlar anlatılıyor.

Ya savaşlar nefsi müdafaa

Kafir saldırıyor

Kendini korumayacak mısın?

Bedir Medine’de…

Uhud Medine’de…

Hendek medinede…

Ta oraya kadar gidip yok etmek istemişler…

Kendini korumayacak mı?

Hala öyle aslında

Kendini koruma dışında yapılan savaşlar insanlığa ihanettir.

Mekke kendi toprakları elbette koruyacak.

Zorla çıkarılmışlardı.

Göçlü olduğunda kendi toprağına gitme hakkı yok mu?

Mekke Fethi öyle

Hemen sonra huneyn savaşı

Tüm çevre toplanıp Müslümanları Mekke Fethinin akabinde yok etmek ister.

Resul ve arkadaşları kendilerini korumayacaklar mı?

İşte bu göz ardı ediliyor

İslam denince derin göçler göze kılıç ve silah gösterirler?

23 yıl Resûlullah zamanı 30 yıl dört halife toplam ölen kişi sayısı 2000 civarı

Sonra ne oldu?

Resulullah yolu terk edildi.

Sayısız insan öldürüldü.

Hala ölüyor…

İlginç ve komik nedenlerle ölenler öldürüyor ve malları üzerinde sefa sürülüyor.

Neden mi hep soruyoruz ki, ne zaman Resûlullah bilincine dönersek sorun biter???

Evet üç kıtada islam kök saldı

Toplam ölen 2000 civarı.

Hem iman ehlinde….

Hem de karşı tarafta…

Toplam o kadar.

Onlar hep zikirle geçirirlerdi her anlarını.

Ticaretleri onarlı zikirden uzaklaştırmadı.

Hele günümüzde Zikir den uzak tutmak için her şey düşünülmüş.

Gençlere maçlar ve spor ve uzantıları.

Kadınlara evin zınbıtılı işleri ve Diziler…

Ve zaman bitiyor…

O kadar cümbüşü var ki hayatın

Tuzak çok malesef

Zikirler çok çok az okunuyor

Beyinde yerinde sayıyor

Ben şey düşündüm

Zikirlerle bizde yüklü olan esma manalarını çıkarmak esas amaçtır.

Evet, esas amaç budur.

Beynimize tohum gibi ekilen esma manalarını yeşertmektir.

Tohumları yeşertmezsek çürürler.

Tıpkı toprağın altındaki tohum gibi,

Bu kâh iyilik yaparak yeşerteceğiz.

Kâh insanları kötülükten koruyarak,

Kâh zikirle,

Kâh tefekkürle…

Aslında hepsi bir bütün…

Asıl amaç esmalarla işaret edilen manaları yeşertip, sıfat âlemiyle irtibata geçmek ve kaderin efendisi olmak, yoksa kölesi olarak ölüp gideriz de yazık ederiz.

Allahın bize ihtiyacı yok.

Bizim her birimizin onun sıfat ve hatta zat âlemlerin de seyre ihtiyacımız vardır.

Şöyle bir soru akla gelebilir.

Diyelim bir esma var aynı esmayı iki arkadaş aynı sayıda çekiyor.

Bizde yani her birinizde bu elsanın yansıması aynı mı olur?

Aynı olmaz çünkü;

Her insanın genetik yapısı ve anne karnındayken ceninin aldığı astrolojik etkiler ve anne karnındayken annenin aldığı gıdalar ve anne karnındayken annenin üzüntü ve sevinçleri ve bebek doğarken doğduğu yerin etkisi,

Hem pozitif veya negatif ley hattına yakınlığı,

Annenin aldığı ilaçlar,

Bunlar ve sayamadığımız şeyler….

Beyin in üzerinde etki bırakır.

Aynı zikir farklı oranlarda etki eder.

Hatta seyyid olan, zikirlerle çok çabuk açılır.

Helal ve haram lokma etkisi çok yüksektir.

Bizim kazancımız helal da olsa, bize gelene kadar, o gıdayı bize ulaştıran insanların o yiyeceklere yükledikleri ruh ışınımları. Hele sıvı içecekler…

Önüne gelen yiyecek üzerinde kureyş süresi, ihlas süresi ve Fatiha süresi okuyup yemeğe başlarsak, o yiyeceğe yüklenen tüm negatifler yok olur.

Bayan ve erkek arasında olan uçurum fark vardır.

Aynı zikir ve ibadetle erkeğin 40 gün ulaştığı manayı bayan bir gün ulaşır.

Rahimiyet tecellisi burada bunu kadına yaptırır.

Ama kadın çok duygusal olduğu içi bu açılımı gene de kaybeder.

Duygularına hakim olan kadın velayette gözünü açar.

Kadın günaha sürüklendiğinde tüm günah erkeğin boyundadır.

Kadın sadece imanı varsa kurtulur ve kadının erkeğin baskısıyla işlediği günahlar, erkeğin hanesine yazılır ve kalbi kapkara olur.

Bu da ona cehennem zulumatı olarak geri döner.

Örneğin;

Oruçlu iken hanımına yaklaşan erkek 60 gün oruç tutar.

Kadın sadece bir gün tutar.

Resulullahın sas kadınlar dinde eksiktir demiş olması ise,

Din konusunda eksikliği erkek tamamlamak zorundadır bilgisidir.

Çünkü kadın duygusaldır ki erkek aklıyla onun duygusunu kontrol altına alıp onu tamamlaması içindir.

Din Allah sistem ve düzeni.

Bu sistem ve düzenin her noktası din.

İşte…

Hem kadının gücü azdır, erkek tamamlamak zorunda.

Kadın doygusaldır dolayısıyla hemen pes eder.

Erkek tamamlamak zorunda

Aslında tüm yük erkeklerdedir.

Kadın evlenmediği müddetçe;

Sorumluluk sırayla;

babada

Dedede

Yoksa abide

Yoksa kardeşte

Yoksa amcada

Yoksa amca oğlunda

Kimse yoksa muhtarda

Kaymakamda

Valide

Başkanda

Sistem baya geniş olarak olayı ele alır.

Yani kadın korunacak O kadar.

bunun lamı cimi yok…

Asla yok.

Bu kadına verilen bir değerdir.

Sistemi bir bütün olarak ele almak gerek.

Kadın direk Allah nurunun ademden tecellisi ile var edilmiştir.

O yüzden korunmaya muhtaçtır.

Bir erkek bir bayanı döverse;

O bayan kalbinin sessizliğinde onu affetmezse, affedilmez…

Dinin eksik olması, yaptığı amelin karşılığını alamaz manasına değildir.

Aksine erkeğin kırk gününü kadın bir günde alır.

bu eksiklik onun korunmasıyla ilişkilidir.

saygılarımla

Yorum yapın