Aklımızın ermeyeceği şeyleri düşünmek veya anlamaya çalışmak bizdeki sonsuzluk hissinden dolayıdır. Bu sonsuzluk hissi de bize üfürülen ruh nedeniyledir. Bizler her kavrama gündelik manada anlamlar yüklediğimiz için, ruhumdan üfledim ibaresine de kısıtlı aklımızla manalar yüklediğimizde, olayın hakikatinden uzağa düşmüş oluruz.
Allah’ı insani kavramlarla tanıtan ayet ve hadisleri tevil etmeden düz mantıkla ayetleri değerlendirdiğimizde, o ayetlerde bizi bir bilinç düzeyine ulaştırmak isteyen ruhtan mahrum oluruz. Sonra Allah’ı göklerin üzerine oturtup kıyamet günü de kocaman olan ayağını cehennemin üzerine bırakacağını sanırız.
Bilinen zahiri ayakların mekânlarda yürümek için araç olduğunu ve Allah’ın zaman ve mekândan münezzeh olduğunu unutarak Allah’ı cesetlendirmeğe kalkışırız. Sonra Allah’a uzayda eller arar ve ona bilinen parmaklar edinmeye kalkışırız.
Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimizin; “Allahü teâlânın emriyle, faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü, ayağımın altındadır.” Hadisi şerifindeki gibi ayağımın altındaki mecazi anlatımları görmezden gelerek İslami tabirlerin vermek istediği mesajlara da ulaşmamış oluruz.
Bilelim ki kişideki zat hissi Allahın kişiye hululü veya kendi zatının zatından olan ve kendi sahip olduğu ruhunun insana üflenilerek girmesi falan değildir. Zaten böyle bir şeyi Allah hakkında düşünmek gafletin ta kendisidir. Zira Allah böyle tanımlamalardan münezzeh olup, zatının ruhundan bahsetmek ise, cehaletin daniskasıdır. Zira Allah’ın mutlak zatı dediğimizde, her kavram ve tanımlama zaten düşmüştür. Zatı için bir ruh düşünmek bile cahilliğin en belirgin özelliğidir. Zira Allah bu şeylerden münezzehtir. Tüm bu kavramlar yaratılmışlar için olup, bizleri ilgilendiren hususlardır. Ruh dahi Allahın emrinden kün emriyle var olan bir oluş olup yaratılmış varlıklar için geçerli bir ıstılahtır.
Bunu böylece bildikten sonra konuyu biraz daha açalım. Zira Allah ruhundan üflemiştir dediğimizde, olay Allah’ın zatının ruhundan üflediği şeklinde anlaşılmasın. Allahın ruhundan üflemiştir dediğimizde, yani emriyle var ettiği ruhundan üflemiştir anlamındadır. Zaten her şey gibi ruh dahi onun mülkünden olduğu için, ruhundan üflenmiştir, denilmektedir. Bunu çok iyi idrak edelim.
Ayrıca ruhumdan üflemiştir denildiğinde, yani manam ile donattım anlamında da alabiliriz. Zira insan yeryüzünde Allah’a halife olmuştur. Allah’a halife ise, onun manasıyla manalandırmak suretiyle bu gerçekleşebilir. Yani insana sonsuz bir bakış hissi verilmiş ve varlığa öylece temaşa etmektedir. Bu mana ile donatıldı diye de, insan Allah olmaz, insan Allaha kul olup Allah’a kulluğunu idrak kadar da Allah’a yaklaşmış olur.
Kur’an’da “Allah’ın devesi, Allah’ın evi.” ifadeleri de kullanılmıştır. Allah’ın “kendi ruhu” ifadesine yer vermesi, insana verilen ruhun, diğer canlılara verilen ruhtan çok farklı olduğu, acayip ve harika bir mahlûk olduğuna işaret etmek içindir. Böylece insan basit bir varlık olarak kendisini değersiz bilmesin ve kendisini yabana atılmış başıboş bir hayvansal birim olarak zannetmesin.
Yani Allahın ruhu demek, Allah ruhtur anlamına değildir. Aman ruhun ne olduğunu da bilemeyiz. Çünkü o rabbin emridir. Ayrıca ruh derken gözümüz öyle hayali cin gibi veya öyle bulut gibi bir şey de aramasın. Bilelim ki ayet gayet açıktır ki, “(Allah) Sonra ona (insana) en uygun şeklini verdi, ona ruhundan üfledi.” (Secde, 30/9) Ama içeriği nedir, ne değildir asla bilemeyiz.
Bunu böylece bildikten sonra bilelim ki bizdeki sonsuzluk hissi ve sonsuza dek yaşama isteği, Allah’ın bize ruhundan üflediğindendir. Ruh ise Allahın emrindendir. Allahın emri ise bir şeye ol dediğinde oldurandır. İşte bizim halifesi olmamız için emriyle ol diyerek, bu oluşla beraber ruhundan üfleyerek, öylece “ya baki etnel baki” hakikatine nazarımıza çevirerek, bizi sonsuzluk sevdasıyla bezeyerek, öylece bizden aklımızın eremeyeceği hususlarda, aklımızı aklı evvel ile senkronize etmek suretiyle, bizlere bilmediğimiz şeylere dair hakikatlere ulaşmamız için bize gerekli ilhamları sunar.
İşte ruhtaki his buradan kaynaklanıyor. İşte o his, Allahtan üflenen bu ruh sebebiyledir. Tekrar önemine binaen tekrar edeyim, bu ruh hâşâ Allah’ın zatının ruhu şeklinde değil, böyle bir şey değil, Allahın sunduğu sonsuzluk manası anlamındadır. Burası öyle ince bir ayrıntı ki, hemen art niyetli yaklaşanlar, ilmiden haber edenleri itham edebilirler.
İşte esas konu, “hâşâ” demiyoruz ki, Allahın zatının bir ruhu var ve bu ruhu almış bize koymuş, asla böyle demiyoruz. Zaten böyle diyen ve düşünen İslam düşüncesini orijinal olarak yansıtan ehlisünnet yolunu yani Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimizin mübarek çizgisini terk etmiş olur. Hem zaten bu şekilde düşünce Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimizin vermek istediği düşünce nizamından ayrıldığı için de küfür olur. Allah ruhundan üflemiş, yani insana sonsuzluk hissini vermiştir.
Bilelim ki olayı çarpıtmak isteyenler her zaman iş başındalar. Olayı çarpıtmak isteyenlere de anlattığımız bu can alıcı noktaları en teferruatıyla tekrar ede ede ve üzerine basa basa anlatıp sunmalıyız ki, kafalarda hiçbir şüphe ve tereddüt kalmasın.